Skip to main content

Full text of "Adnan Oktar (Harun Yahya) nın Tüm Kitapları"

See other formats


m^m^^mmm^w^^^^^^^^^^^^t§:^^^ 



p.fc^>Y' v <v t * Y * ■T v v v v v V "V '-,¥■■ yf4r. nr -fc-y. v_.Y'"Yvy^v--v" v v y. y.v. -y _ v^v^-V v -Y.Vfc'Y 'Y if y^ v y^y y v. -v-;j V- y ■ ,Y "y- Y y v y v <*«nj 





SKf o t) o S a $.>o o o i b aJQ'a to o c o o,o cr r. .: u o ff,o b o o a dta-Aip < 


llinB 

ill M&mMtitoi; 


1 



r 



B 



* 






WML 



-.& & 6 6.6,'i ^&:6 & 6 



A .A >.- A A a' A A A A A A A A 

s.-'s:r*.ii*i.*j*,«»i 



A '|W 



MMMOMWMMMMHI 



3 a 



* 



WMMfc£ 






jj 




•■ «? 



merikan Ulusal Bilimler Akademisi (UBA), 1999 yihnda 
Bilim ve Yaratilisghk: Ulusal Bilimler Akademisi'nin G6- 
rufii adinda bir kitapgk yayinladi. Kitapggin amaci, ev- 
rim teorisinin 'en onemli delillerini 1 biraraya getirerek, yarati- 
h§-evrim tartismalanna cevap vermekti. Kitapgk, turn dunyada 
evrimciler tarafindan gok onemli bir kaynak olarak kabul edildi. 
Evrimci ^evreler bu kitabi internet sitelerinde ucretsiz olarak 
yayinladilar. Ulkemizde ise bu Darwinist misyonu, gectigimiz 
yillarda zaten bu amacla kurulmus olan Turkiye Bilimler Akade- 
misi (TUBA) ustlendi. Kitapgk Turkgeye qevrildi ve Bilim ve 
Utopya gibi Darwinist-materyalist cizgideki yayinlarda Turk ev- 
rimcilere mujdelendi. 

Kitapgk hakkinda oyle bir reklam kampanyasi yurutuldii 
ki, goren bu kitapggin evrim teorisi ile ilgili delillerle dolu ol- 
dugunu ve evrim teorisi aleyhindeki turn tartismalara son ver- 
digini sanabilirdi. Ancak, kitapgkta evrim teorisinin asil tartif- 
ma konusu olan ve asla evrim teorisi ile agklanamayacagi agk- 
ga gorulen Kambriyen Patlamasi, hiicrenin kokeni, insan bilinci- 
nin kokeni gibi konulardan bir kez bile bahsedilmiyor; evrimci- 
lerin klasik iddialari, defalarca bilimsel bulgularla curutulmus 
olmasina ragmen oldukca yiizeysel bir anlatimla, higbir delil ge- 
tirilmeden tekrarlaniyordu. 

Ulusal Bilimler Akademisi'nin kitapggmdaki iddialara, 6n- 
ceki calismalanmizda bircok kereler cevap vermi§, bu iddialann 
bilimsel degeri olmachgini bilimsel delilleri 
ile gostermiftik. Ancak yine de bu kitap- 
gga cevap niteliginde yeni bir cahsma 
hazirlama geregi dogdu. Cunku bu 
cahsma ile dunyanin en onde ge- 
len evrimci kuruluslanndan biri 
olan Ulusal Bilimler Akademisi 
iiyelerinin, buyuk bir bag- 
nazhkla bagh olduklan Dar- 
winizm ve materyalizm ne- 
deniyle, gok agk gerqekle- 
ri dahi goremeyecek hale 
nasil geldiklerini, bilimi 
dahi goz ardi ederek, de- 
lilleri nasil carpitabildik- 
lerini, goz gore gore bir 
yalani nasil savunabildik- 
lerini gostermek istedik. 
Bu kitabi objektif bir 
gozle okuyanlar, soz konu- 
su gergegi, yani evrim teori- 
sinin tamamen dogmatik bir 
inatla, kdrii korune savunul- 
makta oldugunu bir kez daha 
goreceklerdir. 



MM 







mtitt 



gSfo'SiQ* ■<s©fr@G>- <o2S<©5* -t©©ft22o_ 



' V 1 



t *■ *- » 





A * 



■*J 







S»K.--«t» s 



a&B&a* •*©©■&«" -o©i.@a»- -«©B 



u*t, 










F #+1 



E3K 



^3o^L-i 



' 'X- 




Bu kitapta kullamlan ayetler, Ali Bulag'm hazirladigi 
"Kur'an-i Kerim ve Turkge Anlami" isimli mealden almmi§tir. 



ARA§TIRMA 

Y A Y I N C I L I K 

Merkez Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi 

Alimanoglu Is Merkezi No: 40 Zemin Kat 

Giinesli - Istanbul 

Tel : (0 212) 655 58 12 



Baski: Secil Ofset 

100 Yil Mahallesi MAS-SIT Matbaacilar Sitesi 

4. Cadde No: 77 Bagcilar-Istanbul 

Tel : (0 212) 629 06 15 



www.harunyahya.org - www.harunyahya.net 



_-. _^_ 



* 







r ?i 



>f 



£>■£»©>• 4&®MgEo>- "GtBttSfr* *&{§»€!Q 



I J 



OS**®®* *£®@e»- ■*f%B#8f&» t&jMb 



L *f j 




«na 



imtmaML Mn Ssmm ■ 



I- L 



mifflt 




wraysM 



TUBA'NIN gEVIRISiYLE YAYINLANAN 
BILIM VE YARATILI§QILIK KITABINA CEVAP 



M, 



HARUN YAHYA 

Nisan, 2003 



< 



• i ^**&*** m ¥^ u -^Q*" ~~^* — y — *^f — e — ■*■ — x* — '*** — JL!_ 



.-. ■ _-_ 



r #41 



9&!l®$* *€^!!©G> -♦O^jgjQ*' *CsSwS!<3 



u*t, 






f^f'h 




THY I 

101' 

till 



F #+i 



• -y 



Yazar Hakkmda 

Harun Yahya miistear ismini kullanan yazar, 1956 yilmda Ankara'da 
dogdu. Ilk, orta ve lise ogrenimini Ankara'da tamamladi. Daha sonra Istan- 
bul Mimar Sinan Universitesi Guzel Sanatlar Fakultesi'nde ve Istanbul 
Universitesi Felsefe Bolumu'nde ogrenim gordii. 1980'li yillardan bu yana, 
imani, bilimsel ve siyasi konularda pek cok eser hazirladi. Bunlarm yam si- 
ra, yazarm evrimcilerin sahtekarliklarmi, iddialannm gecersizligini ve Dar- 
winizm'in kanli ideolojilerle olan karanlik baglantilarmi ortaya koyan cok 
onemli eserleri bulunmaktadir. 

Yazarm miistear ismi, inkarci dusunceye karsi miicadele eden iki pey- 
gamberin hatiralarma hiirmeten, isimlerini yad etmek icin Harun ve Yah- 
ya isimlerinden olusturulmustur. Yazar tarafmdan kitaplarm kapagmda 
Resulullah'm muhriiniin kullamlmis olmasmm sembolik anlami ise, ki- 
taplarm icerigi ile ilgilidir. Bu miihiir, Kuran-i Kerim'in Allah'm son Kita- 
b'l ve son sozii, Peygamberimiz (sav)'in de hatem-iil enbiya olmasmi rem- 
zetmektedir. Yazar da, yaymladigi turn calismalarmda, Kuran'i ve Resu- 
lullah'm siinnetini kendine rehber edinmistir. Bu suretle, inkarci dusiince 
sistemlerinin turn temel iddialarmi tek tek curiitmeyi ve dine karsi yonel- 
tilen itirazlan tarn olarak susturacak "son soz"u soylemeyi hedeflemekte- 
dir. (^ok biiyiik bir hikmet ve kemal sahibi olan Resulullah'm muhrii, bu 
son sozii soyleme niyetinin bir duasi olarak kullamlmistir. 

Yazarm turn cahsmalarmdaki ortak hedef, Kuran'm tebligini diinyaya 
ulastirmak, boylelikle insanlan Allah'm varhgi, birligi ve ahiret gibi temel 
imani konular iizerinde diisiinmeye sevk etmek ve inkarci sistemlerin cii- 
riik temellerini ve sapkm uygulamalarmi gozler oniine sermektir. 

Nitekim Harun Yahya'nm eserleri Hindistan'dan Amerika'ya, Ingilte- 
re'den Endonezya'ya, Polonya'dan Bosna Hersek'e, Ispanya'dan Brezil- 
ya'ya, Malezya'dan Italya'ya, Fransa'dan Bulgaristan'a ve Rusya'ya kadar 
diinyanm daha pek cok iilkesinde begeniyle okunmaktadir. Ingilizce, 
Fransizca, Almanca, Italyanca, Ispanyolca, Portekizce, Urduca, Arapga, 
Arnavutga, Rusga, Bosnakga, Uygurca, Endonezyaca, Malayca, Bengoli, 
Sirpca, Bulgarca, (Jince, Kishwahili (Tanzanya'da kullamhyor), Hausa 
(Afrika'da yaygm olarak kullamhyor), Dhivelhi (Mauritus'ta kullamh- 
yor), Danimarkaca ve Isvecce gibi pek cok dile cevrilen eserler, yurt dism- 
da genis bir okuyucu kitlesi tarafmdan takip edilmektedir. 

Diinyanm dort bir yanmda olaganiistii takdir toplayan bu eserler pek 
cok insanm iman etmesine, pek cogunun da imanmda derinlesmesine ve- 
sile olmaktadir. Kitaplan okuyan, inceleyen her kisi, bu eserlerdeki hik- 







■• 



i 



H LltJ 





T 

m _ 

Li 






I ' f 1 




w 









0©W®5^ *©04©3*- 4 "O^®©!- -*£)*B«SO 



g$3&f •«©&©>- -•oiWSC*' ■«*3©'€<G 



L*f 




H 




metli, ozlii, kolay anlasihr ve samimi iislubun, akilci ve ilmi yaklasimm 
farkina varmaktadir. Bu eserler siiratli etki etme, kesin netice verme, iti- 
raz edilemezlik, ciirutiilemezlik ozellikleri tasimaktadir. Bu eserleri oku- 
yan ve iizerinde ciddi bicimde diisiinen insanlann, artik materyalist fel- 
sefeyi, ateizmi ve diger sapkin goriis ve felsefelerin hicbirini samimi ola- 
rak savunabilmeleri miimkiin degildir. Bundan sonra savunsalar da an- 
cak duygusal bir inatla savunacaklardir, ciinkii fikri dayanaklan ciirii- 
tulmustiir. (Jagimizdaki tiim inkarci akimlar, Harun Yahya kiilliyati kar- 
sismda fikren maglup olmuslardir. 

Kuskusuz bu ozellikler, Kuran'm hikmet ve anlatim carpiciligmdan 
kaynaklanmaktadir. Yazarm kendisi bu eserlerden dolayi bir oviinme 
icinde degildir, yalmzca Allah'm hidayetine vesile olmaya niyet etmistir. 
Aynca bu eserlerin basimmda ve yaymlanmasmda herhangi bir maddi 
kazanc hedeflenmemektedir. 

Bu gercekler goz oniinde bulunduruldugunda, insanlann gormedik- 
lerini gormelerini saglayan, hidayetlerine vesile olan bu eserlerin okun- 
masmi tesvik etmenin de, cok onemli bir hizmet oldugu ortaya cikmak- 
tadir. 

Bu degerli eserleri tamtmak yerine, insanlann zihinlerini bulandiran, 
fikri karmasa meydana getiren, kusku ve tereddiitleri dagitmada, imam 
kurtarmada guclii ve keskin bir etkisi olmadigi genel tecriibe ile sabit 
olan kitaplan yaymak ise, emek ve zaman kaybma neden olacaktir. Ima- 
m kurtarma amacmdan ziyade, yazarmm edebi guciinii vurgulamaya 
yonelik eserlerde bu etkinin elde edilemeyecegi aciktir. Bu konuda kus- 
kusu olanlar varsa, Harun Yahya'nm eserlerinin tek amacmm dinsizligi 
curiitmek ve Kuran ahlakmi yaymak oldugunu, bu hizmetteki etki, ba- 
san ve samimiyetin acikca goruldugiinii okuyucularm genel kanaatin- 
den anlayabilirler. 

Bilinmelidir ki, dunya iizerindeki zuliim ve karmasalarm, Muslu- 
manlarm cektikleri eziyetlerin temel sebebi dinsizligin fikri hakimiyeti- 
dir. Bunlardan kurtulmanm yolu ise, dinsizligin fikren maglup edilme- 
si, iman hakikatlerinin ortaya konmasi ve Kuran ahlakmm, insanlann 
kavrayip yasayabilecekleri sekilde anlatilmasidir. Diinyanm giinden gii- 
ne daha fazla icine cekilmek istendigi zuliim, fesat ve kargasa ortami 
dikkate almdigmda bu hizmetin elden geldigince hizli ve etkili bir bi- 
cimde yapilmasi gerektigi aciktir. Aksi halde cok gee kalmabilir. 

Bu onemli hizmette oncii rolii iistlenmis olan Harun Yahya kiilliyati, 
Allah'm izniyle, 21. yiizyilda diinya insanlarmi Kuran'da tarif edilen hu- 
zur ve bansa, dogruluk ve adalete, giizellik ve mutluluga tasimaya bir 
vesile olacaktir. 



* 



m _ V ] 

iK3! 



fi? 



£®«@5h «€q§}0f3>- 5 "*o^^a>- «% 



... 






&&&&*• ■«£©©>■ ^o^lQC^ -«€)©^<3 



Lit 




Okuyucuya 




• Bu kitapta ve diger c,ahsmalarimizda evrim teorisinin c.okiisiine ozel bir 
yer aynlmasinin nedeni, bu teorinin her tiirlii din aleyhtan felsefenin te- 
melini olusturmasidir. Yaratihsi ve dolayisiyla Allah'in varhgini inkar eden 
Darwinizm, 140 yildir pek c,ok insanin imanini kaybetmesine ya da kusku- 
ya diismesine neden olmustur. Dolayisiyla bu teorinin bir aldatmaca oldu- 
gunu gozler online sermek c,ok onemli bir imani gorevdir. Bu onemli hiz- 
metin tiim insanlarimiza ulastirilabilmesi ise zorunludur. Kimi okuyucula- 
nmiz belki tek bir kitabimizi okuma imkani bulabilir. Bu nedenle her ki- 
tabimizda bu konuya ozet de olsa bir boliim ayrilmasi uygun goriilmiistiir. 

• Belirtilmesi gereken bir diger husus, bu kitaplarin i^erigi ile ilgilidir. Ya- 
zarin tiim kitaplarinda imani konular, Kuran ayetleri dogrultusunda anla- 
tilmakta, insanlar Allah'in ayetlerini ogrenmeye ve yasamaya davet edil- 
mektedir. Allah'in ayetleri ile ilgili tiim konular, okuyanin akhnda hic.bir 
siiphe veya soru isareti birakmayacak sekilde ac,iklanmaktadir. 

Bu anlatim sirasinda kullanilan samimi, sade ve akici iislup ise kitaplarin 
yediden yetmise herkes tarafindan rahat^a anlasilmasini saglamaktadir. Bu 
etkili ve yahn anlatim sayesinde, kitaplar "bir solukta okunan kitaplar" de- 
yimine tarn olarak uymaktadir. Dini reddetme konusunda kesin bir tavir 
sergileyen insanlar dahi, bu kitaplarda anlatilan ger^eklerden etkilenmek- 
te ve anlahlanlarin dogrulugunu inkar edememektedirler. 

• Bu kitap ve yazarin diger eserleri, okuyucular tarafindan bizzat okunabi- 
lecegi gibi, karsihkh bir sohbet ortami seklinde de okunabilir. Bu kitaplar- 
dan istif ade etmek isteyen bir grup okuyucunun kitaplan birarada okuma- 
lari, konuyla ilgili kendi tef ekkiir ve tecriibelerini de birbirlerine aktarma- 
lari ac,isindan yararh olacaktir. 

• Bunun yaninda, sadece Allah rizasi ic,in yazilmis olan bu kitaplarin tanin- 
masina ve okunmasina katkida bulunmak da biiyiik bir hizmet olacaktir. 
(Jiinkii yazarin tiim kitaplarinda ispat ve ikna edici yon son derece guc,lii- 
diir. Bu sebeple dini anlatmak isteyenler ic,in en etkili yontem, bu kitapla- 
rin diger insanlar tarafindan da okunmasinin tesvik edilmesidir. 

• Kitaplarin arkasina yazarin diger eserlerinin tanitimlarinin eklenmesinin 
ise onemli sebepleri vardir. Bu sayede kitabi eline alan kisi, yukarida soz 
ettigimiz ozellikleri tasiyan ve okumaktan hoslandigini umdugumuz bu 
kitapla ayni vasif lara sahip daha birc,ok eser oldugunu gorecektir. Imani ve 
siyasi konularda yararlanabilecegi zengin bir kaynak birikiminin bulun- 
duguna sahit olacaktir. 

• Bu eserlerde, diger bazi eserlerde goriilen, yazarin sahsi kanaatlerine, 
siipheli kaynaklara dayah izahlara, mukaddesata karsi gereken adaba ve 
saygiya dikkat edilmeyen iisluplara, burkuntu veren iimitsiz, siipheci ve 
ye'se siiriikleyen anlatimlara rastlayamazsiniz. 



■1 'InE 


H F**i 


I|fl 


iH ■ ■tfll 


n I] 


-H ^LAM 


M 






u mm 


mm HIL JHi 


■f !U m 



£>B*!@^ *&&!!$&' 



j&it^— 



K ♦ :1M 






£$£&»• -OgwSO- '«»>S>@C* *€©€<& 




»H, 



£©R©^ *©t£^<>- 7 *€©«i@©i- •<©©*£$ 



^}jL 



*©©n3S3»- «£>2N©3*" *€*B*gO 



L*tj 






.ft 



a! 





■ 




r** 1 



+ 



►** 



>*' 



&B*J©5* *©©»!&<*»■ 8 ■*<^£wS© H •*£®i«So 



DSKSJe** •«&©CO- -«»3«@3* *©©N©3 



MPS ? 



I I 



H 



K 



1»1^4» -**■ 



ICtNDEKILER 



GIRIS 

UBA'NIN HAYATIN KOKENI HAKKINDAKI 
YANILGISI 

UBA'NIN DOGAL SELEKSIYON YANILGISI 

UBA'NIN MUTASYONLAR HAKKINDAKI 
YANILGILARI 

UBA'NIN TURLESME KONUSUNDAKI 
YANILGILARI 

UBA'NIN FOSIL KAYITLARI HAKKINDAKI 
YANILGILARI 

UBA'NIN ORTAK YAPILARI 

EVRIME DELIL GOSTERME YANILGISI 

UBA'NIN TURLERIN YAYILISINI 
EVRIME DELIL GOSTERME YANILGISI 

UBA'NIN MOLEKULER BIYOLOJIDEN 
EVRIME KANITLAR OLDUGU YANILGISI 

UBA'NIN INSANIN EVRIMI YANILGISI 

UBA'NIN YARATILISCILIK VE EVRIMIN 
KANITLARI BOLUMUNDEKI YANILGILARI 

YARATILIS BILIMSEL BIR GERgEKTIR 

SONUC 



. 



10 



48 



64 



88 



104 



126 



- .-_ .< ■ 



*-+Skt 



®w®5* **&&$3&*- 9 ^©Efc&a*' *©{gwgd 







w 

— * J 




1 


•f 


7 # - jF q *\ v > ■ 


i 




- pjJ ^^ J *^~ t >v^ "' . 


%»™ 


^^^kiil . ' ^^ % \»^-r 






&*^ **-&. .^V * 




^Jf* 




i 






T^^ XK. 


\ 


w * lr- ^r* ^fti 1 ■* 


^i 


^■r ^^ \ 




r ; v 


1 

1 



R>, 







DtS^ 


>o 







/ 



rl 


jijfRRB 


A^H 


*w^^ 


si^^SSB 


^jy, Mr / 


Br r 


fcv^i^. . " "■ — ■" . j^C< j IjV " 


* ***S^tek_ -ji-?^ 1 * . 












: m ^'m ^Briitffl 




■f / -v 
4 ,f i 


II 

1 J 



. 



_X^*^ ^^fctai ■" 






• 




a 




merikan Ulusal Bilimler Akade- 
misi (UBA), 1999 yilmda Bilim ve Ya 
ratih§gilik: Ulusal Bilimler Akademisi'nin 
Goru§u admda bir kitapgik yaymladi. Kitapgigm amaci, 
f evrim teorisinin 'en onemli delillerini' biraraya getirerek, ya- 
ratili§-evrim tartigmalarma cevap vermekti. Kitapgik, tiim diin- 
yada evrimciler tarafmdan gok onemli bir kaynak olarak kabul 
edildi. Evrimci gevreler bu kitabi internet sitelerinde iicretsiz ola- 1 
rak yaymladilar. Ulkemizde ise bu Darwinist misyonu, gegtigimiz 1 
illarda zaten bu amagla kurulmug olan Tiirkiye Bilimler Akademi- ] 
si (TUBA) iistlendi. Kitapgik Turkgeye gevrildi ve Bilim ve Utopya gi- 
bi Darwinist-materyalist gizgideki yaymlarda Tiirk evrimcilere muj- 
delendi. 

Kitapgik hakkmda oyle bir reklam kampanyasi yuriituldii ki, go- 
ren bu kitapgigm evrim teorisi ile ilgili delillerle dolu oldugunu ve evnj 
rim teorisi aleyhindeki tiim tartigmalara son verdigini sanabilirdi. An 
cak, kitapgikta bunlan bulmayi umanlar, buyiik bir hayal kinkligm 
ugradilar. C^unkii kitapgikta evrim teorisinin asil tartigma konus 
olan ve asla evrim teorisi ile agiklanamayacagi agikga goriilen 
\ Kambriyen Patlamasi, hiicrenin kokeni, insan bilincinin kokeni 
Y gibi konulardan bir kez bile bahsedilmiyor; evrimcilerin klasik 
k iddialan, defalarca bilimsel bulgularla guriitulmug olmasma 
ragmen oldukga yiizeysel bir anlatimla, higbir delil getiril- 
meden tekrarlamyordu. 

Ulusal Bilimler Akademisi'nin kitapgigmdaki 

iddialara, onceki galigmalanmizda birgok ke- 

reler cevap vermi§, bu iddialarm bilimsel 

degeri olmadigmi bilimsel delilleri 

ile gostermigtik. Ancak yine 




K 



i\ 



'•vi 








■ .^ 









-T+*WTZ ^ A * ^ ^*tt*ni± K M h JJ1**f ± * l 



m ' ■ '" " 'l ^ M 






wmm^i^^ 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 




de bu kitapgiga cevap niteliginde yeni bir galigma hazirlama geregi 
dogdu. (Jiinkii bu galigma ile diinyanm en onde gelen evrimci kuru- 
luglanndan biri olan Ulusal Bilimler Akademisi iiyelerinin, biiyiik bir 
bagnazlikla bagli olduklan Darwinizm ve materyalizm nedeniyle, 
gok agik gergekleri dahi goremeyecek hale nasil geldiklerini, bilimi 
dahi goz ardi ederek, delilleri nasil garpitabildiklerini, goz gore gore 
bir yalani nasil savunabildiklerini gostermek istedik. 

Bu kitabi objektif bir gozle okuyanlar, soz konusu gergegi, yani 
evrim teorisinin tamamen dogmatik bir inatla, korii koriine savunul- 
makta oldugunu bir kez daha goreceklerdir. 

Peki bu bilim adamlan neden bilimsel gergeklere ragmen, 19. 
yiizyildan kalma bir dogmayi hala biiyiik bir israria savunmaya de- 
vam ediyorlar? 

Bunun nedeni, bu bilim adamlarmm inandiklan materyalist fel- 
sefedir. Sadece maddenin varligmi kabul eden bir felsefe olan mater- 
yalizm, ateizmle e§ anlamli gibidir. Ve ateistlerin, yani Allah'm varli- 
gmi, dini, ilahi kitaplan ve oliimden sonraki sonsuz ahiret hayatmi 
reddetmek isteyenlerin, hayatm kokenine ateist bir agiklama getiren 
Darwinizm gibi bir teoriye ihtiyaglan vardir. Eger Darwinizm'in yi- 
kildigmi kabul ederlerse, Allah'm ve dolayisiyla, ahiretin varligmi ve 
peygamberlerin dogru soyledigini de kabul etmek durumunda kala- 
caklarmi fark etmekte, bu nedenle biiyiik bir bagnazlikla Darwi- 
nizm'i savunmaya devam etmektedirler. 

Matematik ve astronomi profesorii Chandra Wickramasinghe, 
soz konusu Darwinist bagnazhgi fark etmi§ olan bilim adamlarmdan 
biri olarak §u itirafta bulunmaktadir: 

Bir bilim adami olarak aldigim egitim boyunca, bilimin herhangi 
bir bilingli yaratili§ kavrami ile uyu§amayacagma dair 50k gii?lii bir 
beyin yikamaya tabi tutuldum. Bu kavrama kar§i giddetle tavir 
almmasi gerekiyordu... Ama §u anda, Tann'ya inanmayi gerektiren 
agiklamaya kar§i olarak one siiriilebilecek higbir argiiman bulami- 









H 






/ 



J. ll l.J. l J,HlSUiU]...ul.l| -■■P 






" i j-iJjifc^l ■ I m i i 



ii-i fffir^pt 



t-JWJWWIll.ll.JJ..^. JL.1L-I. ..LI ■■ILJ. M.,1111. 










[V «H 



I 




Harun Yahya 



yorum... Biz hep agik bir zihinle dii§iinmeye ali§tik ve §imdi ya§a- 

ma getirilebilecek tek mantikli cevabm yaratili§ oldugu sonucuna 

vanyoruz, tesadiifi karma§alar degil. 1 

Evrimci antropolog Dr. Michael Walker ise, 'Birgok bilitn adami ve 
teknoloji uzmanimn Darwin teorisini ikna olmasalar da kabul etmelerinin 
tek ne&eninin, bu teorinin bir Yaratici oldugunu reddetmesi oldugunu ka- 
bul etmek zorundayxz! 2 diyerek bu gergegi kabul etmektedir. 

Kitap boyunca da goriilecegi gibi, Bilitn ve Yaratih§gihk kitapgigi- 
nm yazarlan her ne kadar bilim adami iinvani tagiyan kigiler olsalar 
da, hem bilimi, hem de akil ve mantigi bir kenara birakmig, Allah'm 
varhgmi ve hergeyin Yaraticisi oldugunu inkar etmeyi kendilerine bir 
amag olarak belirlemig kigilerdir. Bu kigiler tesadiifen meydana gel- 

40.000 

mesi 10 de 1 ihtimal olan (yani kesinlikle imkansiz olan) bir prote- 
inin, tesadiifen meydana geldigine, sonra bunu, tesadiifen gergekleg- 
mesi en az bu kadar imkansiz olan yiizbinlerce tesadiifiin izledigine 
inanmaktadirlar. Canhlara, ozellikle insanlara kanser gibi oliimciil 
hastahklardan ba§ka bir §ey kazandirmayan mutasyonlarm, may- 
munlari diigiinen, akleden, muhakeme eden, kararlar veren, politika- 
lar izleyen, medeniyetler kuran, sanat gaheserleri meydana getiren, 
sevinen, iiziilen, arkadag edinen, aile kuran, Nobel Odiilii, Oscar ka- 
zanan, yiizbinlerce sayfa kitabi okuyup ogrenen ogrencilere, sanatgi- 
lara, bilim adamlarma, politikacilara, mimarlara, ogretim gorevlileri- 
ne doniigtiiren bir giig oldugunu zannetmektedirler. I§te sahip ol- 
duklan ve gozii kapah olarak savunduklan bu ideolojileri nedeniyle, 
akilci diigiinme yeteneklerini kaybetmiglerdir. 

I§te bu nedenle Iskandinav bilim adami Soren Lovtrup'un dedi- 
gi gibi 'Sanxrxm herkes, bir bilim dalinin tamaminin yanh§ bir teoriye ba- 
gimh hale gelmesinin gok bily ilk bir §anssizhk olacagini kabul edecektir... 
Inaniyorum ki, Darwinizm efsanesi bir gun bilim tarihindeki en btiyuk al- 
dani§ olarak tanimlanacakhr. ' 3 






IJ 

r\8l 



I- 






1 

A" 



. rtS^W, Vi'BM^irtT 




pt^ m ^ ^^^( 




* jg£^ ' ^^^few = ' 




K~ ' 


j^^^*^ ' ^ 


^ 




"" W^ J ; - 


^R H^^jhB HU h 




UBA'NIN 
HAYATIN KOKENI 

; HAKKINDAKi 



YANILGISI 






. 



• ^^ ilLri . '- 



• 







X 




ugkusuz, hayatm kokenini agik- 
lama iddiasmda olan evrim teorisi- 
nin cevaplamasi gereken ilk soru: can- 
siz bir evrende ilk yagamm nasil bagladigi, cansiz maddele- 
rin, canli varliklan nasil meydana getirdigi sorusudur. Ne var 
ki, evrim teorisinin 'en onemli delillerini' ortaya koymak igin ha- 
zirlandigi one siiriilen Ulusal Bilimler Akademisi'nin Bilim ve Ya-\ 
ratih§gihk adli kitapgigmda, bu sorularm cevaplan bulunmamakta- V 
dir. Bunun yerine, UBA yazarlarmm, evrim teorisini sorunsuz, §iip- fc 
heye yer vermeyen, kesinlikle ispatlanmig bir teori gibi gosteren, ev- 1 
rimciler igin 'toz pembe' bir tablo gizen varsayimlan yer almaktadir. 
UBA yazarlan, sanki evrim teorisinin en biiyuk gikmazlarmdan biri, 
cansiz maddelerin nasil olup da tesadiifi kimyasal suregler sonucun- 
da canli maddelere donugtugii konusu degilmi§ gibi §6yle demekte- 
dirler: 

Ya§amm ba§langicmi ara§tiranlar iqin soru artik ya§amm biyolojik olma- 
yan bile§imlerden kimyasal bir siireg sonucunda ortaya gikip gikmadi- 
gi degil, bu siirecin olasi pek 50k yoldan hangisi ile ilk hiicreleri olu§- 
turdugudur. (Bilim ve Yaratih§gilik, s. 6) 

UBA yazarlan soz konusu 'kimyasal siireq olasilikla- 

n'ndan ise §6yle soz etmektedirler: 

Diinyanm yeni olu§tugu zamanki ko§ullara benzer or 

tamlarda yapilan deneylerde proteinlerin, DNA'nin 

ve RNA'nin yapita§i bazi kimyasal bile§ikler olu§- 

mu§tur. Ayrica, bu molekiillerden bazilan, 

uzaydan diinyaya dii§en meteorlarda 

bulunmu§, ve radyoteleskoplar- 







: 1 



<tf 



M 





ntuiiX! j^vyuw wy jj www 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




la uzayi inceleyen astronomlar tarafmdan da ke§fedilmi§tir. Bilim- 
ciler, ya§amm temel yapita§lan olan bu molekiillerin Diinyanm ilk 
olu§tugu zamanlarda mevcut oldugu sonucuna varmi§lardir. (Bilim 
ve Yaratili§gihk, s. 5) 

UBA yazarlarmm ve evrimcilerin iddialan ozetle §6yledir: Can- 
siz diinyada var olan ve ilkel gorba olarak adlandinlan ortamda, can- 
liligm olugmasi igin gereken turn maddeler vardi ve bu maddeler 
kimyasal sureglerle tesadufen biraraya gelerek hiicreyi olugturdular. 

Her ne kadar UBA ozellikle belirtmemig olsa da, soz konusu id- 
diayi destekleyecek higbir delil bulunmamaktadir. Hatta deliller ev- 
rimcilerin iddialanni giiriitecek niteliktedir. Ayrica, konunun uzmani 
olan evrimciler dahi, UBA yazarlan kadar kesin ve emin bir iislup 



A 



C: l ! 



Diinyanin ilk donemlerindeki kosullar. hucrenin ve yapitaslannin kendiliginden olusmalanni 

imkansiz kilan onemli faktorler arasindadir. Bu kosullar taklit edilerek yapilan laboratuvar 

deneyleri hep basansizlikla sonuclanmistn. 




Mil JtJ EJLl JMf Ih i i« ■ -pJj I i lt^t -lJ l lMJJL fife I f JlHi" ! ■ ?-U I > ■ > E ; i J I ; t ULIJJLl'li JUUL LU IXJUi li q^^^M 



LWVS 



WWW!V P " 



-U 



I 



I 



- 






Hartm Yahya 



kullanmamakta, hayatin kokeni konusunun evrim teorisi igin bir bi- 
linmez oldugunu kabul etmektedirler. Sadece ilkel diinya atmosferi- 
nin organik bilegikleri pargalayacak olan oksijen gazina bol miktarda 
sahip oldugunun anlagilmasi (yani kimya diliyle "indirgeyici" olma- 
diginin belirlenmesi) bile, yagamin kokeni ile ilgili "kimyasal evrim" 
teorilerini gikmaza sokmugtur. Ornegin Biogenesis: Theories of Life's 
Origin adli kitabin (1999) yazan olan evrimci Noam Lahav §6yle der: 
Indirgeyici (oksijen igermeyen) bir atmosfere iligkin varsayima kar- 
§1 gelmekle, biyolojik agidan onemli organik bile§enler agisindan 
zengin "pre-biyotik gorbamn" varhgina da kargi gikmig oluyoruz. 
Dahasi §imdiye kadar pre-biyotik gorbamn varhgina iligkin higbir 
jeokimyasal delil yayinlanmamigtir. Gergekten de gok sayida bilim 
adami, var olsa bile, organik yapita§lan toplammm, prebiyotik ev- 
rim igin anlamh olabilmesi igin 50k kiigiik oldugunu kaydederek, 
pre-biyotik gorba kavramma kar§i gikmaktadirlar. 1 

Yani: 

1) Hem ilkel atmosferdeki yiiksek oksijen, "yagamin temel yapi- 
ta§lanmn" olugmasma engeldir. 

2) Hem de bunlann olugtugu varsayilsa bile, bu "yapitaglarmm" 
kimyasal reaksiyonlarla ya da tesadufle proteinleri, RNA veya 
DNA'yi olugturmasi miimkiin degildir. (Junkii proteinler, RNA veya 
DNA, son derece yogun bir bilgi igermektedir ve bu bilginin rastge- 
le olugmasi istatistiksel olarak imkansizdir. 

Dikkat edilirse UBA yazarlan, her iki gergegi goz ardi etmi§ler, 
ozellikle de ikinci gergegi, gok kendini ele veren bir iislupla savugtur- 
maya gahgmiglardir: "Ya§amin yapitaglan" ifadesini duyan pek gok 
insan, "bu yapitaglan oldugu durumda, demek ki yagam da kendili- 
ginden dogabiliyor" diye du§iinebilir. (UBA yazarlan da bunu dii- 
gundiirtmek istemiglerdir.) Oysa bu bir aldam§ ve (UBA agismdan) 
aldatmacadir; giinku sozii edilen "yapitaglan" amino asitler veya 
niikleik asitler gibi basit organik bilegiklerdir ve bunlann proteinler, 



1 




s 



\ 



1 



y 






■ 

















:\M 












l . 


17 


1 




■sjMtrtf. ■*../s4idifl& 


I 



WSLWA'At A' ;\ A WPiTSp 

■ ■ !■ p i ■ ^ 1 ' I ■ 1^ 



— — 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




;; 



RNA ve DNA gibi kompleks yapilara doniigmesi imkansizdir. Bir 
evin "yapitaglan" olan tuglalarm varligmm, bunlarm rastgele birara- 
ya gelip bir ev yapacaklan anlamma gelmedigi gibi. 

UBA "ilk hiicreleri iiretmek igin izlenmig olabilecek bilinen 
birgok yol" vardir iddiasmdadir. Bu iddia kesinlikle yanligtir. Higbir 
bilim adami ilk hiicreyi cansiz maddelerden uretebilecek herhangi 
bir yol bulmug degildir. Hayatm kokeni hakkmdaki aragtirmalan 
olan Johannes Gutenberg Universitesi Biyokimya Enstitusii Bagkani 
Prof. Dr. Klaus Dose bu sorunu §6yle ifade etmi§tir: 

Ya§amm kokeni konusunda kimyasal ve molekiiler evrim alanla- 
rinda otuz yili a§km bir siiredir yiiriitiilen tiim deneyler, ya§amm 
kokeni sorununa cevap bulmaktansa, sorunun ne kadar biiyiik ol- 
dugunun kavranmasma neden oldu. §u anda bu konudaki biitiin 
teoriler ve deneyler ya bir gikmaz sokak iginde bitiyorlar ya da bil- 
gisizlik itiraflanyla sonuglamyorlar. Yeni dii§iince ve deneysel ha- 
reket tarzlan denenmelidir... Bilim adamlan arasmda detayli ev- 
rimsel a§amalara iligkin oldukga biiyiik anla§mazliklar gikmi§tir. 





A-VL.fAftA' 



1 



qwyi i v 1 gar 7 



Harun Yahya 





Problem prebiyotik (ya§am oncesi) molekiillerden progenotlara (en 
ilkel hiicrelere) gegigi saglayan temel evrimsel siireglerin delillerle 
ispatlanmami§ olmalan ve bu siireglerin olu§tugu gevresel ko§ulla- 
rm bilinmemesidir. Dahasi, tiim canli hiicrelerin olu§umuna neden 
olan genetik bilginin nerede oldugunu, ilk kopyalanabilir poliniik- 
leotidlerin (goklu niikleik asitler, ilk DNA) nasil evrimle§tigini, ya 
da modern hiicreler igerisindeki a§m derece karmagikliktaki yapi- 
sal iglev iligkilerinin nasil olu§tugunu gergekte bilmiyoruz... Oyle 
goriiniiyor ki bu alan artik bir agmaza, varsayimlarm deneyler ya 
da gozlemlerle temellendirilmi§ olgular iizerinde baskm olduklan 
bir konuma ula§mi§tir. 2 

Evrimci biyolog Andrew Scott da benzer bir itirafta bulunmakta 
ve §6yle demektedir: 

Biraz madde aim, kan§tirm, lsitm ve bekleyin. Bu, hayatm kokeni- 
nin modern versiyonudur. Yergekimi, elekromanyetizma, zayif ve 
giiglii niikleer kuvvetler gibi 'temel' giigler gerisini halledecektir... 
Peki ama bu kolay hikayenin ne kadari saglam temellere oturmak- 
tadir ve ne kadari umuda dayali spekiilasyonlara baglidir? Gergek- 
te, ilk kimyasal maddelerden canli hiicrelere kadar giden agamala- 
rin biitiin mekanizmalan ya tarti§ma konusudur ya da tamamen 
karanlik igindedir. 3 

Biyokimya profesorii David A. Kaufman da, evrim teorisinin ge- 
netik hayatm kokeni hakkmda bir agiklama getiremedigini §u ifade- 
lerle itiraf etmektedir: 

Evrim, hiicrelerle beraber dikkatlice tasarlanmi§ genetik kodlarm 
kokenine dair kabul edilebilir bir bilimsel agiklama getirmekten 
uzak. Ki bunlar olmazsa proteinler ve dolayisiyla hayat da olamaz. 4 

UBA yazarlan ise, hayatm kokeni hakkmda evrim teorisinin bir 
agiklamasi olmadigmi itiraf etmek yerine, evrim teorisi lehinde ger- 
qek di§i bir tablo gizerek okuyuculan aldatma yolunu segmiglerdir. 
Evrimin her konuda delili oldugu, hayatm kokenini agiklayan birgok 



19 






( 



>: 






\rl 






I 







k'1-JHlH'ljiiii.ii liiii j J.. ^_j'iih.i'..H.ii.hii 






-" j "'* "*" 1 



****>■*» 



W#IJ*L.»lUl.-«MTTt« 



— T^r 



MOTT 






-T+*WTz ^A * ^ ^*tt*ni± K M h iji**1 ± * l 



;jiaiiju-ii.' > ; wwy 



■y^y* 1 . 1 *' 





Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yamlgilari 







&*K 




teze sahip olduklan gibi konunun uzmani olan hig kimse tarafindan 
onay gormeyecek asilsiz bir iddia ortaya atmiglardir. Evrimcilerin 
gizdikleri bu toz pembe tablo kesinlikle gergekleri yansitmamaktadir. 
Hayatm kokeni hakkmda one siirdiikleri tezlerden her biri ayri bir 
gikmaz igindedir ve bu alternatifler hayatm kokeni sorununu gozme- 
mekte, sadece sorunu bir ba§ka sorun haline getirmektedir. Bilim ve 
Yaratih§gihk kitabmda sozii edilen bu sozde alternatiflerden biri 
"RNA Diinyasi" tezidir. RNA Diinyasi tezi giiniimiizde evrimciler 
arasmda en gok kabul goren iddialardan biri olmasma ragmen, a§a- 
gida da incelenecegi gibi gok fazla sorun igermektedir ve gergekle§- 
mesi imkansiz bir senaryo oldugu agikga ortadadir. 

RNA Diinyasi Senaryosu 

Bilim ve Yaratili§gihk kitabmda, RNA Diinyasi olarak anilan hipo- 
tezin, hayatm kokeni hakkmdaki alternatif (ve makul) agiklamalar- 
dan biri oldugu one siiriilmektedir. Oysa RNA Diinyasi tezi de, ev- 
rimciler tarafindan yapilan diger agiklamalar gibi hayatm kokeni ko- 
nusuna higbir agiklama getirememektedir. 

RNA Diinyasi tezine gore, ilk once proteinler degil, proteinlerin 
bilgisini tagiyan RNA molekiilii olu§mu§tur. Bu tezin ortaya atilmasi- 
nin nedeni ise, 70'li yillarda ilkel diinya atmosferinin igerdigi gazla- 
nn amino asitlerin olu§umunu ve dolayisiyla protein sentezini im- 
kansiz kildigmm anlagilmasi olmugtur. Daha onceki yillarda Miller 
ve Fox gibi evrimcilerin yaptiklan ve metan-amonyak temelli bir at- 
mosfer modeline dayanan deneylerin tiimii bagansizhkla sonuglan- 
migtir. Bunun iizerine yeni evrimci arayiglar baglamig ve RNA Diin- 
yasi tezi ortaya gikmigtir. 

RNA Diinyasi senaryosuna gore, bundan milyarlarca yil once, 
her nasilsa kendi kendisini kopyalayabilen bir RNA molekiilii tesa- 
diifen olu§mu§tur. Sonra bu RNA molekiilii gevre §artlannin etkisiy- 



\J 



H 






/ 



.jiL 



J. ll l.J. l J,HlSUiU]...ul.l| -■■P 






PflBJui 1 1 m ■! ■ \t i i 



ii-i fffir^pt 



ft^Jiff" 1 1 J - II J J '* .JL.IL.I..IL I ■ I L J. M . , 1 I LI ., I . 



TT 3Z 71 



AtW WA WUUSUUViiiArVUiMiH 







i 






le birdenbire proteinler iiretmeye ba§lami§tir. Daha sonra bilgileri 
ikinci bir molekulde saklamak ihtiyaci dogmu§ ve her nasilsa DNA 
molekiilii ortaya gikmigtir. 

Her agamasi ayn bir imkansizliklar zinciri olan bu hayal etmesi 
bile giig senaryo, hayatm baglangicma agiklama getirmek yerine, so- 
runu daha da buyiitmug, pek gok iginden gikilmaz soruyu giindeme 
getirmigtir. Bu sorunlardan bazilan goyledir: 

1- Daha, RNA'yi olugturan niikleotidlerin tek bir tanesinin bile 
olu§masi kesinlikle rastlantilarla agiklanamazken, acaba hayali niik- 
leotidler nasil uygun bir dizilimde biraraya gelerek RNA'yi olugtur- 
muglardi? Evrimci biyolog John Horgan RNA'nm tesadiifen olugma- 
sinin imkansizhgmi §6yle kabullenir: 

Ara§tirmacilar RNA diinyasi kavrammi detayli bigimde inceledikge 
giderek daha fazla sorun ortaya gikiyor. RNA ilk olarak nasil olu§- 
tu? RNA ve onun pargalarmm laboratuvarda en iyi §artlarda sen- 
tezlenmesi bile son derece zor iken, bunun prebiyotik (ya§am once- 
si) ortamda gergeklegmesi nasil olmugtur? 5 

2- Tesadiifen olugtugunu farz etsek bile, yalmzca bir nukleotid 
zincirinden ibaret olan bu RNA hangi bilingle kendisini kopyalama- 



— T^r 



Je^ 



ismzx^ 



-T+*WTz ^A * ^ ^*tt*ni± K M h iji**1 ± * l 



;J I UUJV. ' J-.' > ! JLrJPVVI- " 



■y^y* 1 . 1 *' 









S^K 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yarulgilari 




ya karar vermi§ ve ne tiir bir mekanizmayla bu kopyalamayi ba§ar- 
mi§ti? Kendisini kopyalarken kullanacagi niikleotidleri nereden bul- 
mu§tu? Evrimci mikrobiyologlar Gerald Joyce ve Leslie Orgel, duru- 
mun iimitsizligini §6yle dile getirmektedirler: 

Tarti§ma, iginden gikilmaz bir noktada odakla§iyor: Karmakan§ik 
bir poliniikleotid gorbasmdan gikip, birdenbire kendini kopyalaya- 
bilen o hayali RNA'nm efsanesi... Bu kavram, yalmzca bugiinkii 
prebiotik kimya anlayi§imiza gore gergek di§i olmakla kalmamak- 
ta, aym zamanda RNA'nm kendini kopyalayabilen bir molekiil ol- 
dugu §eklindeki a§in iyimser dii§iinceyi de yikmaktadir. 6 

3- Kaldi ki eger ilkel diinyada kendini kopyalayan bir RNA olu§- 
tugunu ve ortamda RNA'nm kullanacagi her ge§it amino asitten sa- 
yisiz miktarlarda bulundugunu farz etsek ve biitiin bu imkansizlik- 
larm bir gekilde gergekle§mi§ oldugunu dugiinsek bile, bu durum yi- 
ne de tek bir protein molekiiliiniin olugabilmesi igin yeterli degildir. 
(^iinkii RNA, sadece proteinin yapisiyla ilgili bilgidir. Amino asitler 
ise ham maddedir. Ancak ortada proteini iiretecek "mekanizma" yok- 
tur. RNA'nm varhgmi protein iiretimi igin yeterli saymak, bir araba- 
nin kagit iizerine gizilmig tasanmmi o arabayi olugturacak binlerce 
parganm iizerine atip sonra arabanm kendi kendine montajlamp or- 
taya gikmasmi beklemekle aym derecede anlamsizdir. 

Bir protein, hiicre igindeki son derece karmagik iglemler sonu- 
cunda pek gok enzimin yardimiyla ribozom adi verilen organelde 
iiretilir. Ribozom ise yine proteinlerden olugmug karmagik bir hiicre 
organelidir. Dolayisiyla bu durum, ribozomun da aym anda tesadii- 
fen meydana gelmi§ olmasi gibi olanak di§i bir varsayimi daha bera- 
berinde getirecektir. Evrim teorisinin iinlii savunucularmdan Nobel 
odiillii Jacques Monod bile protein sentezinin yalmzca niikleik asit- 
lerdeki bilgiye indirgenmesinin miimkiin olmadigmi §u §ekilde agik- 
lamaktadir: 



H 



ULt k Vn-h J?Ci lit. r ^j[jhi 









PflBJui 1 1 m ■! ■ \t i i 



m mr-^w 



ft^Jiff" 1 1 J - II J J '* .JL.IL.I..IL I ■ I L J. M . , 1 I LI ., I . 




■Ttt: 



I 



K3 









Harun Yahya 




RNA Diinyasi tezine gore, 
ribozomun da RNA Me ay- 
ni anda olusmasi gerekir. 
Cunkii RNA'nin protein 
iiretme mekanizmasi 
olan ribozoma ihtiyaci 
vardir. Oysa ribozom 
kompleks proteinler- 
den olusan son derece 
karmasik bir organeldir. 
Kokenini kimyasal 
reaksiyonlarla 
agiklamak 
imkansizdir. 



§ifre (DNAya da RNA'daki 
bilgi), aktanlmadikga anlam- 
sizdir. Guniimiiz hiicresindeki §ifre aktarma me- 
kanizmasi en az 50 makromolekiiler pargadan 
olu§maktadir ki, bunlarm kendileri de DNA'da kod- 
ludurlar. §ifre bu birimler olmadan aktanlamaz. Bu dongiiniin ka- 
panmasi ne zaman ve nasil ger^ekle§ti? Bunun hayali bile a§in 
derecede zordur. 7 

Ilkel diinyadaki bir RNA zinciri hangi iradeyle boyle bir karar 
almi§ ve hangi yontemleri kullanarak, 50 ozel gorevli pargacigm igini 
tek bagma yaparak protein iiretimini gergekle§tirmi§tir? Evrimcilerin 
bu sorulara getirebildikleri higbir agiklama yoktur. Unlii bilim dergi- 
si Nature 'da yer alan bir makalede de 'kendini kopyalayan RNA' kav- 
raminin tamamen hayal mahsulii oldugu, gergekte ise higbir deney- 
de bu tiir bir RNA'nin elde edilemedigi belirtilmektedir: 

Maynard Smith ve Szathmary 'DNA kopyalanmasi o kadar hataya 
agiktir ki, tek bir gen boyundaki bir DNA pargasimn dogru kopya- 
lanmasmi saglayacak enzim proteinlerinin onceden varhgma ihti- 
yag vardir' demektedirler. Bu durumda, halen bilinen bilgisel ve en- 
zimatik i§lev tagiyci ozelligiyle RNA, yazarlan §unu soylemeye yo- 
neltiyor: 'Ozde, ilk RNA molekiilleri kendilerini kopyalamak igin 
polimerle§tirici bir protein enzime ihtiyag duymadilar; kendi ken- 



t 



'v: 



!! 



5 i 

I 




"T L . .' .".'A'JBJt-V, 



1 1 i 









V 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 

dilerini kopyaladilar.' Bu bir gergek midir, yoksa bir beklenti mi? 
Genelde turn biyologlar igin §unu belirtmenin agiklayici oldugunu 
du§iiniiyorum ki suni olarak sentezlenmi§ katrilyonlarca (10 24 ) 
rastgele RNA dizilimleri arasindan tek bir tane bile kendini kop- 
yalayan (self-replicating) bir RNA <;ikmami§tir. 8 

San Diego California Universitesi'nden Stanley Miller'm ve 
Francis Crick'in galigma arkadagi olan unlii evrimci Dr. Leslie Orgel, 
'hayatm RNA diinyasi ile baglayabilmesi' ihtimali igin 'senaryo' deyi- 
mini kullanmaktadir. Orgel, bu RNA'nm hangi ozelliklere sahip ol- 
masi gerektigini ve bunun imkansizligmi, American Scientist 'in Ekim 
1994 sayismdaki "The Origin of Life on the Earth" baglikh makalede 
§6yle ifade eder: 

Bu senaryonun olu§abilmesi igin, ilkel diinyadaki RNA'nm bugiin 
mevcut olmayan iki ozelliginin olmu§ olmasi gerekmektedir: Prote- 
inlerin yardimi olmaksizm kendini kopyalayabilme ozelligi ve pro- 



I 



h 



tit. 



ft 



■ 



i i m t \ ■i J -irr 1 ■ ! I ' 1 1 r I pi 11 1'' 'l V 



1 



qwyi i v 1 gar 7 




to 



Harun Yahya 




John Horgan 



tein sentezinin her a§amasmi gergeklegti- 
rebilme ozelligi. 9 

Agikga anlagilacagi gibi Orgel'in, 'ol- 

mazsa olmaz' §artmi koydugu bu iki komp- 

leks iglemi RNA gibi bir molekiilden bekle- 

mek bilimsel dugiinceye aykindir. Somut bi- 

limsel gergekler, hayatm rastlantilarla ortaya 

giktigi iddiasinin yeni bir versiyonu olan 

'RNA Diinyasi' tezinin, gergeklegmesi im- 

kansiz bir senaryo oldugunu ortaya koymaktadir. 

John Horgan da The End of Science adli kitabmda, sonradan geger- 

sizligi ortaya gikmi§ iinlii Miller deneyinin sahibi Stanley Miller'm, 

son donemlerde ortaya siiriilen hayatm kokeni hakkmdaki teorileri 

son derece anlamsiz ve kuguk goren tavrmi §6yle aktarmaktadir: 

Ilk deneyinden yaklagik 40 yil sonra Miller bana, hayatm kokeni bil- 
mecesini gozmenin kendisinin ya da ba§ka herhangi birinin dii§un- 
diigiinden 50k daha zorla§tigmi soyledi... Miller, 'anlamsiz' veya 
'kagit iistii kimyasi' admi verdigi, hayatm kokeni ile ilgili yeni tez- 
lerden hig etkilenmemi§e benziyor. Bazi hipotezleri o kadar kiigiik 
goren bir tavir takmdi ki, onlarla ilgili gorii§lerini sordugumda, ka- 
fasmi salladi, iq gegirdi ve kis kis giildii, adeta insanhgm ahmakh- 
ginin farkma varmi§casma... Stuart Kauffman'm otokataliz teorisi 
de bu kategoriye girmekte. Miller, 'Bir bilgisayarda denklemler he- 
saplamak bir deney tegkil etmez' diye burun kivirdi. Miller, bilim 
adamlarmm nerede ve ne zaman hayatm ba§ladigmi higbir zaman 
kesin bir bigimde bilemeyeceklerini de onayladi. 10 

Miller gibi, hayatm kokenine evrimci agiklama bulabilme gaba- 
sinin onculiigiinu yapmi§ en ategli evrim taraftarlarmm bile, evrim 
agismdan bu derece iimitsiz ifadeleri, teorinin iginde bulundugu qa- 
resizligi agik bir bigimde yansitmaktadir. 



25 



i ; ; 

I 



\A 



, 



■ UI1..H .jui J J'.. ^ r J'imi..i'..fc.Lii_ni 






MjJ.ll.ft.jtf.IIL' 



JwAflM?^ 



Wi-uil ■■LL ™m** 




h 



? 




Hint ve Yarattliggiltk kitapc^iginda, ilk hiicrelerin Mars'ta olusup 
S\ Diinya'ya oyle gelmis olabilecegi one siirulmektedir. (Bilim ve Ya- 

ratih§gilik, s.7) 
Mars, iddia ettikleri ilkel diinya kosullannda ilk hiicrenin nasil olup 
da tesadiifen olusabildigine a^iklama getiremeyen evrimcilerin sigindik- 
lari yerlerden biridir. Ancak, diinyada ilk hiicrenin nasil olustugunu a^ik- 
layamayan bir teori, Mars'ta da ayni zorluklarla karsilasacaktir. Hatta 
Mars'ta olustugu varsayilan hiicrenin diinyaya gelisi sirasinda karsisina 
c,ok daha fazla zorluk ve engel ^lkacaktir, ki bu ilk hiicrenin Mars'ta olus- 
tugu iddiasini daha da imkansiz hale getirir. 

Ote yandan boyle bir hiicre olu§sa bile -ki bu imkansizdir- bunun 
diinyaya gelmesi de ayri bir imkansizhkhr. Herhangi bir hiicrenin bir 
"uzay yolculugu" sirasinda olecegini iinlii fizik profesorii George Gamow 
soyle a^iklar: 

Uzayda yolculuk yapan sporlari bekleyen ve donarak olmekten daha 
ciddi olan bir tehlikeyi unutmamak gerekir. (Jok iyi bilindigi gibi Gu- 
nes/ten onemli oranda mor otesi i§inlar yayilmaktadir. Yeryiizunu ku§a- 
tan atmosfer tabakasinin c,ok azinin gegmesine miisade ettigi bu i§inlar; 
uzay bo§lugu iginde kendilerini koruyacak mekanizmalan bulunmayan 
bu mikroorganizma sporlari igin en buyuk tehlikedir ve onlan bir anda 
oldurebilecek gugtedir. Bu sebeple bakterilerin hayali yolculuklan daha 
en yakin gezegene dahi ulasmadan onlarin olumuyle sonuglanacaktir. 
1966 yilinda yapilan bir ba§ka ara§hrma neticesi 'uzaydan gelme' hipo- 
tezinin tamamen terk edilmesine sebep olmu§tur. 'Gemini-9' uzay araci- 
nin di§ yiizeyine ozellikle segilmi§ en dayanikh mikroorganizmalar yer- 
le§tirildikten sonra uzaya gonderilmi§ti. Yapilan incelemelerde bunla- 
rin tamaminin yedi saat dahi gegmeden oldiigii goriildii. Halbuki bu hi- 
poteze gore hayati ba§lattigi ileri siiriilen bakterilerin yolculugunun yil- 
larca siirmesi gerekirdi. 1 






• 






■ -. 



^pa 



%: 



.mam is 






26 



-m**nfh%~JiS\^i 



-■ li-m'i.ii i 



i- in r 






Bggi 



\ 13 

f m J* 



» I III1J 



■ — — — - 



i!;bi!liijjli 



nnz22U2X3BEmzaX=n. 



\r?rj**~ j 




-' 




Harun Yahya 

Prof. Gamow'un sozleri son derece a^iktir ve yapilan deney Mars'ta 
bir hiicre olusmus olsa bile bunun Diinya'ya ulasmasinin imkansiz oldu- 
gunu gostermistir. 

Bu konuda, evrimcilerin asil goz ardi ettikleri konu ise, hiicrenin ya- 
pisindaki kompleksliktir. Evrimciler ilk hiicrenin olu§umu ile ilgili san- 
ki tek sorun diinyadaki kosullarmis gibi bir izlenim olusturmaya c.ahsrr- 
lar. Bunun sonucunda ise, Diinya kosullari elverissizse, ilk hiicre Mars'ta 
olusmustur iddiasinda bulunurlar. Oysa, ilk hiicrenin kendi kendine, 
rastgele ko§ullarda olu§umunu imkansiz kilan asil nokta, hiicrenin sahip 
oldugu, kompleks yapi ve iistiin organizasyondur. 




Evrimciler ilkel diinya kosullarmda ilk hiicrenin nasil olup da tesadiifen olusa 

bildigine aciklama getiremezler. Evrimcilerin sigmdiklari yerlerden biri 

Mars'tir. Oysa Diinya icin gecerli olan imkansizhklar Mars icin de gecerlidir. 






1 



/ ; 






> 



27 



'I ■ I ■ II Trirg-A- 



I 1 l-H-J ■Jllll-I 1-B ^'P ■■ 1W 



UfKlk--iiri rfii 





? 



I 



; 



' 



Evrim teorisi bir hucrenin nasil olup da bahklara, kuslara, ciceklere ve insanlara 
donustugiinu aciklayamamaktadn. 

Hiicre, kompleks yapilara sahip birgok organelin biraraya gelmesin- 
den olusur. Ornegin, hiicre zari, belli bilesiklerin hucrenin i^ine ahnma- 
sini veya hiicreden disari gikmalarini saglar, hiicre ic,in zararh olan mad- 
deleri tanir ve i^eri almaz. Hiicrelerin i^inde tiim canh ile ilgili bilginin 
saklandigi niikleik asitler (DNA ve RNA) bulunmaktadir. Bu yapilar, c.ok 
biiyiik bir kiitiiphane ile kiyaslanacak kadar bilgi i^ermektedirler. Ayrica 
hiicrede protein iireten ribozomlar bulunur. Ribozomlar protein iiretimi 
i^in, her biri farkh bir goreve sahip yiizlerce protein kullanirlar. Her bir 
par^a muhte§em bir komplekslige sahiptir. Bu par^alarin hi^biri tek basi- 
na var olamaz, bunlardan birinin eksikliginde ise hiicre meydana gele- 



kJ 
k. i 



JSk 




111 I 



■ IIH HrtlHII.IIII->l^f# 



m^ 







j^m/ * **- ,, ^r?^7 p 



R 



IP 1 



^Vi4^fttR* 




Harun Yahya 

mez. Bu nedenle hiicrenin en basindan itibaren tiim organelleri ve parc,a- 
lan ile birlikte var olmasi gerekir. Evrim teorisinin iddia ettigi gibi, kii- 
c.iik par^alarin milyonlarca yil iginde asama asama biraraya gelmesi ile 
olusmasi imkansizdir. 

Matematik ve astronomi profesorleri Prof. Fred Hoyle ve Prof. 
Chandra Wickramansinghe, hayatin ne Diinya'da ne de baska bir geze- 
gende kendi kendine tesadiifler sonucunda olusma ihtimalinin olmadigi- 
ni §6yle ac.iklamaktadirlar: 

... Hayat tesadufi bir ba§langica sahip olamaz. Evrende var olan biitiin 
maymunlan birer daktilonun ba§ina oturtsaniz ve bu maymunlar rast- 
gele daktilonun tu§lanna bassalar, bu maymunlardan birinin bile Sha- 
kespear'in bir gah§masini olu§turmalan kesinlikle imkansizdir. Hatta 
pratikte yanli§ denemelerin konmasi igin gereken qop kutularinin yet- 
memesi sebebinden dolayi da bu imkansizdir. Aynisi canh maddeler 
iqin de dogrudur. Hayatin cansiz maddeden kendi kendine olu§ma ola- 
siligi iqin 1 sayisinin yanina 40.000 sifir koyun. I§te hayatin cansiz mad- 
deden kendi kendine olu§ma olasihgi bu sayida bir ihtimaldir... Eger 
insan, sosyal inanglardan dolayi veya 'bilimin evrime inanmasi gerekir' 
§eklindeki egitiminden dolayi on yargih hale gelmemi§se bu basit he- 
sap Darwin'i ve tiim teoriyi gommek iqin yeteri derecede olanaksiz bir 
sayidir. Ne bu gezegende ne de bir ba§kasinda, hicjbir ilkel gorba var ol- 
mami§tir ve eger hayatin ba§langici rastgele degilse, o zaman belli bir 
amaca yonelik bir akhn uriinii olmahdir. 2 

Goruldiigii gibi, ilk hiicrenin olusumunu imkansiz kilan tek nokta 
Diinya'nin ilk halindeki kosullarm yetersizligi degil, hiicrenin son derece 
kompleks bir yapiya sahip olmasi ve boyle bir yapinin tesadiifler sonu- 
cunda olu§masinin imkansiz olusudur. Dolayisiyla, Diinya'da ger^ekle§e- 
meyen bir imkansizhgin, Mars'ta ger^eklesmesi ic,in hic.bir neden yoktur. 
Diinya iizerinde, elimizdeki harfleri rastgele yere atinca nasil anlamh bir 
ciimle elde etme ihtimalimiz yok ise, Mars i^in de ayni imkansizhk soz ko- 
nusudur. Hie, kimse 'Mars'ta atarsak anlamh bir ciimle olusur' diyemez. 



29 



.i 



\ 



/■ 



4 
-l 

I 



I 



1 



ki 



r i ili ■■{ill ■ 



: h 



WJIIH.F I.W H'. P -xJJ- 



!3eT?n:rJI«-lIlLUUftJPii m ■■■■!■■■ mphwi i.— ■ ■■« ±« ■>»..■ dy PP^ijm m-^ , . IXV 



umj 



E.- X U W P j P T ^ "l u L- - " * VJf "T j 8 J j ' ■, " l 'T?i, 



r \ "j\>H'JUrV.'syrj*rjL i . -. ' j< .' '% ^ 










Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yamlgilam 



\ r J^]^^Hi 



_i 



Ilk hiicrenin tesadiifen nasil olustugunu agiklayamayan evrimciler, Allah'in 

yaratisim inkar etmek igin, ilk hucreyi uzayhlann Diinya'ya biraktigini one 

sin mektedii lei. Bu iddianin "o halde uzayhlan kim yaratti" sorusunu getirdigini 

ise goz ardi etmektedirler. 



Nobel Odiilii sahibi Prof. Dr. Manfred Eigen "uzaydan gelen ya§am" 
tezinin evrim teorisinin sorunlanni cozmeyecegini §6yle belirtmi§tir. 

Pratikte test edilebilen dizilim sayilan ile teoride hayal edilebilenler 
arasindaki farklilik oyle buyiiktur ki, hayatin kokenini Diinya'dan di§ 
uzaya kaydirarak agiklamalarda bulunma gabalari, ikileme kabul edile- 
bilir bir agiklama getirememektedir. 3 







1 


1 



k. i 











B 







Harun Yahya 

Ayrica, Diinya'ya uzaydan gelen bir hiicre, evrim teorisinin sorunla- 
rini c.ozmeyecektir. (^unkii evrim teorisi hala bir hiicrenin nasil olup da ba- 
hklara, kuslara, ^i^eklere ve insanlara doniistugunii a^iklayamamaktadir. 

Ya§amin uzaydan geldigi (panspermia) diisiincesini ilk olarak giin- 
deme getiren ki§iler arasinda Fred Hoyle ve Chandra Wickramasinghe 
bulunmaktadir (1981). Ayrica Francis Crick (1981) ve Leslie Orgel (1973) 
de panspermia diisiincesini (uzaydan yeryiiziine diisen meteorlarda bulu- 
nan amino asitler ile organik maddelerin reaksiyona girdigi ve boylece 
canhhgin olu§tugu iddiasi) ortaya atmi§lardir. Hatta bu du§iinceyi daha 
da ileri gotiiriip, ya§amin uzayh canhlar tarafindan tasarlanarak Diin- 
ya'ya gonderildigini one surmiislerdir. Bu, amino asitlerin veya ilk hiicre- 
nin meteorlarla geldigini iddia etmek kadar vahim bir iddiadir. (^unkii bu 
iddiada, hayati tasarladiklari iddia edilen uzayhlarin nasil ortaya c.iktik- 
lari sorusu vine cevapsiz kalacaktir. 

Evrimcileri hi^bir delili olmayan ve bilim kurgu filmlerine konu ol- 
maktan ba§ka bir deger ta§imayan bu iddialara sahip c.ikmaya iten sebep, 
bu kisilerin hayahn kokeninin evrimsel bir yakla§imla a^iklanmasinin 
olanaksiz oldugunu gormeleri, ancak her kosulda materyalist bir a^ikla- 
ma arayisi i^inde olmalaridir. Bu bilim adamlari, Allah'in varhgini kabul 
etmemek ic,in, ellerinde hic.bir delil olmamasina ragmen uzayhlarin varh- 
gina dahi inanabilecek -ve bu "uzayhlarin" nasil var oldugu sorusunun da 
kendilerini yine yaratihs ger^egi ile yiizyiize birakacagini goremeyecek- 
kadar mantik ^okiintusu ya§amaktadirlar. 



1 Biyoloji 3, Musa Ozet, Osman Arpaci, Ali Uslu, Siirat Yayinlan, Agustos 
1999, s. 254 

2 Sir Fred Hoyle-Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, New 
York: Simon and Schuster, 1984, s. 148 

3 Manfred Eigen, Steps Toward Life, Oxford:Oxford University Press, 1992, 
s. 11 



31 






\ 



A 



I 



l\ 



> > 



< 3 








i\\ 



•• 



'I ■ ■ ■ m irirg-A- 



I 1 I.H.J ■Jllll.l 1-B ^'P ■■ 1W 



UJKLk--iiri rfii 



_ — ..-.— .— 



• '? ' 



';/;■ 



\ 




•-•*. 



UBA'NIN 



'- 








1 f M 


Wim 




fj 






A 


-« > ! j 


fjT 


l IjA 


d ritfS i 






tj_ j-VV^ j 




. 


■i 




J 






/I 



aM 



Hint ve Yaratih§gihk isimli kitapgigm 
'Biyolojik Evrimi Destekleyen Kamtlar' 
baglikli boliimiinde, evrim teorisinin delil- 
lerini bulmayi umanlar biiyiik bir hayal kinkhgma ugramak- 
Ftadirlar. C^iinkii, bu boliimde, evrimciler tarafmdan bir 'mant- 
■ra' 1 gibi devamli tekrarlanan, gegersizlikleri defalarca kamtlandi- 
I gi halde evrimcilerin 'bilimsel delil' gibi sunmaktan vazgegmedik- 
leri konular yer almaktadir. Bu 'mantra'larm bagmda elbette ki ev- 
rimin temel mekanizmalarmdan biri olarak kabul edilen 'dogal se- ! 
leksiyon' gelmektedir. 

Dogal seleksiyonun Darwin'den once de bilinen gergek tanimi 
gudur: Herhangi bir gevrenin kogullarma en uygun ozelliklere sahip 
olan canlilar dogal olarak daha fazla yagama imkanma sahiptirler. 
Ornegin kiglarm uzun surdiigii ve topragm uzun sure karla kapli ol- 
dugu bir yerde, beyaz tiiylii tavganlar, koyu renk tiiyliilere gore da 
ha iyi kamufle olacaklan ve daha az av olacaklan igin, daha fazla ya-r 
\ §ama ve dolayisiyla daha fazla iireme ihtimaline sahiptirler. Bu du- 1" 
I rumda, bir siire sonra o gevrede beyaz tiiylii tavganlarm sayisi gi- 
derek artarken, koyu renk tiiylii tavganlarm sayisi giderek aza- 
lir. Bir bagka ornek vermek gerekirse, siirekli olarak kaplan- 
lardan kagmak zorunda olan bir zebra siiriisiinde, daha 
k hizli kogabilen zebralar hayatta kahrken, digerleri 
| oliirler. Her jenerasyonda daha hizli koganlar ha- 




yatta kalacagi igin, birkag jenerasyon sonra bu 
zebra siiriisii gok daha hizli kogan birey- 
lerden olu§acaktir. 



K 




-T ^Ul^lliUllIlfiJU^ i miCJtiiLJLEiliLi UEMifi 





Bir zebra siirusunde, daha hizh kosan bireylerin yasama imkanlan daha fazladir, yava§ 

kosanlar ise avlanarak elenirler. Bunun sonucunda birkac jenerasyon sonra, bu suru 

hizh kosan zebralardan olusacaktir. 

Dogal seleksiyonun tanimi yukandaki gibidir, yani uygun olanlar 

yagarlar, uygun olmayanlar ise elenirler. Bu ise, soz konusu tiiriin gi- 

derek daha uygun hale gelmesine neden olur. Elbette ki bu her zaman 

igin gegerli olmayabilir. Ornegin global lsmma nedeni ile, iklimi degi- 

§en ve kar ortiisii kalkan bir gevrede, beyaz tiiylii tavganlar 'en uygun 

ve hayatta kalan' iken, birdenbire 'en uygun olmayan ve elenen' tiir 

olacaktir ve koyu renk tiiylii tavganlar avantajh duruma gele- 

cektir. Dolayisiyla, dogal seleksiyonun, bir tiir igin devamli 

olarak aym ozellikleri segmesi her zaman igin beklenemez. 




V 



34 



iff > I" 

ifctiJi^iii -i r HiiFi 



asia: 



Tll.ll .11 I1-1LI ■■'■■■ I. ILW%IJI,'HjrilA'I.JIIPt.l--PL.Il..»[.l-J^rt?yT?l^-P--l,"LH-.J'lllLm.LJLIJ 



l W ■ J l | - ' . J | "-- 1 , f. ' W N! ' l |prff ' WFr ' N l ' t<<l " ,TPh "' ll< ' ' i'''i r 




Evrimciler ise, dogal seleksiyonun, bir tiir iginde milyarlarca yil 
boyunca aym ozellikleri segtigine ve bu ozelliklerin birikerek once bir 
tiir igindeki gegitlenmeyi ve sonra da farkli tiirleri olu§turduguna ina- 
nirlar. Oysa dogal seleksiyon siirekli olarak aym ozellikleri segse bile, 
bu sadece canli tiirlerinin bazi ozelliklerinin (bu iyi ozelligi turn popii- 
lasyona yayarak) daha iyilegmesine neden olmakta, ancak bu canlila- 
nn yeni bir ozellik kazanmalarmi saglamamakta, dolayisiyla ba§ka 
tiirlere doniigmesine kesinlikle olanak tammamaktadir. Tavganlar her 
zaman tavgan olarak, zebralar ise zebra olarak kalirlar. (^iinkii bir tii- 




I 



vg^v^aqfitf 



fa 



^ Mil I m i ,m jj m um .1 1 ■ J ■ ■■ I J n .1*. I ■ i !■ -JH am n wTi lj 1 JJ l LHILl7»Tg ! T t UJ f lil JiPJIH ¥ im i l l Ji. I i g. 



XWY?,^ 



r"«W- 




i^^Ji!*ir^LFLxlll!llFUt JltULU 



S e^.-- i - i ..- p v | j | i^i!. 







H 



i 



rim sahip oldugu gen havuzu (genomu) onun bir bagka tiire evrimleg- 
mesine engeldir, bir tiir ancak sahip oldugu genlerin izin verdigi olgii- 
de degigiklik gosterebilir. 

Ne var ki Darwin, dogal seleksiyona, bu bilimsel anlammm di§m- 
da bir anlam yuklemig ve dogal seleksiyonun tiirlerin evriminin temel 
mekanizmasi oldugunu one siirmu§tur. Darwin'in ve gimiimuzdeki 
evrimcilerin bu iddiasma gore, akli, bilingli bir giicii olmayan dogal se- 
leksiyon bir bakteri hiicresi ile ba§lami§ ve yava§ yava§, milyarlarca yil 
iginde agaglar, kuglar, gigekler, karmcalar, geyikler, papaganlar, gilek- 
ler, mandalinalar, atlar, tavuskuglan ve insanlar gibi harikalan yarat- 
migtir. Bunun bilimsel ve tutarli bir iddia olmadigi agikga ortadadir; 
gunku dogal seleksiyon yeni bir ozellik, yeni bir genetik bilgi olugtur- 
maz, sadece mevcutlar arasmda segim yapar. 

Evrim teorisinin onde gelen isimlerinden Stephen Jay Gould, ev- 
rimcilerin dogal seleksiyondan, guciinii gok a§an bir yetenek istedigi- 
ni §6yle agiklar: 




^^^ 



i 









iiii niiiTiiiiT in ■ «•■■■-■■-■>- > -■ ^-— iiiT j, "-"Tr" ■-■■■■ .- '-in firj ^m y. — ■.-... .. 

^JJ.Ill.m.ll ill, ■■■•|,.l.|T| -J.-^.'jtf. l M AM.^IPWW.Il.lJll.'Mli:i fc Jl.JJ:Jl.H.ll-l .-'LI .HHJjB.LlllLrt 



1 1 
MA 

I 



LB Iklinrj m^u Jihll i -xJUJUmMlUAlUJl 



;mJuJ l MI1J. H !lJ3U'J i :LLJ , JJL ll .^JJLlJ — 







37 ; 

•» i-jn'.t.. I II LI. M-l -.J I'll J. "M LI I..1 I U.I-JL a-l.llLj 1 III II I .1. I.J JT7 



ll ! I llfl UlA l fcHl -lU 



iM-MJLUiuuiajt^j^Jug!iJjjJUJf ijflifci^Lu jlt jjauii sj^xLtia ra aM j jlj iIiu if: 




jyuuuiw^ 



^'■iOTWi 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilari 

Darwinizm'in ozii tek bir ciimlede ifade edilebi- 
lir: 'Dogal seleksiyon evrimsel degi§imin yaratici 
giiciidur'. Kimse dogal seleksiyonun uygun ol- 
mayani elemesindeki negatif roliinii inkar etmez. 
Ancak Darwinist teori, 'uygun olani yaratmasi'm 
da istemektedir. 2 

Gould, 1994 yilmda Scientific American 
dergisinde yaymlanan makalesinde ise, dogal 
seleksiyonun smirlarmi §6yle tarif etmigtir: 
...Dogal seleksiyon bolgesel bir adaptasyonun te- 
mel kaynagidir, genel geli§menin ya da ilerlemenin degil." 3 

Evrimci bilim yazan Roger Lewin de dogal seleksiyonun yaratici 
bir gug olamayacagmi §6yle belirtmektedir: 

Neo-Darwinizm'in temel ozelliklerinden olan dogal seleksiyonun 
dengeleyici bir etkisi olabilir, fakat belirli bir yonde 6zelle§meye ve 
geligmeye bir katkisi olmaz. Birgok ki§inin one siirdiigii gibi yaratici 
bir kuvvet degildir. 4 

Parasitology dergisinde evrimci biyologlar tarafmdan hazirlanan 
bir yazida ise dogal seleksiyon igin §u agiklama yapilmaktadir: 

Dogal seleksiyon yalmzca zaten var olan biyolojik ozellikler iizerin- 
de vazifesini gorebilir; adaptasyonel gereksinimleri kar§ilayabilmek 
igin ozellikler (makro evrim) olu§turamaz" 5 

Evrimcilerin asil agiklama getirmeleri gereken konu, yukandaki 
almtida belirtilen 'zaten var olan biyolojik ozelliklerin' nasil var oldu- 
gu sorusudur. Evrimcilerin kendileri de, dogal seleksiyonun bu soru- 
ya cevap veremeyecegini kabul etmektedirler. Bu nedenle Neo-Darwi- 
nist teori ortaya atilmigtir. Neo-Darwinizm ise, dogal seleksiyonun 
segnesi beklenen 'biyolojik degigikliklerin' mutasyonlarla saglandigi- 
m ileri surmektedir. Ancak ilerleyen sayfalarda goriilecegi gibi, mutas- 
yonlar bir canlmm evrimlegmesi igin gereken faydali degigiklikleri 
yetenek ve ozelliklerinden yoksundurlar. 





m 



L 



^■.■JJJIlWl. 



■ \ l3S 



Lll l l l llLilN I 1 I .I.MI ll.'l. IILF^J^:iJ. i „fi i J i „ . L^L^i,jL, i L L P .J , L ' i . l i ii:-.«..:iJi.rr^ T:^ 







Darwin'in Benzetme Metodundaki Yanilgisi 

Darwin, dogal seleksiyonun tiirlerin kokenini agiklayan mekaniz- 
ma oldugu kanisma deneyler veya gozlemler sonucunda degil, ben- 
zetme metodu ile varmi§tir. 

Darwin'in zamanmda hayvan yetigtiriciligine biiyiik bir ilgi vardi. 
Her ne kadar Darwin'in duguncelerinin Galapagos ispinozlarmm gaga- 
si ve Malthus'un galigmalan ile filizlendigi iddia edilse de, Darwin'in 
dugiincelerini asil etkileyen hayvan yetigtiriciligi olmugtu. Darwin, 
hayvan yetigtiriciligi (yapay seleksiyon) ile dogal seleksiyon arasmda 
benzerlik kurmu§ ve 'eger bitki ve hayvan yetigtiricileri yapay seleksi- 
yonu kullanarak hayvan ve bitkileri evcillegtirip geligtirebiliyorlarsa, 
daha yiinlii koyunlar, daha etli sigirlar, daha hizh kogan atlar yetigtire- 
biliyorlarsa, bunu doga da yapabilir' sonucuna varmigtir. 

Ancak bu benzetme birkag yonden yamlticidir. Her§eyden once 
hayvan ve bitki yetigtiricileri akla en uygun olani segmek ve segileni 
korumak igin uzman bilgisine sahiptirler. Darwin'in teorisi ise, amag- 
siz dogal siireglerin akilh bir siirecin yerini tutacagmi one surer. Go- 
uld, Darwin'in bu benzetme yonteminin gegersizligi igin §u yorumu 
yapmigtir: 

Bethell, Darwin'in en uygun olan ya§ar tanimmi kurarken, benzet- 

meye dayandigmi soylemekte oldukga hakli, ki bu tehlikeli ve giive- 

nilmez bir stratejidir. 6 

En uzman yetigtiriciler igin bile, varyasyonun, yani bir turun igin- 
de ge§itli ozellikler olugturmanm bir smin vardir. Hayvan yetigtiricili- 
gi sonucunda higbir zaman yeni bir hayvan turu elde edilmemigtir. 
Bunun nedeni hayvan veya bitki yetigtiricilerinin, yapay seleksiyonu 
en sonuna kadar devam ettirmemeleri degil, canhlarm genetik smirla- 
nnin sonuna gelmig olmalandir. Tanmmi§ Fransiz zoolog Pierre Paul 
Grasse, yapay seleksiyonun Darwinizm aleyhinde taniklik ettigini 
§6yle agiklar: 



■ 



K 



4 i 



- 

f :- 



39 






-tffatrJ LUJL U !ULL IJ .HI 9 ,1! J U E JJ l lMAJLIWHiJglWfaf 



f 



^xzdt*OEmz»sc?os!uTx^ 



Hsttact 



XKLKZtUro 







Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilari 





Yapay (segim kriterini kar§ilamayan 

tiim bireyleri eleyen) seleksiyon tarafin- 

dan olu§turulan yogun baskiya ragmen, 

biitiin bu bin yillik donem boyunca, hig- 

bir yeni tiir dogmamigtir. Kan serumu, 

hemoglobinler, kan proteinleri, birbirin- 

den iireyebilirlik vs. iizerinde yapilacak 

kar§ila§tirmali bir gali§ma, soylarm aym 

belirli tanimi ta§imaya devam ettigini ispat- 

layacaktir. Bu bir fikir ya da subjektif smiflandirma degil, 61- 

giilebilir bir gergektir. Gergek §u ki, seleksiyon bir genomun 

iiretme kapasitesine sahip oldugu tiim tiirlere elle tutulur bir §ekil 

verir ve tiim tiirleri biraraya toparlar, ancak yenilikgi ev- 

rimsel bir siireg te§kil etmez. 7 

Diger bir deyigle, kopeklerin aslanlara doniigmeme- 
lerinin nedeni onlan uzun sure yetigtirmiyor 
olmamiz degil, kopeklerin bu de- 
rece bir degigim igin yeterli ge- 
netik kapasiteleri olmamasidir. 



Kopeklerin aslanlara doniistu- 
gii iddiasinin hicbir bilimsel 
dayanagi yoktur. Kopeklerin 
boyle bir degisim icin yeterli 
genetik kapasiteleri yoktur. Mil- 
yarlarca yil geese de boyle bir 
donusiim mumkun degildir. 



■^ 







U/ t^^B 









40 



,z£ji 







jj.ji.i'nn.r i in.jin ini'vm i .h' i i i.jl bum u.llj^ 



lEEtSJS 



MJl*^KV r jJ -j^KiMaiU fcl>JCi UJ -Jt J UL 1 Ji J ULJ J UJL JUU^U^AJJi JCi . 





f 



lMMUUlfl r i 



Harun Yahya 



Dogal Seleksiyonun Kisir Dongii Mantigi: 
'Hayatta Kalanlar Hayatta Kalir' 

Tiirlerin kokeninin agiklamasi olarak kabul edilen dogal seleksi- 
yon aslinda bilimsel bir teori degil, bir totoloji, yani kisir dongii bir 
mantiktir. Totoloji, bir bilgi verme goriintusunde olan, ancak gergekte 
sadece kisir dongii iginde olan ifadelerdir. Totolojiler, yeni bir bilgi ver- 
mezler, denenemezler ve bu nedenlerden dolayi bilimsel degildirler. 
Totolojiye verilebilecek basit bir ornek §u ciimledir: 'Biitiin §apkalar 
§apkadir'. Bu dogru bir ciimledir, ancak bize higbir bilgi veya agiklama 
vermez. Totoloji esprilerde veya giirlerde kullamlir, ancak kesinlikle 
bilimsel agiklamalarda kullamlmaz. 

Bilim, sonuglan sebepleri ile agiklar. Sonuglar ve sebepler farkli 
oldugundan, nedensel bir agiklamanm iki tarafi da aym olamaz. Toto- 
lojide ise sebep ve sonug aynidir. Bu nedenle ortada bir agiklama yok- 
tur, sadece ilk bakigta bir agiklama varmi§ goriiniimii olur. Ornegin 
doktor 'babanizm sagirligmm nedeni duyma bozuklugu' dediginde bu 
bir totolojidir. Doktor, babanizm neden sagir oldugu ile ilgili bir agik- 
lama getirmemektedir. Ciimlede, sebep ve sonug gibi goriinen iki bo- 
liim bulunmaktadir, ancak her ikisi de tamamen aym anlama gelmek- 
tedir ve biri digerini agiklamamaktadir. 

Totolojiler, higbir agiklama getirmemelerinin yanmda, yanli§lanabilir 
olmamalan ve test edilememeleri nedeniyle de bilimsel kabul edilmezler. 

Dogal seleksiyon da evrimciler tarafmdan totoloji olarak formiile 
edilmektedir. Dogal seleksiyon, en uygun olanm hayatta kalmasidir ve 
totoloji 'en uygun' ifadesinde ortaya gikmaktadir. C^iinkii 'en uygun 
olanlar', hayatta kalan olarak tammlanmaktadir. 'Kim en uygun?' diye 
sordugumuzda, aldigimiz cevap 'hayatta kalanlar' olmaktadir. 'Kim 
hayatta kalir?' sorusuna aldigimiz cevap ise, 'en uygun olanlar'dir. Bu 
durumda Dogal seleksiyon, 'hayatta kalanlarm hayatta kahgidir.' Bu 
kisir dongii iginde bir mantiktir. 



afifa; 



: 






Ml 



\ 



I. 

A L J 






t ■ 







■j iU r,i,i M ice 



ft iN l V.ff|iil'> - ■ J. A I . ■*»■■> 







tmim i i E l M f m 



, , , IB Ul I 



/ 

/ 



r\ 



m 



1 








Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 

Bazi evrimciler, do- 
gal seleksiyonun totoloji- 
den ibaret olmadigmi, 
bunun kendilerine Yarati- 
li§i savunanlar tarafmdan 
yoneltilen bir itham oldu- 
gunu one siirerler. Oysa, 
onde gelen evrimciler de, 
dogal seleksiyonun oner- 
mesinin bir totoloji oldu- 
gunu kabul etmektedir- 
ler. Bu nedenle, onde ge- 
len bazi evrimcilerin, do- 
gal seleksiyon tezinin bir 
totolojiden ibaret oldugu 
yoniindeki agiklamalarma yer vermeyi gerekli goriiyoruz. 

Ornegin Ingiliz genetikgi J.B.S. Haldane, dogal seleksiyonun bir 
totoloji oldugunu 'en uygun olan hayatta kalir ifadesi bir totolojidir.' 8 
diyerek kabul etmigtir. 

Kanada McGill Universitesinden, ekoloji profesorii R. H. Peters, 
evrim teorilerinin totolojiden ibaret oldugunu ve bilimsel teoriler ola- 
rak kabul edilemeyeceklerini belirtmektedir: 

Ekoloji soz konusu oldugunda "evrim teorisinin" varsayimlarda bu- 
lunmayacagmi, bunun yerine yalmzca deneyciligi (teoriler) smiflan- 
dirmak ve bu tip bir smiflandirmanm gerekli kilacagi ili§kileri gos- 
termek igin kullamlabilecek bir mantik formiilii oldugunu iddia edi- 
yorum. Bu teoriler aslmda totolojiden ibarettir ve boylelikle deneyci- 
lik agismdan test edilebilir varsayimlar yapamamaktadir. Kesinlikle 
bilimsel teoriler degildirler. 9 

Johns Hopkins Universitesi'nden Prof. Steven Stanley de, Macro- 



Totoloji, bir bilgi verme goruntiisunde olan ancak 
gercekte iceriginde hicbir aciklama olmayan ifadelerdir. 
Totolojiye verilebilecek basit bir ornek: 'Butiin sapkalar 
sapkadn'. Bu dogru bir cumledir ancak bir bilgi icermez. 



\ 





1/ 








\ . 





42 



I'lJILII I'll! IUL.ILJL ■ -TJ 



.-^■riiVMM 



ZED 



. 1 J L-ILl -L J Jl 1 ! I J Jl'M. — ■ . * 






1SE3J 5L! ^jm^iuaj ljejUT 

a T5rao 



Harun Yahya 

evolution: Pattern and Process adli kitabmda dogal seleksiyon igin §6yle 
demektedir: 

Dogal seleksiyonu dogru bir teoriden 50k bir totoloji olarak gorenle- 

re katilma egilimindeyim. 10 

(^agimizm en biiyiik bilim felsefecilerinden biri olarak kabul edi- 
len Karl Popper ise, Fisher, Haldane, Simpson gibi evrimcilerden de 
ornekler vererek §6yle demektedir: 

En biiyiik gagda§ Darwinistlerden bazilan teoriyi oyle formiile edi- 

yorlarki, 'en 50k soy birakan organizmalar en 50k yavru birakir' toto- 

lojisi ortaya gikiyor. 11 

Bir bakteri hiicresinin nasil olup da bir baliga, bir baligm nasil 
olup da bir ku§a, bir siiriingenin nasil olup da bir insana doniigebildi- 
gini ogrenmek isteyen bir insana, 'en gok yavru birakan organizmala- 
nn en gok yavru birakanlar oldugunu' soyleyerek o insanm sorusunun 
cevaplanmayacagi agiktir. Dogal seleksiyon tiirlerin evrimini agiklaya- 
mamaktadir. Evrimciler ise bunun farkmda olmalarma ragmen, man- 
tik yiiriitmeler ve kelime oyunlan ile, dogal seleksiyon ile evrimi ku- 
laga mantikli gelen bir hipotez olarak gostermeye galigmaktadirlar. 

Gould gibi bazi evrimciler ise, dogal 
seleksiyonun savunuculugunu yapmak ko- 
nusunda kararsizdirlar. Gould, 'Darwinist 
etiketi biiyiik bir gururla tagimama rag- 
men, dogal seleksiyonun en ategli savunu- 
culan arasmda degilim.' 12 diyerek bu istek- 
sizligini itiraf etmigtir. 

Darwin ise, dogal seleksiyon ile evrim 
tezini one siiren ki§i olmasma ragmen, 
f Dogal seleksiyon teorisinin, kendim go- 
remememe ragmen pek gok hata igerdigi- 
ni ileride anlayacagim. 1 diyerek oldukga 



CWTTOT' 



~, 



h 




\\ 



\ 






> J j ' 



!V.^.^<^^ 




Hit... lUJJ'IJ ■■-.»■> lit Jll. 1L 1-11 







, , , IB Ul I 







1 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 

'ileri goruglii' bir tespitte bu- 
lunmugtur. 13 

Evrimci bilim adamla- 
rinin ise, kisir dongii man- 
tiklari igerigini dii§unme- 
den tekrarlayip durmalari 
ve dogal seleksiyonu evrim- 
legtirici bir giig olarak gore- 
bilmeleri oldukga §a§irtici 
ve dugiindurucudur. Pek 
qok insan, evrim teorisine, 
gergekte neye inandigim bil- 
meden inanmaktadir. Bilim 
felsefecisi Arthur Koestler bu 
gergegi §6yle ifade etmigtir: 
Bu arada, egitimli insanlar 
-rastgele mutasyonlarm konuyla ilgisiz oldugunun ve dogal selek- 
siyonun bir totoloji oldugunun ortaya giktigi gergeginden biiyiik 
olgiide habersiz olarak- Darwin'in rastgele mutasyonlar ve dogal 
seleksiyon buyiilii formiiliiyle tiim gerekli cevaplan sagladigma 
inanmaya devam etmektedir. 14 




Darwin, dogal seleksiyon ile evrim tezini one 

siiren kisi olmasina ragmen, 'Dogal seleksiyon 

teorisinin, kendim goremememe ragmen pek gok 

hata icerdigini ilerlde anlayacagim.' demistir. 



Evrimcilerin Dogal Seleksiyonu Bilingli 
Bir Mekanizma Sanma Yanilgilari 

Bilim ve Yaratih§gilik kitapgigmda, 'dogal seleksiyonun igledigi 
genetik gegitliligin rastgelelige dayandigi, ancak dogal seleksiyonun 
en uygun olani segerek rastgele davranmadigi' one siiriilmektedir. 
(Bilim ve Yaratih§gilik, s.10) Kitapgigi hazirlayan evrimciler burada da 
yamltici ifadeler kullanmaktadirlar. Bu agiklama ile vermek istedik- 
leri imaj, her ne kadar dogal seleksiyonun segtigi mutasyonlar rast- 





1/ 








\ . 





44 







I'lJILII I'll! IUL.ILJL W-^ 



.-^■riiVMM 



ZED 



. 1 J L-ILl -L J Jl 1 ! I J Jl'M. — ■ . * 



Mil JtJ EJLl JMf Ih i i« ■ -pJj ntt t*fl: .milMJim * I f illi" ! ■ ?-U I H V e ; I J I ; t ULIJJLl'li JUUL LU IJUlMi illlU l^^^M 



'•^ jw yu^fWy^-^'-S 



f 




h 




LWVS 



Harun Yahya 

lantisal olsa da, dogal seleksiyon bu rastlantisal degigikliklerden 
uyumlu olanlan segtigi igin, rastlantisal olaylar bu noktada son buldu- 
gu, devreye 'bilingli, amaca yonelik' bir mekanizmanm girdigidir. 

Oysa, konuya biraz daha geni§ agidan bakan biri buradaki aldat- 
macayi gorecektir: Dogal seleksiyon sadece avantajli bireyleri tercih 
ettigi igin rastlantisal olmayabilir; ama bu durum dogal seleksiyonun 
evrimcilerin gostermeye galigtigi gibi bilingli ve amaca yonelik bir me- 
kanizma oldugu anlamma gelmez. 

Dogal seleksiyon bilingli, ileriye doniik planlar yapabilen, olabile- 
cekleri onceden gorebilen bir mekanizma degildir. Bu da en agik ola- 
rak, indirgenemez kompleks organlar incelendiginde ortaya gikar: Bu 
yapilar, ancak eksiksiz olduklarmda organizmaya bir fayda saglarlar. 
Ornegin evrimcilerin hayal ettikleri sudan karaya geqi§ agamasmda, 
birkag pargasi olu§mu§ bir cigere sahip olan bir baliktaki bu degigik- 
likleri dogal seleksiyon segmeyecektir. (Junkii tarn bir akciger ozelligi 
gostermeyen bir yapi, o canliya bir fayda saglamaz. Dogal seleksiyon 
da bu baligin yakinda karaya gikacagmi ve bir cigere ihtiyaci olacagi- 
m, cigerin ise bu tur ara agamalardan gegip bazi ozelliklerinin birikme- 
sini beklemesi gerektigini hesaplayamayacagma gore, bu degigiklikle- 
ri segmeyecek ve o canliyi eleyecektir. 

Diinyaca iinlii biyoloji tarihgisi William Coleman'm igaret ettigi 
gibi: 

Her bir pargasinin diger pargalann tiimiiyle yakin iligki igerisinde ol- 
dugu, i§levsel anlamda tamamen biitunle§mi§ bir organizma, derhal 
neslinin tiikenmesi tehlikesi altinda oldugundan, tiiriin ilk anatomik 
kurallanyla olu§turulan normlardan belirgin bir §ekilde uzakla§a- 
maz. 

Kalp atiginda keskin bir arti§ ya da bobregin yarismm kiigiilmesi ve 
boylelikle bobreklere iligkin salgimn azalmasi gibi temel bir degi§ik- 
lik, ba§h bagina hayvanin genel beden yapismda diizensizlige neden 
olacaktir. Bu kadar onemli bir degi§iklikten sonra bir hayvanin ya§a- 



J 1 



A 



{ 






si 



5 

| 











Bilin^siz ve kor bir mekanizmanin, yeryuziindeki sayisiz 
£e§itliligi yaratmi§ olmasi imkansizdir. 



m'i \fWm 



46 i 



wUi!MriAJt Mg i jfaSit-af<rti^!JJ!t^'jj. i a £p- - ■ ji/x - ex; uaa.ii- i ujJL , ! , j[aJL jmj 




?HTT 



r.vt 



P| ■ ■■ 




Harun Yahya 

mini siirdiirebilmesi igin, viicudun diger organlarmm da orantili ola- 
rak degi§mesi onem kazanacaktir. Diger bir deyi§le bir organizma ya 
blok halinde biitiin olarak degi§meli, ya da hig degi§memelidir. Yal- 
nizca sigramali degi§iklikler olu§abilirdi ve ancak bu g6rii§, tipki 
modern zoologlarm tiimii igin oldugu gibi, Cuvier igin de sagmay- 
di. Degi§ikliklerin birikimiyle d6nii§um, biiyiik ya da kiigiik olsun, 
bu nedenle imkansizdir. 15 

Dogal seleksiyonun bilingsiz ve kor bir siireq oldugunu evrimci- 
ler de kabul etmektedirler. Ornegin evrim teorisinin en gayretli savu- 
nuculanndan biri olan Richard Dawkins, The Blind Watchmaker adli ki- 
tabmda, dogal seleksiyonu §6yle tammlamaktadir: 

Darwin'in ortaya gikarttigi kor, bilingsiz, otomatik siireg olan ve §im- 
di bizlerin ya§amm amaglarla dolu goriinen tiim formlarmm varligi- 
nin agiklamasi oldugunu bildigimiz dogal seleksiyonun aklmda hig- 
bir amag yoktur. Onun akli ve akhnin gozii yoktur. Gelecek igin plan 
yapmaz. Higbir vizyonu, ongoriisii, ya da herhangi bir §ekilde gorii- 
§ii yoktur. Eger dogadaki saatginin roliinii oynadigi soylenebilirse, 
bu kor bir saatgidir. 16 

Bilingsiz ve kor bir mekaniz- 
mamn, canlilardaki kompleks bilgi 
ve tasanmi yaratmig olmasi ise im- 
kansizdir. Dogal seleksiyonu, tiim 
canlilarm yaraticisi bir ilah gibi 
gormek isteyen evrimciler, putlara, 
totemlere tapan, yildinm, gok gu- 
rultusii gibi doga olaylarmi ilah 
edinen putperestlerden farkli de- 
gildirler; onlar yalmzca paganlarm 
21. yiizyil versiyonunu olugtur- 
maktadirlar. 

Richard Dawkins ve The Blind 
Watchmaker a6U kitabi. 



1 1 

IJl 






\ 




a \3B 

I j.j 

i it 



, 



47 






w.. ■-^mqc 



X*Vj\lf.V ^^ 



m 11,1' H.LJ.J I .fTTTTI^J^MlMLilL ■■■! .1 J J 1_ 1 Ifl „V,M 1 1 fl' H l f 11,1 ill ■ A MlV.lDJN' ll . i \ TKZ 



*-* * 






'I ,. 



X 



a 






■"*f 



I i 



'iV 



I 



UBA'NIN 



MU.TASYONLAR 



/■Ik 



Fall 1 



yMlgilari 



1 



J >j 





I 



I 



lusal Bilimler Akademisi, mutas- 
yonlarm evrim igin gerekli olan ge- 
netik ge§itliligi sagladigmi ileri siir- 
mekte ve mutasyonlardan "Canliyi, iginde bulundugu 
ortamda varligim siirdiirebilme beklentisini artiracak arag- 
r larla donatabilir ya da donatmayabilirler" diye soz etmekte- 
dir. (Bilim ve Yaratili§gihk, s.10) Oysa, mutasyonlarm canlilara 
UBA yazarlarmm iddia ettikleri gibi faydali ozellikler kazandir- 
madigi, bu konuda yapilan biitiin deney ve gozlemlerle ortada 
I olan bir gergektir. 

Mutasyon, bir canlmin 
DNA'smda, yani genetik bilgisi- 



J nin sakli oldugu molekiilde mey- 

: | dana gelen rastgele degigiklikler- 

j dir. DNA, bilim adamlan tarafm- 

dan bilgi bankasma veya biiyiik 

l bir kiitiiphaneye benzetilir. Bir 

kutuphanedeki kitaplardan 

herhangi birine rastgele ve bi- 

lingsizce harfler eklendiginde 

veya harflerin yeri degigti- 

ginde nasil o kitaptaki bazi 

kelimeler ve ciimleler an- 

^ lammi yitirecekse, mu- 





Mutasyon, bir canlmin DNA'smda, 
yani genetik bilgisinin sakli oldugu 
molekiilde meydana gelen rastgele , 
degisikliklerdir. 



tasyon da DNA'da bilgi azaltici bir etki yapar. 
DNA'daki kompleks bilgiye rastgele ve i 
bilingsizce miidahale eden mu- 
tasyon, DNA'ya ve do- 



tttfffry* 



raffle 



UiAJIJi J3 LULU. A/ ' jJ JbAJu irrlK jl-^j m u fju v^iSJCljg fl gaiiirj B iJTJj yju. JaMlii-Ul 



. 



2 



I 



! 








DNA, bilim adamlan tarafindan bilgi bankasina veya buyuk bir kutiiphaneye benzetilir. 

layisiyla organizmaya zarar verir, veya en iyi ihtimalle organizma iize- 
rinde etkisiz olur. Ancak, higbir zaman mutasyonlar DNA'ya yeni bir 
bilgi eklemez, organizmayi geli§tirecek bir etki olu§turmazlar. Bu- 
nun gozlemlenmi§ tek bir ornegi yoktur. 

Bunun en yakm ornegi, mutasyonlarm insanlar iizerindeki olum- 
suz etkileridir. Son yillarda, genetik mutasyonlarm neden oldugu bin- 
lerce hastalik bulunmu§tur. Tip genetigi kitaplarmda 4500 farkli gene- 






h 



ULt k Vn-h J?Ci lit. r ^j[jhi 






m ^t k J m ±± M 






■ ii ii ^nTiV 



M_l jj.ii u 4^ 



ft^Jiff" '1 J-llJi-- 1 !- JL.llL-r .-Ll MILJ. M.,1111. 



I3!C M-^lrW^Ari ■'■■■p ' *77JT 



1 



L k HI 



I 



I 



Harun Yahya 





Bir kutiiphanedeki kitaplar- 
dan herhangi birine rastgele 
ve bilincsizce harfler eklen- 
diginde o kitaptaki bazi keli- 
meler ve ciimleler anlamini 
yitirir. DNA icin de ayni du- 
rum soz konusudur. DNA'da- 
ki kompleks bilgiye rastgele 
ve bilincsizce yapilan bir mu- 

dahale, yani mutasyon, 

DNA'ya ve dolayisiyla orga- 

nizmaya zarar verir, veya en 

iyi ihtimalle organizma iize- 

rinde etkisiz olur. 



tik hastalik sayilmaktadir. Down sendromu, orak hiicre anemisi, cii- 
celik, zeka gerilikleri, kistik fibroz, akil hastaliklan ve kanser tiirleri 
bu genetik mutasyonlarm neden oldugu hastaliklardandir. C^ernobil 
ve Hirogima'da radyasyon nedeniyle insanlarm birkag nesil boyunca 
sakat veya hasta olarak dogmalarmm nedeni de mutasyonlardir. 

Fransiz Bilimler Akademisi'nin eski bagkani ve 35 ciltlik Traite de 
Zoologie kitabmm yazan Pierre Paul Grasse mutasyonlan bir metin- 
de yapilan imla hatalarma benzetmig ve mutasyonlarm evrim mey- 
dana getiremeyeceklerini §6yle agiklamigtir: 

(Mutasyonlar) Mevcut olani degigtirirler ancak bunu, hangi yon- 
temle olursa olsun diizensizlik iginde yaparlar. Diizenli bir canlida 
en kiigiik bir diizensizlik meydana gelir gelmez, hastalik ve sonra- 
smda oliim gelecektir. Ya§am ve karga§a arasmda olasi bir uzla§ma 
yoktur. 1 

Grasse'nin de belirttigi gibi, mutasyonlar son derece diizenli ya- 
pilara diizensizlik getirirler. Mutasyonlar bir §ehirde meydana gelen 
depreme veya bir saatin duvara sertge atilmasma benzetilebilir. Na- 
sil ki depremler §ehri, duvara atilmak da saati geligtirmez, hatta za- 



iW 



3' 



i 



h 






■ 



5 







■ lit- i . u iJi'_.BH-ir.:ii.ii»ji" 



raSK 



I1LUUL JJ! JLIJL. A/ ' JJ Jj^ irr!SL JL ' imitJCS rltsr^^ bi-'j r' 






Mutasyonlan bilim adamlan bir sehirde meydana gelen depreme veya bir saatin duvara sertce 

atilmasina benzetmektedirler. Nasil ki depremler §ehri, duvara atilmak da saati geli§tirmez, 

hatta zarar verirse, mutasyonlar da canhlara zarar verirler, onlari geli§tirmezler. 

rar verirse, mutasyonlar da canhlara zarar verirler, onlari geligtirmez- 
ler. Evrimciler bu gergegi bildikleri halde, mutasyonlan evrim mey- 
dana getiren bir mekanizma olarak one surerler. Evrimcilerin bu ko- 
nudaki geligkilerini daha iyi gorebilmek igin, bazi evrimci bilim 
adamlarmm mutasyonlarm canlilar igin zararli olduklarma dair ifa- 
delerine yer vermek yerinde olacaktir. 

California Universitesinden biyoloji ve felsefe profesorii Francis- 
co J. Ayala: 

X i§mlan gibi yiiksek enerjili radyasyonlar mutasyon oranmi artinr- 
lar. Radyasyondan dolayi meydana gelen mutasyonlar rastgele, bir 



,a*adi' . 



m 



J&2& 






r 1 1 nl i I U^JEJLUd^^gaCP4 



■ M-i jj.im . .jJw.Jiu-|.Viia:i i'i 'j 



J mi'l tfllPJ U.ILI..WIUJ1.JJ.. ■.JL.II1.1..11 ■IIILJ.11..1I11., J. U-E M 



1SE3J 5L! ^H2tmil3J LiJ ' Ur 

a T5rao 



JUTkJ L^TJC; LU - JL iJL 1 ^ JJSJJilJL JUU^uLULlJill J£L ?, 



CWTTOT' 



TTFT 



1 



11 fr 



I 



I 




Harun Yahya 



anlamda onlan ta§iyan bireylerin saghgi iizerindeki etkilerden ba- 
gimsiz olarak meydana gikar... Bir organizmadaki genom gibi tama- 
men organize bir sistemde rastgele bir degi§iklik sistemin diizenini 
veya kullamhrhgmi artirmaz, aksine azaltir. 2 

Wisconsin Universitesi, Tip Genetigi Boliim Bagkani, radyasyon 
ve mutasyon konusunda uzman James F. Crow: 

Mutasyonlann hemen hepsi zararhdir ve bunun bedelini insanlar 
oder. Bu nedenle mutasyon oranmi yiikseltecek olan her tiirlii insan 
aktivitesi insanlik igin ciddi saglik ve ahlak sorunlan olu§turuyor 
demektir. 3 

Hayati olu§turan kimyasal i§lemlerin butunliigiine isabet edecek 
rastgele bir degi§ikligin bozucu etkisi olacagi kesindir. Aynen bir te- 
levizyondaki baglantilarm rastgele degi§tirilmesinin goriintuniin 
kalitesini artirmamasi gibi. 4 

Biyolog Dr. Mahlon B. Hoagland: 

Bugiin canli organizmalarda birikmi§ bilgi... biitiin diinya §iirleri- 
nin toplammdan daha gok i§lenmi§, daha incedir. Bir harfte, bir ke- 
limede, bir deyimde rastlantiya bagli bir degi§imin pargayi daha iyi 
yapmasi uzak bir olasilik; boyle rastlantisal bir garpmanm zararli 
olmasi daha akla yatkmdir. Birgok biyolog, niikleer silahlarm, niik- 
leer reaktorlerin ve endiistride iiretilen mutasyona neden olabilecek 
tiirden kimyasal maddelerin artmasmdan, bu nedenle korkmakta- 
dirlar. 5 

Hatirlayacaksmiz, bir organizmanin DNA'sinda bir degi§ikligin 
olmasi hemen her zaman onun i^in zararhdir; bagka bir deyi§le 
ya§ammi siirdiirebilme kapasitesinde azalmaya yol agar. Bir ben- 
zetme yapahm; Shakespearean oyunlarma rastgele eklenen ciimle- 
lerin onlan daha iyi yapmasi pek olasi degildir... Temelinde DNA 
degi§iklikleri ister mutasyonla, ister bizim di§aridan bilerek ek- 
ledigimiz yabanci genlerle olsun, ya§ami siirdiirebilme §ansini 
azaltma ozelliklerinden dolayi zararhdir. 6 



A 

B- - fl 



\\ 



\ 



i 



\, 






■ 



J. 

it 






— T^r 



Je^ 



yww 1 






■pi I 



■y^y* 1 . 1 *' 



LffT- 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilari 



Unlu matematikgi Dr. Warren Weaver : 

C^ogu kimse, bilinen tiim mutasyon orneklerinin zararli oldugu so- 
nucu kar§ismda §a§iracaktir, giinkii mutasyonlar evrim siirecinin 
gerekli bir pargasidir. Nasil olur da iyi bir etki -yani bir canhnin da- 
ha geli§mi§ canli formlarma evrimle§mesi- pratikte hepsi zararli 
olan mutasyonlarm sonucu olabilir? 7 

Ustelik mutasyona ugrami§ genlerin, kar§ila§ilan durumlarm bii- 
yiik gogunlugunda ve §imdiye kadar iizerinde gali§ilan tiirlerde za- 
rarli etkilerine rastlanmi§tir. En uq durumlarda zararli etkiden kas- 
tettigimiz oliim demektir. Diger durumlarda ise dol iiretebilme ola- 
naginin azalmasi veya diger bazi ciddi anormallikler anlamma ge- 
lir. 8 

Weaver'in sordugu soru qok onemlidir ve evrimciler tarafindan 
cevaplanmayi beklemektedir: Nasil olur da iyi bir etki -yani bir can- 
hnin daha geli§mi§ canli formlarma evrimle§mesi- pratikte hepsi 
zararli olan mutasyonlarm sonucu olabilir? 

New York Bilimler Akademisi iiyesi I. L. Cohen "mutasyonlarm 
dogal seleksiyon ile birlikte 6.000.000 kompleks tiirun kokeni oldu- 
gunu ileri siirmek veya kamtlamaya gahgmak, mantikla alay etmek, 
kanitlan inkar etmek ve matematiksel olasihklan reddetmektir." 9 
derken, canli tiirlerinin mutasyon ve dogal seleksiyonun bir eseri ol- 
duguna inananlarm durumunu ortaya koymaktadir. 

Evrimcilerin mutasyonla ilgili iddialarmm inandinci olmamasi- 
nin bir diger nedeni ise, faydah mutasyonlar olmadigi gibi, dogada 
bu faydah mutasyonlan bilingli bir gekilde koruma altina alarak bi- 
riktirecek bir mekanizma da olmamasidir. Ornegin kor bir canhnin 
goze ve gorme sistemine sahip olabilmesi igin birgok mutasyona ihti- 
yaci olacaktir. Dolayisiyla, "faydah" ve "goz, gorme sinirleri ve beyin- 
deki gorme merkezi igin gerekli-isabetli" mutasyonlarm siirekli ola- 
rak aym canhnin soyuna isabet etmesini beklemek, imkansiza inan- 




H 






/ 



ULt k Vn-h J?Ci lit. r ^j[jhi 









m mr-^w 



ft^Jiff" 1 1 J - II J J '* .JL.IL.I..IL I ■ I L J. M . , 1 I LI ., I . 



uumjjai juTJi-jL -g j tt +tsii 



JL-EkJ ll^Al LU ■ AJUL b ^L J.!LL J UL JM ' J^JJUJiU Jg D,. 



•j^rii . i :*j m ,*- a ; -j g*Ay- ^"^ " Tr ^ 






■ 



I 



" I 




Solungagh bir bahgin akcigerli solunuma gegmesi igin birgok mutasyona ihtiyaci olacak- 

tir. 'Faydali' ve 'akciger i?in gerekli-isabetli' mutasyonlann surekli olarak bu bahgin soyu- 

na isabet etmesini beklemek, imkansiza inanmaktir. 

maktir. Bunun igin bu canlimn soyunu takip eden, bu canlinin di§ 
diinyayi gorme ihtiyaci olacagmi onceden gorebilen, gozle ve gor- 
meyle ilgili turn genetik bilgiye sahip, dolayisiyla hangi mutasyonla- 
ra gerek oldugunu bilen, biiyiik bir ozenle nesiller boyunca yararli ve 
isabetli mutasyonlan biriktiren bir bilince ve giice ihtiyag vardir. Do- 
gada ise boyle bir biling ve akil yoktur. Birgok evrimci de bu imkan- 
sizliga dikkat gekmi§tir. Ornegin California Berkeley Universitesin- 
den Prof. Kevin Padian, dogada meydana gelen rastgele mutasyon- 
lann canli tiirlerini olugturduguna inanan biri olup olmadigmi sor- 
maktadir: 

Biiyiik evrimsel degi§iklikler nasil ba§ladi? Tiirlerin on binlerce yil 
oturup faydali mutasyonlann meydana gelmesini bekledigine (bu 
arada bu nasil olu§maktadir?) ve biiyiik bir istekle bunlan yeni ve 
yararli bir tiir degi§imi olu§ana kadar biriktirip koruduklarma ina- 
nan biri var mi? I§te bu durum Waddington ve digerlerinin de be- 
lirttigi gibi Neo-Darwinizm'in "sagma ve mantik di§i" matematik 
argiimanlandir. 10 



{ 






\ 



I 

5 




Uji- ■■UiJiL.»iiii'Ui..ii.i-ii. 



J^lWiftW ■ — " 








I 



h A'AA*",- 



Www 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 




Grasse ise aym konu hakkmda §u yorumu yapmaktadir: 
Mutasyonlar zaman iginde tutarsiz §ekilde meydana gelirler. Birbir- 
lerini tamamlayici degildirler, ayrica, birbirini izleyen jenerasyonlar 
iginde belli bir yone dogru birikmezler. 11 

Kaldi ki, eger evrimcilerin varsaydiklan -ama higbir zaman gos- 
teremedikleri- oranda "faydali mutasyon" gergeklegtigini kabul etsek 
bile, bu evrim teorisini kurtarmamaktadir. 1996 yilinda yaymlanan 
Not By Change isimli kitabiyla bilim diinyasimn giindemine gelen, 
MIT ve John Hopkins University gibi diinyanm en itibarli iiniversite- 
lerinde galigmig Israilli biyofizikgi Dr. Lee Spetner'm hesaplan, bu ko- 
nuda belirtilmesi gereken onemli bir gergektir. Spetner, Neo-Darwi- 
nizm'i sorguladigi soz konusu kitabmda evrimci otoritelerin verdik- 
leri (mutasyon frekansi ve Kim mutasyonlar iginde "faydali mutas- 
yon" orani gibi) rakamlan kullanarak, bir tiiriin bir bagkasma doniig- 
mesinin miimkiin olup olmadigmi gok detayli bir bigimde hesapla- 
migtir. Spetner'm yaptigi bu hesabm sonucu ise garpicidir: Imkansiz! 
Eger, gozlem ve deneylerimizde yeri olmayan "faydali mutasyonla- 
rm" varligmi teorik olarak kabul etsek bile, bunlarm belli bir canli tu- 
runde art arda ve ayn dogrultuda birikmesi, ba§ka mutasyonlarm ge- 
tirecegi dezavantajlar nedeniyle elenmeden kalmasi ve bu siireg so- 
nucunda yepyeni bir canli turiiniin gikmasi, imkansizdir. 

Spetner'in bu hesabma tatmin edici bir cevap verebilen evrimci 
ise olmamigtir. 

Evrimcilerin "Faydali Mutasyon" Aldatmacalan 

Goriildugii gibi mutasyonlar canlilar igin zararlidir ve gozlem- 
lenmi§ faydali mutasyon ornegi yoktur. Evrimcilerin "faydali mutas- 
yon" ornegi olarak ileri surdukleri ornekler ise birer garpitmadan iba- 
rettir. Bu orneklerin higbirinde organizmanm evrimi igin gerekli olan 
faydalar, yani genetik bilgi artigi saglanmamaktadir. §imdi evrimcile- 




56 | 

^ ■ ■ JJ.Jl..WJl,LWrill1l. 1IJ1 ilil..llll.'li ■ILP.JiLL?U,l_WIJtt.-lLJ..F,, Mi ,, L L J 1iJ«i.l l JH., ■ . ,1 111.. J!.. 1WM-M 




LU ! ^!l l ■ K h rtP".E ^!W - s a 5 f i l MUliMl S iJJIi'Wri fe w -: Er -n-^irr 



maram 




Harun Yahya 



rin verdikleri "faydali mutasyon" orneklerinin gergekte neden fayda- 
li olmadiklarmi ve evrim saglayamayacaklarmi inceleyelim. 

Orak hiicrc ancmisi: 





Orak hiicre anemisi, kanda oksijen tagimaya yarayan hemoglo- 
bin molekuliinun iiretimi igin gereken koddaki kalitimsal bir hata- 
dan kaynaklamr. Bu hata sonucunda, hemoglobin molekiiliiniin ya- 
pisi bozulur ve oksijen tagima yetenegi ciddi gekilde zarar goriir. He- 
moglobin ta§iyan alyuvar hiicrelerinin de normal bigimleri olan da- 
iresel gekilleri bozulur ve orak geklini alirlar. Orak hiicre anemisi 
olan kigilerin sitmaya kar§i bagigikhk kazanmasmdan dolayi evrim- 
ciler bu mutasyonu faydali mutasyon olarak tammlarlar. Oysa, orta- 
da komplekslikte bir arti§ veya canlinin fonksiyonlarmda bir geligme 
yoktur, aksine bir kusur vardir. Orak 
hiicre anemisi olan hastalar, geligme 
bozuklugu, enfeksiyonlara kar§i da- 
yaniksizhk, damar tikanikhgmdan 






Orak hiicre anemisi, kanda oksijen tasimakla gorevli olan hemoglobin adh mole- 

kiilii kodlayan gende meydana gelen bir hatadan, yani mutasyondan kaynak- 

lanan ciddi bir hastaliktir. 



.iL*i*wV 



57 






t 






J 





amc 



i r • v Fli 1 



IM i*l I- 1 






■*?«."aui..i.i-.n.i-i..m.-i..iL-j i -■■■■■U..I jii iVi -j j j. 



in ■in: ■j,inii.i^jJ 







Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 



EEtXSSEfl 



£ 

I 



V 



K 



HP 



e 



V" fl 



■ ' 




kaynaklanan kronik organ hasarlan, organlarda fonksiyon yetersiz- 
likleri ve bozukluklan, halsizlik gibi hastaliklara sahiptirler. 

Tip kitaplarmm kan hastaliklan bolumiinde ele alinan bu mu- 
tasyon orneginin evrimciler tarafmdan "faydali mutasyon" olarak de- 
gerlendirilmesi §a§irticidir. Bu hastahga sahip kigilerin sitmaya olan 
kismi bagigikliklannin evrimin bu kigilere bir "armagani" oldugunu, 
soz konusu mutasyonun bu nedenle faydali oldugunu soylemek ak- 
la uygun degildir. Bu gorme ozurlii bir insana, yaygm bir goz nezle- 
sine yakalanmadigi igin avantajli oldugunu soylemekle aym mantik- 
sizlikta bir iddiadir. 

Baktcrilcrin antibivotik dircnci kazanmalan: 

Evrimcilerin faydali mutasyonlara gosterdikleri orneklerden bir 
digeri de bakterilerin antibiyotik direncidir. Bu ornek de digerleri gi- 
bi bir aldatmacadan ibarettir. 

Bakterilerin antibiyotiklere kargi zamanla bagigiklik kazandikla- 
n bilinmektedir. Bu direncin i§leyi§i §udur: Antibiyotige maruz kalan 
bakterilerin biiyiik kismi olmekte, ama bazilan bu antibiyotikten et- 
kilenmemekte ve bunlar hizla gogalarak tiim populasyonu olugturur 
hale gelmektedirler. Boylece tiim popiilasyon, antibiyotige direngli 
hale gelmektedir. 

Evrimciler ise, bakterilerin iginde bulunduklan kogullara uyum 
saglayarak evrimlegtiklerini one siirmektedirler. Oysa gergek boyle 
degildir. Israilli biyofizikgi Prof. Dr. Lee Spetner, bu konuda en detay- 
h gahgmalara sahip kigilerden biridir. Prof. Spetner, bakteri bagigikh- 
ginin iki ayri mekanizma ile saglandigmi ve bu iki mekanizmanm da 
evrime higbir katki saglamadigmi anlatir. Prof. Spetner'in soziinii et- 
tigi iki mekanizma goyledir; 

1) Bakterilerde zaten var olan direng genlerinin aktanlmasi ve 

2) Mutasyon sonucunda genetik bilgi kaybina ugrayan bakteri- 
lerin antibiyotige direngli hale gelmesidir. 






^£M 









■^5TR>. 



58 



Til 



±£j£ 



ii . i'_yi.i.1lim«l»'iji"jiji.Li'i ii.'jl in i i l. iLiy^irn-. i ■.. i.i*.. j.j Lli, ■ lj ,„ •w^^tw* 



1SE3J 5L! ^H2tmil3J LiJ ' Ur 

a T5rao 



JUTkJ L^TJC; LU ULiJu 1 ^ JJLLf.UL JU'J^UuULlUill JjU , 



CWTTOT' 



7T?r 



1 



11 fr 



I 



I 




Harun Yahya 

Birinci mckanizma cvrimc dclil degildir: 

Prof. Spetner, 2001 tarihli bir makalesinde ilk mekanizmayi §6y- 
le agiklamaktadir: 

Bazi mikroorganizmalar, antibiyotiklere direng saglayan genlere sa- 
hiptirler. Bu bagi§iklik, antibiyotik molekiiliinun formunu bozma 
veya onu hiicreden di§an atma sayesinde gergekle§ir. Bu genlere sa- 
hip olan organizmalar bunu diger bakterilere transfer ederek onla- 
ra da bagi§iklik kazandirabilirler. Bagi§iklik mekanizmasi belirli bir 
antibiyotige yonelik olsa da, pek gok patojenik bakteri... farkli gen 
setleri edinmeyi ve ge§itli antibiyotiklere kar§i bagi§iklik kazanma- 
yi ba§armi§tir. 12 

Bu ise evrimin delili degildir ve Prof. Spetner bunu §6yle agiklar: 
Antibiyotik bagi§ikligmm bu §ekilde elde edilmesi... evrim igin delil 
olu§turmasi beklenen mutasyonlar igin bir prototip (ornek) olu§tur- 
maz. Teoriyi (evrimi) sergileyen mutasyonlar, bakterinin genomuna 
bilgi ekleyen genetik degi§iklikler degildir; bu degi§iklikler ayni za- 
manda turn biokozma (biyolojik diinyaya) bilgi eklemelidir. Genle- 
rin yatay transferi, sadece, zaten bazi tiirlerde var olan genetik bir 
bilgiyi dagitmaktadir. 13 



Yani ortada bir evrim yoktur, 
giinkii yeni bir genetik bilgi orta- 
ya gikmamakta, sadece zaten da- 
ha onceden var olan bir genetik 
bilgi bakteriler arasmda transfer 
edilmektedir. 



Sagda: Bakteri DNA'si. Mutasyon sonu- 
cunda genetik bilgi kaybina ugrayan bak- 
teriler antibiyotige direncli hale gelirler. 
Ancak bu mutasyon bakterinin DNA'sina 
bilgi eklememekte, onu gelistirmemektedir. 
Dolayisiyla, evrim igin bir delil olusturmaz. 



H 



I 



V 



\ 






!V.^.^<^^ 




— T^r 



JtlUJLJ^. 



-T?^TTJ ' .l ? nB E ferw*;Hii H J l!ipi yt<ff a ! ^ 



Je^" 



, f VB^ l MutijAi - 










Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 




Ikincj mckanizma cvrimc dclil dcqildir: 

Bagigikhgm ikinci tiirii, yani mutasyon sonucunda ortaya gikan 
bagigikhk da bir evrim ornegi degildir. Prof. Spetner konuyu §6yle 
agiklar: 

Bazen de bir mikroorganizma, tek bir niikleotidin (DNA basamagi- 
nin) rastlantisal olarak yer degi§tirmesi sonucunda bir antibiyotige 
kar§i bagigiklik edinir... Ilk kez Waksman ve Albert Schatz tarafm- 
dan 1944'de rapor edilen Streptomisin (Streptomycin), bakterilerin 
bu yolla bagi§iklik kazanabildigi bir antibiyotiktir. Ama her ne ka- 
dar gegirdigi mutasyon, streptomisinin varligi durumunda mikro 
organizmaya yararli olsa da, yine de bu, Neo-Darwinist teori tara- 
fmdan ihtiyaci duyulan mutasyon tiirii igin bir 6r- 
nek olu§turmaz. Strep tomisine bagi§iklik sagla- 
yan mutasyonun etkisi ribozomda ortaya gikar 
ve bu mutasyon, antibiyotik molekiilii ile ribo- 
zom arasmdaki molekiiler e§le§meyi bozar. 1 

Spetner, bu olayi Not By Chance isimli ki- 
tabmda kilit-anahtar iligkisinin bozul- 
masina benzetmektedir. Streptomisin, 
bir kilide birebir uyan bir anahtar gibi, 
bakterilerin ribozomuna yapigir ve bu 
rizobomu etkisiz hale getirir. Mutasyon 
ise ribozomun geklini bozmakta ve bu 
durumda streptomisin ribozoma yapi- 
§amamaktadir. Bu, "bakteri streptomi- 
sine kargi bagigiklik kazandi" gibi yo- 
rumlansa da, aslmda bakteri igin bir ka- 
zang degil kayiptir. Spetner iistteki sa- 
tirlarma §6yle devam eder: 




ULt k ln-h Jd lit. r ^j[jhi 









m mr-^w 



ftfflJlWII J-ll.JJ. .H. JL.IL-I ,.ll ■■ILJ. M.,1111. 



■^" » 



Harun Yahya 



AKWV. WV&UUVUU, v*JLULTi^ 




I 



e-coli bakterisinin 
DNA'si 



1 






Ortaya gikmaktadir ki, 

(ribozomun yapi- 

smdaki) bu bo- 

zulma, bir spesi- 

fiklik (belirli bir 

i§e gore 6zelle§- 

me) azalmasi, yani 

bir enformasyon (bilgi) 

kaybidir. Asil nokta §udur 

ki, (evrim) bu gibi mutasyonlar ile 

saglanamaz, bu mutasyonlar ne kadar 

gok olursa olsun. Evrimin, spesifikligi azaltan mutasyonlarla in§a 

edilmesi miimkiin degildir. 15 

Konunun ozeti §udur: Bakterinin ribozomuna isabet eden bir 
mutasyon, bu bakteriyi streptomisine kar§i direngli hale getirebil- 
mektedir. Ama bunun nedeni, mutasyonun ribozomu "bozmasi"dir. 
Yani bakteriye bir genetik bilgi eklenmemektedir. Aksine ribozomu- 
nun yapisi bozulmaktadir, gergekte bir anlamda bakteri "sakat" hale 
gelmektedir. (Nitekim bu mutasyonu gegiren bakterilerin ribozomu- 
nun normal bakterilere gore daha verimsiz oldugu belirlenmigtir.) Bu 
"sakathk", ribozoma yapigacak gekilde bir tasanma sahip olan antibi- 
yotigi engelledigi igin, ortaya "antibiyotik bagigikhgi" gikmaktadir. 

Sonugta ortada "genetik bilgiyi geligtiren" bir mutasyon ornegi 
yoktur ve bakterilerdeki bagigikhk mekanizmalan evrim teorisine 
delil olugturmaz. Prof. Spetner evrim teorisinin ihtiyaci olan mutas- 
yonlarm higbir zaman gozlemlenmedigini §6yle agiklar: 

Makroevrimin ihtiyag duydugu mutasyonlar higbir zaman gozlem- 
lenmemi§tir. Neo-Darwinist teori tarafindan ihtiyag duyulan rast- 
lantisal mutasyonlan temsil edebilecek, molekiiler diizeyde ince- 
lenmig higbir mutasyonun genetik bilgi ekledigi goriilmemigtir. 



61 



t 









itXki ikt ""■ II ill 



■* 






■ - , ■ 






^.MV. 



— T^r 



Je^ 



J3 IJJLH. A/ - JJ JLU^ irr!ssi Ji - imitft. - a gMflg a tfX'jii - jUTij - 









i 



"V^V*'-' 4 ' 



LffT- 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 



Ara§tirdigim soru n gozlemlenmi§ mutasyonlar, teorinin destek 
bulmak iqin ihtiya^ duydugu mutasyonlar midir" sorusudur. Ce 



vap "HAYIR" ?ikmaktadir. 16 

Mcvvc sincklcri iizcrindc vapilan dcncvlcr: 

Bir mutasyon bir organizmanm morfolojisini yani geklini degi§- 
tirmedigi surece evrim igin ham madde olugturamaz. Morfolojik mu- 
tasyonlann yogun olarak incelendigi canlilardan biri meyve sinekle- 
ridir (Drosophila melanogaster). Drosophila'ya uygulanan birgok mutas- 
yondan birinde, gergekte iki kanatli olan meyve sinegi ikinci bir gift 
kanada sahip olmugtur. 1978 yilmdan bu yana bu 4 kanatli meyve si- 
negi ders kitaplarmda ve diger evrimci yaymlarda oldukga popiiler 
olmugtur. 

Ancak evrimci yaymlarm hemen hig belirtmedikleri bir nokta, 
ekstra kanatlarm ugu§ kaslarmdan yoksun olmalandir. Dolayisiyla 
bu meyve sinekleri sakattirlar, giinkii kanatlar ugmalarmi ciddi §ekil- 
de engellemektedir. Bu nedenle giftlegmek igin de gugluk gekmekte- 
dirler. Dogaya birakildiklarmda ise yagayamamaktadirlar. Amerikali 
biyolog Jonathan Wells, Icons of Evolution adh onemli kitabmda, diger 
bazi klasik Darwinist propaganda malzemeleri ile birlikte 4 kanatli 
meyve sineklerini de inceler ve bu ornegin gergekte evrim teorisi igin 
hig bir kanit olugturmadigmi detaylanyla agiklar. 

Gergekte 20. yuzyil boyunca meyve sinekleri evrim igin bir kanit 
degildirler ve bunu evrimciler de kabul ederler. Gordon Taylor §6yle 
demigtir: 

Bu gok garpici ama bu kadar da gozden kaginlan bir gergektir: Alt- 
mi§ yildir diinyanm dort bir yamndaki genetikgiler evrimi kanitla- 
mak igin meyve sinekleri yeti§tiriyorlar. Ama hala bir tiiriin, hatta 
tek bir enzimin bile ortaya gikigmi gozlemlemi§ degiller. 17 




H 



ULt k Vn-h J?Ci lit. r ^j[jhi 









Jf'll I If I 1 I 



m mr-^w 



ft^Jiff" 1 1 J - II J J '* .JL.IL.I..IL I ■ I L J. M . , 1 I LI ., I . 



li l Jil LLl J fcWn ir; ■ ;t tj riH I * ; t 



JL-EkJ tl^JC: LU ■ AJUL b ^L -ULL UL JUU^tLULUill JS D,, 



I v SV 1 ' A l ' 1 ^ ' 









■ 



I 



" I 




Meyve sineklerine uy- 

gulanan mutasyonlar- 

da, bu sinekler fazla- 

dan iki kanat sahibi 

olmuslaidir. Ancak, 

evrimcilerin belirtmek- 

ten kacindiklan nokta, 

bu ekstra kanatlann 

ugu§ kaslanndan yok- 

sun olmalan ve bu ne- 

denle sinegin u$u§u- 

nu onemli olgiide en- 

gellemeleridir. Dolayi- 

siyla soz konusu mu- 

tasyonlar, bu sinegi 

gelistirmemis. onu 

ozurlu yapmistir. 



Prof. Michael Pitman ise Adam and Evolution adli kitabmda, §u 
yorumu yapmigtir: 

Sayisiz genetikgi meyve sineklerini nesiller boyunca sayisiz mutas- 
yonlara maruz biraktilar. Peki sonugta insan yapimi bir evrim mi 
ortaya gikti? Maalesef hayir. Genetikgilerin yarattiklan canavarlar- 
dan sadece pek azi beslendikleri §i§elerin di§mda ya§amlarmi siir- 
diirebildiler. Pratikte mutasyona ugratilmi§ olan turn sinekler ya 61- 
diiler, ya sakat kaldilar ya da kisir oldular. 18 

Sonug olarak, ne meyve sinekleri, ne bakterilerin antibiyotik di- 
renci ne de orak hiicre anemisi, evrimcilere bir delil olugturmamakta- 
dir. Dolayisiyla evrimcilerin mutasyonlarm evrimin sebebi oldugu 
iddiasi bilimsel olarak higbir delile dayanmamaktadir. 



'■■ isSl 


| II 


]} *1i 











va 












i . 


h-^ 1 " El**— '» " 

1 63 


1 






\ 





Y<B 



ilim ve Yaratili§gihk kitabmda, ev- 
rimcilerin klasik yamlgilarmdan biri 
olan turlegme konusu da yer almakta- 
*dir (Bilim ve Yaratili§gihk, s. 10). Bilim ve Yarahli§gihk kitabi- 
na gore, "bilim insanlan yeni turlerin olugum siirecini anlaya- 
f bilmiglerdir". Buna gore, cografi izolasyona maruz kalan, yani 
W wi birbirinden cografi smirlarla aynlan canlilar mutasyon, dogal se- 
gilim ve diger siireglerin sonucunda genetik olarak diger aynldik- 
lan gruptan farklilagmakta ve bunun sonucunda yeni tiirler ortaya 
gikmaktadir. Oysa, burada sozii edilen siireg, yeni turlerin ortaya 
gikmasi degil, varyasyon yani bir tiir iginde farkli gegitlerin meyda- 1 
na gelmesidir. Evrimcilerin bu konudaki kullandiklan yamltma, ger- 1 
gekte tartigmali bir kavram olan "tur"u, kendi teorilerinin gerektirdi-j 
gi gekilde kullanmalandir. 

Biyolojinin farkli alanlarmdan gegitli uzmanlarm one siirdukle-] 
ri pek gok tiir tanimi vardir. Biyolog John Endler, bu farkli tanimla- 
nn yol agtigi kangiklik igin §u yorumu yapar: 
Tiirler, organik <je§itliligi tammlamak igin olu§turulmu§ araglardir. 
Degi§ik amaglar iqin yapilmi§ gegitli ekskiler oldugu gibi, farkli 
amaglara en uygun farkli tiir kavramlan vardir... Degi§ik orga- 
nizma gruplan iizerinde gali§an farkli insanlarm 'tiir' ile fark- 
li §eyleri ifade etmek istemeleri yiiziinden sik sik kan§iklik 
ve anla§mazlik meydana gelmektedir. 1 

Darwinizm'in Tiirkiye'deki onde gelen soz- 
ciilerinden Ali Demirsoy da, soz konusu 
gergek hakkmda gunlan dile getirir: 
Hayvanlarm ve bitkilerin smif- - 
landinlmasmda temel 





.V 









f\ 



Jfe i 

S ■ 1 







A^tfM 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

birim olarak alman tiiriin, diger tiirlerle aynlimi hangi simrlarda ol- 
malidir sorusu, yani Tiir Tanimi', biyolojinin en zor yamtlanabilen 
sorularmdan biridir. Hayvan ve bitki gruplarmm tiimii igin gegerli 
olabilecek bir tiir tanimi vermek, bugiinkii bilgilerimizle olanaksiz 
goriilmektedir. 2 

Tiir' dendiginde insanlarm aklma <jogu zaman kopek, at, oriim- 
cek, yunus, elma gibi 'canli tipleri' gelir. Evrim teorisinin 'tiirlerin ko- 
keni' iddiasi ise, insanlara bu canli tiplerinin kokenini gagngtinr. Oysa 

biyologlar tiir kavra- 
mmi biraz daha farkli 
tammlarlar. C^agdag bi- 
yolojiye gore en genel 
anlamiyla bir canli tii- 
rii, kendi iginde giftle- 
§en ve gogalabilen bi- 
reylerden olugan bir 
popiilasyondur. Bu ta- 
nim, giinliik hayatta 
sanki tek bir tiir gibi 
soz ettigimiz canli tip- 
lerini gok daha fazla 
tiirlere ayirir. Ornegin 
oriimceklerin yaklagik 
34 bin tiirii tanimlan- 
mi§tir. 3 

Evrimin tiirlegme aldatmacasmi anlamak iginse, once 'cografi izo- 
lasyon'u belirtmek gerekir: Her canli tiirii iginde, genetik varyasyon- 
dan kaynaklanan farkliliklar vardir. Eger bu tiire ait canlilarm arasma 
dag, nehir, deniz gibi cografi bir engel girerse, yani birbirlerinden 'izo- 
le' olurlarsa, o zaman birbirinden kopmu§ olan bu iki grubun iginde 











^■li 



r 



66 







■ : j ^ -- * i 



ffifTrrmrnrreiirrT:!! a i ■ | l L, u jui, 1 l. i ■ m , n .J i , iWft tefl 







$ 



buyuk olasilikla farkli varyasyonlar agir basmaya baglar. 4 Ornegin, bir 
grupta, daha koyu renkli ve uzun tiiylii olan A varyasyonu agirlik ka- 
zanir, digerinde ise daha kisa tiiylii ve agik renkli olan B varyasyonu 
baskm gikar. Bu popiilasyonlar ne kadar ayn kalirlarsa, A ve B karak- 
terleri de o kadar keskinlegir. Aym tiire ait olmalarma ragmen, arala- 
rmda belirgin morfolojik farklar bulunan bu gibi varyasyonlara 'alt 
tiir' adi verilir. 

Turlegme iddiasi buradan sonra devreye girer. Bazen, cografi izo- 
lasyon yoluyla birbirlerinden kopmu§ olan A ve B varyasyonlan, bir 
gekilde yeniden biraraya getirildiklerinde, birbirleri ile giftlegmezler. 
Qftlegmedikleri igin de, modern biyolojinin 'tiir' tammlamasma gore, 
'alt tiir' olmaktan gikip, 'ayn tiirler' haline gelmig olurlar. Buna 'tiirleg- 
me' (speciation) adi verilir. 

Evrimciler ise, bu kavrami alip hemen §u gikanmi yaparlar: 'Do- 
gada tiirlegme var, yani yeni canli tiirleri dogal mekanizmalarla olu§u- 
yor, demek ki turn tiirler bu gekilde olu§mu§'. Oysa bu gikanmda gok 
biiyiik bir aldatmaca gizlidir. 

Bu aldatmacanm iki onemli noktasi goyledir: 

1) Birbirlerinden izole olan A ve B varyasyonlan, biraraya geldik- 
lerinde giftlegmiyor olabilirler. Ama bu olgu (jogu zaman 'giftlegme 
davram§i'ndan kaynaklamr. Yani A ve B varyasyonuna ait bireyler, di- 



67 



U 



r 



i ■ 



Mil >>.v.?^-<^rt^iTipa 







IB 



rojggzr; 




Canh tipleri ilk basta nasil olusmustur? Mo- 
nera, protista, mantarlar, bitkiler ve hayvan- 
lar alemleri yeryuzunde nasil ortaya cikmis- 
tir? Turlerin daha list kategorileri olan fi- 
lumlar, siniflar, takimlar, aileler (ornegin 
memeliler, kuslar, omurgalilar, yumusakca- 

lar gibi temel kategoriler) ilk basta nasil 

meydana gelmistir? Evrimcilerin asil acikla- 

malan gereken konular iste bunlardir. 

ger varyasyon kendilerine 

jyabanci goriindiigii igi 

onu 'kendilerine ya 

bulmadiklan' igin gift! 

mezler. Ancak giftlegmelerini engelleyecek bir ge- 

Inetik uyumsuzluk yoktur. Dolayisiyla aslmda ge- 

I netik bilgi agismdan hala aym Hire aittirler. (Nite- 

kim bu nedenle 'tur' kavrami biyolojide tarti§ma 

konusu olmaya devam etmektedir.) 

2)Asil onemli nokta ise, soz konusu 'tiirle§- 
me'nin, bir genetik bilgi arti§i degil, aksine genetik 
bilgi kaybi anlamma gelmesidir. Ayngmanm nedeni, 
varyasyonlardan birinin veya her ikisinin yeni bir 
genetik bilgi edinmi§ olmalan degildir. Boyle bir ge- 
! netik bilgi eklenmesi yoktur. Ornegin iki varyasyondan herhangi bi 
yeni bir proteine, yeni bir enzime, yeni organa kavugmug degildir. O: 

tada bir 'geligme' yoktur. Aksine, daha once 
den farkh genetik bilgileri aym anda ba- 
rmdiran popiilasyon (ornegimize go: 
hem uzun hem de kisa tiiy ozelligin: 
hem koyu hem de agik renk ozelligin: 
barmdiran popiilasyon) yerine, gimdij 
genetik bilgi yoniinden daha fakirle§ 
iki ayn popiilasyon vardir. 





61 







™ *_ ~ ■** J 



\ 















Dolayisiyla 'tiir- 
le§me'nin evrim teori- 
sini destekler higbir yonii yoktur. 
C^unkii evrim teorisi, canli tiirlerinin 
hepsinin basitten komplekse dogru 
rastlantilar yoluyla tiiredigi id- 

diasmdadir. Dolayisiyla bu H^W^ teorinin dikkate alma 

bilmesi igin, ortaya 'genetik bilgiyi artinci mekanizmalar' koyabilmesi 
gerekir. Gozii, kulagi, kalbi, akcigeri, kanatlan, ayaklan veya diger or- 
gan ve sistemleri olmayan canlilarm, nasil bunlan kazandiklarmi, bu 
organ ve sistemleri tanimlayan genetik bilginin nereden geldigini 
agiklayabilmesi gerekir. Zaten var olan bir canli tiiriiniin genetik bilgi 
kaybma ugrayarak ikiye boliinmesi, kugkusuz bununla higbir ilgisi ol- 
mayan bir olgudur. 

Bu ilgisizlik aslmda evrimciler tarafmdan da kabul edilir. Bu ne- 
denle evrimciler, bir tiiriin kendi igindeki varyasyonlarmi ve 'ikiye bo 
liinerek tiirlegme' orneklerini 'mikro evrim' olarak tammlarlar. Mik 
evrim, zaten var olan bir tiiriin igindeki gegitlenmeler anlammda k 
V lamlmaktadir. Ancak bu tanimda 'evrim' ifadesinin gegirilmesi 
biitiiniiyle maksatli olarak yapilmi§ bir aldatmacadir. 
(^iinkii mikro bile olsa ortada evrim gibi bir siireg yoktur. 
Durum, o tiiriin gen havuzunda var olan genetik bilgi- 
nin farkli bireylerdeki dagilimmdan, degigik kom- 
binasyonlarmdan ibarettir. 



i 















^ 



_< 



^^ Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilam ^3 



Cevaplanmasi istenen sorular ise gunlardir: Canli kategorileri ilk 
ba§ta nasil olu§mu§tur? Monera, protista, mantarlar, bitkiler ve hay- 
vanlar alemi yeryuziinde nasil ortaya gikmi§tir? Tiirlerin daha list ka- 
tegorileri olan filumlar, simflar, takimlar, aileler (ornegin memeliler, 
kuglar, eklem bacakhlar, yumugakgalar gibi temel kategoriler) ilk ba§- 
ta nasil meydana gelmigtir? Evrimcilerin asil agiklamalan gereken ko- 
nular i§te bunlardir. 

Evrimciler bu gibi temel kategorilerin kokeniyle ilgili teorilerine 
'makro evrim' derler. Aslmda evrim teorisi derken kastedilen ve tarti- 



gegitlenmeler, gozlemlenen ve herkes tarafmdan kabul edilen biyolojik 
bir olgudur ve yukanda da belirttigimiz gibi bu olgunun -evrimciler 
her ne kadar tanimm igine 'evrim' ifadesini yerle§tirmi§lerse de- ev- 
rimle higbir ilgisi yoktur. Makro evrim iddiasmm ise ne gozlemsel bi- 
yoloji ne de fosil kayitlan agismdan higbir kaniti bulunmamaktadir. 

I§te burada gok onemli bir 'piif nokta' vardir. Konu hakkmda ye- 
terli bilgisi olmayanlar, 'mikro evrim kisa bir zaman dilimi iginde ger- 
gekle§tigine gore, on milyonlarca yil iginde de makro evrim gergekle- 
§ir' gibi bir yamlgiya kapilirlar. Bazi evrimciler de aym yamlgiya dii- 
§er veya bu yamlgiyi kullanarak insanlan evrim teorisine inandirma- 
ya galigirlar. Charles Darwin'in Tiirlerin Kokeni'nde one siirdiigii turn 
sozde 'evrim delilleri' bu gekildedir. Ondan sonra gelen evrimcilerin 
one siirdiikleri ornekler de bu dogrultudadir. Tiim bu orneklerde ev- 
rimcilerin 'mikro evrim' diye tammladiklan genetik gegitlenmenin, yi- 
ne 'makro evrim' diye tammladiklan teorinin delili olarak kullamlma- 
si soz konusudur. 

Bu yamlgmm mantigmi anlatmak igin bir ornek verelim. Eger bi- 
risi size §6yle bir mantik kursa, ne dugunursunuz: "Bir tabancadan ha- 
vaya dogru sikilan kur§un, saatte 400 kilometre hizla ilerler. Dolayisiy- 
la kisa sure sonra atmosferden gikip Ay'a varacak, ilerleyen haftalarda 
ise Mars gezegeninin yiizeyine ulagacaktir." 




1/ 






70 



Ln.l.lJl.Jl..W]|.LMfliHL IIJI-Jlf.ni ■■.■■■.■lLP..H.! 1 J.lL.»lll-l.lWi.^.ll l .lUJjjm.-IIIIJ.'».Llln..'i!ihL. J ■ 




|JJULJ[iaMJ!lirj 3 £^ 



w 



^r- 



r^nrapTm^^H 




i.onui^H 



UBUU^^ 



^Harun Yahya ^ 



Eger birisi size boyle bir iddiada bulunursa, bunun gok basit bir 
aldatmaca oldugunu anlarsmiz. Iddiayi one siiren 
ki§i, sadece gok dar bir gozlemi (kurgunun ta- 
bancadan giki§ hizmi) dile getirmekte, buna 
kargilik kurgunun ilerlemesini smirlandiran 
yergekimi ve havanm surtiinmesi gibi iki temel 
gergegi kasten gizlemektedir. I§te evrimciler de 
Kim 'mikro evrimden makro evrime delil gikarma' girigimlerinde ay- 
ni yontemi kullamrlar. it 



Turn bu mikro ev- 
tartigmasmm ve evrimci 
rinin ozet sonucu ise 
yeryuzunde birbirin- 
sahip 'tipler' ola- 
dir. (Fosil ka- 
maktadir.) 
havuzlarmm 



i 



rim-makro evrim 
'tiirlegme' hikayele- 
§udur: Canhlar, 
r den farkh yapilara 
rak ortaya gikmiglar- 
vitlari bunu kanitla- 







ktadir.) Bu tiplerin iginde, genetik 

uzlarmm zenginligi sayesinde farkh 

yasyonlar ve alt tiirler olugabilmekte- 

Or- negin 'tav§an' tipinin kendi 

iginde, beyaz tiiylii, gri tiiylu, 
uzun kulakli, daha kisa kulakli gi- 
bi gegitlenmeleri olmakta ve bu farkh qe- 
gitlenmeler, kendilerine hangi dogal gartlar uygunsa 
dimyaya o gekilde yayilmaktadirlar. Ama tipler higbir 
zaman birbirlerine donugmemektedir. Bunu yapabilecek, 
yeni tipler tasarlayabilecek, bunlar igin yeni organlar, sistem- 
ler, viicut planlan olugturacak bir dogal mekanizma yoktur. Her 
tip, kendi ozgiin yapisiyla yaratilmigtir ve Allah tiimunii zen- 
gin bir varyasyon potansiyeli ile var ettigi igin, her tip kendi 
iginde zengin ama smirh bir gegitlenme ortaya gikarmaktadir. 



■^■■^■■^ ' ■■ 







71 

'■*".vT. J .i* ' 



o n > i ■ iJ rflfH ii ■ t » ■ li rrrgrrr^T -J f% 1 1 1 \ A \H }JT ' flfl i ■ m \ u ri . Ill 



£ 







■•\t 




I 





i 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilari 

Evrimcilerin Tiirle§me 
Hakkindaki Itiraflan 

Konu hakkinda sadece yuzeysel 
bir bilgiye sahip olan 'amator' evrimci- 
ler ve Ulusal Bilimler Akademisi ve 
TUBA gibi gozii kapali evrimciler ha- 
rig, Darwinistlerin hemen hemen ta- 
mami kendileri agismdan asil sorunun 
ne oldugunun gok iyi farkmdadirlar: 
Yeryiiziindeki canli tiplerinin, tiirlerin 
ve tiir zenginliginin kokenini agikla- 
mak. Neo-Darwinizm'in mimarlarm- 
dan Theodosius Dobzhansky'nin Gene- 
tik ve Tiirlerin Kokeni adli kitabinin 6n- 

soziinde yazdigi gibi, evrim agismdan baglica sorun, hayatm ge§itlili- 
gini agiklamaktir. 5 

Charles Darwin ve takipgilerinin asil aydmlatmasi gereken konu 
i§te budur. Darwin Tiirlerin Kokeni adli kitabmda, konuya iligkin tek 
bir somut delil sunamamig, sadece spekiilasyon yapmigtir. Charles 
Darwin, oglu Francis Darwin tarafmdan yayimlanan Charles Darwin 'in 
Hayati ve Mektuplari adli kitapta yer alan bir mektubunda, bu gergegi 
§6yle itiraf etmigtir: 

Bir tiiriin digerine degi§imine iligkin higbir kayit yoktur... Tek bir tii- 

riin degi§tigini kamtlayamayiz. 6 

Darwin zaman iginde ve bilimsel aragtirmalarm ilerlemesiyle, soz 
konusu sorunun yanitlannin bulunacagmi, tiir olugumunun delillen- 
dirilecegini umuyordu. Ama aksine, bilimsel bulgular Darwin'i yalan- 
ladi. Aradan gegen yaklagik 150 yilda evrimcilerin turn gabalarma rag- 
men, evrimsel mekanizmalarla tiirlegme, delil ve dayanaktan yoksun 
bir iddia olarak kaldi. 



Theodosius Dobzhansky 



1 




Fl r ,J J I Fl , , '| T , I I I I ■ N l Tri'1. 1 1 1'l' '^1 I'M i ri.HL. i l. n i l MH.IUIL ■ ■■■JIM ■■■ l. l il l JM ,1J L:.II.K._LJ^Il!H , ^lf, l l rt 





rxww 








1 




^ 



nnniiMHJiiiiiiiniiiiimiiMii^i...-W.. 




1 WtKP*F 7 ^ 



Harun Yahya 



MOB ■ 




KS^ 




I • ' t * ff 



^ 





Z» 



■ 







jtf f 




I 




11 



* ! 



3 ' 






73 









Cl-lfakt.J ■>■■ ■ 



I JpwVfcrt^fir 



__.-. V-n 



^_^^_ ..__„;. ...... 










/* ITTA^JW i l JJp*iLffM>J jH! yi f M ■*-" j*-t /t!" /- y* j 



I 




I 




fl^^Ai^frlB 



**. 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

Burada bazi evrimcilerin konuya iligkin itiraflarma yer verilecektir. 

Cornell Universitesi Profesorii Richard Harrison, 2001 yilmda Na- 
ture dergisinde yaymlanan bir makalesinde, bu konudaki yiizyilhk ev- 
rimci gegmigi §6yle ozetler: 

Dogal topluluklar 50k biiyiik bir tiir ge§itliligini barmdinr... Peki ya 

gegitliligin kokeni? Tiirle§me i§lemi evrimsel biyolojinin merkezi ol- 

masina ragmen, yeni tiirlerin nasil ortaya 

giktigma iligkin 50k az §ey yazildi. 7 

Aslmda bu konuda 'gok az §ey yazilma- 

si' §a§irtici degildir. Zira bilimsel bulgular, 

bir tiirden ba§ka bir tiire donugumiin miim- 

kiin olmadigmi, degigimin sadece tiir iginde 

ve belirli simrlar dahilinde gergeklegtigini 

ortaya koymugtur. Bugiine kadar evrimsel 

mekanizmalarla elde edilmig higbir gozle- 

nebilir tiirlegme ornegi yoktur. 

Pittsburgh Universitesi Antropoloji 

Profesorii Jeffrey Schwartz, 2000 yilmda yaymlanan Ani Baglangiglar: 

Fosiller, Genler ve Tiirlerin Ortaya Qiki§i isimli kitabmda, bu gergegi §6y- 

le vurgular: 

Bununla birlikte, durum hala §6yledir: Dobzhansky'nin yeni bir 
meyve sinegi tiiriine dair iddiasi (ki bu da bir varyasyon ornegidir) 
harig tutulursa, herhangi bir mekanizma ile yeni bir tiiriin olugumu 
higbir zaman gozlemlenmemi§tir. 8 

Bu gergekler kargismda, bazi evrimciler: 'Evrim yoluyla tiirlegme- 
yi gozlemleyemiyoruz, giinkii evrimsel mekanizmalar ancak gok uzun 
zaman iginde etkili olur. Bu yiizden tiirle§me, dogada veya laboratu- 
varda gozlemlenemez' gibi bir agiklama one siirerler. Ancak bu da hig- 
bir bilimsel temeli olmayan bir avuntudan bagka bir §ey degildir. Qiin- 
kii meyve sinekleri ya da bakteriler gibi yagam siireleri gok kisa olan 




Richard Harrison 




■ * 




^:^v»k/>.^ 



ill .^.w^rx** 



Fl r ,J J I Fl , , '| T , I I I 1 1 N i Tri'l. 1 1 1'l' '^1 I'M 1 ri.HL. i l. n i l MfUUIL-B .l-Jllll.-l, ! , I | JI' ,1] L:.II.K.LJ^Il! l ^lf, l ,rt 




Harun Yahya 



ve dolayisiyla tek bir bilim adaminm bile binlerce neslini gozlemleye- 
bildigi canlilarda da higbir turlegme vakasi goriilmemigtir. Bugiine ka- 
dar gegitli mikroorganizma ve hayvan tiirleri iizerinde yapilan sayisiz 
deney ve aragtirma, evrimcilerin hayallerini yerle bir etmigtir. Bir ev- 
rimci olan, Wired dergisi editorii ve All Species Vakfi Bagkani Kevin 
Kelly bunu §6yle anlatir: 

Yogun bir gozleme ragmen, kayitli tarihte, dogada higbir yeni tiiriin 
ortaya giktigma tanik olmadik. Ayrica, i§in en ilginci, hayvan yeti§ti- 
riciliginde higbir yeni hayvan tiiriiniin ortaya giktigmi da gormedik. 
Tiirlegmeyi saglamak igin sinek popiilasyonlanna kiigiik ve biiyiik 
baskilarm kasten uygulandigi meyve sinegi ara§tirmalarmda, yiiz 
milyonlarca nesilde higbir yeni meyve sinegi tiiriiniin olu§mamasi 
da buna dahildir... Dogada, yetigtiricilikte ve yapay hayatta, varyas- 
yonun ortaya giki§mi goriiriiz. Ancak biiyiik degi§imin yoklugu ile 
birlikte, varyasyon limitlerinin dar bir alanda ve ?ogu kez tiiriin ken- 
di iginde smirlanmig olarak goriindiigiinii de agikga fark ederiz. 9 

Tiirle§meyi kamtlamak igin, yaklagik yetmig yildir mey- 
ve sinekleri yeti§tirilmi§, bunlar siirekli olarak mutas- 
yona ugratilmig; ancak higbir evrimsel degigim ya- 
§anmami§, higbir tiirlegme vakasma rastlanmamig, . 



1 




f ^ ?gT , FTf?WTT , , , M^M. 



s^aas 



lyyiMTi m -p; "p* ■»■■!! i ■ i- ti w i l u j i J 1 1 ■ lM' m 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



meyve sinegi yine meyve sinegi olarak kalmigtir. 10 Aym gekilde, Esche- 
richia coli bakterisi iizerinde yillardir yapilan deney ve aragtirmalarda, 
bagka bir bakteri turu veya gok hiicreli bir canli turu ortaya gikmamig; 
Escherichia coli yine Escherichia coli olarak kalmigtir. 11 

Kaldi ki evrimcilerin sikmtisi bu gibi gozlem ve deneylerle de si- 
mrli degildir: Fosil kayitlan da turlegme kavrammi kesinlikle reddet- 
mektedir. Fosil kayitlarmda, Darwinizm'e gore ya§ami§ olmasi gere- 
ken sayisiz 'ara tur'e ait higbir belirti yoktur. Bu fosillerin ileride bulu- 
nabilecegini dugiinen Darwin'in gorugiinun yanlig oldugu kesinlikle 
anla§ilmi§tir. Evrimciler giiniimuzde 'tiirlegme fosil kayitlarmda gorii- 
lemeyecek kadar hizlidir' geklinde bir bahane ileri siirmekte; daha 
dogrusu boyle bir avuntunun arkasma saklanmaktadirlar. 

Ingiliz biyologlar Paul Pearson ve Katherine Harcourt-Brown, 
tiirlegmenin fosil kayitlarmda goriilmedigini iistii kapali olarak §6yle 
ifade ederler: 

Turle§meyi, biyolojik anlamda, fosil kayitlarmda te§his etmek olduk- 

qa. giigtiir... Fosil kayitlan tiirle§me i§lemlerine dair anlayi§imiza az 

miktarda katkida bulunmaktadir. 12 




Solda yaklasik 300 milyon yilhk 

Paraisobuthus (akrep) fosili, 

guniimuzdeki akreple arasinda her- 

hangi bir farkhhk gorulmemektedir. 





1 '"1 












JtfaftjJLjAy ; 



'> 



Harun Yahya 



Kisacasi, tiirlerin kokeni, tiir olu 
§umu ve hayatm gegitliligi gibi ko- 
nular, evrim teorisinin iddia ettigi 
gibi dogal siiregler ve rastlantisal 
etkilerle agiklanamaz. Dahasi, bi- 
limsel bulgular Darwinizm'in bi- 
lim di§i ve gergek di§i bir teori oldu 
gunu kamtlamaktadir. Gunumiizde pek 
gok bilim adami bunun bilincindedir. Ancak bi- 
lim dunyasmdan diglanmak korkusuyla, az sayida 
biyolog goriiglerini agikga dile getirmektedir. Bunlar- 
dan biri Massachusetts Universitesinden tanmmig bir 
profesor olan Lynn Margulis'tir. Margulis Darwi- 
nizm'in konuya iligkin iddialarmm 'tamamen yanli§' 
oldugunu belirtmektedir. Margulis'in bu konudaki 
goriiglerine Kevin Kelly'nin Out of Control: The New 
Biology of Machines (Kontrol Di§i: Makinalann Yeni Bi 
yolojisi) isimli kitabmda §6yle yer verilmigtir: 

Agik sozlii biyolog Lynn Margulis, son hedefi olan Dar- 
winist evrim dogmasi hakkmda §unlan soyledi: Ta 
mamen yanli§. Pasteur'den once bula§ici hastalik te- 




v 







*.l_Wm:..lll. 1 J.»- 1 -Lll.M.All..J«li-L.lJ.IL.ll.».-l-W !T ^--TTP.-** 1 II.I^J.* 1 lk'M l l I1IL1'..1!J.PW| I .11LLI..— -A 







VI 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



davisinin yanli§ oldugu gibi yanli§. Fre- 
nolojinin (bir kiginin karakter ve zekasi- 
nm kafatasi yapismdan anla§ilacagma 
dair gegersizligi kanitlanmi§ bir teori) 
yanli§ oldugu gibi yanlig. Her temel il- 
kesi yanli§.' Margulis yeni tiirlerin, a§a- 
mali, bagimsiz ve tesadiifi varyasyonla- 
rin kesintisiz siralanmasmm sonucunda 
olu§tuguna inanan asirlik Darwinizm 
teorisinin gagda§ kurgusunun hatalan- 
ni ortaya koymaktadir. Margulis, Dar- 
winist teori cephesine meydan okurken 
yalniz degil, ancak bu kadar agik konu- 
§an az sayida ki§i var. 13 

Minnesota Universitesi Ekoloji, Ev- 
rim ve Davranig Bolumii Profesorii Da- 
vid Tilman'm, 11 Mayis 2000 tarihli Na- 
ture dergisinde yaymlanan §u sozii ko- 
nuyu gok iyi ozetlemektedir: 'Diinya- 
daki muazzam tiir gegitliliginin varli- 
Kevin Kelly ve kitabi Out of gi bir sir olarak kalmaktadir.' 14 

Control: The New Biology of 
Machines 

Darwin'in Ispinozlan Aldatmacasi 

Bilim ve Yamtili§gilik kitabmda, 'tiirlegmenin ozellikle gucjlu bir 6r- 
negi, Galapagos adalarmda Darwin tarafmdan incelenmig olan 13 is- 
pinoz tiiriinii kapsar' denmektedir (Bilim ve Yaratih§gilik, s. 10). Oysa 
Darwin'in ispinozlan turlegmenin degil, gegitlenmenin (varyasyonun) 
ornegidir. 

Darwin, Beagle adli gemi ile yaptigi gezisinde, Galapagos Adala- 




i 



78 



1 



JWiEr^r ■■ ^j> ■ 



■ ■ L ri l .^hfa'. *• ^irfu 



a!2iL 



.■_■ Jj.iJ.J!ML¥l.llJllUJl. 1IJJ Ulll.LlI .ll.'JL llll 1 1 UL^ l.JILtf "l 1 1J I ■"■'JL'li. k L 1 _ 1 LI iJ ■ *WrtB TV?** 



."AWW 'Ji VVVUWUSMlVUUKiX 



Si-i- ^E£C 



SfiCl&VUW. 1 ,: 




-c 









Harun Yahya 

nndaki farkli ispinoz turlerini incelemig, bu ispinozlar arasmdaki 
gaga buyuklugu ve beslenme aligkanliklan farkliliklarmi, ev- 
rime dayandirmigtir. Galapagos Adalarmda 13 ispinoz ku§u turu, 
Galapagos'un yaklagik 600 kilometre kuzeydogusundaki Cocos 
Adasi'nda da 1 ispinoz turii yagamaktadir. Bu kuglar her ne kadar 14 
ayri tur olarak smiflandinlsalar da birbirlerine gok benzerler; benzer 
vucut gekline, renklere ve aligkanhklara sahiptirler. Bilim ve 
Yarahh§gilik kitabmda, bu kuglarm Guney Amerika'dan gelen bir tiir- 
den evrimlegtigi one siiriilmektedir. Darwin'den bu yana evrimciler, 
bu kuglan dogal seleksiyon yoluyla evrimlegmenin bir ornegi olarak 
tanitir ve evrimin en bilinen delili gibi sunarlar. Bu bolumde, ispinoz 
kuglannm farkli turlerinin evrime higbir delil olugturmadigi, evrimci- 
lerin bulgulan yanli§ yorumlayarak bu kuglan evrimin delili gibi gos- 
termeye galigtiklan agiklanacaktir. 

Neden Ispinoz Ku§lan? 

Darwin Turlerin Kokeni adli kitabmda, dogal seleksiyon yoluyla 
yeni turlerin ortaya gikigmm gok agir igleyen bir siireg oldugunu; do- 
layisiyla bunun gozlemlenemeyecegini ancak gikanm yapilarak anla- 
§ilabilecegini yazmigti. Bu durum ise geligen bilim standartlarmca ka- 
bul edilebilir bir §ey degildi. Neo-Darwinistler evrim teorisinin bilim- 
sel oldugu iddialarmi surdurebilmek igin yeni 'delil' arayiglan igine 
girdiler. I§te bu noktada Galapagos ispinozla- 
n hikayesi onlara kurtanci gibi goriindii. 

Boylece bu kuglar kapsamli aragtirmala- 
rin odak noktasi oldular. (Jegitli evrimciler goz- 
lemlerine dayanarak agiklamalar yaptilar. * 
Kugbilimci David Lack, Nisan 1953 tarihli Scienti- 
fic American dergisindeki makalesinde, Galapa- I 



*■*** 



1 




tttafku 



n 







•mmm 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




14 farkh ispinoz turu 

gos'taki kuglann evriminin yakm gegmigte gergeklegtigini, hatta tiir- 
ler arasmdaki ayngmanm kanitimn hala goriilebildigini, iddia etti. 15 
Bir bagka evrimci, Peter Grant ise, Galapagos ispinozlannin evrimi- 
nin halen devam ettigini one surdu. 16 

Soz konusu ispinozlar hakkmdaki makale ve yazilann gogunda 
Peter Grant ve e§i Rosemary Grant isimlerine rastlamak mumkiin- 
diir. Nitekim Bilim ve Yaratih§gihk kitabmda da ispinozlar hakkmdaki 
iddialar Peter ve Rosemary Grant'in galigmalarma dayandinlmakta- 
dir. Bu iki aragtirmaci 'evrimin ispinozlar iizerindeki etkilerini' gor- 
mek amaciyla ilk defa 1973 yilinda Galapagos Adalanna gitmig ve 
yillar boyunca gok detayli gozlem ve aragtirmalar yapmi§lardir. Bu 
nedenle 'Darwin ispinozlan uzmanlan' olarak anilirlar. 17 







n 













Harun Yahya 



Peter ve Rosemary Grant'in Yanilgilan 




Princeton Universitesi Ekoloji ve Evrimsel Biyo- 
loji Boliimiinden Peter Grant ve e§i, Galapagos'ta 
yillarca 'orta yer ispinozu' olarak adlandinlan tii- 
riin bireylerini incelediler ve farkli nesillerden yaklagik yirmi bin ispi- 
nozu diizenli olarak takip ettiler. Bunlara ek olarak adaya diigen yagi§ 
miktarmi siirekli olarak olgen Peter-Rosemary Grant ve ekibi, farkli ik- 
limlerin kuglar iizerindeki etkilerini de incelediler. 

Bu noktada Galapagos'taki iklim gartlarmdan kisaca bahsetmek 
gerekir. Bu adalarda genellikle Ocak'tan Mayis'a kadar sicak ve yag- 
murlu bir mevsim yaganir; diger aylarda ise daha serin ve daha kuru 
bir mevsim hiikiim surer. Bununla birlikte sicak ve yagmur mevsimi- 
nin baglangici ile, toplam yagi§ miktari seneden seneye biiyiik farkli- 
liklar gosterebilir. Aynca bolgede 2 ile 11 yil arasmda diizensiz aralik- 
larda, degigik giddetlerde meydana gelen ve 'El Nino' olarak adlandi- 
nlan atmosferik olay da iklim dengelerini degigtirir. El Nino donemin- 
de Galapagos'a a§in derecede yagmur yagar; bunu takip eden seneler 
ise gogunlukla yagigsiz ve kurak geger. 

Yagi§ miktari, tohumlarla beslenen yer ispinozlan agismdan ha- 
yati bir onem ta§ir. Bol yagi§ alan senelerde, yer ispinozlan geligmek 
ve iiremek igin gereksinim duyduklan tohumlan rahatlikla temin ede- 
bilirler. Ancak kurak yillarda adadaki bitkilerin iirettigi tohum mikta- 
ri smirli ve yetersiz kalabilir; bunun sonucunda da bazi ispinozlar 
besin bulamayarak oliirler. 

Grant ve galigma arkadaglan Galapagos'taki Daphne Ma- 
jor Adasmm 1976'da normal, 1977'de ise bunun sadece be§te 
biri oranmda yagi§ aldigmi olgtiiler. 1976'nm ortasmdan 
Ocak 1978'de yagiglar tekrar baglayana kadar gegen 18 ay- 
lik kurak donemde, adadaki tohumlarm biiyiik olgiide 



A 



\ 









J 


I 1 


i 



I 




t ma 



*■■ --_■■ 



81 




■- ■-■ *--*' 



MMIULLiJLgiAJJJL JSJ'-LiU, JU-Jii Jt^UU sjl - Ll 1 Ud^B mfflC 







"^TTTTT^ 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



!\ 



i; 




azaldigmi ve pek gok yer ispinozunun ortadan kayboldugunu fark 
ettiler. Oyle ki yer ispinozu popiilasyonu bir onceki senenin %15'i 
oranma dii§mii§tii. Yok olan kuglarm biiyiik boliimiiniin oldiigiinii, 
az bir kismmm ise gog ettigini varsaydilar. 

Grant ve ekibi aynca kurakligm ardmdan hayatta kalan ispinoz- 
larm normalden biraz daha biiyiik viicutlara ve biraz daha geni§ ga- 
galara sahip olduklanni kaydettiler. Adadaki yer ispinozlarmm 
1977'deki ortalama gaga derinligi, yani gaganm govdeye birlegtigi 
noktada, gaganm en alti ile en iistii arasmdaki mesafe, 1976'daki or- 
talamaya gore yaklagik yanm milimetre, yani %5 daha biiyiiktii. Adi 
gegen aragtirmacilar buradan hareketle, dogal seleksiyonun yalmzca 
kiigiik tohumlarla beslenen ispinozlan ayikladigmi; biiyiik ve sert 
tohumlarm kabuklarmi kirarak agabilen biiyiik gagali ispinozlarm 
ise hayatta kaldigmi one siirdiiler. 

Peter Grant, Ekim 1991 tarihli Scientific American dergisindeki 
makalesinde, soz konusu aragtirmanm evrimin dogrudan dogruya 
bir kaniti oldugunu ilan etti. Grant'a gore, orta yer ispinozunu biiyiik 
yer ispinozuna donii§tiirmek igin 20 seleksiyon vakasi yeterliydi; ku- 
rakligm on yilda bir gergeklegtigi varsayihrsa da, bu donii§iim 200 
yil gibi gok kisa bir siirede meydana gelebilirdi. Tahminine hata pa- 
ymi da ekleyerek bunun 2000 yil da siirebilecegini, ancak kuglarm 
adalarda oldugu siire goz oniine almirsa bu rakamm bile gok kisa ol- 





!aktos ^ 



t^_ M ^1 J 1 ■■ ■' .'!*■■ .M LI lU.'l . jWll W* % 



82 i ^*W 



■ A'l ■ ■ i » E. 1 ™ -ti -■— r ■;?■ 



Hi.-ll ■-Iffl ■■■..HIlJ-ILI-IJilJ -J-. L-ll*li 




ionin&^u^^^.v^ -"^"-- ,-. Av ■-. g 
Harun Yahya 

dugunu savundu. Dogal seleksiyonun orta yer ispinozunu kaktiis 
yer ispinozuna doniigturmek igin ise, daha uzun zamana ihtiyag du- 
yacagmi one siirdii. 18 Grant sonraki makalelerinde de iddialarmi yi- 
neledi; ispinozlarm, Darwinizm'i dogruladigma ve dogal seleksiyo- 
nun canlilan evrimlegtirdiginin bir kaniti olduguna dair iddialarmi 
israria surdurdu. 19 

Bu agiklamalar, evrimci gevrelerde bir kurtulu§ olarak goruldii; 
deney ve gozlemler kargismda daima bagansizliga ugrayan dogal se- 
leksiyonla evrimlegme teorisinin delili olarak sunuldu. Grant'lerin 
aragtirmalan, Jonathan Weiner'in Ispinozun Gagasi adli Pulitzer odiilii 
alan kitabmm temasi oldu. Bu kitap ile birlikte Peter ve Rosemary 
Grant, Darwinizm'in birer kahramam haline geldiler. 





83 

i^.ii ■■ _ia ■_■■»! in i j ji'.'i .■ljii-1L M qji:jj ■■lii i .i.i ■ ■■ A*miU"±uM m ...i mini i jr . . il i fc.lE*gj^gl 







/* ITTA^JW i l JJp*iLffM>J jH! yi f M ■*-" j*-t /t!" /- y* j 



I 



fl^^Ai^frlB 



■*. 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilan 

Profesor Grant ve ekibinin Galapagos Adalarmdaki galigmalan- 
na biiyiik emek verdikleri bir gergektir. Ne var ki saha galigmalarm- 
daki ozen ve titizligi, sonuglan degerlendirme agamasmda gosterme- 
miglerdir. Bulgulan bilime gore degil de, evrimci on kabullere gore 
yorumlamaya kalkigtiklan igin biiyiik hataya dii§mii§lerdir. 

§imdi Profesor Grant ve Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi 
bagta olmak iizere evrimcilerin konuya iligkin yamlgilarmi ele alalim. 

Ispinozlann Gagalanndaki Degi§imi 
Yanli§ Yorumlama Yanilgisi 

Daha once de belirttigimiz gibi, El Nino ozellikle Kuzey ve Gii- 
ney Amerika'nm bati bolgelerinde her birkag yilda bir etkili olur ve 
bu donemlerde Galapagos Adalarma bol miktarda yagi§ dii§er. Bu 
durum adalardaki bitkilerin geligimine ve bol tohum meydana getir- 
mesine yol agar. Boylece yer ispinozlan ihtiyag duyduklan tohumla- 
n kolaylikla temin ederler. Ispinozlar boyle yagigli donemlerde sayi- 
ca gogalirlar. 

Grant ve galigma arkadaglan 1982-1983'te buna benzer bir duru- 
ma gahit olmuglardir. Yagiglarla birlikte tohumlar bolla§mi§ ve yer is- 
pinozlarmm gaga biiyiikliigii ortalamasi 1977 kurakligi oncesindeki 
degere geri donmii§tiir. Bu durum, gaga biiyiikliigiiniin diizenli bir 
arti§ gosterecegi beklentisi iginde olan evrimci aragtirmacilan §a§irt- 
migtir. 

Galapagos ispinozlarmm gaga biiyiikliigii ortalamasmdaki de- 
gigim §undan ibarettir: Tohumlarm az oldugu kuraklik yillarmda, 
normalden biraz daha biiyiik gaga olgiisiine sahip ku§lar, daha giig- 
lii gagalanyla kalan sert ve biiyiik tohumlan agabilmektedir. Ispinoz 
popiilasyonu igindeki kiigiik gagali ve giigsiiz bireyler, gevre gartlan- 
na uyum saglayamadigi igin olmekte; boylelikle gaga biiyiikliigii or- 



■ < 



if 






iiiiiii r — * 







&ai] 



HlJJ,¥lLJ, l l- Eg 







Harun Yahya 



talamasi artmaktadir. Kiiguk ve yumugak to- 
humlarm bol oldugu yagigli donemlerde ise 
bu durum tersine donmektedir; bu kez da- 
ha kiigiik gagalara sahip olan yer ispinozla- 
n ortama daha iyi uyum saglamakta ve sayi- 
ca gogalmaktadir; boylece gaga biiyuklugu 
ortalamasi normale geri donmektedir. Nite- 
kim Peter Grant ve ogrencisi Lisle Gibbs, 
Nature dergisinde 1987 yilmda yayimlanan 
makalelerinde bu durumu kabul etmigler- 
dir. 20 

Kisacasi, bulgular evrimsel degigim di- 
ye bir §eyin olmadigmi agikga gostermekte- 
dir. Gaga buyukliigii ortalamasi mevsimlere 
gore sabit bir degerin etrafmda bazen biraz 
artmakta, bazen de biraz azalmakta, diger 
bir deyigle dalgalanmaktadir. Sonug olarak 
ortada net bir degigim soz konusu degildir. 

Bu gergegi fark eden Peter Grant, 'dogal 
seleksiyona maruz kalan popiilasyonun (du- 
var saati sarkaci gibi) ileri ve geri salinim 
yaptigmi' if ade etmigtir. 21 Bazi evrimci ara§tir- 
macilar da dogal seleksiyonun birbirine zit 
iki yonde de hareket ettigini dile getirmekte- 
dirler. 22 

South Carolina Universitesinden Astro- 

nomi ve Fizik Profesorii Danny Faulkner, 

ispinoz gagalarmdaki bu dalgalanmanm 

evrimin bir delili olamayacagmi §6yle ifa- 

de eder: 



**M^ a -^ - »■' --'>? 




85 






- 1 " 



< 



£ 



I 



i 







■ J I .-lL.l. t Jl\gh.II ■--■- 



TnrTTtfrciJ f%\ M , PI ' II 1 A" U.MI ifnnT.Titiaa'l. i^iii n ..A 



sra3Dsnn , 5PiEarrircreEDEran^^ 




'mjt* 1 ,!^ j j ■ ij uyuy 1 . 



^'■iOTWi 




w 




>A^^A. J 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




Eger bir yonde mikro evrim varsaymigsaniz ve daha sonra durum 
tarn tamina ba§ladigi eski haline geri donerse, bu evrim degildir, 
olamaz. 23 

I§te Galapagos ispinozlan gaga ortalamasmm besin kaynaklarma 
gore azalmasi veya artmasinin, bundan higbir farki yoktur. Evrimci 
aragtirmacilarm ispinoz gagalarmdaki dalgalanmadan yola gikarak 
evrim teorisine bir kanit bulduklarmi sanmalan tamamen ideolojiktir. 

Grant ve ekibi'nin 1970'li yillardan 1990'lara kadar binlerce orta 
yer ispinozunu (Geospiza fortis) incelemesi sonucunda, gaga buyuklu- 
giinde net bir arti§ veya azalig egilimi yoktur. Dahasi, higbir yeni tiir 
veya ozellik olu§mami§, belirli bir yonde net bir degigim olmamigtir. 
t§te gozlemlenen bundan ibarettir. Objektif bir bilim adamina diigen 
gorev, spekiilasyon veya garpitma yapmadan bu gergegi aktarmaktir. 
Bir olguyu sadece evrime delil iiretmek ugruna abartmak veya ger- 
qek anlammdan saptirmak kabul edilemez. Ne var ki Profesor Grant 
bulgulanyla taban tabana zit bir yo- 
rum yapmig; gozlemlemedigi bir ol- 
guyu, bir ispinoz tiiriinun 200 ile 
2000 sene gibi kisa bir siirede bagka 
bir ture doniigebilecegini iddia etmi§ 
ve boylelikle galigmasma buyiik bir 
golge du§urmii§tur. Biyolog Dr. Jo- 
nathan Wells'in ifadesiyle bu, 'delili 
abartmaktir'. 24 

Wells, Darwinistlerin boyle 
yontemlere sik sik bagvurdugunu 
belirtir ve Bilim ve Yaratili§gihk kita- 
bmdaki if adeleri buna ornek vererek 
§u yorumu yapar: 

Jonathan Wells 




I 



II 



£^al^,^,haL:.',^ fc .^ ..■-■.- -■•■-■ .. ,.■--,-■:--■,. r. _^^... . ... -^>, ku ^ 



^■.■JJJIlWl. 



L'ri l l l llLilN I 1 I .I.MI ll.'l. IILF^J^:iJ. i „fi i J i „ . L^L^i,jL, i L L P .J , L l i . l i ii:-.«..:iJi.rr^ T:^ 



tt l^JLmJV r jj -j^KiMaiU fcl>JCi UJ -Jt J UL 1 Ji J ULJ J UJL JUU^U^AJJi JCi . 
UJUl ! jL VJ JUJJUUU 






v 



?■ 



' 'JJ 'JL LL LJU ! 



MMHP^!^ 






Harun Yahya 




Ulusal Akademi tarafmdan yayimlanan bir 1999 kitapgigi Darwin 
ispinozlarmi, tiirlerin kokeninin 'ozellikle ikna edici bir ornegi' ola- 
rak tanimlar. Kitapgik Grant'ler ve gali§ma arkada§larmm §unu gos- 
terdigini agiklayarak devam eder: 'Adalardaki tek bir yil kuraklik 
ispinozlarda evrimsel degigimleri harekete gegirebilir. Eger kurak- 
liklar adalarda her on yilda bir meydana gelirse, yeni bir ispinoz tu- 
rn yakla§ik 200 yilda ortaya gikabilir.' I§te bu kadar. Kurakliktan 
sonra seleksiyonun tersine dondiigiinden, uzun donemde higbir 
evrimsel degi§im meydana getirmediginden bahsederek okuyucu- 
nun kafasmi kan§tirmaktan ziyade, kitapgik bu gergegi agikga atli- 
yor. 1998'de bir hisse senedinin degerinin %5 arttigi igin hisse sene- 
dinin yirmi yilda iki katma gikabilecegini iddia eden, ancak 1999'da 
%5 deger kaybettiginden bahsetmeyen bir borsaci gibi, kitapgik ka- 
nitm 50k onemli bir boliimunii gizleyerek halki aldatmaktadir. 25 

Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi gibi bilimsellik konusunda 
guvenilir oldugunu iddia eden bir kurumun, ispinozlardan dogal se- 
leksiyon ve evrime delil gikarma girigiminde kullandigi aldatmaca 
hayret vericidir. California Universitesi Berkeley'den Profesor Phillip 
Johnson, konuyla ilgili olarak Wall Street Journal daki makalesinde §u- 
nu dile getirmigtir: 

Onde gelen bilim adamlanmiz bir borsaciyi hapishaneye diigiirecek 

tarzdaki bir tahrife ba§vurmak zorunda kaldiklarmda, onlarm zor 

durumda oldugunu anlarsmiz. 26 

Ozetle 'dogal seleksiyonla evrimin en etkileyici orneklerinden 
biri' oldugu iddia edilen Galapagos ispinozlan hikayesi, agik bir al- 
datmacadir. Aym zamanda evrimcilerin her turlii bilim di§i yonteme 
bagvurduklarmi gosteren yuzlerce ornekten biridir. 



Ml 



\ 



Urn 


fill 


it * i 
1 ' 


■A 


: 1 

via 


i*i . 






V ■* *sf„ ' m.'. *• ■"- tvE yif"*^ u : 'x* v. .»■ 



87 

J in 1 



m ...J ..I .. lUII-LH-Il 111- ■ /.I.JflTT»fr.LL.l.iB.i r Jffff.lJ.|llg'ffft 



'■JlUl'll. 



'M**>A-> 



if Wl ■! it IN I V, I l i ■' > ■ Jm mrnr 



Jmf- "'"V 



} 



I 



FOSILKAYITLARI 
HAKKINDARl 
YANILGiLARI 



V 



m ■ 



m 



w 



SL 



,\ t 




lusal Bilimler Akademisi'nin ki- 
tapgigmda, fosil kayitlannm evrim te- 
orisini kesin olarak kamtladigi one sii- 
riilmekte ve hatta 'o kadar gok ara gegi§ formuna ait fosil 
ulunmugtur ki...' denmekte, 'kanit yigmlan'ndan soz edil- 
mektedir. (Bilim ve Yarahli§gilik, s. 11-14) Ne var ki, kitapgikta bir 
I tane dahi ara gegi§ formu ornegi verilmemektedir. Oysa kitapgi- 
[gm iddiasi, evrim teorisinin 'en onemli delillerini' gozler online 
sermektir. (Bilim ve Yarahli§gihk, s. xii) Bu iddiada olan bir kitapgik- 
tan beklenen ise, sozde 'yigmlar' halinde dizili olan soz konusu ara 
geqi§ formlannin hangilerinin oldugunun belirtilmesi, one siiriilen 
bazi klasik ara form adaylan (ornegin Archaeopteryx) hakkmda yo- 
neltilen elegtirilere ise cevap getirilmesidir. Ancak kitapgikta higbir 
delil verilmemekte, sadece yuvarlak ciimleler ve soyut ifadelerle, 
okuyucu ikna edilmeye galigilmaktadir. 

Ulusal Bilimler Akademisi'nin evrim teorisini 'bol delilli' bir 
teori gibi gosterme gabalan, 'o kadar gok delil var ki' §eklindeki 
uslubu, oliimii gok yakla§an ve kolunu dahi kipirdatamayacak 
durumda olan bir hastaya moral vermek igin doktorlarmm 'o 
kadar iyisiniz ki, yakmda kalkip koguya bile gikabilirsiniz' 
demelerine benzemektedir. Goriinen o ki, Ulusal Bilimler 
Akademisi iiyeleri, kendinden emin bir iislubun, te- 
orilerini kurtarmaya yetecegini sanmaktadirlar. 
Oysa onemli olan iisluptaki ton degil, somut 
. bilimsel kamtlardir. Bu kamtlarm Darwi 
nizm aleyhinde oldugu ise gizle- 





sana 






FY 

p i 


if 


f| 






RCi ft 



i 






- mwiwwi 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

nemez bir gergektir. Guniimuzde bilimsel bulgulan tarafsiz deger- 
lendirme yetenegini heniiz kaybetmemig evrimciler dahi, fosil kayit- 
lannin evrim teorisinin aleyhine oldugunu kabul etmektedirler, qiin- 
kii bu agikga ortadadir. 

Ornegin Nature dergisinin editorii Henry Gee, In Search of Deep 
Time isimli kitabinda, fosil kayitlannda evrim teorisini destekleyen 
'kanit yigmlan' bulundugunu degil, aksine eldeki kanitlann evrimci- 
ler tarafindan kendi on yargilarma gore tarafli gekilde yorumlandigi- 
m §6yle belirtmektedir: 

Evrimle ilgili olarak yaptigimiz varsayimlarm ?ogu, ozellikle fosil 
kayitlarmdan anlagildigi kadanyla ya§amm tarihi ile ilgili olanlar , 
temelsizdir. 

Bunun sebebi bilim adamlarmm ilgilendikleri, 50k biiyiik oldugu 
igin anlati sanatmm giiciinii a§an jeolojik zamamn boyutudur. Ata- 
larimiz olarak degerlendirdigimiz fosil varliklar gibi fosiller haya- 
tin tarihi igin birinci derecede deliller olu§turmaktadir, ancak her 
bir fosil, diger fosillerle ve giiniimiizde yagayan canhlarla iligkileri 
bulanik olan, dipsiz bir derinlikteki zaman denizinin iginde kaybol- 
mu§ sonsuz kiigtiklukteki birer noktadir. Jeolojik zaman sinirimn 
aksine anlatilan ve fosilleri sebep ve sonug ya da ata ve torun §eklin- 
de diziler halinde birbirine baglayan hikayelerin hepsi bu nedenle 
iiretimi ancak bizlere ait olan hikayelerdir. Bu hikayeleri bizler, ken- 
di on yargilanmiza bagh olarak hayatm tarihini hakh gostermek 
iqin icad ederiz. 1 

Evrimci on yargilarla bakilmadigmda, fosil kayitlarmm evrim 
teorisi ile birgok noktada geligtigi agikga goriilecektir. Bu geligkilerden 
bazilan ozetle §6yledir: 

1. Tiirler ve daha iist kategoriler, fosil kayitlannda gok ani bir bi- 
gimde ve ozgiin yapilanyla ortaya gikmaktadirlar. Ulusal Bilimler 
Akademisi'nin one siirdiigii ara formlara fosil kayitlannda rastlan- 



'\ 




-trm-ll.H .IILLl.JlLli .Ml.l'LJll 



JU £j.l.ULJ!l ; g*1 , l e - i f in ^ * ^ tT g^ f*T»1L ^^ ■■ ■ !■ ■ ■ ■■ .iWTJ ! !JM?ttM JJLiJIl JiflMJU'JUJUmgEU!^ ! 




. ■■ i "iM^JA'Tll^l "iVh J^l! 



■ i„miU.iim»gwii jJ...i-Ji.,Ji..ir.AL.ii-i.iiw.JiLii.,J :■!■% ..MJ-itf l 







■■'T ^I^A.'^/ 



^^jA i ^JJMg ^ 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



mamaktadir. Evrimcilerin ara form olarak tamttiklan fosillerin, bi- 
lim adamlan tarafmdan tarafli yorumlandiklan zaman iginde ortaya 
gikmigtir. Ara form olarak one siirulen az sayidaki fosilin higbiri, ev- 
rimcilerin kendi aralarmda bile kesin bir kabul gormiig degildir. Ger- 
gekte bu gibi ara form iddialan (Archaeopteryx, Ambulocetus veya 
Australopithecus gibi tiirler veya genuslar), soz konusu soyu tiiken- 




i hnJifJif. ■ ■ ■ - J ^ nr. ■*■,*,, * d „<j ta - . ■ - TTi rwv^'^'^Tl^^^^Mr ' J "- ' J -^ . ^ A7%r - ■* - ■ • ^ ■ ^ fcf - JVI - ■ rj 



TT-rTi.r- T SCT .liN ,h U 



rrmmrnrro 



IP! . J . . ■ J - ■ _jgirt?M T?|- , | -_ I.TTLl ■■ - l'l I L L. Ill - 







mi§ canlilann bazi anatomik ozelliklerinin, evrimciler tarafmdan bir 
bagka tiire benzetilmesine dayanmaktadir; ancak bu benzetmeler son 
derece yiizeysel ve zayiftir. Dahasi bu sozde ara formlar ile onlarin 
sozde en yakin evrimsel akrabalan (ornegin Archaeopteryx ile theropod 
dinozorlar, Ambulocetus ile antik balinalar veya Australopithecus ile 
Homo erectus) arasmdaki biiyiik farklar, bunlann Darwin'in ongordii- 
gu 'kugiik kademeli degigimler'i temsil eden ara formlar olmadiklan- 
m gostermektedir. Fosil kayitlan zenginlegtikge, tiirler arasmdaki 
bogluklarm gergek ve kalici oldugu goriilmektedir. 

2. Evrim teorisi ile fosil kayitlan arasmdaki ikinci geligki, dura- 
ganhk konusudur. Fosil kayitlarmda, formlann farkli vucut formla- 
nna yava§ yava§ bir doniigiimu degil, formlann duraganligi yani de- 
gi§mezligi goriilmektedir. 

3. Jeolojik dizi, teorinin tahmininin tarn aksi yonindedir. Evrim 
teorisi kiigiik evrimsel degigikliklerin yava§ yava§ biriktigini, yani 
daha ilkel smiflarm zaman iginde once iglerinde gegitlendiklerini ve 
bu ge§itlenmenin zamanla farkli ve daha kompleks vucut planlanna 
yol agtigmi one siirmektedir. Diger bir deyigle, evrim teorisine gore 
gegitlilik farklilagmadan once gelmelidir. Jeolojik dizi, yani fosillerin 
yeryiizii tabakalarmdaki siralamasi ise tarn tersini gosterir: farklilik 
gegitlilikten once gelmektedir. Birbirinden gok farkli temel viicut 
planlan yagam tarihinde, Kambriyen Donemi olarak bilinen donem- 
de, aniden, higbir evrimsel ataya sahip olmadan belirmektedir. Once- 
den var olan bu formlan ise varyasyonlar izlemektedir. Yagamin do- 
ga tarihi sistematik olarak iistten alta dogrudur, Darwinci teorininin 
one siirdiigii gibi alttan iiste dogru degil. 



• 



/ 



K 














N 

I ■ 



Evrim teorisi ile fosil kayitlan arasmdaki bu geligkileri kisaca in- 
celeyelim. 










llfl..l.JU_JJ^*g*»M.l.lM.lil.JT-rt-»«g-Wftll I J H ■ -L L' 'l^l » ■ ■ .11 I J ■'- ■ Jl II . U. 1 L. I±. !■ 



JUJUJULT. 







j^.j^mIT1I5IJ;TTIJ 



LMJ ' IU tkl < M» > i ■ ill- m !-i-j f ii flB!liL» p!€i.m 



.J. ' - 1 - JJrtJA 



IVJ I UUL"/, ! ' - ' L \ J UL JU jJU LLPjJJL 



"^iMJSiHWfltlS} 



^wjbH 



£s, a W#N A ^Tg^Mn 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 





H I 




Ara Gegi§ Formlan Yoktur 

Darwin, evrimi gok buyuk zaman dilimleri iginde bir tiirden di- 
gerine agamali gegigler olarak hayal etmigti. Buna gore tiirleri birbir- 
lerine baglayan sayisiz ara halka olmaliydi. Darwin bunu Turlerin Ko- 
keni adli kitabmda §6yle ifade etmigti: 

...Daha once diinyada var olmu§ ara turlerin sayisi gergekten muaz- 
zam olmalidir. Oyleyse neden tiim jeolojik olu§umlar ve turn kat- 
manlar bu tiir ara halkalarla dolu degil? Jeoloji kesinlikle bu tip in- 
celikle derecelendirilmi§ herhangi bir organik halka ortaya koyma- 
maktadir, ve bu, belki de, benim teorime kar§i geli§tirebilecek en be- 
lirgin ve en ciddi itirazdir. 2 

Darwin, hayvan filumlannm higbir evrimsel ataya sahip olma- 
dan, aniden ortaya gikiginin gok ciddi bir sorun oldugunu yine Turle- 
rin Kokeni kitabmda §6yle ifade etmigti: 

(^ok daha ciddi bir §ekilde ortaya gikan ili§kili bir problem daha 
vardir ki, bu da hayvanlar aleminin temel smiflarma ait turlerin bi- 
linen en a§agi tabakalardaki fosil kayalarmda aniden ortaya gikma- 
sidir... 3 

Darwin'in soziinii ettigi ciddi problem guniimiizde de devam et- 
mektedir. Turlerin birbirlerinden evrimlegtiklerini gostermesi bekle- 
nen delillere fosil kayitlarmda rastlanmamaktadir. Fosil kayitlarmda 
tiirler arasmda ara gegiglerin olmadigi o kadar agiktir ki, birgok ev- 
rimci bunu itiraf etmek zorunda kalmi§tir. Bu itiraflardan bazilan 
goyledir: 

John Hopkins Universitesinden Prof. Dr. S.M. Stanley: 
Bilinen fosil kayitlan kademeli evrim ile uyumlu degildir ve higbir 
zaman olmami§tir... Paleontologlarm gogunlugu, delillerinin Dar- 
win'in bir tiiriin degi§imine gotiiren 50k kiigiik, yava§ ve giderek bi- 
riken degi§iklikler iizerine yaptigi vurguyla geli§ir durumda oldu- 
gunu hissetmi§tir... Onlarm hikayeleri de ortbas edilmi§tir. 4 









iNlMliadf'. 



. \ iVi iiYf iVT ¥ in niT iV "1 * -^ it "f 

■!■■-■■ u ■ u ■ W '1 Uii .Ml', iLA'i.rtiP*ff.u.i.. W inji.JJ-,.-|,iinL^.tfL.iiiyj.u..iiU..iJ:.-j-i'j 



"-"!" " 




. . JJ ^IJ ^ 


* 


3fc% t %h 





. I 



".. JULliLL JLL'ijJLLJUUiU JSJJk 



rP^ra 




Felsefe ve zooloji Profesorii Michael Ruse: 

Fosil kayitlarmda pek gok bo§luk oldugunun kabul edilmesi gere- 
kir... bu bo§luklarm hepsinin ya da birgogunun doldurulabilecegini 
dii§unmek iqin higbir neden yoktur. 5 

Amerikan Doga Tarihi Miizesinden paleontolog Niles Eldredge 
ve antropolog Ian Tattersall: 

Kayitlardaki sigramalar ve tiim deliller kayitlarm gergek oldugunu 
gosteriyor: gordiigiimuz bo§luklar yapay bir fosil kaydmm yapisi- 
m degil, ya§amm tarihindeki gergek olaylan yansitmaktadir. 6 

India Molekiiler Biyoloji Enstitiisii mudiirii Rudolf A. Raff ve In- 
dia Universitesinden aragtirmaci Thomas C. Kaufmann: 

Fosil tiirleri arasmda atalarm ya da ara gegi§ formlarmm eksikligi, 
erken metazoan tarihinin garip bir ozelligi degildir. Bu bogluklar 
geneldir ve tiim fosil kayitlan boyunca hakimdir. 7 

20. yiizyilm belki de en onde gelen evrimci biyologu Ernst Mayr: 
Paleontologlar Darwin'in kademeli evrim onermesiyle paleontoloji- 
nin gergek bulgulan arasmda goriinen geli§kinin uzun zamandan 
beri farkmdaydi. Zaman iginde birbirini izleyen soy gizgileri yalniz- 
ca minimal diizeyde kademeli degi§iklikleri ortaya koyar goriin- 
mektedir ancak bir tiiriin farkli bir cinse degi§imi igin ya da evrim- 



95 



ill 

-■ffl 

i H 



\\ 







Su^Lu. 



liriliM ' ■ 



nil "iin 



« ■1-J'J1'L. LIJH-LI1J1II1-I . l.-ll Ji ILP-iJJ ..LE-I 






rir73-!jiracffi^3nE!Dnffi!^^ 




WWjHA\K&&1 



%v 



juwyjjj 



K 



\ 



L J 









Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




sel bir yeniligin kademeli kokenine ili§kin higbir delil bulunma- 
maktadir. Gergekten yeni olan her§ey, fosil kayitlarmda son derece 
ani bir §ekilde ortaya gikmi§ goriinmektedir. 8 

Darwin'in 150 yil once dikkat gektigi ve giiniimuzde evrimciler 
tarafmdan da kabul edilen Darwinizm'in fosil probleminin Ulusal Bi- 
limler Akademisi tarafmdan gormezden gelinmesi veya okuyucular- 
dan saklanmaya galigilmasi bilimsel saygmlik iddiasmda olan bir ku- 
ruluga yakigmamaktadir. Stephen Jay Gould gibi evrim teorisinin aq- 
mazlarmi itiraf etmekten kagmmayan evrimciler, fosil kayitlannin 
evrim teorisi igin f inatgi ve rahat vermeyen 1 bir sorun oldugunu ka- 
bul ederken 9 , Ulusal Bilimler Akademisi'nin bulgulan gormezden 
gelmeye galigmasi, bu kurumun bilimsel saygmligi hakkmda dogal 
olarak ciddi kugkular dogurmaktadir. 

Fosil Kayitlanndaki 'Duraganlik' 

'Duraganlik', biyolojik degigim yaganmamasi demektir, bu ise 
evrim olmadigi anlamma gelir. Nitekim yoktur da. (^unkii fosil kayit- 
larmda, bir turun, soyu devam ettigi siirece degigim gostermedigi, 
'duragan' oldugu, yani fosil kayitlarmda ilk olarak nasil belirdiyse, 
fosil kayitlarmdan kaybolana kadar tamamen aym formunu korudu- 
gu goriilmektedir. Stephen Jay Gould, fosil kayitlannin evrim teorisi 
ile geligtigini ilk kez 1970'li yillarda goyle ilan etmigtir: 

Fosille§mi§ tiirlerin gogunun tarihi, kademeli evrimle geli§en iki 

farkli ozellik ortaya koymaktadir: 

1. Duraganlik: (Jogu tiir, diinya iizerinde var oldugu siire boyunca 
higbir yonsel degi§im gostermez. Fosil kayitlarmda ilk ortaya gik- 
tiklari andaki yapilan ne ise, kayitlardan yok olduklan andaki ya- 
pilan da aynidir. Morfolojik (§ekilsel) degi§im genellikle smirlidir 
ve belirli bir yonii yoktur. 

2. Aniden ortaya ^iki§: Herhangi bir lokal bolgede, bir tiir, atalarm- 



h 



^£M^ 



frr?^y ■ .j^uU^^^J^fl 



- . .11 . 11 IJ .m - ^l'IH.lJNJ, rn,JL,l 'I I II.H I I | II I IL Hh ■ L..IJ.I-J i -L„J.L1 1 . , I i | L ■H^^tJ r l»l. l M l ,: i Jl l .i , l L , B-| n 



riT^rr 



_ 








Harun Yahya 



dan kademeli farklila§malara ugrayarak a§ama a§ama ortaya gik- 
maz; bir anda ve 'tamamen §ekillenmi§' olarak belirir. 10 

Gould ilerleyen yillarda da fosil kayitlarmda gorulen duraganli- 
gi kabul ettigini belirtmigtir. 1988 yilmda Natural History dergisinde- 
ki bir yazismda §6yle demektedir: 

Geli§mi§ tiirler genellikle var olduklan sure boyunca ya hig 
degi§mez, veya gok az, oldukga yiizeysel bigimde degi§irler (bu da 
?ogu zaman sadece biiyiikliik agismdan olur). Bu nedenle gozlenen 
degi§imler hakkmda yapilan gikarimlan daha uzun jeolojik 
siireglere uygulamak, biiyiik canli gruplarimn gegirdigi genel evrim- 
sel siiregleri belirleyen kapsamli degi§iklikler hakkmda bilgi ver- 
mez. C^ogu zaman, en iyi delillere sahip olunan tiirlere dahi bu 
agidan bakildigmda bir 50k tiire pek bir §ey olmadigmi goriiriiz 11 

Bu soziinden de anlagildigi gibi Gould, birgok tiiriin pek bir de- 
gigiklige ugramadigmi itiraf etmektedir. Gould, yine aym dergide 
1993 yilmda yayimlanan bir yazismda ise §6yle demigtir: 

Birgok fosil tiiriinun jeolojik ya§am siiresi boyunca duraganligi ya 
da higbir degi§im gegirmeyi§i, tiim paleontologlar tarafmdan sozle 
ifade edilmeksizin onaylanmi§tir, ancak asla iizerinde etraflica gali- 






. ''■■■■* v 'i, -£Jh 



rafflcl 



^rs73r.jarates a i^- 1 ^ jl-^j uu i* i tu jj^tgacug ia e^j liiunjTjj yL^nx^ULii^m 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 











Niles Eldredge 



§ilmami§tir... Duragan- 
ligm 50k yaygm olma- 
si, fosil kayitlannm 
utandinci bir ozelligi 
haline geldi ancak yok- 
lugun (ki bu evrimin 
yoklugudur) bir ilani 
olarak goz ardi edilmi§ 
olarak birakildi. 12 

Ian Tatterstall ve Ni- 
les Eldredge ise, The Myths 
of Evolution adli kitaplarm- 
da, fosil kayitlannm Darwin'in varsayimlan ile olan geli§kisini ve 
duraganlik gergegini §6yle anlatmaktadirlar: 

Paleontologlar fosillerini kaya kayitlan boyunca izlediklerinde, 
bekledikleri degi§iklikleri gormemektedirler... Fosillerin her bir 
farkli turiinun, fosil kayitlan igerisinde var olduklan siire boyunca 
tanmir §ekilde ayni oldugu, Darwin Turlerin Kokeni adli kitabmi ya- 
ymlamadan 50k daha oncesinden beri paleontologlar tarafmdan bi- 
linmekteydi. Darwin'in kendisi, ... gelecek nesil paleontologlarm bu 
bo§luklan gayretli arayi§lanyla dolduracaklan tahmininde bulun- 
mu§tur... Daha sonrasmda yapilan 120 yilhk paleontolojik ara§tir- 
malarsa, fosil kayitlannm Darwin'in varsayimlarmm bu kismmi te- 
yid etmeyecegini son derece agik bir §ekilde ortaya koymu§tur. 
Problem, kayitlarm eksik olmasi da degildir. Fosil kayitlan agikga 
bu varsayimm yanh§ oldugunu gostermektedir. 

Turlerin uzun zaman dilimleri boyunca §a§irtici §ekilde sade ve du- 
ragan ozellikler sergilemesi, kral giplak hikayesinin tiim ozellikleri- 
ni ta§imaktadir; herkes bilir ancak goz ardi etmeyi tercih eder. Pale- 
ontologlar Darwin'in ongordiigii tabloyu inatla reddederek kar§i 
koyan, ve tiimiiyle ba§ka yone bakan, soz dinlemez bir kayitla kar- 
§1 kar§iya kaldilar. 13 



■MMW ■■ 



t u 



H 






/ 



ULt k Vn-h J?Ci lit. r ^j[jhi 



■ J.Ll..^ll-i'T, L J,1 J . jBl ^ JLJL , B 1,,,. T 




m mr-^w 



ft?BJlWII I.I1.JJ..H. JL,1IL_I, ,.ll ■■ILJ. M.,1111. 




.i'.m Ki ■ i *3±m ^Jii!5i!tJ n m ^wryr*^ms „ , , -u , b^«*+mu»l^i_ JtJLliLi -U-IH U-iJ*nrM1MLi*'L JULuL^ 



Ajvawm 






/ "i 



I 



^7" 




'jJir-.y; 



§0 V&W H E 



/Tpyl anh tiirlerinin fosil kayitlarinda aniden belirdiklerinin ve yasa- 

diklari siire boyunca degi§ime ugramadiklarinin delillerinden bi- 

\ \ -'J r * yarasalardir. Bulunan en eski yarasa fosillerinin guniimuz yara- 

salariyla tamamen benzer ozelliklere sahip ol- 
malari, bu canhlarin degi§meden gunumiize ulastik- 
larini gostermektedir. Evrimci kaynaklarda bile, ev- 
rim teorisinin bu konuda ^lkmazda oldugu evrimci- 
lerin kendi dilinden itiraf edilmektedir. Evrimci bi- 
lim adami Jeff Hecht bu ger^egi §6yle dile getirir: 

Yarasalarm kokeni bir bilmece olmu§tur. En eski 

yarasa fosilleri dahi, 50 milyon yil once, bugunku 

modern yarasalarm kanatlarina tipatip benzeyen 

kanatlara sahiptiler. 1 

Goruldiigii gibi fosiller evrim teorisinin iddiala- 
rini c.urutmektedir. (^unkii evrim yasanmis 
olsaydi, yarasaya doniismekte olan bir canh 
fosili bulmamiz gerekirdi. Oysa, yarasa 50 
milyon yil once de bugiinkiinun aynisidir. Bu, 
yarasalarm evrimi iddiasi icin qok biiyiik bir 
problemdir. Evrimci bilim adami Jeff Hecht bu 
ger^egi §6yle itiraf etmektedir: 

Ancak yarasalarm kanatlarmi nasil olup da ge- 

li§tirdiklerini gosteren ara bir form bulmak zor 

olabilir. 2 

Evrimciler de bilmektedir ki, gunumiizun fosil 
kayitlari oldukca zengindir. Nitekim UBA da kitap^ik- 
ta bunu belirtmektedir. Ancak yarasanin atasi oldugu 
varsayilan hayali canhnin izine rastlanmami§tir. 



1- Jeff Hecht, 'Branching Out', New Scientist, 10 Ekim 1998, 
cilt 160, sayi 2155, s. 14 

2- Jeff Hecht, 'Branching Out', New Scientist, 10 Ekim 1998, 
cilt 160, sayi 2155, s. 14 



1 1 1 i ■ in ■ - ■ 



^L^Ja 




i.iu ■ Jim ii i. 











p iff i" 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



UBA'nin Jeolojik Dizi Hakkindaki Yanilgilan 

Ulusal Bilimler Akademisi'nin iddiasma gore, fosil kayitlarmda 
canli tiirleri en basitten karmagiga dogru siralanmiglardir. Yani en alt 
katmanlarda en basit yapiya sahip canli tiirleri bulunmakta ve insa- 
nm ortaya gikigma kadar bu komplekslik giderek artmaktadir. Bu, 
Darwinizm'in ongoriisiidiir ve evrimcilerin fosil kayitlarmda delilini 
bulmayi umduklan hayalleridir. 

Oncelikle §unu belirtmek gerekir ki, yeryuzii tabakalarmda tiirlere 
ait fosiller basitten komplekse dogru bir sira izlememektedir. Ornegin 
ilk hayvan filumlarmm aniden ortaya giktiklan Kambriyen Donem'de 
ya§ami§ olan trilobitler oldukga kompleks bir goz yapisma sahiptiler. 
Bir trilobit gozii yiizlerce kiigiik petekten olugur ve bu peteklerin her bi- 
rinin iginde gift mercek yer almaktadir. Bu goz yapisi tarn bir tasanm 
harikasidir. Harvard, Rochester ve Chicago Universitelerinden jeoloji 
profesorii David Raup; 'trilobitlerin gozii, ancak giiniimuziin iyi egitim 
gormiig ve son derece yetenekli bir optik miihendisi tarafmdan geli§ti- 
rilebilecek bir tasanma sahipti' demektedir. u 




fe 



Kambriyen Donemi'nde yasamis olan trilobitler 
son derece kompleks bir goz yapisma sahiptiler. 




t y*t ' i 


H^ 


100 


?>y.fc ji. r! Ta 




ASrMJ 


_*-./.-... ,■_!**« 




AMMAUIA.V. 






■ ■V-V..T. i 1 



UWWlHUMm'SJVt&VJML'JVJ: 



TO^yj'Ayyjjwg 




»» ■ ■ 





: 


// 













Gunumiizde yasayan yusufguk gibi 

bocekler de trilobitlerle benzer goz 

yapisina sahiptirler. 



Trilobitler hakkmda belirtilmesi gereken bir diger konu da, bu 
canlilardaki 530 milyon yillik petek goz sisteminin, bugiine kadar hig 
degi§meden gelmi§ olmasidir; an ya da yusufguk gibi gimiimuzdeki 
bazi bocekler de aym goz yapisma sahiptir. 15 Bu bulgu, evrim teorisi- 
nin canlilarm ilkelden karmagiga dogru geligtigi yonimdeki iddiasma 
da yine 'oldiirucu bir darbe' indirmektedir. 

Kambriyen kayaliklarmda bulunan fosiller, salyangozlar, trilo- 
bitler, siingerler, solucanlar, deniz analan, deniz yildizlan, yiiziicu 
kabuklular, deniz zambaklan gibi gok farkli canlilara aittir. 1999 yilm- 
daki yeni bir bulgu ise, Kambriyen Donem'de Haikouichthys ercaicu- 
nensis ve Myllokunmingia fengjiaoa olarak adlandinlan iki ayn balik 
tiiruniin bile var oldugunu gostermektedir. Bu tabakadaki canlilarm 
gogunda, modern orneklerinden higbir farki olmayan, goz, solungag, 
kan dolagimi gibi kompleks sistemler, ileri fizyolojik yapilar bulunur. 
Bu yapilar hem gok kompleks, hem de birbirinden gok farkhdir. Do- 
layisiyla, UBA'nm canlihgm ilkelden geligmige dogru evrimlegtigi id- 
diasi kesinlikle dogru degildir. 

Darwinizm'in diinya gapmdaki en onemli elegtirmenlerinden bi- 
ri olan California Universitesi Berkeley'den Profesor Philip Johnson, 
paleontolojinin ortaya koydugu bu gergegin, Darwinizm'le olan agik 
geligkisini §6yle agiklamaktadir: 



101 









III 





















Haikouichthys ercaicunensis 



Darwinist teori, canhligm bir tiir 'giderek genigleyen bir farklilik iiq- 
geni' iginde geli§tigini ongoriir. Buna gore canhlik, ilk canli organiz- 
madan ya da ilk hayvan tiiriinden ba§layarak, giderek farkhla§mi§ 
ve biyolojik smiflandirmamn daha yiiksek kategorilerini olugtur- 
mu§ olmahdir. Ama hayvan fosilleri bizlere bu iiggenin gergekte ba§ 
a§agi durdugunu gostermektedir: Filumlar heniiz ilk anda hep bir- 
likte vardir, sonra giderek sayilan azahr. 16 

Son olarak §unu da belirtmek gerekir ki, canlilarm birbirlerinden 
turedikleri iddiasma delil olarak, canli tiirlerinin jeolojik katmanlar- 
daki siralamglarmi gostermek hatalidir. Evrimcilerin bu iddialarmi 
kanitlayabilmeleri igin farkli jeolojik katmanlardaki farkli tiirler ara- 
smda evrimsel bir gegi§ oldugunu gosteren ara formlara ait fosilleri 
gosterebilmeleri gerekir. Ancak onceki sayfalarda da belirtildigi gibi, 
bu ara formlardan eser yoktur. Sonug olarak, UBA'nm fosil kayitlan 
hakkmdaki 'kendinden emin' ifadeleri, gergekte igi bo§, delilsiz, 
sadece propaganda igin kullamlmig iddialardan ibarettir. 



102 






mm 






■ 



**-r* m - 



ft. I li'l I II i *fft . ij j ■ . . w i , i , ii .: j , iajjju 1 1 l, i 1 1 1- ■ -h i j l ■■arr cac 



JF.'JT-i — 






P V m ''ml 







a a 



lu 



!■ 



J-V-A. ..'..-„,-./ 



(MMfi*M>Ji.w«> 




. 



UBA'NIN 




EVRIME DELII! 



GOSTERME 
iANILGISL 



^, 




: 


^ 


k tJHt^ . j , ^" 




3 


«■" 




s j** m 


&X3j 





-■■■ -fcj . 




K* 



ih 








If 




BA'nm evrim teorisine delil olarak gos- 
terdigi konulardan bir digeri homolojidir; 
yani farkli canlilarm sahip olduklan ortak 
yapilar. UBA, insan, fare ve yarasa gibi bazi canlilarm iskelet- 
lerindeki benzerlikleri ornek olarak vermi§ ve bu benzerliklerin 
en iyi gekilde ortak bir atadan tiireyigle agiklanabilecegini' one 
surmiigtur. (Bilim ve Yarahli§gilik, s. 14) Darwin'in Turlerin Kokeni 
Fadli kitabmdaki iddia ve orneklerini yineleyen UBA, Darwin'den bu 
yana anatomi ve biyolojide elde edilen yeni bilgileri tamamen goz 
ardi ederek, 150 yil oncesinin bilimsel seviyesinde kaldigmi bir kez 
daha gostermigtir. 

UBA'nm bilim di§i iddialarma gegmeden once, homoloji kavra- 
mmi kisaca inceleyelim. 

Darwin'in Homoloji Yanilgisi 

Darwin, Turlerin Kokeni adli kitabmm 'Mutual Affinities of Or- 
ganic Beings: Morphology, Embryology, Rudimentary Organs 
i (Canlilar Arasmdaki Kar§ilikli Yakmlik: Morfoloji, Embriyoloji 
I Temel Organlar) baglikli boliimunde, turlerin sahip olduklan 
\ benzer yapilardan soz etmi§ ve bunun ancak ortak bir ata- 
dan tiireyig teorisi ile agiklanabilecegini one siirmugtur. 
Her ne kadar Darwin ve ardmdan gelen evrim- 
ciler, canlilar arasmdaki benzer yapilarm tek 
agiklamasmm ortak bir atadan tureyi§ ol- 
dugunu one siirseler de, Darwin'den 
\^ onceki bilim adamlarmm qo- 






j ^uiu^ULEirL^ sjaEgjam naSEic 






jjv W'L'^^iMk 1 



■ i y ^ "* ij^m LFJW y^ J|V li^j^iJF w WW l A 



*MAJ*J* A! J fl flM 



H /■ l XA» W vA. 1 




Richard Milton'in Shattering the 
Myths of Darwinism adh kitabi 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yarulgilari 

gu, bu benzer yapilann ortak bir tasarimm eseri 
oldugu gorugiinde birlegiyorlardi. 

Guniimiize kadar Darwinistler, hem ho- 
molojinin nedenini ortak atadan tiireyig ola- 
rak gordiiler, hem de homolojiyi ortak ata- 
dan tureyig teorisinin en gucjlii kaniti ola- 
rak tamttilar. Ancak, ozellikle son 50 yil- 
dir anatomi, biyokimya, mikrobiyoloji 
gibi bilim dallarmdaki geligmeler, ho- 
molojinin evrim teorisi igin delil olama- 
yacagmi ve homolojinin dogru agikla- 
masinin ortak bir atadan tiireyig olmadi- 
gmi gosterdi. Tanmmig bilim yazan Richard Milton, Shattering the 
Myths of Darwinism adh kitabmda, homolojinin evrimciler igin en 
onemli delillerden biri oldugunu, ancak 20. yiizyil boyunca gergekle- 
§en bilimsel geligmelerle homolojinin Darwinizm igin en onemli gik- 
mazlardan biri haline geldigini soyler: 

Sonugta, homoloji Darwinist teorinin kar§isma en biiyiik ve a§ilma- 
si en zor engel olarak gikti. 

Son yiizyil iginde, embriyoloji, mikrobiyoloji, molekiiler biyoloji ve 
genetik alanlarmda biyoloji bir dizi yenilik ya§adi. Bu yenilikler so- 
nucunda laboratuvarlarda bitkilerin ve hayvanlann nasil in§a edil- 
dikleri en ince ayrmtisma kadar incelendi. Eger Darwinistlerin ho- 
moloji yorumlan dogru olsaydi, o zaman makroskobik seviyede 
goriilen benzerliklerin aymlarmm, mikroskobik seviyede de bulun- 
masi gerekirdi. Ancak, bu benzerlikler mikroskobik seviyede bulu- 
namami§tir. 1 

Bu boliimde, UBA'nm homoloji konusundaki iddialan ve homo- 
lojinin neden evrim teorisi igin onemli bir sorun oldugu incelenecek- 




> 1061 




.jau 



Lli'fcL-IUJ.J^-^WrtPHllIlL 1IJ1 "il.l-ll-llll! HLP.jHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.HIi-TF! ■ . I i 1. ■ . .1 IJ 1 . 










fj I 



HliMlrtBh II II nTI'JTT^'Tr* 






Harun Yahya 

tir. Ilerleyen sayfalarda daha detayli olarak incelenecek olan bu so- 
runlar ozetle §6yledir: 

1. Evrimciler, homolojiyi hem ortak bir atadan tureyigin delili 
olarak gosterirler, hem de homolojiyi ortak bir atadan tiireyig olarak 
tammlarlar. Bu bir totoloji yani bir kisir dongu mantigidir ve bilimsel 
olarak higbir §eyi ispatlamaz. 

2. Evrimcilerin dahi aralarmda evrimsel akrabahk kuramadigi 
canhlar arasmda da ortak yapilar bulunabilmektedir. Demek ki, ortak 
yapilarm nedeni ortak bir ata degildir. 

3. Birgok canhda bulunan benzer yapilar, UBA'nm iddiasmm 
aksine, benzer genler tarafmdan olugturulmamaktadir. Bu da ortak 
bir evrimsel kokenden gelmediklerini gosterir. 

4. Homolog organlara sahip canhlarda, bu organlarm embriyo- 
lojik geligim safhalan birbirinden gok farkhdir. Bu 

ise yine ortak bir atadan gelmediklerini gosterir. 



UBA, insan, yarasa gibi canlilarm iskeletlerinin ben- 
zer oldugunu ve bunun evrime delil oldugunu one 
siirmustiir. Ancak bu, bilimsel delili olmayan buyuk 
bir yanilgidir. 





\ m 



c\ 



u 




?*ftVi i ft ift* iVi .VnY Vi iV iVi YiiVi nii 



i i j . 



HUVUA JAVOL JAVJU *U1W JWU 



t^ffwfflK 







Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 




Homolojiyi Evrimin Delili Saymak 
Kisir Dongii Bir Mantiktir 

UBA, Darwin ile aym hataya diigmekte ve canlilar arasmdaki or- 
tak yapilarm en iyi agiklamasmm ortak bir atadan tiireyi§ oldugunu 
one siirmektedir. UBA, bu varsayimda bulunurken, ortak atadan tii- 
reyigi kesin bir gergek olarak, on bir kabul ile kabul etmekte, sonra 
ortak yapilarm tek agiklamasmm ortak atadan tiireyig oldugunu soy- 
lemektedir. 

Darwinistlerin homolog organlar konusunda sergiledikleri bir 
ba§ka yanilgi ise, kurduklan kisir dongii mantikta gizlidir. Darwin'e 
ve Darwin'in sadik taraftan UBA'ya gore ortak yapilar evrim teorisi- 

nin hem sonucu hem de delilidir. 
Bu bozuk mantik ozetle §6yledir: 
Ortak atadan tiireyig teorisi, ortak 
ata teorisini kamtlayan homolojiyi 
kamtlar. 

Bu, once "diinyadaki kirmizi 
renkli ve iistii agik arabalar aym 
fabrikadan gikmi§ olmahdir" diye 
bir tanimlama yapmak, sonra da 
her kirmizi renkli iistii agik araba- 
yi "bakm, i§te birbirlerine benzi- 
yorlar, demek ki aym fabrikadan 
gikmiglar" diye yorumlamak gibi- 
dir. Gergekte ortada herhangi bir 
§eyin kaniti yoktur; sadece kamtsiz 
bir varsayim ve bu varsayima gore 
yorumlanmak istenen nesneler 
vardir. 




i 



108 






I 



' K^^.J^vy^J^ 



Harun Yahya 





W» u 


fei^ , 


■ i 




111 

B E 



^ZEE 



Diinyadaki turn iistii acik kirmizi arabalann ayni fabrikada uretildiklerini iddia et- 

mek nasil mantiksiz ise, benzer organ ve yapilara sahip canhlan ortak bir atadan 

tiireyi§in delili saymak da ayni sekilde mantiksizdir. 



Evrim teorisinin birgok iddiasmda goriilen bu kisir dongii man- 
tik, dogal seleksiyon konusunda da goriildugu gibi birgok biyolog ve 
felsefeci tarafmdan elegtirilmektedir. Bunlardan biri olan New Jersey 
Ramapo College'de felsefe profesoru Ronald Brady, 1985'te bu konu 
hakkmda §6yle yazmigtir: 

Agiklanmasi gereken konumun tanimi igerisinde agiklamamizi ya- 
parak, bilimsel bir hipotezi degil bir inanci ifade ediyoruz. Agikla- 
mamizm dogru oldugu konusunda oylesine ikna olmu§ durumda- 
yiz ki, agiklamaya gali§tigimiz durumdan onu ayirt etmek igin hig- 
bir gereksinim duymuyoruz. Bu tip dogmatik ugra§lar, sonunda bi- 
limin alanini terk etmelidirler. 2 



1 






■ 






/ I 



I 



ii£^ 




109 

I'lL.ll.W.IHUI.W! 'UlllUlUl ,.llftgll,BLJJI.]> l»-ll III ll.l'>llk'lll.J|rj > | jl |lllHIJl'.. l lnm-^al 



HJLU1U1UU1AJIL ■ JJjm ' JJIJIAU J . 

I. J '.Li-L J.' LHU 



i^^j T ^iiJas^J^JiJ!JJSOiliiii - ji. -: 



j* 



J. J IP ! II ill III 






jy -^.' :* , 



J^JyH /.''.^'^"v-V.' 












1 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



Ortak Yapilar, Ortak Bir Atanin 
Delili Degildir 

Evrimcilerin homoloji tezi, benzer yapilara sahip turn canlilar 
arasmda evrimsel bir iligki kurma mantigma dayanir. Oysa, aralann- 
da higbir evrimsel baglanti kuramadiklan tiirlerin de birbirlerine gok 
benzeyen organlan vardir. Kanat, bunun bir ornegidir. Bir memeli 
olan yarasada, kuglarda, sineklerde kanat vardir. Aynca gegmigte ya- 
§ami§ ugan kanatli siiriingenler de vardir. Fakat, bu dort farkli smif 
arasmda evrimciler bile herhangi bir evrimsel bag veya akrabalik ku- 
ramamaktadirlar. 

Bu konudaki bir diger garpici ornek de farkli canlilarm gozlerin- 
deki §a§irtici benzerlik ve yapisal yakmliktir. Ornegin ahtapot ve in- 
san, aralarmda higbir evrimsel baglanti kurulamayan, son derece 
farkli canlilardir. Fakat her ikisinin de gozleri, yapi ve fonksiyon ba- 
kimmdan birbirine gok yakmdir. Insanla ahtapotun benzer gozlere 
sahip ortak bir atalan oldugunu ise evrimciler bile iddia edememek- 
tedirler. 



1 


1 



KT 






ft* - 



p - Arif \tft a 



Ahtapot ve insan, aralarmda hicbir evrimsel bag kurulamayan iki canhdir. Buna ragmen her 

ikisinin de gozleri, yapi ve fonksiyonlan bakimmdan birbirine 90k benzerdir. 

Bu benzerlik evrimcilerin "benzer yapilar ortak atayi gosterir" iddiasim curutmektedir. 



.-4&S 



B 



y^^ 









no 

JHHfc. 




« m ,■■**■>»■ l.,,,i,,h,,j, n. ■ ..■ i.i 11H 1 iilp ..JLlu.i- ■ijil-i.jj ..■■. n ■nT"w.ijiii.B..iui.n 






w^. 



ru i L-iij ujasBaj B Eor i jig i ua mflMja. j r eru ifljjTUi'.'jL jlshjul juTiajjjjjm jml-^juj 




JU UL iU kJ JU Li Pi UU UP 



P/T- 1 ^ J 


■^^ 


-rf^ 




l*^^»- — 1 


^_ __ 






IfttttZl 


"- "(TV3 







Bu durum kargismda, evrimciler bu organlarm liomolog 1 (yani 
ortak bir atadan gelen) organlar degil, 'analog 1 (aralarmda evrimsel 
iligki olmadigi halde birbirine gok benzeyen) organlar oldugunu soy- 
lerler. Ornegin insan gozii ile ahtapot gozii onlara gore analog bir or- 
gandir. Ancak bir organi homolog kategorisine mi, yoksa analog ka- 
tegorisine mi dahil edecekleri sorusu, tamamen evrim teorisinin on 
kabullerine gore cevaplamr. Bu ise, benzerliklere dayali evrimci iddi- 
anin bilimsel bir yonii olmadigmi gostermektedir. Evrimciler, kargila- 
rma gikan bulgulan, kayitsiz §artsiz kabul ettikleri evrim dogmasma 
gore yorumlamakta, objektif davranmamaktadirlar. 

Oysa ortaya koyduklan yorum da son derece tutarsizdir. (^iinkii 
'analog' saymak zorunda kaldiklan organlar kimi zaman, olaganiistii 
derecede kompleks yapilarma ragmen birbirlerine o denli benzerdir 
ki, bu benzerligin rastlantisal mutasyonlar sayesinde saglandigmi 
one siirmek son derece tutarsizdir. Eger ahtapotun gozii, evrimcilerin 
iddia ettigi gibi tamamen tesadiifen ortaya gikmigsa, nasil olur da 
omurgali gozii de tipatip aym tesadiifleri tekrarlayarak ortaya gika- 
bilir? Bu soruyu du§iinmekten 'ba§i agriyan' iinlii evrimci Frank Sa- 
lisbury §6yle yazmaktadir: 

Goz kadar kompleks bir organ bile f arkli gruplarda ayri ayri ortaya 
gikmi§tir. Ornegin ahtapotta, omurgalilarda ve artropodlarda. Bun- 
larm bir defa ortaya gikiglarim agiklamak yeteri kadar problem 
olu§tururken, modern sentetik (Neo-Darwinist) teoriye gore, f arkli 
defalar ayri ayri meydana geldikleri dii§iincesi ba§imi agntmak- 
tadir. 3 

Evrimci teoriye gore, kanatlar da birbirinden bagimsiz olarak 
dort kez 'tesadiifen' ortaya gikmigtir: Boceklerde, ugan siiriingenler- 
de, kuglarda ve ugan memelilerde (yarasada). Dogal seleksiyon-mu- 
tasyon mekanizmalanyla agiklanamayan kanatlarm dort kez ayri ay- 






l HI 



? . 



a; 



WAVJ A"A p ffiK 



HC1W' 




Evrimcilerin arala- 
nnda evrimsel bir 
bag kuramadigi can- 
lilarda benzer kanatlann 
bulunmasi evrimciler igin ayn bir cikmazdn. 



&1 















n olugmalan, hem de olu§an kanatlann birbirine benzer yapilar sergi- 
lemeleri, evrimci biyologlar igin bir ba§ka bag agnsi nedeni olugturur. 

Bu konuda evrimci tezi gikmaza siirukleyen en somut orneklerden 
biri de, memeli canlilarda ortaya gikar. (^agdag biyolojinin ortak kabu- 
liine gore, turn memeliler iki temel kategoriye aynlir; plasentahlar ve 
keseliler (marsupials). Evrimciler, bu ayrimm memelilerin heniiz ilk 
baglangicmda dogdugunu ve her iki kategorinin birbirlerinden tama- 
men bagimsiz olarak ayn birer evrim tarihi yagadigmi varsayarlar. An- 
cak ne ilgingtir ki, bu iki kategoride birbirlerinin neredeyse aym olan 
'giftler' vardir. Kurtlar, kediler, sincaplar, karmca yiyenler, kostebekler 
ve fareler, hem plasentahlar kategorisinde, hem de keseliler kategorisin- 
de birbirlerine gok benzer yapilanyla bulunmaktadir. 4 Yani evrim teori- 
sine gore, birbirlerinden tamamen bagimsiz mutasyonlarm, bu canhla- 
n ikiger kez 'tesadiifen' tarn aym gekilde iiretmig olmalan gerekmekte- 
dir! Bu gergek, evrimciler agismdan ba§ agrismm gok otesinde sikmtilar 
olugturacak bir sorundur. 

Plasentah ve keseli memeliler arasmdaki ilging benzerliklerden 
biri, Kuzey Amerika kurdu ile Tazmanya kurdu arasmdadir. Bu 
canhlardan ilki plasentahlar, ikincisi ise keseliler smiflamasma dahil- 







112 



'ill >n-V 



PtaPJ" 



■.----.:, . , n\y r "" 






m 







CUfiKZT'L W iAi iflt i^ii^j* ia 1 ^aTTJvwTICv- 






rffpil\; 


P5^^^^" ^t_F*^5^ 










Harun Yahya 



dir. Evrimci biyologlar, bu iki f ark 
li canli turiinun tamamen ayri hi- 
rer evrim tarihine sahip oldukla- 
rina inamrlar. 5 (Avustralya kita- 
sinin ve gevresindeki adalann 
Antarktika'dan aynlmasmdan 
itibaren, keseli ve plasentah t 
memelilerin iligkilerinin kesil- 
digi varsayilir ve bu donem- 
de higbir kurt turu yoktur.) 
Ancak ilging olan, Tazman- 
ya kurdu ile Kuzey Ameri- 
ka kurdunun iskelet yapi- 
lannin neredeyse tama- 
men aym olmasidir. Ozel- 
likle kafataslan, birbirleri- 
ne son derece benzerdir. 




Kuzey Amerika 
Kurdu 




J ^UIU^LAJLVIT.^I^ 






*^f!l ^ l J k "J J ' ll {jFT ^^ l^^ 



<\ jV - ^^ 



t L^> /.i^,»W v A. J , 



?^ , !i jI /OTVi 1 WW!(JI 



-Jj AA A A! J i toM 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



I 





Evrimci biyologlarm 'homoloji' ornegi olarak kabul edemedikle- 
ri bu gibi benzerlikler, benzer organlann, ortak atadan evrimlegme te- 
zine delil olugturmadigim gostermektedir. Daha da ilging olan, bazi 
canlilarda da bunun tarn tersi bir durumun gozlemlenmesidir. Yani 
evrimciler tarafmdan gok yakm akraba sayildiklan halde, bazi organ- 
lan tamamen farkli yapilara sahip canlilar vardir. Ornegin kabuklu- 
lar smifmdaki tiirlerin gok buyuk boliimunde, 'kinlma tipi' mercekli 
goz yapisi vardir. Kabuklularm sadece iki turu, istakoz ve karideste 
ise, bu goz yapismdan tamamen farkli olan 'yansitma tipi' aynali goz 
bulunur. 

Ortak Yapilar Farkli Genler Tarafmdan 
Kontrol Edilmektedir 

UBA'nm ve evrimcilerin homoloji konusundaki iddialarma go- 
re, canlilardaki benzer yapi ve iglevler, yine benzer genler tarafmdan 
kontrol edilmelidir. Bilindigi gibi evrim teorisi canlilarm genlerde 
olugan rastlantisal ve kiigiik degigimlerle, yani mutasyonlarla geligti- 
gini one siirer. Dolayisiyla birbirlerinin yakm evrimsel akrabasi sayi- 
lan canlilarm da genetik yapilan benzemelidir. Ozellikle de benzer 
organlan, birbirine yakm bir gen yapisi tarafmdan kontrol edilmeli- 
dir. Oysa genetik aragtirmalar, bu evrimci tezle tamamen geligen bul- 
gular ortaya koymugtur. 

Benzer organlar, gogunlukla gok farkli genetik kodlar (DNA §if- 
releri) tarafmdan belirlenmektedirler. Bunun yam sira, farkli canlilarm 
DNA'larmdaki benzer genetik kodlar da, gok farkli organlara kargilik 
gelmektedirler. Avustralyali molekuler biyolog Michael Denton, Evo- 
lution: A Theory in Crisis isimli kitabmm The Failure of Homology' 
(Homolojinin (^6ku§ii) baglikh boliimunde homolojinin evrim teorisi- 
ne delil sunmadigmi agiklar. Denton, homolojinin evrim teorisine de- 



.j&2 



11141 




.J*. 



PM'Jl.L'rillllll llJlil.l-ll.ll^ll HLP.jHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.lUI -F! ■ . I 11 1 ■ ,1 111 . 






Harun Yahya 



K 



k 





M. Denton'un Evolution: 
A Theory in Crisis isimli kitabi 



lil olugturabilmesi igin, benzer organlarm ben- 
zer genler tarafmdan kontrol edildiklerinin go- 

riilmesi ve aynca benzer organlarm benzer 

embriyolojik bir siireq yagadiklarmm tespit 

edilmesi gerektigini belirtmektedir. Ancak i 

Denton, gergeklerin boyle olmadigmi ve ho- i 

molojinin evrim teorisi igin bir bagansizlik 

ornegi oldugunu belirtmektedir: 

Eger embriyolojik ve genetik ara§tir- 
malar, homolog yapilarm homolog 
genler tarafmdan belirlendigini ve 
embriyolojik geli§im kaliplarmi izledigini gosterebiliyor olsaydi, 
homolojinin evrimsel yorumunun gegerliligi biiyiik olgiide kuvvet- 
lendirilmig olacakti... Ancak bu prensibin bu §ekilde geni§letileme- 
yecegi agik bir hale geldi. Homolog yapilar genellikle homolog ol- 
mayan genetik sistemler tarafmdan belirlenir ve homoloji kavra- 
mi ^ok nadiren embriyoloji i^erisinde geni§letilebilir. 6 

Denton yine aym kitabmda vardigi sonucu §6yle ozetlemektedir: 
Homolojinin evrimci temeli belki de en ciddi olarak, goriiniirde 
benzer olan yapilarm, farkh tiirlerde biitiiniiyle farkh genler tara- 
fmdan belirlendigi anla§ildigmda gokmii§tur. 7 

Richard Milton, 1997 tarihli bir makalesinde molekiiler biyoloji- 
nin, homoloji konusunda evrimcileri nasil hayal kirikhgma ugrattigi- 
m §6yle anlatmaktadir: 

Bu tiir hayal kirikhklari sadece embriyolojide ya§anmamaktadir. 
1950'lerde molekiiler biyologlar genetik kodu de§ifre etmeye ba§la- 
diklarmda, onlari bekleyen bir siirpriz daha vardi. Amino asitler- 
den protein iiretmenin kodunu bulduklarmda dogal olarak kargi- 
la§tirmah anatomide makroskobik seviyede gordiikleri benzerlikle- 
ri molekiiler seviyede de goreceklerini sandilar. 



.j 



I 

V 



I 

I 



I 



'1 



■ 



115 



l.'ll.J '].LJMJlJ_W_illTl_l .•!■■■■ .ILP..U..LL-1-1M.J.JI.JIJ.1WIII iLJI J J H 1 A # 'MJl .1 I L I J ■ '_. ■ ill II J ■ 1. 1 I P^^ 



M-^.*TX>uA^ V ^ ^»- 



" U LHJ UU UU ■■■> J. 



,w 






maMm^ 11 



>jA)/4>u,r 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yaiulgilari 





Genetik kodun goziil- 

mesi calismalan Me, 
canhlar arasindaki ana- 

tomik ve morfolojik 
benzerliklerin, genetik 

seviyede gorulmedigi 

ortaya gikti. Bu, genetik 

biliminin evrim te- 

orisine getirdigi dar- 
belerden sadece biridir. 



Eger insan kolunun kemiklerinin izi, yarasanm kanatlanna veya atin 
toynaklarma kadar siiriilebilirse o zaman molekiiler biyoloji, fiziksel 
benzerlikler olarak ortaya gikan DNA'daki benzerlikleri (homoloji- 
yi) ke§fetmi§ olacakti. Ancak biyologlar genetigin molekiiler meka- 
nizmasmi anlamaya ba§ladiklarmda, f arkli tiirlerdeki homolog ya- 
pilann qok f arkli genler tarafindan belirlendigini gordiiler. 8 

Aslmda bu gok onceden beri bilinen bir gergekti. Unlu evrimci 
biyolog Gavin de Beer daha 1971 yilmda bu konuda §6yle yazmigti: 
Ortak bir atadan gelen homolog yapilarm nedeni olarak gen ben- 
zerligi goriilemez. 9 

De Beer, homolog yapilarm farkh genlerden ortaya gikabilecegi- 
ni birgok ornekle delillendirmigtir. Bunlardan biri, boceklerin govde- 
lerindeki bolumlerin (segment) olugumudur. Meyve sinekleri ile, qe- 
kirge ve yaban ansmda bu govde boliimlerinin olugumu igin farkh 
genler kullamlmaktadir. Tiim boceklerin govdelerinin boliimleri ho- 
molog olarak kabul edildigine gore, bu durum homolog ozelliklerin 
6zde§ genler tarafindan kontrol edilmesinin gerekmedigini goster- 
mektedir. Bir ba§ka ornek ise, meyve sineklerinde cinsiyetin belirlen- 
mesi igin gereken sex-lethal adh gendir. Diger boceklerde di§i ve erke- 
gin olugmasi igin bu gene gereksinim yoktur. 10 

116 

Ll.M..l 111 .!■■■»»»■■ f»H 111! 1 ■IJl-il.l..ll.ll^l-TPW'f*f!«-l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.lUi-TF! ■ . I 11 1 ■ . ,1 111 - 





M 




■gST 



.i&^H'ttu 



k: 



i 

£ 

I 



Harun Yahya 




Benzer organlarm benzer genler tarafmdan kontrol edilmedikleri- 
ni gosteren bir ba§ka konu da, bir genin gogunlukla canlmm birden 
fazla ozelligini belirliyor olmasidir. Bir farenin kiirkuniin rengini belir- 
leyen gen ayni zamanda farenin boyutlarmi da belirlemektedir. Meyve 
sinegi Drosophila'nm goziiniin rengini belirleyen gen, ayni zamanda 
diginin cinsel organmi da belirler. Yiiksek organizmalardaki genlerin 
neredeyse tamami birden fazla etkiye sahiptir. Hatta Evrimci Biyolog 
Ernst Mayr tek bir ozelligi belirleyen gen gok enderdir veya yoktur de- 
mektedir. n 

Denton, tek bir genin birden fazla etkisi (pleiotropik etki) iizerine 
tavuklardan ornek verir. Tek bir gen uzerinde oldukga fazla zararli et- 
kisi olan bir mutasyonun sonuglan goyledir: kanatlarm duzgiin geli§- 
memesi, ayakta pengelerin olugmamasi, tiiylerin az gikmasi, akciger- 
ler ve hava keselerinin eksikligi. Bunun onemi ise §udur: Kanatlar ve 
tiiyler gibi etkilenen bazi ozellikler sadece kuglara ozgii iken, akciger- 
ler gibi digerleri insanlar dahil birgok omurgali igin gegerlidir. Denton 
§una dikkat qekev: 'bunun tek bir anlami olabilir: homolog yapilarm 
6zelle§mesinde homolog olmayan genler gorev almaktadir.' 12 

Bunun tersi, yani 6zde§ genlerden homolog olmayan yapilarm 
olugmasi da sik rastlanan bir durumdur. Ornegin 
Distal-less olarak bilinen gen, fare, kelebek, yu- 



%■ 



f 



I 

\ 













i JU WIKISHWMWJS 1J 



: t 








— — p J 





Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

mugak solucan, tiiylii solucan ve deniz kestane- 
sinde kol, bacak gibi organlarm geligimiyle iligki- 
lidir. Ancak bu canlilarm bu organlannm tamami 
birbirinden farkhdir, yani homolog degildir. 
1997'de bu benzerlikleri inceleyen biyologlar, bu 
canlilarm kol, bacak gibi organlannm bu kadar 
farkli olmasmm §a§irtici oldugunu, uzantilann 
anatomilerinin ve "evrimsel gegmiglerinin" birbi- 
rinden tamamen farkli olmasi gerektigini belirt- 
miglerdir. 1999 yilinda Duke Universitesi Zooloji 
Bolumimden Prof. Gregory Wray, Distal-less isim- 
li gen ve 'digtan bakildigmda benzer olan ancak 
homolog olmayan yapilar' arasmdaki iligkiyi '§a- 
girtici' bulmu§tur. Wray'in vardigi sonug §6yledir: 
Diizenleyici bir gen ile homolog olmayan bir- 
kag yapi arasmdaki bu ili§ki, bir istisnadan zi- 
yade bir kural goriiniimundedir. 13 

Evrimci biyolog De Beer, daha 1971 yilmda 
yaymlanan Homology: An Unsolved Problem (Ho- 
moloji: (Jozulmemig Bir Sorun) adh kitabmda bu 
konuda gok kapsamh bir analiz ortaya koymu§ ve 
homolojinin evrim teorisi agismdan neden sorun 
oldugunu §6yle ozetlemigtir: 

Aym genler tarafmdan kontrol edilmedikleri 
halde, homolog organlarm, yani aym bigimle- 
rin ortaya gikmalan hangi mekanizmanm so- 
nucu olabilir? Bu soruyu 1938'de sordum ve 
hala cevaplanmadi. 14 

De Beer'm 1938'de sordugu, 1971 yilmda ceva- 
bmi alamadigi soru 2003 yilmda hala cevapsizdir. 



I 







uf^.v^.^.^saffij 







s\ 




•■!.':aa'.i.,!.wj..i,aw.v.>v" 



Hartm Yahya 

Homolog Organlann Embriyolojik 
Geli§imleri de Farkhdir 

Homoloji iddiasmi giiriiten bir bagka delil ise, embriyolojik geli- 
§im konusudur. Her ne kadar UBA yazarlan, 'Geligim Sirasmdaki 
Benzerlikler' baglikli boliimde, geligim sirasmda canli turleri arasmda 
benzerlikler oldugunu ve bunun ortak bir atadan tiireyigin delili ol- 
dugunu one surseler de (Bilim ve Yaratih§gilik, s.17), bu iddia gergek- 
leri yansitmamaktadir. 

Homoloji konusundaki evrimci tezin ciddi sayilabilmesi igin, 
benzer yapilarm embriyolojik geligim siireglerinin, yani yumurtada- 
ki ya da anne karnmdaki geligim agamalarmm da paralel olmalan ge- 
rekir. Oysa benzer organlar igin bu embriyolojik siireg her canlida bir- 
birinden farkhdir. Her ne kadar evrimciler gormezden gelseler de, bu 
gergek 19. yiizyildan beri bilim adamlan tarafmdan bilinmektedir. 
Ornegin Amerikali embriyolog Edmund Wilson, daha 1894 yilmda 
§6yle demigtir: 

Yeti§kinlik doneminde, birbiriyle oldukga uyumlu ve kesinlikle ho- 
molog olan yapilarm, larva veya embriyo evresinde gogunlukla §e- 
kil, pozisyon veya her ikisi agismdan oldukga farkh olmalan bilinen 
bir gergektir. 15 

Wilson'dan 60 yil sonra De Beer aym gergegi tekrarlamig ve §6y- 
le demigtir: 

Gergek §u ki, homolog yapilar arasmdaki benzerlik, embriyodaki 
hiicrelerin pozisyonlarmm benzerligine veya bu yapilan meydana 
getiren yumurtanm pargalarma ya da bu yapilan meydana getiren 
geli§im mekanizmalarma yiiklenemez. 16 

Bu durum hala gegerlidir. Gimumiiz biyologlarmdan Pere Al- 
berch bu konuda §u tespiti yapmaktadir: 

Homolog organlann tamamen farkh ba§langig durumlarmdan 
meydana gelmeleri, istisnadan daha gok bir kuraldir. 17 









wFm* rlw^Bfc^fa m^ ■ JPi ■ ■■^^^ 




^ia/ J1 Mv r Trtftif g V v.^m: ..^si^^M 



:■ 



=i 






1 



:i 










frq^ar-w-Li J, lili 1 1 M-j-yr 



119 

TfWm'F.J 1 . I 4 II ■ At Wl -■ ■ . E I J ■"- 111 II ■ 1-FIf-Tl 







^H/ 4 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




_2U 



Evrimsel geligim biyologu Rudolf Raff ise, oldukga farkli yollar- 
dan neredeyse tamamen benzer formlara ulagan iki deniz kestanesi 
turu iizerinde bir aragtirma yapmig ve 1999 yilmda aym problemi 
§6yle ifade etmigtir: 

Iki ili§kili organizmadaki homolog ozellikler benzer geli§imsel sii- 
reglerle ortaya gikmalidir... ancak morfolojik ve filogenetik kriterler- 
den dolayi homolog olarak gordiigiimuz ozellikler geli§im igerisin- 
de farkli yollarla ortaya gikabilir. 18 

Homolog organlarm geligim agamalan arasmdaki uyumsuzluk, 
omurgalilarm bazi uzuvlan igin de gegerlidir. Bunun orneklerinden 
biri semenderlerdir. Birgok omurgalmm uzuvlarmdaki el ve ayak 
parmaklarmm geligimi arkadan one dogru devam eder ki bu 
kuyruktan kafaya dogrudur. Ornegin kurbagalarm uzuvlan- 
nm geligimi bu gekildedir. Ancak kurbagalar gibi amfibiyen 
olan semenderlerin geligim gekli daha farklidir. Semender- 
lerde el ve ayak parmaklarmm geligimi ters yonde ilerler, 
bagtan kuyruga dogru. 

Homolog organlarm aym embriyolojik ev- 

releri ya§amayi§larmm bir bagka ornegi ise, bu 

organlarm gogu zaman embriyonun farkli bolgele- 

rinde geligmeye baglamalandir. Aragtirmalar, farkli 

hayvanlardaki benzer organlarm embriyodaki farkli 

hiicre gruplan tarafmdan olugturulmaya ba§- 

landigmi gostermigtir. Sindirim boru- 

sunun geligimi bunun bir ornegidir; bu 

son derece onemli yapi dahi birgok 

omurgalida gok farkli gekillerde ortaya 

gikar. Sindirim borusu kopek baliklarm- 

da, embriyonun bagirsak boglugunun te- 

pesinde olugur; yilan baliklarma benzer bir 

§ekle sahip olan bir su baligmda (lamprey) ise 







I 



j 




P£ 



I ; 






-YKftmnmcft 



— 






Harun Yahya 

bagirsak zemininde olu§ur; kurbagalarda embriyonun zemininde ve 
iist kismmda, kuglarda ve siiriingenlerde embriyonik diskin veya 
blastodermin (geligen embriyoda iiq ana tabakanm belirlendigi dev- 
redeki hiicre kiimesi) en alt tabakasmda olugmaya baglar. 19 

Darwin'in klasik homoloji ornegi olan omurgalilarm on ayaklan 
da evrim teorisinin kar§isma sorun olarak gikmaktadir. C^iinkii on 
ayaklar farkli tiirlerde viicudun farkli boliimlerinden gikar. Ornegin 
semenderde on ayaklar hayvanm govdesinin 2, 3, 4 ve 5. boliimlerin- 
den gikar; kertenkelede 6, 7, 8 ve 9. boliimlerden, insanlarda ise 13, 
14, 15, 16, 17 ve 18. boliimlerden gikmaktadir. 20 Molekiiler biyolog 
Michael Denton'm da belirttigi gibi sadece bu delilden yola gikilarak 
on ayaklarm homolog olmadiklan soylenebilir. 21 
Yine Denton'a gore: 

Omurgali bobreginin geli§imi, homolog organlarm homolog embri- 
yonik dokudan iiretildigi varsayimmi reddeden bir ba§ka konudur. 
Bahklarda ve amfibiyenlerde bobrek direkt olarak mezonefron ola- 
rak bilinen embriyonik bir organdan olu§ur. Siiriingenlerde ve me- 
melilerde ise mezonefron, embriyonik hayatm sonlarm- 
da ozelliklerini yitirmeye ba§lar ve yeti§kin bobreginin 
olu§masmda higbir rol almaz. Bu turlerde bobrek, me- 
zodermal dokunun bir pargasmdan olu§maya ba§lar.. 22 








RD^ 



I" " J ' ' 







el 



' 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilara 





Benzer yapilann birbirine hig benzemeyen suregler so- 
nucu ortaya gikigma, geligme evresinin son donemlerinde 
de sik rastlamr. Birgok hayvan turu, erigkinlige giden yolda, 
'dolayli geligim' olarak bilinen bir siiregten, yani larva done- 
minden gegmektedir. Ornegin, birgok kurbaga hayata, yii- 
zen tetarlar olarak baglar ve metamorfozun en son done- 
minde dort ayakli bir hayvana doniigur. Bununla birlikte, 
larva donemini pas gegen ve dogrudan geligen birgok kur- 
baga turu de vardir. Ancak dogrudan geligen soz konusu 
kurbaga turlerinin gogunun erigkinleri, tetra evresinden ge- 
gerek geligen diger kurbaga tiirlerinden neredeyse hig ayirt 
edilemezler. 23 

Kisacasi genetik ve embriyolojik aragtirmalar, Dar- 
win'in 'canlilarm ortak bir atadan evrimlegtiklerinin delili' 
olarak gosterdigi homoloji kavrammm, gergekte higbir §e- 
kilde buna delil olugturmadigmi gostermektedir. Homoloji, 
kapsamli olarak incelendiginde tutarsizligi agikga ortaya qi- 
kan evrimci bir yamlgidir. 

Richard Milton, evrim teorisinin homoloji konusunda- 
ki gikmazlarma embriyolojiden ornekler verdikten sonra 
§6yle der: 

Embriyolojiden daha birgok kiyas ornegi verilebilir; bu 

orneklerin neredeyse tamami iizerinde 'homolojinin qo- 

ziilmemi§ sorunlan' etiketi olan bir gekmeceye konmakta 

ve sonra unutulmaktadir. 24 

UBA'nm, turn bilim gevrelerinin bildigi ve kabul ettigi 
gergekleri yok sayarak, evrim teorisinin guruk delillerini bu 
kadar kesin dogrular gibi gostermeye gah§mi§ olmasi ise 
gergekten hayret vericidir. 






ife- 




IJWJUU&'A.U 




■^ifam.ulftrt 






Harun Yahya 



TV 



■W 



iMfflftWWiCV ■- 



Bircok kurbaga haya- 
ta yiizen tetarlar ola- 

rak baslar ve meta- 
morfozun en son do- 

neminde dort ayakh 
bir hayvana doniisiir. 






i 



*J 









5 ^ ^ 



■ r j. 



123 






trfiM.vHi 



mini n i i;iiiii.'ij-m i , iiiii j, r tr i mT^TrT¥-.n_„Lis:^ 



r E'Jk^k'-Vj " 1 ^li^ l l^^lLIAi lP^ ^ ^^!Jr ^ IL B '' l ■ r " i " 

Afentan 



L 




m If 



..- f 





S ' f^7 BA'nin Bilim ve Yaratih§gihk isimli kitabindaki "Ortak Yapilar" 

I konusunun sonunda, 'memeli kulagi ve genesi, paleontoloji ve 

I karsilastirmah anatominin birleserek, taksonomik birimler arasi 

ge^is a§amalariyla ortak atadan gelisi i§aret ettigi orneklerdir... 

Siiriingen genesindeki diger kemikler simdi memeli kulaginda bulunan 

kemiklerle homologdurlar. 1 denmektedir. (Bilim ve Yaratili§gilik, s. 14-15) 

UBA'nin bu boliimdeki iddiasi ozetle soyledir: Memelilerin alt geneleri 

tek bir kemikten olu§urken, siiriingenlerin geneleri tic, kemikten olu§- 

maktadir. Evrimciler, siiriingenlerdeki fazla kemiklerin, memelilerin ku- 

lagindaki kemiklerle homolog oldugunu, bunun memelilerin siiriingen- 

lerden evrimlestiklerinin bir delili oldugunu one siirerler. Bu ge^isin bir 

delili ise, evrimcilere ve UBA'ya gore iki c,ene kemigi olan memeli benze- 

ri siiriingen Therapsida adh sozde ara ge^is formudur. 

Yukaridaki a^iklama, evrimcilerin klasik iddialarindan biridir. Ev- 
rimciler, iki canh tiirii arasinda en kiic.uk bir benzerlik gorseler, bu ben- 
zerligin evrimci bir yorumunu yapmaktan geri kalmazlar. Ancak, bunu 
yaparken bu yorumu imkansiz kilan ger^ekleri gormezden gelirler. 

Siiriingenlerin memelilere sozde evrimi, evrimciler a^isindan bir^ok 
sorun ic^eren bir konudur. Iki memeli kemiginin, siiriingenlerin bazi ke- 
miklerine benziyor olmasi bu sorunu c.ozmemektedir. Qene kemiklerinin, 
mutasyonlar sonucunda, kulak gibi indirgenemez kompleks bir organa 
dogru nasil "goc, ettikleri"; bu mutasyonlarm iki gene kemigini nasil kii- 
gulttugii, ideal boyut ve §ekle getirdigi, etrafinda kaslar olu§turdugu; bu 
rastgele degi§ikliklerle orta kulakta nasil miikemmel bir denge kuruldu- 
gu; bu sirada canhnin hala nasil duymaya ve genesini kullanmaya devam 
ettigi gibi sorularin tiimii cevapsizdir. Evrimciler bu sorulara cevap vere- 
memektedirler; giinkii tek biri bile siirungen-memeli evrimi hikayesini 
guriitmek ic,in yeterlidir. 

Therapsida takimina ait canhlarin fosilleri ise, evrimcilerin iddiala- 
rini kanitlamaz. Her§eyden once therapsidler fosil kayitlarinda Darwi- 
nizm tarafindan beklenen kronolojik sirada ortaya gikmazlar. Evrimcile- 












1. 11 lT | » . 1. 1 PI Ml P I ■..! I NI HIM—JI— IPH P M 




2sal 



J/ 



-**^-^ .v-^'.. 



.■iJLJU B 



JJ ! h:i^7;cr:if.n,ki.:xsiinT;T . :^iIU. 3 '■ ! "■' r ■ l r-T-n-n J -iriT , r , r i T'JL^^Jl^JJ t JJJ^.iJlJ^ 



j.j;ai!Lj'Ti 




Be I 

1 j 

k ■ 



Xi 



Harun Yahya 

rin iddialarmin dogru olabilmesi ic.in, therapsid fosille- 
rinin en fazla siirungen c.enesi ozelligi tasiyandan en 
fazla memeli c,enesi ozellikleri tasiyana dogru bir ^izgi 
izlemesi gerekmektedir. Ancak fosil kayitlarinda boyle 
bir sira goriilmemektedir. 

Unlii Darwinizm ele§tirmeni Philip Johnson, Dar- 
win on Trial adh kitabinda bu konu hakkinda su yoru- 
mu yapar: 

(Surungenler ve memeliler arasinda) Suni bir soy ko- 
keni gizgisi olu§turulabilir, ancak bu yalnizca farkli 
alt gruplara ait tiirleri keyfi olarak kan§tirarak ve on- 
lan kronolojik sira di§inda diizenleyerek gerc,ekle§ti- 
rilebilir. 

Bunun disinda, therapsidlerin memelilerle ortak 
olan tek ozelligi kulak ve c^ene kemikleridir. Suriingen- 
lerin ve memelilerin iireme sistemleri ve diger organla- 
rindaki biiyiik farkhhklar incelendiginde, suriingenle- 
rin memelilere nasil evrimlestigi sorusunun cevaplan- 
maktan ne kadar uzak oldugu goriilecektir. Daha da ile- 
riye gidecek olursak, isler daha da zorla§acakhr; ozellik- 
le de, primatlar, atlar, yarasalar, balinalar, kutup ayilari, 
sincaplar, gevis getirenler gibi bir^ok farkli kategoriyi 
ic.eren bir grup olan memelilerin nasil olup da tesadiifi 
mutasyonlar ve dogal seleksiyon ile siiriingenlerden ev- 
rimle§tikleri sorusu kar§imiza gikacaktir. (Evrimcilerin 
memelilerin kokeni hakkindaki gikmazi hakkindaki 
detayh bilgi i^in bkz. Harun Yahya, Hayatin Gergek Ko- 
keni, §ubat 2003, Arashrma Yayincihk) 

1 Philip E. Johnson, Darwin on Trial, Intervarsity Press, 1993, s. 79 

i - ii i 











t! 



/ 




"Si;. 



UB'A'NIN 



nm^^B 



TiURLERN 



EVRMEIDEMB 



m 






GOSTERME 



3\ 



'I W^ - 'J, 





V 










*JQi 






















: 


■ 














- .,-/ 

















ih 



m 



u 



BA, evrimciler arasmda dahi oldukga 
tartigmali olan bir konu olan biyocografya 
konusunu ise, Tiirlerin Yayili§i' baglikli bo 
iimde evrime delil olarak gostermigtir. (Bilim ve Yaratili§gihk, 

^. 15) UBA'nm bu konudaki goriigleri §u ifadelerinde ozetlen- 

mektedir: 



■i 




Ve neden Galapagos gibi takim adalarda en yakm ana karadaki 
ya§am bigimlerine benzeyen ama yine de farkli tiirler ya§arlar? Evrim 
kurami, biyolojik ge§itliligin yerel ya da gogmen atalarm soyundan ge- 
lenlerin farkli gevrelerine uyum saglamalan sonucunda olu§tugunu 
agiklar. Bu agiklama, mevcut tiirlerin ve o bolgedeki fosillerin benzer ya- Ij 
pilara sahip olup olmadiklan incelenip, birinin digerinden nasil tiiredigi 
ortaya konarak smanabilir. Aynca yerel atasi oldugu saptanamayan tiir- 
lerin di§andan geldigini gosteren kamtlar da olmalidir. 

UBA'nm yukandaki agiklamasmi inceleyelim. UBA'nm agikl 
jl masma gore, Galapagos veya Hawaii gibi okyanusla gevrili adalar 
\ da yagayan canlilar, ya o bolgede bulunan diger canlilardan ev- 
I rimle§mi§lerdir, ya da bir §ekilde bu adalara gogeden 'gogmen 
IVHatalarmdan' evrimle§mi§lerdir. Bu tiir adalarm, cografi agidan 
diger karalarla aralarmda engel vardir. Dolayisiyla, bu canli- 
\ lar sadece belli bir bolgenin ozelligine uyum saglar ve bel- 
L li ozellikler kazamrlar. Bu, daha once anlattigimiz gibi , 
kimi biyologlarm "mikroevrim" dedikleri §eydir; 
yani bir organ, yeni bir genetik bilgi olugtur 
mayan dolayisiyla gergekte bir "evrim" 
ornegi olmayan varyasyon. 




OTjraft 









-t -- 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



'UBA'nm Turlegme Yamlgisi' boliimunde incelendigi gibi, hangi canli 
turu olursa olsun ve ne kadar uzun sure cografi agidan izole olursa ol- 
sun, higbir tiir bir ba§ka tiire evrimlegmez. Varyasyonun evrim gibi 
gosterilmesinin neden yanlig oldugunu soz konusu boliimde detayli 
olarak incelemigtik. 

Aslmda bu ornek bizlere evrimcilerin sik kullandigi bir yaniltma 
yontemini tamtmasi agismdan onemlidir: Dogadaki -hatta toplumda- 
ki- herhangi bir degigimin "evrim" diye isimlendirilerek, teoriye delil 
gibi gosterilmesi. Kimi zaman evrimciler bu yontemin daha da yanil- 
tici bir ornegini kullamrlar ve "evrim, zaman iginde degigmedir" der- 
ler. Bu yamltici tammdan sonra dogadaki her tiirlu degigim "evrimin 
canli ornegi" gibi gosterilir. Hatta, ba§ta belirttigimiz gibi, insanlarm 



i 



c 








r c Tvyc v ijRMK 



* 




■HHIBC^TT^T? 



kiiltiirel ve teknolojik geli- 

§imi bile "evrim" olarak ta- 

nimlanir ve hemen Darwi- 

nizm'le iligkilendirilir. 

Turn bu garpitmalar, an- 

cak konu hakkmda bilgisi 

olmayan ve fazla dii§un- 

meyen insanlan etkileye- 

bilecek aldatmacalardir ve 

gergekte evrim teorisini 

savunanlarm delil bulmak konusunda ne kadar umutsuz olduklarmi 

gostermektedir. 

Ote yandan UBA'nm kitabmda yer alan M laf kalabaligi" yontemi 
de ilgingtir. Ornegin UBA yazarlan, sadece Hawaii'de bulunan bazi 
salyangoz, kara yumugakgasi ve meyve sinegi turlerinin, gegmigte bu 
karaya ula§abilmi§ olan birkag ortak atadan evrimlegtiklerini one 
siirmektedirler. Ne var ki, bunu gosteren fosil delilleri bulunmamak- 
tadir. UBA, her zamanki klasik evrimci mantigi kullanmakta, 'turn 
canlilar evrimle meydana gelmigtir, bu canlilar bu adada bulunuyor- 
larsa, demek ki onlar da bir gekilde ortak bir atadan evrimlegtiler' de- 
mektedir. 

Biyocografyanm, yani canlilann cografi dagilimlarmm, evrim te- 
orisine sagladigi higbir kanit yoktur. Bu bilim dali haritalama, orga- 
nizmalarm yokolugu, ekoloji gibi konularla ilgilenir. New York Ame- 
rikan Doga Tarihi Muzesin'den G. Nelson ve N. Platnick, evrimci ol- 
malarma ragmen biyocografyanm evrim teorisi ile ilgisizligini §6yle 
agiklarlar: 

'Bu nedenle biyocografyanm (veya canlilann cografi dagilimlan- 
nm) higbir gekilde evrimin lehinde veya aleyhinde bir delil sunma- 
digi sonucuna vanyoruz.' 1 



A 

} 



I 
it 

£ 






129 



1'l.L-J i.L.'MjUj.l-illll.l . I--1 ■■LP.JM..LL.l.l»..J.]T-.l ■■ \1 11 * 11 1 A t 'Wj» ■] I t I J ■■_. 1 li 111 1 1. 1 1 I- 



MTV.T.-J ^Tit-nuT-sts ?y s>. •■■• 



■ 
T 

1 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

UBANIN EMBRlYOLOJl ALDATMACASI 




HJ IB piHIM ■.' 




UBA'nm kitapgigmda, daha 1920'li yillarda gegersizligi ve buyuk 
gapli bir saptirmaya dayali oldugu anlagilan bir yanilgi, yani Ernst 
Haeckel'in biyogenetik yasasi, evrim teorisine delil olarak gosterilmig- 
tir. (Bilitn ve Yaratili§gihk, s.17) UBA soz konusu boliimde, embriyoloji- 
nin canlilarm ortak bir atadan tiirediklerine delil olugturdugunu, can- 
li tiirlerinin geli§im evrelerinin bagmda birbirlerine benzedigini one 
siirmektedir. Bu hem bilim dimyasmm hem de UBA'nm ve hatta soz 
konusu kitapgigm yazarlarmdan olan Bruce Alberts 'in bile gegerli ol- 
madigmi kabul ettigi bir iddiadir. Bruce Alberts bir roportajmda, ya- 
zarlarmdan biri oldugu Molecular Biology of the Cell adh kitabmm bir 
sonraki baskismdan Haeckel'in ilerleyen sayfalarda inceleyecegimiz, 
sahte embriyo gizimlerinin gikartilacagmi agiklamigtir. 2 

UBA'nm, gegersizligi 
bilim dimyasmca kabul 
edilmig konulan evrim te- 
orisine hala delil olarak 




Ernst Haeckel 



/ 



130 




i " 



^>//.:v.^v^.. ji^i 



1IIIH. 111! JlfJlHllL llAl 1 H IP L.M,1..WI-1-U.:i., II t ..llAL.Illl..MI.IJI.»JJ.^ 






■ 




*' 



.. 



gostermeye neden devam ettigi aynca incelenmesi gereken bir konu- 
dur. Bu boliimde, embriyolojinin neden UBA'nm iddiasmm aksine, 
evrim teorisine bir delil olugturmadigi agiklanacaktir. 

Haeckel'in Rekapitiilasyon Teorisi 

Her ne kadar UBA kitapgigmda Haeckel'in ismi anilmasa da, 
embriyolojiyi evrim teorisine delil gosterme konusunda onciiliik 
eden ki§i Ernst Haeckel olmugtur. Haeckel, bireyolug (ontogeny) ve 
soyolug (phylogeny) terimlerini icad etti. Bireyolu§ bir bireyin embri- 
yonik geligimini, soyolu§ ise bir tiiriin evrimsel tarihini ifade ediyor- 
du. Haeckel, embriyolarm geligirken atalarimn yetigkin formlarmdan 
gegerek, evrimsel tarihlerini 'tekrar ettiklerini' one siirdii. Yeni evrim- 
legen ozellikler geligimin sonunda ortaya gikarken atalara ait ozellik- 
lerin geligimin ilk safhalarmda goriildiigiinii one siirdii. Haeckel 'Re- 
kapitiilasyon teorisi' admi verdigi bu sozde kanunu iinlii ciimlesinde 
ozetledi 'bireyolug soyolugun tekrandir'. Darwin de Insanin Tiireyi§i 
adli kitabmda Haeckel'in gizimlerini kendi teorisini destekleyen gok 
onemli bir kanit olarak sundu. 

Haeckel, bu sonuca gozlemler neticesinde degil, evrim teorisin- 
den yola gikarak ula§mi§ti. Ingiliz zoolog Adam Sedgwick daha 1909 
yilmda Haeckel'in teorisi igin §6yle demigtir: 

Evrim teorisinden gikanlan bir tiimdengelimdir ve hala da oyle ol- 

maya devam etmektedir. 3 

Rekapitiilasyon teorisinin gegersizligi kisa siirede anla§ildi. 20. 
yiizyilm baglarmda birgok bilim adami, bu teorinin dogru olamaya- 
cagmi gormiigtii. S. J. Gould, bu konuda §unlan yazar: 

Haeckel'in modern formlarm tiim atalarmi embriyonik a§amalarm- 
da aramak igin biyogenetik kanununu kullanma programi biiyiik 
bir umut ve alki§la izlendi. Ancak gok az olumlu sonug elde edildi 



131 



:■ 



=i 



A 






I 



r 






\W!*; ,-.V>-*V -,. .- y.«. 



*■*■** ■' -^^^ 



CJt*** *fl**t^h****i<i^^--MMl mi m+T M aiB **IMia*Mlfci , ^ii Tartar --^-■-~ .■■ .*■-■ - «-■ - - ^ — ■ ^. -r. , u - ■ - ■- .. — m-., — ■_■ »_■■■■ ^J-m-M-» 

■ F"T^ LlJlJ-W-JllfM- ■ ■■__■. . IL^..,..LimiBJl.^W->Wm ■ -J I 1 JUl-IJ 'I'lJl-l I . L I J ■'_. ■ ill II J ■ i-FI ?*- 



; []KCttra ra .. J U .C ! JU ' JJUJlILj J^^ v^rjj-jr^jJTTrD-^r^^l^i^lMm^^M 




J. I IP ! II ill III 









" ^ A ,« , -Jrf'.\ p 7 l, *"- T: 
Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 





ve test edilemeyen filogenetik senaryalora iligkin sonsuz <jeki§meye 
yol agti. Biitiin bunlarm nedeni filogenetik kanunun temelde yanli§ 
olmasidir. Ondokuzuncu yiizyilm son yillarmda, Haeckel'in prog- 
rami daha gok bir alay konusu haline geldi. 4 

Profesor K.S. Thomson ise 1988 yilmda American Scientist dergi- 
sinde yaymlanan makalesinde §6yle demektedir: 

Biyogenetik kanunu, eskiden kullamlan iri ba§li kapi givileri kadar 
modasi gegmi§tir. Sonunda ellili yillarda biyoloji ders kitaplarm- 
dan gikartilmi§tir. Ciddi teorik bir ara§tirma konusu olarak yirmili 
yillarda gegerliligini kaybetmigti. 5 

Molekiiler biyolog, C. Mc Gowan'm itirafi ise son derece agik yii- 
reklilikle yapilmigtir: 

Birgok fikir gibi, (rekapitiilasyon) zamamnda iyi bir fikir gibi gorii- 
niiyordu ancak yaratili^ilarm bize i§aret etmekten ho§landiklan gi- 
bi, bu fikir reddedileli gok uzun siire olmu§tur. 6 

Ernst Mayr ise 'Rekapitiilasyon teorisi artik ge^ersiz kabul edil- 
mektedir/ diyerek bu gergegi itiraf etmigti. 7 

Rekapitiilasyon teorisinin gegersizliginin kabul edilmesinin ne- 
deni, yeni buluglarm teori ile geligmeye baglamasi degildir. (^iinkii 
zaten en bagmdan beri bu teorinin delillerle geligtigi bilinmekteydi. 
Bilim tarihgisi Nicholas Rasmussen bu konuda §6yle der: 

Biyogenetik kanunun reddedilmesi igin kullamlan tiim onemli de- 
liller kanunun kabul edildigi ilk giinlerden beri mevcuttu. 8 

Haeckel'in sahte gizimleri 

Konunun en onemli yonii ise "biyogenetik kanun" hikayesinin 
aslmda bir bilim sahtekarhgma dayanmasiydi. Haeckel, teorisini is- 
patlamak igin, farkh canhlarm embriyolarmm resimlerini garpitarak 
gizmigti. Qzimlerde gok benzer goziiken bu embriyolar, gergekte bir- 
birinden gok farkhydilar. 



.jau 



132 i 



1], 

m "r 




■M'Jl.l'rillllll 1IJ1 il.I..II.IIU'll ■| L |.jUiU.I-BIJlLl.JJ..'l.lL.ILH . Ff ■ J I ■ 1 ■ ,1 111 . 





iiiUBL-iJJUJiaDaJBim^ ^r.^j-.;J.ri.*trt^3i^!JL!lL JU^JlJllJLiJllAJJlJlit3^;- 




$^' v5^[ £,' -J. ■• ^jFv] 


P 








'•? 1 ] 



Harun Yahya 

Haeckel'in gizimlerinde birkag ayn yonden sahtekarlik vardi: 

1. Haeckel, sadece iddiasma uygun goriinen embriyolan segrrig- 
ti. Omurgalilarm yedi sinifi olmasina ragmen (genesiz baliklar, kikir- 
dakli baliklar, kemikli baliklar, amfibiyenler, siiriingenler, kuglar ve 
memeliler) genesiz ve kikirdakli baliklan gikararak sadece be§ simf a ait 
embriyolan gizimlerine dahil etmigti. Ayrica, segtigi embriyolarm yan- 
si memelilere aitti, ve bunlarm hepsi aym takimdandi (palesentalilar); 
diger memeli takimlarmi ise dahil etmemigti. Sonug olarak Haeckel qi- 
zimleri igin orneklerini tarafli olarak segmig, bilimsel davranmamigti. 

2. Haeckel, kasitli olarak belirli canlilarm embriyolarmi segmig 
olmasina ragmen, bu embriyolar dahi iddiasma uygun degildi. Bu 
nedenle, embriyolarm gizimlerinde hile yapti. Ingiliz embriyolog 
Michael Richardson, 1995 yilmda Haeckel'in gizimlerinin dogru ol- 
madigmi ve gizimlerdeki embriyolarm diger verilerle birbirini tutma- 
digmi detayh bir aragtirmayla ortaya koydu. Richardson §u sonuca 
varmigtir: 'Bu gizimler hatahdir ve embriyonik geligim hakkmda yan- 
h§ bilgi vermektedir.' Richardson, 1997 yilmda, uluslararasi uzman 
bir ekip ile, Haeckel'in embriyolarmi omurgalilarm yedi smifmdan 
gergek embriyolarm fotograflanyla kargilagtirdi. Bu gekilde Haec- 
kel'in gizimlerinin biiyiik garpitmalarla dolu oldugunu delillendirdi. 

3. Bunlarm yam sira, Richardson ve ekibi, amfibiyenlerin embri- 
yonik morfolojileri (gekilleri) arasmda biiyiik degigiklikler oldugunu 
buldu. Ancak Haeckel teorisine uygun goriinebilmesi igin amfibiyen- 
lerden sadece semenderi segmigti. Ornegin kurbagayi segseydi, ara- 
daki farkhhklar gok daha belirgin oldugu igin, teorisine uygun olma- 
yacakti. 

4. Richardson ve ekibi ayrica omurgah embriyolarmm boyutla- 
rinin, 1 milimetre ile 10 milimetre arasmda degigerek, olaganiistii 
farkhhklar gosterdigini gozlemledi. Oysa Haeckel hepsini aym bo- 
yutlarda gizmigti. 









1! 



:\ 















f . 



a; 

1; 



s^Hl. 



133 



^^h^lr 



M 



fgfi-iwiini-Tim-Hi-TOTB.i ..LL ii.nii.ii.ii- J mi 11 .1 i<mav.ii Pi ih.ijji'. ii1u..ii.ll'i 



3 



■ 



Htwj^wA ^yv a'iwiw utwet 



%VJ^HV'.^^ J Jftr lifJVJJJ^^JV* 






■ 



*rt i| i p 1 1 fo^i-«"^^WT^^rT 



Sfl ' 



V 



TTT 



* - 



il4 






EL'IN SAHTE (1ZIMLERI 






Ernst Haeckel, yaptigi 
sahte embriyo cjzimle- 
riyle, bilim dunyasmi bir 
asir boyunca aldatti. 









Yanda, Haeckel'in sahte cizimleri 
yer ahyor. Altta ise bu cizimlerden 
detayh bir ornek: insan embriyosu- 
nun bahk embriyosuyla benzerlik 
gosterdigini ispatlamak icjn yapilmis 
sahte illiistrasyon. Gercek insan em- 
briyosuyla karsilastmldiginda or- 
ganlann biiyiik bolumiinun kasith 
olarak gkanlmis 
oldugu goruliiyor. 



(Francis Hitching, 
The Neck of the 
Giraffe: Where 
Darwin Went 
Wrong?, s.205) 



SAHTE giZIM 



S^-v 



Ai 



DOGRU giZIM 

katlanmalar 
goz 
_jU-~ di§ler 

•yV 1 "^ " kal P 

£%, i i ko1 

T^V, - 1 omurga 

^ k >— +— J besin kesesi 



& 



gobek 



bacak 
kordonu 



CT3UK 



?wro 



-^ ■ ■ ■ 







Unlii bilim dergisi Sc/en 
ce f 5 Eyliil 1997 tarihli 
sayismda, Haeckel'in 
embriyo cizimlerinin bir 
sahtekarhk iirunii oldu- 
gunu agklayan bir ma- 
kale yayinladi. Makale- 
de embriyolann ger- 
cekte birbirlerinden 
cpk farkh oldugu 
anlatihyordu. 




Son yillarda yapilan gozlemler, farkh canhlann embriyolannin hie. de 
Haeckel'in gosterdigi gibi benzer olmadiklanni ortaya koymu§ durum- 
da. Ustteki memeli, suriingen ve yarasa embriyolan arasindaki farkhhk, 
bunun agk bir ornegidir. 
















■";lTv"'V-~ j*t* i35 --^^^-^jZlwi- 










raottto^..- 





.mbkv: 






; []KCttra ra .. J U .C ! JU ' JJUJlILj J^^ v^rjj-jr^jJTTrD-^r^^l^i^lMm^^M 





J. I IP ! II ill III 









" ^ A ,« , -Jrf'.\ p 7 l, *"- T: 
Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 





5. Richardson ve meslektaglan, 'somite'lerin -yani embriyonun 
geligen omurgasmm her iki tarafmdaki tekrarlanan hiicre bloklan- 
nm- sayilannm da gok biiyiik farkhhklar gosterdigini gordiiler. Her 
ne kadar Haeckel'in gizimleri her smifm yaklagik aym sayilarda so- 
mite igerdigini gosteriyor olsa da, gergek embriyolarmki 11 ile 60'm 
uzerinde sayilarda degigiyordu. Richardson ve ekibi §u sonuca vardi: 

Ara§tirmamiz, Haeckel'in gizimlerinin giivenilirligini ciddi §ekilde 

temelinden yikmaktadir. 9 

Haeckel'in embriyolan, gergek embriyolarla yanyana kondukla- 

rmda, Haeckel'in gizimlerinin teorisine uydurulmak igin kasith ola- 

rak saptinldiklan agikga goriiliiyordu. Natural History dergisinin 

2000 Mart tarihli sayismda Stephen Jay Gould, Haeckel'in 'en ideal 

hale getirerek ve i§ine gelmeyenleri gikartarak, benzerlikleri abartti- 

gmi' yazdi; aynca, Haeckel'in gizim- 

lerinin 'hatalar ve agikga yapilmi§ 

tahriflerle' karakterize edildigini be- 

lirtti. 

Richardson, yaptigi ara§tirma- 

dan sonra Science dergisiyle yapilan 

bir soylegisinde, Haeckel'in embriyo 

gizimleri igin 'biyolojideki en biiyiik 

sahtekarliklardan biridir' ifadesini 

kullanmigtir. Science dergisinin 5 Ey- 

liil 1997 tarihli sayismda, yaymlanan 

'Haeckel'in Embriyolan: Sahtekarhk 

Yeniden Kegfedildi' baglikli yazida 

§6yle denmektedir: 

Londra'daki St. George's Hospital Medical School'dan embriyolog 
Michael Richardson, '(Haeckel'in gizimlerinin) verdigi izlenim, ya- 
ni embriyolarm birbirine qok benzedikleri izlenimi yanh§' diyor... O 



.jau 



136 4 





■M'Jl.l'rillllll 1IJ1 -iLl-llll^ll ■ILP..JLL!1J.I-HIJIL1.JJ.'|.JLILI.I ..Ff IJII1 ■.,1111. 







I 






h 



Harun Yahya 



ve arkada§lan Haeckel'in gizdigi tiirdeki ve ya§taki canlilarm emb- 
riyolarmi yeniden inceleyerek ve fotograflayarak kendi kar§ila§tir- 
malarmi yapmi§lar. Richardson, Anatomy and Embryology dergisine 
yazdigi makalede, 'embriyolar ?ogu zaman §a§irhci derecede f ark- 
h goriiniiyorlar* diye not ediyor. 

Haeckel'in, embriyolan benzer gosterebilmek igin bazi organlan 
kasitli olarak gizimlerinden gikardigmi ya da hayali organlar ekledi- 
gini bildiren Science dergisindeki makalenin, devammda §u bilgiler 
verilmektedir: 

Richardson ve ekibinin bildirdigine gore, Haeckel sadece organlar 
eklemek ya da gikarmakla kalmami§, ayni zamanda farkli tiirleri 
birbirlerine benzer gosterebilmek igin biiyiikliikleri ile oynami§, ba- 
zen embriyolan gergek boyutlarmdan on kat farkli gostermi§. Da- 
hasi Haeckel farklihklan gizleyebilmek igin, tiirleri isimlendirmek- 
ten kagmmi§ ve tek bir tiirii sanki biitiin bir hayvan grubunun tem- 
silcisi gibi gostermi§. Richardson ve ekibinin belirttigine gore, ger- 
qekte birbirlerine qok yakin olan bahk tiirlerinin embriyolannda 
bile, goriiniimleri ve geli§im siire^leri a^isindan qok biiyiik f ark- 
hhklar bulunuyor. Richardson (Haeckel'in gizimleri) biyolojideki 
en biiyiik sahtekarhklardan biri haline geliyor' diyor. 

Haeckel'in Embriyolann En Erken Evreleri 
lie Ilgili Aldatmacasi 

Haeckel, ozellikle embriyolann en erken evrelerinin birbirine 
daha gok benzer oldugunu one siirmiigtii. Oysa Haeckel'in gizimleri, 
erken agamalan igermemekte, geli§imin ortasmdan itibaren bagla- 
maktadir. Halbuki daha erken a§amalar arasmda gok daha biiyiik 
f arkhliklar vardir. 

Bu aldatmacayi gorebilmek igin, embriyonun ilk evrelerine ve 
bu evrelerde aldigi gekillere kisaca deginelim. Bir hayvan yumurtasi 



137 



:■ 



=i 






i 



I 



■ '■L.J l.LJU^J-W-lltM-l i •!-■■ .ILP..U..LL-l-lM.J.fT-ya".llll I ■ -J I 1 J H 1 A # 'MJl .1 I L I J ■'_. ■ ill II J ■ 1. 1 I ^ 



* JlW.TkS » J»Tflt?H/?,W :«s v: jv 



-ill f ii 



■ 

T 

1 






!*??/!?W 




•■ 



I 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



1 ^t" 1 — ■■ 

■ 



dollendigi zaman, dollenmig yumurta ilk olarak "boliinme" olarak 
adlandinlan bir siireg ya§ar. Boliinme sirasmda, yumurta yiizlerce 
veya binlerce hiicreye boliiniir. Bolunmenin sonunda, hiicreler hare- 
ket etmeye baglar ve gastrulasyon olarak bilinen yeni bir evreye ge- 
gerek kendilerini yeniden organize ederler. Gastrulasyon, hayvamn 
viicut planmin, doku tipinin ve organ sistemlerinin genel olarak be- 
lirlenmesinde boliinmeden daha onemlidir. 

Bir omurgali embriyosu, boliinme ve gastrulasyon evrelerinden 
sonra Haeckel'in 'ilk evre' olarak adlandirdigi evreye geger. Eger Ha- 
eckel'in iddia ettigi gibi omurgalilar geligimlerinin en erken evresin- 
de en fazla benzerlige sahip olsalardi, o zaman farkli smiflar, en gok 
boliinme ve gastrulasyon evrelerinde benzerlik gostereceklerdi. An- 



II 





1 






3 







cak Haeckel'in ornek verdigi be§ omurgali sinifinin (kemikli balik, 
amfibiyenler, siiriingenler, ku§ ve memeliler) iizerinde yapilan ara§- 
tirmalar, durumun boyle olmadigmi gostermektedir. 

Be§ smif arasmdaki farkliliklar dollenmig yumurtalar arasmda 
dahi oldukga agiktir. Zebra baligi ve kurbaga yumurtalan yaklagik 
bir milimetre gapmdadirlar; kaplumbaga ve civcivler yumurta sarisi- 
nm iizerinde 3 veya 4 milimetre gapmda diskler olarak baglarlar; in- 
san yumurtasi ise sadece bir milimetrenin onda biri gapmdadir. Zeb- 
ra baligi, kaplumbaga ve civciv embriyolarmm en erken hiicre boliin- 
meleri biraz benzerlik gosterir. Ancak birgok kurbagada embriyolar 
sari yumurtanm igine girer. Memeliler ise tamamen farklidir. Boliin- 
menin sonunda ve gastrulasyon evresinde hiicre hareketleri be§ smif- 
ta da birbirinden oldukga farklidir. Zebra baligmda, hiicreler embri- 
yonun geligimini saglayan yumurta boliimiinden diganya dogru ya- 
va§ga inerler, kurbagalarda birbirini tutan ince levhalar halinde bir 
gozenegin iginden akarak iq bogluga dogru hareket ederler; ve deniz 
kaplumbagalarmda, tavuklarda ve insanlarda bir oluk boyunca 
embriyonik diskin iq bogluguna akarlar. Eger omurgalilardaki erken 
geli§imle ilgili teori dogru olsaydi, bu be§ sinifin dollenmig yumurta 
halindeyken birbirlerine en fazla benzerlik gostermelerini, boliinme 
sirasmda gok belirsiz farkliliklar olmasmi ve gastrulasyon evresinde 
biraz daha farklilagmalarmi beklerdik. Ancak gozlemlenen boyle de- 
gildir. Beg smifm yumurtalan birbirlerinden oldukga farkli gekillerde 
hayata baglarlar. 

Sonug 

Asil ilging olan ise, bilim diinyasmm on yillardir kesin olarak ge- 
gersiz gordiigii bir teorinin, UBA tarafmdan hala evrim teorisine de- 
lil olarak gosterilebilmesidir. UBA, Haeckel'in isminin sahtekarlik ile 
birlikte aniliyor olmasmdan dolayi olacak, soz konusu boliimde Ha- 
eckel'den hig soz etmemig, ama Haeckel'in sahte teorisini bilimsel bir 
gergek gibi aktararak, onun sahtekarligma ortak olmugtur. 



:■ 



=i 






i 

I 






139 



B . tHW . ff i IIJI j. M ,. i li,,. l , ,._,. . l n„ij„LL.I.M-FJf-Wflllll If-Jl J^lNl-iJi^J'l-ll. LM1L Hill. ■■■11^^ 



^ jtw-?kS ^Ti<^r^^ ?y v.-.^ 



* $ 












4 w**n 






1 1 ' B 




























B^5 










^» 




























































. j# 
































' 

















. 



LT 






BA'nin kitapgigmda yer alan gergekle 
higbir ilgisi olmayan iddialarm en vahim- 
leri belki de "Molekiiler Biyolojiden Gelen 
Yeni Kanitlar" bolumiinde yer almaktadir. UBA, ozellikle 
¥ son 50 yildir yapilan aragtirma ve gozlemleri hige saydigmi, 
| evrim teorisini bilimsel verilere ragmen savundugunu bu bo- 
liimde bir kez daha kamtlamaktadir. 

UBA'nm evrim teorisine kanit olarak saydigi bilimsel veriler, 
\ gergekte evrim teorisine kanit olma ozelligi tagimamaktadirlar. UBA 
ve diger evrimciler once evrim teorisini ispatlanmi§ bilimsel bir ger- 
qek olarak kabul etmekte, sonra da bilimsel aragtirma ve gozlemler 
sonucunda elde edilen bulgulan, evrim teorisine gore degerlendir- 
mektedirler. Bu degerlendirmelerini ise evrimin bir delili olarak sun- 
maktadirlar. Ilerleyen sayfalarda detaylan ile incelenecegi gibi, bun- 
lar evrimcilerin kisir dongii mantiklarmm ornekleridir. 

Ganlilar Arasindaki Molekiiler 

Benzerliklerin Evrim Teorisinin Delili 

Oldugu Yanilgisi 

Kitapgigm bu boliimiindeki temel iddiaya gore, "gag- 
dag biyokimya ve molekiiler biyolojide yaganan bulu§ 
k lar ortak bir atadan tureyige deliller sunmaktadir". 
, (Bilim ve Yaratih§gihk, s. 17) Kitapgikta bu sozde 
delillere verilen ilk ornek ise, evrimci on 
yargilarla tiiretilmig bir varsayim- 



i V ■ 



t 




Wffl 




Ei -\> S T V- 



£3; 





dan ba§ka bir §ey degildir. UBA, niikleoit dizilerini amino asit dizile- 
rine geviren gifrenin tiim canlilarda aym olmasmi ve turn canlilarm 
proteinlerinin degigmeksizin aym 20 amino asitten olugmasmi, canli- 
larm ortak bir atadan tiiredigi iddiasma delil olarak gostermektedir. 
Bu <jok komik bir iddiadir. Evrimciler, once evrim teorisini kesin bir 
gergek olarak kabul etmekte, sonra elde ettikleri verileri evrim teori- 
sine uygulamaya galigmaktadirlar. Oysa tiim canlilarm benzer ozellik 
ve fonksiyonlara sahip olmalan ortak tasarimm varligmm bir delili 
olarak da degerlendirilebilir. Tiim canlilan tasarlayan ve yaratan tek 
bir Yaratici vardir, dolayisiyla hepsinin temelde benzer ozellik ve ya- 
pilardan oluguyor olmasi son derece dogaldir. 



I 



--^.•yj^v 



142 



I 



^■>« v..^ v* y^. vi>-<vvxt.v .-■- 



l,M.-J.. J LJ.lM--^f«^^!^1IHI.-llJl JL-inil'L ILJLl HIP L -11,1 ■■■!-■- J J .H-TW-I. l..rL.fcL.IIU..U.BHfi!f?W HiW 












Harun Yahya 



I 



:>l 



Miyoglobin, Hemoglobin Molekiiliiniin 
Evrimsel Atasi Degildir 

"Molekiiler Biyolojiden Gelen Yeni Kamtlar" baglikli bolumde, 
hemoglobin ve miyoglobin adli molekiiller ornek verilmekte ve bu 
iki molekiil arasmda evrimsel akrabalik oldugu one siiriilmektedir. 
UBA'nm kitapgigmda yer alan iddia §6yledir: 

Ne var ki, her zincirde miyoglobindekinin tipatip e§i bir hem gru- 
bu vardir ve hemoglobin molekiiliindeki her dort zincir de aym mi- 
yoglobin gibi katlanir. Boylece bu iki molekiiliin yakm akrabahgi 
1959 yilmda ortaya konmu§ oldu. 

Hemoglobin ve miyoglobin adli molekiillerin benzer ozelliklere 
sahip olduklan dogrudur. Dogru olmayan, UBA'nm ve diger evrim- 
cilerin, bu benzerlikten yola gikarak hemoglobinin miyoglobinden 
evrimlegtigini one siirmeleridir. Bu iddialan higbir bilimsel delile da- 




Ustte: Miyoglobin molekulii 
Sagda: Hemoglobin molekulii 



iWitiAUaUAUH 



i 



\ 



I 



;■ 



■ 
I 






I 



^ J ^-^---- - 






143 

.!-■■ J!J ■■-■■ 11.11 II .l%lU"lLJai JPI^FHlMl.l-.IJlili^L^ I^i 










yanmamaktadir, sadece evrimci on 
yargilarmm bir iiriinudur. Bunun ne- 
denlerini sirasiyla inceleyelim: 

• Oncelikle §unu belirtmek gere- 
kir ki, miyoglobin ve hemoglobin, ben- 
zer gorevleri olan iki molekiildiir; he- 
moglobin kanda oksijen ta§ir, miyog- 
lobin ise oksijeni hemoglobinden ahr, 
dokulara ve gerekli yerlere ulagtinr. 
Dolayisiyla benzer gorevleri olan iki 
protein molekiiliinun benzer yapilara 
sahip olacak gekilde tasarlanmig olma- 
si son derece dogaldir. Bir benzetme 
yaparsak, turn tagitlar benzer ozellikle- 
re sahiptirler; hemen hepsinin motoru, 
dumeni veya direksiyonu, tekerlekleri, 
ta§macak e§ya veya insanlar igin ozel 
boliimleri bulunur. Agiktir ki, bu ben- 
zerliklerin nedeni, bu tagitlarm her bi- 
rinin belli bir amag igin ozel olarak ta- 
sarlanmig olmasi ve bu amaca uygun 
ortak ozelliklere sahip olmasidir. He- 
moglobin ve miyoglobin de benzer bir 
amag igin tasarlanmi§ olan molekuller- 
dir ve bu nedenle benzer ozelliklere 
sahiptirler. 



Benzer amaclar igin tasarlanmis olan araclarm benzer 

ozelliklere sahip olmalan son derece dogaldir. Ornegin 

hemen her tasit bir diimene veya direksiyona sahiptir. 

Ayni "ortak tasanm" proteinler icin de gecerlidir. 






1 144 I 



Li.M.-jJij.f«wWfT!^nTiiii.Jiiii-jtaftT*ffi- 



. _ . 144 



^3PTv>ir.w, 



iA'i 1'iiPf Llluji..Ma-1-jj-i., jf i. j— i . iL.i'iii..u.!fnyw 




\\ 



• UBA'nm iddiasmi biraz daha detayli olarak inceledigimizde, 
imkansizhgmi daha agik gorebiliriz. Bu iddiaya gore, miyoglobin 
molekulii zaman iginde ugradigi mutasyonlar sonucunda evrimle§- 
mi§, amino asit diziliminde farkliliklar olu§mu§ ve boylece hemoglo- 
bin molekiilu ortaya gikmigtir. Ancak miyoglobin ve hemoglobin mo- 
lekiillerinin son derece kompleks yapilara sahip olduklan bilinmek- 
tedir. Bu molekiillerden herhangi birinin, mutasyon gibi rastgele et- 
kilere maruz kalmasi, mutasyonlarla ilgili bolumde de incelendigi gi- 
bi, bu molekulleri bozacak, i§e yaramaz hale getirecektir. Orak hiicre 
anemisi olarak bilinen hastahk bunun orneklerinden biridir. Bu has- 
tahk, hemoglobin molekuliinde meydana gelen bir mutasyon sonu- 
cunda ortaya gikar ve oldukga ciddi sonuglan bulunmaktadir. Dola- 
yisiyla, bir proteinin amino asit dizilimini rastgele degigtiren herhan- 
gi bir mutasyonun, bu proteini daha fazla ozelliklere sahip, daha 
kompleks bir bagka proteine doniigturmesini beklemek, imkansiza 
inanmak olur. Evrimcilerin iddialarmi kamtlayabilmek igin, miyoglo- 
bin ile hemoglobin arasmdaki her geqi§ agamasmm fonksiyonel (ve 






t^TA- »-^'>^^. 




145 



£ 

r 



i 









r: ■■Li.w-i-ii-i'j'. uiu ' Jf i urFiiii-iii .j!i iblii .i.ii ii .I'll H"iL;'to Hill mi wfP"ff 



£3 



iac 






,!i - ;A.H. i i A 








ZK1 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilara 

dahasi bir onceki agamadan daha yararli) olmasi gereklidir ki, 
bu imkansizdir. 

Evrim teorisini elegtiren Amerikali kimyaci Dr. Robert Ko- 
fahl, hemoglobinin miyoglobinden evrimlegtigi iddiasmm im- 
kansizligi igin §u yorumda bulunur: 

Molekiiler homoloji iddiasmm iyi orneklerinden biri, insan 
dahil kara omurgalilarmm sahip oldugu alfa ve beta hemog- 
lobin molekiilleridir. Bunlarm insan miyoglobinine benzeyen 
atasal bir miyoglobin molekiiliiyle homolog oldugu varsayil- 
maktadir. Iki alfa ve iki beta hemoglobini, kammizdaki oksi- 
jen ve karbondioksiti ta§iyan olaganiistii hemoglobin mole- 

kiilunii olu§turmak iizere i§ birligi 
yapar. Ancak miyog- 
lobin kaslanmi- 
zin igindeki 
oksijeni ta§i- 
y abilmek 
i<jin tekli 
molekiiller 
gibi davramr. 
(Evrimciler), ilk 
miyoglobin 
molekuliiniin 
evrimle§e- 
rek ... alfa 
ve beta he- 
moglobin 
molekuliinii 
olu§turdugunu 
varsayarlar. 



y 












M 




> 146 ^ 

-XiU.il . I-'H _'■ I ■'■ II ■ L '■ 1 1 ■ Jj.J'UI'L ll.'ll III.!>1!||JIHII lllllll I ■J,.l'HL.i>lll.M-lJ'lll -JJ.Ll.ll>> 











Harun Yahya 

Guniimiizde, miyoglobin ve hemoglobin molekiillerinde buldugu- 
muz ise, ozel ve iistiin ozelliklere sahip miikemmel bir tasarim mu- 
cizesidir. Hayali evrimsel degi§im siiresi boyunca, yan evrimle§mi§ 
molekiillerin faydali fonksiyonlara hizmet edebilecegine ya da her- 
hangi bir canhnin kanmda bu molekiillerle hayatta kalabilecegine 
dair herhangi bir delil var mi? Boyle bir bilgi yoktur. Modern omur- 
galilar bu molekiiller iginde (sadece) gok kiigiik varyasyonlan tole- 
re edebilirler. Yani iddiaya gore homolog olan globin molekiilleri- 
nin farz edilen evrimsel tarihi bilim degil bir fantezidir." 1 

Dr. Kofahl'in da belirttigi gibi, UBA'nm molekiiler homoloji ko- 
nusundaki iddialan, digerleri gibi bilim degil, sadece fantezidir. 

Aynca evrimcilerin agiklamalan, miyoglobin proteininin koke- 
nine bir agiklama getirmemektedir. Hemoglobin miyoglobinden ev- 
rimle§mi§tir demektedirler, ancak miyoglobinin nasil olugtugu konu- 
su evrimciler agismdan hala bir muammadir. 



:■ 



=i 



A 



k 



B 



Molekiiler Kiyaslamalar, Evrim Teorisinin 
Sozde Soy Agaci lie Celi§mektedir 

Bilim ve Yaratih§gilik kitapgigmda, canlilann hemoglobin, miyog- 
lobin veya sitokrom-c gibi proteinleri kargilagtinlarak evrimsel bir 
soy agaci olugturulabildigi ve bu agacin paleontoloji ve anatomiden 
elde edilen verilerle uyumlu oldugu one suriilmektedir. Bu iddia ki- 
tapgikta §6yle ifade edilmektedir: 

Degi§ik canlilann dizilimleri arasindaki farklar, canhlarda goriilen 
hemoglobin ve miyoglobin varyasyonunu yansitan bir aile agaci 
olu§turmak igin kullamlabilirdi. Bu agag, kar§ila§tinlan canlilann 
ortak bir atadan tiirediklerine iligkin paleontolojiden ve anatomi- 
den saglanan gozlemlere tamamen uyuyordu. 

...Enerji transferinde rolii olan sitokrom-c gibi diger proteinlerin ve 
tripsin ile kimotripsin gibi sindirim proteinlerinin ug boyutlu yapi- 



147 



I 

I 



I 









l.'ll.J n„ L Jil^J.«Jlltl..l ■•!-■■ .ILP..U..LL-1-1M.J.JI.JIJ.1WIII ILJI Hl^l ^ IUJ1 I LMlL Hill. ■■I.ll?lgl 



nw^ */ltc< W^' ?<s v »- 






■ 1 M ! ■ P i I ■ I J l III ■I IBIIBI 






mmam 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 

larmdan ve amino asit dizilimlerinden de benzer aile gegmi§leri el- 
de edilmi§tir. Molekiiler yapinin incelenmesi, evrimsel ili§kilerin 
galigilmasmda yeni ve son derece gu?lu bir aragtir. (Bilim ve Yarati- 
h§gilik, s. 18) 

UBA'nm, konu hakkmdaki aragtirma ve verileri yok sayarak, 
yukandaki gibi bir iddiada bulunmasi §a§irticidir. C^iinku UBA'nm 
soziinii ettigi molekiiler kar§ila§tirmalar, evrim teorisi igin biiyiik so- 
runlar olugturmakta, teorinin geli§kiler igerdigini gozler online ser- 
mektedir. UBA'nm ve evrim teorisinin bu konudaki geligki ve yanil- 
gilarmi incelemeden once, molekiiler kargilagtirmalar konusunda ki- 
sa bir bilgi verelim. 

Canlilarm yapi ve fonksiyonlarmm bagli oldugu protein mole- 
kiilleri, amino asitlerden olugurlar. Proteinlerde 20 tiir amino asit var- 








lUni.H'H.JII.-lllll'llll J!-|'JJ1I ■.■!■'■ I HIP. L-.Hil..'WILILJJ.J<.LII-l. li-.l 1L IIH.U LUll P^T 



uu.jj^iaijjiiL ' iiJi»j3i;iiitxi^ ' jJLiJiLiAujJ E iriim au Jnxjuuan 






^t-t" 



\ 



-v^^"^^ 



Harun Yahya 

dir. Bu amino asitlerin belli bir sira ile dizil- 
meleri sonucunda, farkli ozellikleri olan pro- 
teinler olugur. Ornegin bazi amino asitlerin belli 
bir sirada olmalan sonucunda midedeki yagi sindi- 
ren proteinler olu§urken, bir ba§ka amino asit zinci- 
ri oksijen tagiyan protein molekiilii- 
nii meydana getirir. Genellikle aym tiir 
igindeki aym tiir proteinin, amino asit 
dizilimi aynidir. Ancak tiirler arasmda, 
bir proteinin amino asit dizilimi degigebil- 
mektedir. Ornegin kandaki oksijenin ta§m- 
masmi saglayan hemoglobin adli protein 
igin durum boyledir. Birkag tiir arasmda 
belli bir protein molekiiliindeki farkhhkla- 
nn kargilagtinlmasi ve bu kargilagtirmalardan sonug qi- 
kartilmasi "molekiiler homoloji" olarak adlandinlir. Or- 
negin, insan, fare ve atm hemoglobin molekiillerinin ami- 
no asit dizileri tespit edilip, birbirleri ile kiyaslanabilir. Ev- 
rimcilere gore, birbirlerine evrimsel agidan daha yakm oldu- 
gu varsayilan tiirlerin protein dizileri de birbirine daha ben- 
zer olmahdir. Soz gelimi, insan ile atm hemoglobin dizileri, fa- 
reye gore birbirine daha gok benzemelidir. Ne varki, bu yonde j 
yapilan aragtirmalar, molekiiler diizeyde yapilan kiyaslama- 
larm evrim teorisinin iddialan ile tutarsizhk gosterdigini or- 
taya koymugtur. Bu tutarsizhgi ortaya koyan aragtirma sonuglarm- 
dan bazilan §6yledir: 

• UBA'nm evrime delil olarak sundugu sitokrom-c adli molekiil 
iizerinden yapilan kiyaslamalar, aslmda evrimcileri hayal kinkligma 
ugratan sonuglar getirmi§tir. Bu kiyaslamalar sonucunda kaplumba- 
ga kuglara, bir bagka siiriingen olan yilandan daha yakm gikmigtir. 




■ I I 



IX*jj:V„ 



MMXif^K^^^O^ 




149 



< *L.aLjHmW.Jlllll.M..I.H.U. UIIJUlU l LJm* ■Ltl.M J!l ■■HI . 1.1 I II .igl>l"lL.'iffWrTW1WT^ ^ 






■til 

:tt: 




■ i ■ i .ii ■ ■■ a ii i rT-i jy ii f ■ 1 1 ■ pi am 



Ulusal Bilimler Akademisi'iiin Yainlgilari 

Oysa evrimcilerin iddiasma gore her ikisi 
de siiriingen olan kaplumbaga ve yilanm 
protein dizilimi birbirine daha yakm ol- 
malidir. 2 

• Yine aym aragtirma sonucunda ta- 

vuklarm, ordeklerden gok penguenlerle 

benzerlik gosterdikleri tespit edilmigtir. 

Insan ise, maymunlara degil, kanguru- 

lara daha yakm gikmigtir. 3 

• Popular Science dergisinin Ocak 

2002 sayismdaki bir makalede, ordege ben- 

zeyen dalgig kugunun DNA'smm daha gok fla- 

'mingoya benzedigi ortaya konmugtur. 4 

•LH adh hormonun amino asit dizisinin kiyaslan- 

masi sonucunda ise amfibiyenlerin evrim teorisinin iddia ettigi gibi, 

siiriingenlere degil memelilere daha yakm oldugu sonucu elde edil- 

migtir. 5 

• Alfa hemoglobin proteini iizerinden yapilan kar§ila§tirmalar- 
da, timsah ile tavugun en fazla % 15 ortak amino asit diziliminesa- 
hip canhlar olduklan belirlenmigtir. Bir sonraki sirada ise en- 
gerek yilani ile tavuk bulunmaktadir(%10,5). En fazla benzerlik 
gostermesi gereken iki siiriingen olan engerek yilani ile tim- 
sah ise en diigiik benzerlige sahiptir(%5,6). Colin Patterson, 
bu ornek ile evrimsel varsayimlarm agikga 
gurutiildiigiinii belirtmigtir. 6 

• Miyoglobin kar§ila§tirmalarmda 
ise, timsahlarla kertenkelelerin %10,5 ben- 
zerlige sahip olduklan goriilmugtiir. An- 
cak, kertenkele tavuk ile de %10,5 benzerlik 















—nrT:ir--*trw:*w*!*vn 



.■-■lll-j(JJli*CTFtftf 






DtEQ 



- . - .%. ai j rt 



■ JBH1JI.JI.LH-I. lt"^H 



1M^-J 



•t 






i 



P3K 







U. I B 1'IJL 




Harun Yahya 

gostermektedir. Yani suriingen/surungen kiyasi, suriingen/ku§ ki- 
yasi ile aynidir. 7 

• Lizozom ve siit albumini kiyaslamalarmda ise, insanlar test 
edilen diger memelilerden gok, tavuklara yakm gikmigtir. 8 

• Cambridge'ten Adrian Friday ve Martin Bishop ellerindeki 
"tetrapodlarm protein dizilimi" verilerini analiz etmiglerdir. Hayret 
verici bir §ekilde, yaklagik butun orneklerde insan ve tavuk, birbirle- 
rine en yakm akraba olarak eglegmiglerdir. Bir sonraki en yakm akra- 
ba ise timsahtir. 9 

• South Carolina Universitesi Tip Fakiiltesinden biyokimya 
aragtirmacisi Dr. Christian Schwabe'nin relaxinler iizerinde yaptigi 
gah§malar oldukga ilging sonuglar ortaya koymugtur: 

Yakm akraba oldugu bildirilen tiirlerin relaxinleri arasmdaki yuk- 
sek degi§kenligin yam sira, domuzun ve balinanm relaxinleri biitii- 
niiyle aynidir. Farelerden, Yeni Gine domuzundan, insandan ve do- 
muzdan alman molekiiller, birbirlerinden yaklagik %55 uzaktir. Bu- 
na ragmen insulin, insani §empanzeden daha gok domuza yakm 
kilmaktadir. 10 

• Bir 1996 yih galigmasmda, 88 protein iizerinde yapilan 
analizler, tavganlan kemirgenler yerine primatlarla ayni 
grupta gikarmigtir; 1998 yilmdaki bir aragtirmada 19 hay- 
van tiiriinde 13 gen analiz edilmig ve bunun sonucunda 
deniz kestaneleri omurgahlar arasmda gruplanmig; bir 
bagka 1998 aragtirmasmda ise 12 protein analiz edilmig 
ve bunun sonucunda inekler atlardan gok balinalara ya- 
km gikmigtir. n 










151 







9 



?. "8 






N 



i 

;■ 



1 


if M 



E3C 



-J- .':''.' 



amr3Ei?STH^CTjra^^^ 



WTO'-y:^ " 




JJ J ' LP J L 'J UL 1 



•^L^-A^. 1 - 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 



• Ornegin California Universitesinden Richard Holmquist, si- 
tokrom-c iizerinde yaptigi galigmalar sonucunda, evrim teorisine go- 
re birbirlerine son derece yakm olmalan gereken amfibiyenlerle sii- 
riingenler arasmdaki biyokimyasal farkm, teoriye gore birbirlerinden 
gok daha uzak olan kuglar ile bahklardan, memeliler ile baliklar ve- 
ya memeliler ile bocekler arasmdaki farklardan daha da biiyiik oldu- 
gunu ortaya koymugtur. Aragtirmacmm konu hakkmdaki yorumu 
§6yledir: 

Her iki durumda da, bu degi§ikliklerin biiyiikliigiine ve zamanla 
ili§kisine bagh olarak, bazi omurgalilarda birtakim anormallikler 
ortaya gikmaktadir. Bu anormallikler "filogenetik agaglar" iizerinde 
evrimsel uyu§mazhgm gozle goriiniir olumsuzlugu olarak ya da 
bir organizmanm familya iginde taksonomik yerle§iminin yalmzca 
hatali bigimde yapilmasiyla kendini gosterecektir... 

...Ancak deniz kaplum- 
bagasi ve gmgirakli yi- 
lan arasmdaki her 100 
kodon (DNA ya da 
RNA iizerinde, belirli 
bir amino asit igin gene- 
tik kod formasyonunu 
saglayan, iiq komgu ba- 
zin belirlenmi§ dizili- 
mi) ba§ma 21 amino 
asitlik farkhlik, tavuk 
ve lampri (emici bir su 
hayvani) arasmdaki 17, 
at ve kopek bahgi ara- 
smdaki 16 amino asitlik 
farkhlik gibi birbirin- 





1 152 






$ 



-kT.nr-; rh.**r}^ 



i^;;,_jiaca 



!1I".J11P1.-'J1.I>II1IJII'1I. J.IJ'^ll'l' ■■■■L.ll 1'UL llllll.J. ■ ■ -■111 * ■ 1IJII in Li * ■ LI Jl F 








V'-^AAV^LS^MWrtf 



Harun Yahya 



den biiyiik olgiide ayrilmig olan siniflann temsilcileri arasmdaki 
farkliliktan, hatta iki farkli filumdan gelen kopek ve vida kurdu si- 
negi (screw worm fly) (yumurtalarmi bazen insan ya da diger hay- 
vanlarm burun deliklerine ya da yarali bolgelerine birakarak oliim- 
ciil sonuglara yol agan bir Amerikan sinegi) arasmdaki 15 amino 
asitlik farkliliktan dikkate deger §ekilde biiyiiktur. 12 

Bu ara§tirmalarm sayisi arttikga, molekiiler diizeyde yapilan 
kar§ila§tirmalann evrim teorisi ile geligtigi daha da belirgin hale gel- 
mektedir. Birgok evrimci biyolog bu gergegi itiraf etmek zorunda kal- 
migtir. Ornegin Fransiz biyologlar Herve Philippe ve Patrick Forterre 
1999 yilmdaki bir makalelerinde "daha fazla dizi elde edildikge go- 
riildii ki protein filogenileri hem birbirleri ile hem de rRNA agaci 
ile geli§mektedir." diyerek bu gergegi itiraf etmektedirler. 13 

California Universitesinden molekiiler biyologlar James Lake, 
Ravi Jain ve Maria Rivera ise yine 1999 yilmda §6yle yazmaktadirlar: 
Bilim adamlan farkli organizmalardan farkli genleri analiz etmeye 
ba§ladiklarmda, bunlarm birbirleri ile ili§kilerinin rRNA analizleri 
ile olu§turulan evrimsel hayat agaci ile geli§tigini gordiiler. 14 

RNA temelli kargilagtirmalar ile soy agaci kurma konusunda 6n- 
cii sayilan Illinois Universitesinden biyolog Carl Woese ise, UBA'nm 
yaymi olan PNAS 'ta (Proceedings of the National Academy of Sciences) 
yaymlanan bir makalesinde, soz konusu aragtirmalarm geligkili so- 
nuglan iizerine §u yorumu yapmaktadir: 

§imdiye dek iiretilen birgok bireysel protein filogenisinden, orga- 
nizmaya iligkin tutarli higbir filogeni ortaya gikmami§tir. Filogene- 
tik uyu§mazliklar evrensel agacm iginde, kokiinde, igindeki temel 
dallarda, ge§itli gruplar arasmda, birincil gruplarm kendi olu§umu- 
na dek her yerde goriilebilir. 15 



:■ 



\ 



i 



I 

I 

r 

y 






■ 






153 



lil>l I J ..LimiBJl k *-+*.* W i Wr .TT.„. id * MA* IUJ 1 .] ■ . L I J ■"_ Hill J ■ 1. 1 I f~1 



-J- .':''.' 




amracsirsTE'^CTJCf^^ 



WTO'-y:^ " 



JJ J ' LP J L 'J UL 1 



'^p-.A^.l^.A, 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 






Biyolog Michael Lynch ise farkh genler uzerinde yapilan analiz- 
ler kadar, aym genler uzerinde yapilan farkh analizlerin dahi geligki- 
li sonuglar getirdigini belirtmektedir: 

Farkh genler uzerinde yapilan analizlerle ve hatta filogenetik agag- 
larm bir ge§itlenmesini olu§turan aym genler uzerinde yapilan fark- 
h analizlerle ana hayvan filumlannin filogenetik ili§kilerine agikhk 
kazandinlmasi, iginden gikilmasi giig bir problem olu§turmu§tur. 16 

Molekiiler biyolog Michael Denton, molekiiler seviyede yapilan 
kar§ila§tirmalarm evrim teorisi ile geligtigini §6yle agiklamaktadir: 
Ancak 1960'larda daha fazla protein dizilimi elde edildikge, mole- 
kiillerin dogadaki ardi§ik diizen igin higbir delil saglamayacagi 
agikga goriildii. Aksine molekiillerin, evrim igin higbir delilin bu- 
lunmadigi hiyerar§ik §emayi destekleyen geleneksel g6rii§ii onay- 
ladiklan anla§ilmi§tir. Dahasi, smiflarm, matematiksel agidan, en 
tutucu tipolojistlerin bile ongorebileceginden, daha miikemmel ol- 
dugu ortaya gikti. 17 

Dr. Schwabe, molekiiler alanda evrime delil bulabilmek igin 
uzun yillarmi vermig bir bilim adamidir. Ozellikle insulin ve relaxin 
turu proteinler uzerinde incelemeler yaparak canhlar arasmda ev- 
rimsel akrabahklar kurmaya gah§mi§tir. Fakat gah§malarmm higbir 
noktasmda evrime herhangi bir delil elde edemedigini pek gok kere- 
ler itiraf etmek zorunda kalmigtir. Science dergisindeki bir makalesin- 
de §6yle demektedir: 





r 


jwjuwbi 


7 


l 






k* 


Mi 


*' 1 1 ' J 


1 w* 


fct* 


, 


l£p**1 


Rfe 


%\ 


fr 





i temel 



Ya§am ici 
proteinler 
(solda) ve relaxin 



in 



ii*^ 



154 



--'■^- 



JL ■*■■■ ■ • • ■ 



■ - ■ - _i_, =. 



*&£i 



> 



Plll.JJ.ll -J'lHHIII.Hl. J.ll'ljlll'l' .H.1L.II.HIL III..I1.J. ■ -■—■!! ■■-■<■■ ■ IIJII .11 U.ILH.LIJIT'1 



lu ! hjsia i fcjj-uiu ju-riu uitii\ 










Sitokrom-c 




Harun Yal^ya 



Molekiiler evrim, evrim- 

sel akrabaliklarm ortaya 

gikanlmasi igin neredey- 

se paleontolojiden daha 

iistiin bir metot olarak 

kabul edilmeye ba§lan- 

di. Bir molekiiler evrim- 

ci olarak bundan gurur 

duymam gerekirdi. Ama 

aksine, tiirlerin diizenli bir 

geli§me kaydettigini goster- 

mesi gereken molekiiler ben- 

zerliklerin pek 50k istisnasi ol- 

masi olduk^a can sikici goriiniiyor. 

Bu istisnalar o kadar 50k ki, gergekte, istisnalann ve tuhafliklarm 

daha onemli bir mesaj ta§idiklarmi dugiiniiyorum. 18 

Durham Universitesi Biyolojik Bilimler Boliimii'nden Prof. Dr. 
Donald Boulter, amino asit dizilimleri iizerinde yapilan kar§ila§tir- 
malarm evrim teorisinin varsayimlan ile geligkili sonuglar verdigini 
1980 yilmda §6yle agiklami§tir: 

Omurgahlardaki sitokrom-c'nin amino asit dizilimlerinden elde 
edilen ilk sonuglar fosil kamtlarmdan tiiretilenlere benzer omurga- 
hlar filogenisinin ana hatlannin olugturulmasma yon verdi. Diger 
proteinlerden elde edilen sonuglar toparlandikga bu 50k umutlan- 
dinci ba§langig, kisa siirede daha az tatmin edici hale geldi. Farkh 
proteinlerin amino asit dizilim veri kiimeleri her zaman aym filoge- 
netik yoruma uygun dii§memi§ ya da temelde fosil ve morfolojik 
ozelliklerden elde edilen kabul gormii§ filogeniyle uyu§mami§tir. 19 

1998 yilmda Science dergisinde Elizabeth Pennisi tarafmdan ya- 
ymlanan " Genome Data Shake Tree of Life " (Genotn Verileri Hayata 
Agacini Sarsiyor) baglikh makalede, molekiiler seviyede yapilan ana- 



155 



g-iPI(HIMHnj-»-L-iJ-Pii.'^LH..i ■'-■i.i--ii.*-nSL. J Um.rfi.Ji..i jii iL. J JJjm.^-i-iiiL ■■■■u-J ULluim 




4 



1 



M 



1 



I 






I 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilari 

I 






ARCHAEA 



BAKTERl 




KARYOT 



Ribozomal RNA temelli agaca gore evrensel ortak bir ata 

iki dala aynlmisti. archaea ve bakteriler. Ve daha sonra 

archaea'dan okaryotlar geli§mi§ti. Ama dizilimleri yeni 

yapilan mikrobik genomlar ve bira mayasi gibi okaryotik 

genomlarla yapilan kiyaslar, bu iddia Me celismekte, 

evrimciler icin bir cikmaz daha olusturmaktadir. 



lizlerin, evrimciler tarafmdan kabul edilen sozde evrim agacmi sars- 
tigi, sonuglarm birbirleri ile geligkili oldugu §6yle ortaya konuyordu: 
O zamandan beri o (evrimci Carl Woese) ve digerleri bir "ya§am 
agaci" kurmak i<jin hem biiyiik hem de kiigiik olmak iizere gok qe- 
§itli canhnin evrimsel iligkilerini gosteren rRNA kiyaslarmi kullani- 
yorlardi. Bu rRNA temelli agaca gore milyarlarca yil once evrensel 
ortak bir ata iki mikrop dalma aynlmi§ti, archaea ve bakteriler (top- 
luca prokaryotlar olarak adlandinhyor). Daha sonra archaea'dan 
okaryotlar geli§ti. Ama dizilimleri yeni yapilan mikrobik genomlar 
ve bira mayasi gibi okaryotik genomlara yapilan kiyaslar bu diizen- 
li resmi diizensizlige gotiiriiyor, biitiin ya§amm smiflandinlmasi 
hakkmda §iipheler meydana getiriyor. 20 

Pennisi, kaynama noktasma yakm bir lsida yagayan ve DNA di- 
zilimi tamamlanan Aquifex aeolicus bakterisinin molekuler evrimcile- 
rin kar§ila§tiklan problemleri somutlagtirdigmi soyliiyordu. Soz ko- 
nusu bakteri iizerinde incelemeler yapan bilim adamlarmdan mole- 
kiiler genetikgi Robert Feldman 1998 yilinin §ubat aymda Kuzey Ca- 
rolina Hilton Head'deki Mikrobal Genom Konferansmda vardigi so- 



jCd^airrro 



TBafJtf^.-^.ve?^. 




156 



C2E 



W Ji-ii.ii.i. "■' a i J ■■ 'i nil . Ji\J*w+ 



J ■ JUJl.JJilil! U ■-■* 



1 
I 

m f 







Trrrrrsrj 







Harun Yahya 




L/ 



nucu §6yle 

6zetlemi§ti: 

"Kullani- 

lan genlere 

bagh ola- 

rak farkh 

filogenetik 

agaglar elde ediyorsunuz." 21 
Makalede, bu aragtirmanm 

sonucunda elde edilen bazi veri- 

ler §6yle ozetleniyordu: 

Hiicre boliinmesine yardim 

eden FtsY adli proteinin ge- 

ni, Aquifex'i toprak mikrobu 

Bacillus subtilus'a yakm bir 

yere yerlegtirdi. Oysa her ikisinin de bakteriyel 

agacm farkh dallarmdan geldikleri varsayihyor- 

du. Daha da kotiisii, tryptophan adli amino asidi sentezlemekte 

kullamlan bir enzimi kodlayan gen, Aquifex'i archaea'larla ili§kili 

gosterdi. Diversa ekibinin archaea hakkmda buldugu tek anormal- 

lik bu da degildi. DNA'nm yapita§larmi in§a etmede yardimci olan, 

CTP sentezini enzimini §ifreleyen gen analizleri archaea'yi evrimle- 

§en diger biitiin organizmalarm di§ma atar ve rRNA agacimn ileri 

siirdiigu gibi tutarli ve farkh bir grup olmadiklarmi ileri siirer. 22 

Pennisi'nin makalesinde goriigii belirtilen bilim adamlarmdan 
bir digeri olan Ohio State Universitesi'nden mikrobiyolog John Re- 
eves ise bu konu hakkmda §6yle demektedir: 

Daha once rRNA agaglan, canhlarm (ya§am tarihi) agaci ile denkle§- 
tirilmeye gah§ihyordu. Ancak tiim genomlara baktigmizda rRNA 
agaciyla aym sonucu vermeyen genlerle kar§ila§iyorsunuz. 23 



*\ 




3 



I 





II 



■ 



157 



B. tHW . W i llJIJ . u ,. i lt,,., ,,__■. . l Ll„ij„LL.I.M-FJf-Wflllll If-Jl J^lNl-iJi^J'l-ll. LM1L Hill. ■■I.ll?lgl 



JLV-A ^TSt*i/?,W !<S V »- 



A. ll Pi .-^'JP _T 



TT"j ~ 



-irr'i r— ^JUZTCLL 2 :£:.i : ii]'..ii::iJii:3 i:-; j LiJLLJ-J-H 

JJ 'A! US. JLIUJ LL"' V' V JPji " L J ■ f 1 1 1 J j. 



rr 







vrimciler, canhlar arasindaki sozde evrimsel akrabahgi, bu canh- 
lar arasindaki bazi genetik veya morfolojik benzerliklerden yola 
^lkarak one siirmektedirler. Ancak, son yillarda yapilan ara§tirmalar, ge- 
netik ve morfolojik benzerliklerin, canh tiirleri arasinda evrimsel bir ili§- 
ki oldugu iddiasina delil te§kil etmedigini gostermi§tir. 

Gcnlcr avm ffakat goriiniis ffarkli 

Bu alanda yapilan en son c^ahsmalardan biri ABD Ulusal Bilim Vak- 
fi tarafindan yurutiildii. Penn Eyalet Universitesi'nden evrim biyologu 
Blair Hedges baskanhginda yuriitiilen ^ahsmada su kuslarinin genleri 
karsilashrildi. Ancak ayni ailenin iiyeleri olduklari iddia edilen kuslarin, 
ger^ekte genetik a^idan birbirine hi^bir §ekilde benzemedigi ortaya c,ikti. 










J 



k "* 







/ 



' — " " 



a DTPi^: ;c n i i:» 1 MiLXi;i^n . ,.ii;aA^jjii : j,ffr-m-r ri fl B l IB i irJ-U-3J1JLLI^LL-iil 



sfe 










* & 




Arashrmanin sonuc.lan soyle ozetleniyordu: 

Su ku§lannin genleri, ku§lann bedensel ozelliklerini temel alan gele- 
neksel akrabalik gruplamalanndan tamamen farkli bir soy agaci ortaya 
gikardi. 

Evrimciler bugiine dek f iziksel ozellikleri kar§ila§tirma yolu ile, tiir- 
ler arasinda akrabalik iliskileri kurmuslardir. Ancak arashrmacilar DNA 
analizleri sayesinde fiziki ozelliklerden yola ^lkilarak c.izilen evrim soy 
aga^larinin ge^ersiz oldugunu artik fark etmis bulunuyorlar. 

Ara§tirmanin sa§irtici bulgulari arasinda, birbirine c,ok benzer gen- 
lere sahip canhlar arasinda herhangi bir bedensel benzerlik olmadigi sap- 
tandi: 

"^amurda yuriimesini saglayan uzun bacaklanyla, flamingonun en ya- 
kin akrabasi, gamurda yuriiyen uzun bacakli bir ba§ka ku§ degil, ancak 
dalmak uzere yapilmi§ kisa bacaklanyla siska dalgic, ku§u gikti." 

Evrim biyologu Blair Hedges bu siirp- 
riz bulu§ kar§isindaki §a§kinhgini 
§6yle belirtti: 

Genleri birbirlerine diger ba§- 

ka ku§larla oldugundan daha 

c,ok benzeyen iki tiir, di§ari- 

dan higbir benzerlik 

gostermemekteler. 



Molekuler kiyaslamalarda, 
flamingonun en yakin ak- 
rabasi, dalmak iizere 
tasarlanmis kisa bacak- 
lanyla siska dalgic ku- 
su cikmistn. Bu evrim 
agaci ile celisen bir 
sonuctur. 



■ . 



■ ^PJIF"' 1 * 1 --' 1 ■- LlLU •■ Tjl ^i|iJJ_^ i ii fw 




Utt.lliLU JL "J "J- J I LJJ' J--jJ-l:.i- _ :; - ^tttttu. m. i l. :z:U J J\%i h--^^tHx: ..m i i. i c : : a£3lJgngnra 



HZC 



SI 1 !. 




la ft 




[ J 




^ N^Wjfaw 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 

Goriiniis avm ama Qcnlcr farkli 

Benzer bir bulu§ ise Meksika'da yeni bir semender turiinun bulun- 
masi ile ortaya cikanldi. Once bir semender bulduklarmi du§iinen bilim 
adamlari, DNA analizi sonrasinda, bulduklan fosile semender diyemeye- 
cekleri sonucuna vardilar. (^unkii ellerindeki fosil, her ne kadar bilinen 
semenderle tipatip ayni olsa da genetik olarak cok farkhydi. ABD Ulusal 
Bilim Vakfi tarafindan bu sonuc, §6yle aciklandi: 

Toprakta ya§ayan bu semender, birkac, yiiz mil otedeki dagin eteklerin- 
de ya§ayan semenderlerin tipatip aynisi gorunuyor. Fakat California 
Berkeley'deki zoologlann yaptigi DNA analizi, apayri turler olduklari- 
ni gosteriyor. 

Iste bu noktada, cok biiyiik bir §askinhk hakim olmaktadir: birbiri- 
nin aynisi olmalarina ragmen, genetik acidan tamamen ayri turler olarak 
siniflandirilmalan gerekmektedir. (^ah§mayi yiiriiten California Berkeley 
Universitesinden biyolog David Wake, vardigi sonucu cok ac^ik olarak 
§6yle ifade ediyor: 

Birbirlerinin yakin akrabalan degiller. 

Goruldiigii gibi dis benzerlik genetik benzerlik dahi gerektirme- 
mektedir. Bu nedenle uzmanlar bu sonucu biiyiik bir siirpriz olarak nite- 
lendirmektedirler. (^unkii genetik olarak cok farkli olmalari kesinlikle or- 
tak bir atadan evrimlesmedikleri, birbirleriyle akraba dahi olmadiklari 
sonucunu getirmektedir. 

Bu degerlendirmeler i§iginda evrimcilerin bedensel veya genetik 
benzerliklerden yola cikarak varsaydiklari sozde evrimsel yakinhklarin 
gecersiz oldugu anla§ilmi§tir. Boylece bugiine dek cizilmi§ olan tiim soy 
agac.larinm da bilimsel bir temele dayanmadigi, evrimci on yargilarla 
olusturulduklari ortaya c.ikmaktadir. 



Cheryll Dybas, Genes of Aquatic Birds Reveal Surprising Evolutionary His- 
tory, National Science Foundation - Official News-Media tip, 1 Agustos 
2001 

Cheryll Dybas, New Salamenders Turn up From DNA Analysis, National Sci- 
ence Foundation, Official New Media Tip, 1 Agustos 2001 



1 



! 



• ^ ' ^^!Hf■■'| i ' , il^^ _ 




_ .■ ■■ , .— — _ 



' J 



> 



3=P! 



ii"mii ■ ii *■ 











Harun Yahya 

UBA'nin Sitokrom-G ve Hemoglobin Yanilgisi 

UBA'nm kitapgigmda, canlilarm sitokrom-C ve hemoglobin gibi 
molekullerinin kar§ila§tinlmasi yoluyla elde edilen soy agaglarmm 
evrim teorisine delil sagladigi iddia edilmektedir. Bu iddiaya gore, 
canli tiirlerinin bu tiir molekullerinin amino asit dizilimleri arasmda- 
ki farkhliklar, bu canlilarm birbirlerinden evrimlegtiklerini goster- 
mektedir. Bu da tiimiiyle yanlig bir iddiadir. Bazi tiirlerin sitokrom-c 
veya hemoglobin molekiillerinde bazi benzerlikler bulunmasi, bu 
canlilarm birbirlerinden evrimlegtiklerine delil olamaz. 

Her§eyden once belirtmek gerekir ki, ba§ka molekiiller iizerinde 
yapilan kiyaslamalar az once inceledigimiz gibi, son derece farkli ve 
higbir evrim §emasma oturmayan geligkili sonuglar vermektedir. 

Biyokimyacilarm, sitokrom-C gibi bazi proteinler iizerinden yap- 
tiklan kiyaslamalan bir tabloda topladiklarmda bulduklan ise §udur: 
Tiirleri molekiiler yapilarma gore gruplara ayirmak miimkiindiir. Ve 
bu gruplar, kar§ila§tirmah anatomi ile vanlan gruplarla uyugmakta- 
dir. Ancak, boyle bir protein atlasmda ilging olan, bu gruplarm veya 
alt smiflarm her birinin digerlerinden tamamen izole edilmig, tama- 
men ayn olmasidir. Gruplar arasmda higbir gegi§ veya ara smif bulun- 
mamaktadir, aynen fosil kayitlarmda veya giiniimiizdeki canhlar 
diinyasmda ara tiirler olmadigi, tiirlerin keskin hatlarla aynldigi gibi. 

Avustralyah biyokimyaci Michael Denton, Dayhoff Atlas of Prote- 
in Structure and Function gibi sitokrom farkhliklarmi gosteren tablola- 
nn bu tiir ara gegi§ eksikligini gok belirgin gekilde ortaya koyduguna 
dikkat geker. 24 

Bu konuda dikkat geken bir bagka nokta ise §udur: Evrimcilere 
gore en ilkel organizma hiicre gekirdegi olmayan bakterilerdir. Hiic- 
resinde gekirdek olan daha yiiksek organizmalar, mayadan insana 
kadar, okoryat olarak adlandinhr. Eger tiim okaryotlar bakterilerden 
tiirediyse -ki evrimcilerin iddiasi budur- o zaman sitokrom-C gibi 



161 



--• m7 ~ 



1 



M 



A. 



i 









i 

■ 



_j£E£ 



mTmr ^ 



H.'JIIII ?T* II. 1J ■ tJll^lT-. ■■■II R.U.lLIIL«gf-ii.Jl IHIl-ir.. 1 1 1 '■ ■■ ■ Ll * H. 1 .1 i . 1 I. V. . ■ IJ II I ■ 1. 1 IJ 11. 



Sifflfi 



. JMLllfUJiJja^Ul J^iT 3^ jJ^-m. -^y^r^rx^^nuj' 






I 

Amerikan Ulusal ] 




JMH JJULI 




Amerikan Ulusal Bilimler Akadeniisi'nin Yanilgilari 




k 




HEHELlLER 



■II - - i i 
innviiuiii 

llcHHIIf 

ft 
l-nlliui 

lllVVIM 

1 : > i 



1.4 
flit 



KUJUMt 



pcngucn 

...in n 
gOven.ln 



"4 

ft* 

tH 
54 



sqrOncenler 



jirrphprnfrflttfi 

-LiliHllir Al%ll yrfrIM 



I.I. 



AflFlBlYEN 

|iuri..iiln U 

HAYALAR 

■JftinryuiiW^ mu^iPirrp u/ 
t Juiurh auyui i ■■ | 

itrumiiHirrt traiw MP 




TELEOSTS 

OtefMM boJii all 3nf& 



rim I'miij" 
pfilnniul 

-IP/-IPIS 




OS 



ELA5HOBRAKCH5 
CYCLOSTOriES 

(tcnutz bd* IfltlD 

i" li-niiy.Mii> 

BOCEttLER 

ttwfyc ^Uurfll Ill 

v-JiJitlniNlu ilnrfQI M 
i|i i% Inn - im U 

Kwri .him ■• M 

ANOlOSPERn 



■ Li il ii | I " I :i 

MAAfll 

fttnrwhP 

' ■■il-! V 



Rhodospit ilium rubrum'un bakteriyal sitokrom-C'si Me diger canhlarin sitokrom-C'leri arasin- 
da yapilan otuz uc kar§ila§tirmayi listeleyen tablo. Tabloda da goruldiigii gibi, her simf kes- 
kin olarak bir diger siniftan aynlmaktadir, ara gegi§ formlan molekiiler seviyede de gorulme- 
mektedir. Her bir alt sinifin turn dizilimleri, baska bir grubun iiyelerinden e§it derecede uzak- 
tir, yani evrimcilerin iddialanna gore birbirine daha yakin akraba olmasi gereken siniflann 

25 

molekiiler dizilimleri birbirine daha yakin degildir. 



162 










~miL ■■ I 111 -J-ll ■■l-J.^%IJl!l%'JIIM-f-jr t ,T Ll _ 1L 



™- 1 ■ -^T^ IIU ■! U .1^ TT-^ Wt 








V'-^AAV^LS^MWrtf 



Harun Yahya 



proteinlerde, kademe kademe farklilagma gormeyi beklersiniz. An- 
cak, buldugunuz gudur: insandan kangruya, meyve sineginden tavu- 
ga, aygigeginden gmgirakli yilana ve penguenlerden firmcilarm kul- 
landigi mayaya kadar turn ana siniflann sitokrom-cleri, bakterilerin 
sitokrom-c molekiillerinden aym derecede farklilik gostermektedir- 
ler. (%65 ile %69 arasmda degigen bir farklilik vardir). 
Michael Denton bu konuda §u yorumu yapar: 
Insan, lampri (emici bir su hayvani), meyve sinegi, bugday ve ma- 
ya gibi farkli organizmalardan alman okaryotik sitokromlarm hep- 
si, bu bakteriyal sitokromla, yiizde altmi§ dort ila yiizde altmi§ ye- 
di arasmda bir dizilim uyugmazhgi sergilemektedir. Okaryotik tiir- 
lerin maya gibi tek hiicreli organizmalardan, memeliler gibi gok 
hiicreli organizmalara kadarki miithi§ varyasyonu goz online alm- 
digmda ve okaryotik sitokromlarm kendi aralarmda yiizde kirk be- 
§e kadar <je§itlendigi degerlendirildiginde, bunun modern bilimin 
en §a§irtici bulgularmdan birisi olarak kabul edilmesi gerekir. 26 

Daha da olaganustu olan ise, evrimci §emanm en temel iddiasi 
olan baliktan amfibiyene, amfibiyenden siiriingene, siiriingenden 
memeliye gegig iddiasmm biyokimyada higbir delil bulamamasidir. 
Amfibiyenler, siiriingenler ve memeliler gibi kara omurgalilarmm 
protein farkhhklari, bahklarmki ile kar§ila§tinldigmda, yine hepsi 
e§it derecede izole olmu§ olarak gikarlar. Evrimsel diziden beklenen 
kademeli farkhlagma goriilmemektedir. 

Atlar, tavganlar, kurbagalar ve kaplumbagalar, sitokrom-cleri 
agismdan sazan bahgmdan %13 farkhdirlar. Denton, "Molekiiler sevi- 
yede baliktan amfibiyene, amfibiyenden siiriingene ve siiriingenden memeli- 
lere evrimsel gegi§in higbir izi yoktur. Ornegin, bahklarla diger kara omur- 
galilari arasmda ara gegi§ canlisi olarak goriilen amfibiyenler, molekiiler agi- 



:■ 



; • 






i 






163 



B. tHW . W i llJIJ . u ,. i lt,,., ,,__■. . l Ll„ij„LL.I.M-FJf-Wflllll If-Jl idHl-iJ'Mj'l-ll- MJ ■■-■■>■! J ■■■11^^ 



JLV-A ^T^li^^' !<S V »- 



ri.i^fmML 







t' m J "A 1 -■-• J J X 1 JJ JU JU JLt JIUUUUJ IJL i-JULPJIWiJ 'JU IPJUU 







t 



!= I 



BK3!OT^T*r7WW 



^fcr*!7 W A *k\ / ' , ' 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 





dan baliklardan diger siirungenler ve memeliler kadar uzakhr. " 27 demekte- 
dir. 

Goruldugu gibi, UBA'nm molekiiler biyolojiden evrim teorisine 
kanit olarak gosterdigi olgulann tamami birer yamlgidir, veya evrim- 
ci bilim adamlannm kasitli garpitmalandir. 

Sozde Genlerin Evrim Teorisine 
Delil 01u§turduklan Yanilgisi 

UBA'nm evrim teorisine molekiiler biyolojiden delil olarak gos- 
terdigi konulardan bir digeri ise iglevsel olmadiklan iddia edilen ve 
"sozde genler" (pseudogenes) olarak adlandinlan DNA dizileridir. (Bi- 
lim ve Yaratili§gihk, s. 19) 

Bilindigi gibi bir canlimn viicudundaki proteinler, genlerde kod- 
lu olan bilgi kullamlarak iiretilir. Sozde genler ise, protein iiretimin- 
de veya bir ba§ka fonksiyonda rol oynamadiklan varsayilan, dolayi- 
siyla "i§levsiz" olarak kabul edilen DNA dizileridir. 

Sozde genler kavrami, aslmda DNA'da iglevsiz kisimlar bulun- 
dugunu iddia eden "Junk DNA" (Hurda DNA) tezinin bir pargasidir. 
Ancak bu tezin tiimiiyle giiriik oldugu, 1990'larm ikinci yansmdan 
itibaren elde edilen bir dizi bulgu ile ortaya gikmigtir. (^iinkii iglevsiz 
("junk") oldugu iddia edilen DNA dizilerinin hiicre ve viicut igin son 
derece onemli iglevler iistlendikleri bir bir ortaya gikmigtir. En son 
olarak 1992 yili sonunda elde edilen bulgular, "Junk DNA olarak ta- 
nimlanan genlerin, aslmda viicudun genel yapisi ve diger genlerin ne 
zaman aktif veya pasif hale getirileceginin bilgisi gibi son derece ha- 
yati kodlar igerdiklerini ortaya koymugtur. Washington Post gazetesi- 
nin yazdigma gore, "bilim adamlan, yeni ke§if lerin Junk DNA kav- 
raminin tamamen terk edilmesine yol agnaya aday oldugunu" soy- 
lemektedirler. 28 



164 
■ ■■■■ jiL/i.ii. i.pi ul^jmi-. jl:ui rtjpim\i- 






JJ.. 1 ■-■FL?T" LL ■ ■IIJ.W.llIlM 









y 



Harun Yahya 

Ote yandan eger gergekten hiicre iginde "sozde genler" (pseudo- 
genes) var olsa bile, bunlarm evrim teorisine kazandirdigi herhangi 
bir §ey yoktur. 

Evrimcilerin, sozde genleri ortak bir atadan tiireyigin delili ola- 
rak gormelerinin nedeni, onlari DNA'da mutasyonlar tarafmdan 
olugturulan hatalar olarak dugunmeleridir. Farkli canli tiirlerinde 
benzer hatalarm meydana gelmesinin ise imkansiz oldugunu, dolayi- 
siyla bu hatalarm evrim siireci boyunca yeni tiirlere aktanldigmi one 
siirmektedirler. Oysa bu iddiayi giiriiten birgok delil bulunmaktadir. 
Bunlardan bazilan §6yledir: 

1. Bazi gen bolgeleri mutasyona daha elveriglidir. Dolayisiyla 
farkli canli tiirlerinde aym gen bolgelerinin mutasyona ugramig ol- 
masi §a§irtici degildir ve ortak bir atadan tiiremeyi gerektirmez. 

2. Fonksiyonsuz oldugu iddia edilen sozde genlerin fonksiyonla- 
n olduguna dair deliller, bagta belirttigimiz gibi, giderek artmaktadir. 



H :, 



? 






R 




JrtJmifc.L.iiTw-1 



■ m , |. w »^ji i j ■.-. vi. . i. i. n, 1 1 1 ■ i ■ .i i .j j.i m i ■ ■ iii j i- . ■ !■!»■ .i i ri.i.r..ii 



JBEikwd; 






."LL Jtlvru^jU. JJ J. 1 - - m jucli-, ujiJjJLg o mg S j ljj j_'JL:=^^ijete]JilttMJJ 



r Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilan 




3. Sozde genlere bagh olarak kurulan filo- 
genetik agaglar hem kendi iglerinde hem de diger 
filogenetik agaglarla geligkilidir. 

1. Mutasyona daha elveri§li olan gen bolge- 
leri, evrimcilerin sozde genler hakkindaki iddiala- 
nni gegersiz kilmaktadir 

Birgok gende ve sozde gende "popiiler mutas- 
yonel noktalar" bulundugu tespit edilmigtir. 29 Bu- 
nun anlami §udur: DNA dizilerinin bazi bolge- 
leri, mutasyona ugramaya digerlerine gore da- 
ha elveriglidir ve bunlar organizma uzerinde etki- 
si olmayan mutasyonlardir. Dolayisiyla, farkli 
canhlarm DNA'smda bu bolgelerin mutasyona 
ugramig olmasi ve aym niikleotidlerin degi§mesi 
olasi bir durumdur. Sirf bu benzer mutasyonlar dolayi- 
siyla bu canhlarm ortak bir atadan tiirediklerini iddia etme- 
nin bir mantigi yoktur. 30 

2. Fonksiyonsuz oldugu iddia edilen sozde genlerin 
f onksiyonlan olduguna dair deliller giderek artmaktadir 
Evrimcilerin, sozde genleri evrim teorisine delil ola- 
rak gostermelerinin nedeni, bu genlerin iglevsiz olduklan- 
m varsaymalandir. Ancak, bagta da belirttigimiz gibi iglevsiz 
olduklan sanilan birgok sozde genin gergekte iglevsel oldugu 
anla§ilmi§tir. Bu yondeki deliller ise giderek artmaktadir. 
Aynca, bazi bilim adamlarmm da belirttigi gibi, herhangi 
bir deney ortammda bu DNA dizilerini protein kodlarken 
gozlemlememig olmak, onlarm boyle bir yetenekleri ol- 



* 



iff 






166 

l-llll llMim.llHll'Ill.l.l, >..l'.lll 1 !!■■■■ II J .11. LL.1J. ■_>HJ .I1.I..1. l_.Ul.U.IILLI.HUl._I.IHlWlHUl 



^^^^^^^^^ H ■ 














''"■^AAI*^u,w»AW^tf 



Harun Yahya ^ 

madigmi gostermemektedir. Nitekim, Leeds Universitesi Molekiiler 
Tip Boliimunden A. J. Mighell bu konuda §6yle der: 

Bu ve diger orneklerde bir genin kesin olarak sozde gen veya gen 
olup olmadigmi soylemek miimkiin degildir. Boyle bir tespit igin 
analizin uygun zaman ve yerde ve uygun ko§ullarda yapilmami§ 
olmasi mumkiindiir. 31 

Zuckerkandl, Latter ve Jurka ise, sozde genlerin iglevsiz olduk- 
lan iddiasmm somut bir gergek gibi kabul edilmesini §6yle elegtirir: 
Bazi yaymlarda, protein ya da i§levsel RNA kopyaladiklan bilinme- 
yen DNA'dan, ozellikle sozde genlerden, sanki i§levsizlikleri is- 
patlanmi§ bir ger^ekmi§ gibi, i§levsiz DNA olarak bahsedilmekte- 
dir. 32 

Nitekim daha onceleri iglevsiz olarak kabul edilen ve en bilinen 
sozde gen gruplarmdan biri olan Alu'nun gergekte iglevsel oldugu 
yakm bir zaman once delillendirilmi§tir. 33 Aynca bazi sozde genlerin 

DNA'yi tersine kopyalayan RNA ile bir- 
birlerini etkiledikleri dii§unulmekte- 
dir. 34 Bazi sozde genlerin ise, genetik qe- 
§itlilik olugturmak igin bilgi kaynagi 
olarak fonksiyon gosterdiklerine inanil- 
maktadir. 35 

Sozde gen dizilerinin bazi kisimla- 
nnin fonksiyonel genlere kopyalandik- 
lan ve fonksiyonel dizinin degigik bi- 
gimlerini iirettikleri dugiinulmektedir. 
Bu olgu birgok kereler rapor edilmigtir. 
Bazi ornekler arasmda fmdik faresi 36 ve 
ku§ 37 immunoglobulinleri, fare histon 




167 



:■ 



=i 



A 



I 
it 

£ 



■ 



t 




y 





B. tHW . W i llJIJ . u ,. i lt,,., ,,__■. .rLl„ij„LL.I.M-FJf-Wflllll If-Jl J^lNl-iJi^J'l-ll. LM1L Hill. ■■I.ll?lgl 



jlv-a *jL-K**if+j'M : »s v »- 






i"i. in ii ■ ■ I ■ i t 






» 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 




. 



'^zr+V+W 



genleri 38 , ve atlarm globin genleri 39 , ve insanin beta globin genleri 40 
bulunmaktadir. 

Bazi sozde genlerin ise gen tanzimi ile iligkili oldugu gozlemlen- 
migtir. 41 Bu tiir bir rol, diizenleyici protein igin rekabet, sinyal RNA 
molekiillerinin ve diger mekanizmalarm iiretimini igerebilir. 42 
Turn bu ornekler, canlilarda "sozde genler" bulundugu id- 
diasmi giirutmek igin yeterlidir. Sozde genler konusunda, bir- 
gok delil birikmeye baglamigtir ve bu, sozde genlerin yararsiz 
olduklan iddiasmm giivenilir olmadigmi gostermektedir. 

Bilindigi gibi, evrimciler 19. yiizyilda yiizlerce madde- 

den olugan korelmig organlar listesi gikarmiglar, insan viicu- 

dunda evrim siireci iginde iglevini yitirmig appendiks (apan- 

disit), kuyruk sokumu gibi korelmi§ organlar oldugunu id- 

dia etmiglerdi. Oysa, 20. yiizyilda geligen bilim ve teknolo- 

' ^ jik imkanlar sayesinde bu liste giderek kiigiilmug, i§levsiz 

* ^m oldugu sanilan organlarm ya§am igin oldukga onemli 

%i ozelliklere sahip olduklan anla§ilmi§ti. Goriinen o ki, ay- 

' fcj, m siireg sozde genler igin yaganmaktadir ve evrimcilerin 

umut bagladiklan sozde delillerden biri daha yok ol- 

maktadir. 

Evrimciler, 19. yiizyilda 
yiizlerce maddelik "korel- 
mis organlar" listesi cikar- 
mislar ve bu listeyi evrime 
delil olarak kullanmislardi. 
Oysa 20. yiizyilda bu liste 
giderek kuciilmus ve is- 
levsiz zannedilen organla- 
rm gercekte viicut igin 
onemli ozellikleri oldugu 
tespit edilmistir. Kuyruk 
sokumu bu organlardan 
biridir. 




EJ&fldSfflgtfS 




KUYRUK SOKUMUNUN RONTGENDE GORUNUMU 



VfififillliY.Tir'M 



168 



■ 




ILI1.I1' HLIl .1.1 J .-. II. J.W %llll IIWIIIWW 



..I: -■_*-■ ^-V- ^-V* '■ ■■+ jfrtfwj-. ,f . 



<i\* 



^.^.^T^-^-g* j Bi t j „ , , . , ± , „.., » M v M 



JU-L^M i ilJlfcrJUiJ r AJXUIlJt^L^^ ?L ' 



osa 



^-ULLZLlJU ' JrJTAJLiJllI .ifre-iaj^jjE:; 



llli! Ml! ULUJ I 



i jji ! ■ j ju n. i yy w i 11 ~ 









' 



Harun Yahya 






3. Sozde genlere bagh olarak kurulan filogenetik agaglar hem 
kendi iglerinde hem de diger filogenetik agaglarla geli§kilidir 

Ote yandan evrimcilerin sozde genler iizerine kurduklan evrim 
agaglan da, hem kendi iglerinde hem de diger evrim agaglan ile ol- 
dukga geligkilidir. Ornegin, Ulusal Bilimler Akademisi'nin kendi ya- 
ymi olan PNAS'ta yaymlanan, M. Collard ve Bernard Wood'un, "How 
Reliable are Human Phylogenetic Hypotheses?" (Insan Filogenetik 
Hipotezleri Ne Kadar Giivenilirdir?) baghkh makalelerinde belirttik- 
leri gibi sozde genler iizerine kurulan evrim agacma gore, insanlar ta- 
rih sahnesine gempanze ve gorillerden once gikmiglardir. Oysa ev- 
rimcilerin kendi iddialarma gore, §empanze ve goril insanlardan on- 
ce evrimlegmiglerdir. 43 

Elbette ki bu tiir tutarsizhklar sadece in- 

san-§empanze ve goril ugliisii arasmda yapi- 

lan kiyaslamalara ozgii degildir. Ornegin 

beta globin molekiilii ile ilgili veriler, 

morfolojik verilerle kar§ila§tirilarak 

genel bir primat filogenisi (ev- 



Insan, sempanze ve goriller arasmda ya- 
pilan molekiiler kiyaslamalar, insanlarin 
maymunlarla ortak bir atadan evrimle§- 
mediklerini gostermekte, analizler evrim 
teorisinin iddialanni gecersiz kilmaktadir. 





i 





i 





K 



d 3 



7 

s 




1 




169 



" f "" m, * [l111 ju.i - i_J^ig-PM**?n,ijiMUiLum.iwiri i'j- Jt ■■ f.'i - J f ■« ■■!■■■■ ii ■i..»ij ?T »-*T m .h 






WU'JL'l *- lA" l J 'M'JJ UUJJ 




Bazi sozde gen dizileri, alabahklar, kemirgenler ve miirekkep baligi gibi birbirinden 

90k farkh canhlar tarafindan paylasilmaktadir. Bu, sozde genlerin evrime delil olama- 

yacagini gosteren orneklerden sadece biridir. 

rim agaci) in§a edilmek istenmigtir. Ancak iki verinin birbiriyle geli§- 
kili oldugu goriilmugtur. 44 Bir bagka galigmada, Alu dizileri, cadi ma- 
kileri (cuce bir maymun turu) "hominid'lerin (ve insanm) karde§ gru- 
bu olarak gikarmigtir. 45 Ancak bu sonug, cadi makiyi primat filogeni- 
sinde ba§ka yerlere yerlegtiren verilerle geligmektedir. Benzer sozde 
genlerin birbirine evrimsel agidan uzak olarak kabul edilen filumlar- 
da bulunmasi da evrimcilerin agiklayamadiklan bir durumdur. 46 Bu- 
nun yeni bir ornegi, oldukga §a§irtici bir bulu§ olan SINE dizileridir. 
Bu sozde gen dizileri, alabalik tiirleri 47 , kemirgenler ve miirekkep ba- 
ligi 48 gibi birbirlerinden evrimsel agidan oldukga uzak canhlar ara- 
smda dahi paylasilmaktadir. 

Diger molekiiller iizerinde yapilan filogenetik agaglarda goriilen 
geligkiler, sozde genler kullamlarak in§a edilen evrimsel agaglarda da 
goriilmektedir. Turn bu veriler, sozde genlerin ortak bir atadan ture- 
yi§in delilleri olmadigmm goriilmesi agismdan yeterlidir. 49 



u 







5 









ia^^.Tc^2 



170 






i__M.L1LI1.I1' 111 _1_| j . 11. ■ .■■■ *IJ1 'l IHII-'fUll' 1 -IL. ■.--■ HULL -ir.!'l! 11 ■- .1 M.tiUllB ll'.H'.fft^ HtfM 



LB li*IiLl!iJL i ■ ajjjn.iii tE!3mm&llill^ l 3niL^ imil it -MUllil, UL ' Li: JU ' XLlV-^ Lirl 




t «pj 




I 



> 



Molekiiler Saat Yanilgisi ve 
Bir Kisir Dongii Mantik Daha 

UBA'nm evrim teorisine delil olarak gosterdigi konulardan bir 
digeri de "molekiiler saat" tezidir. (Bilim ve Yaratili§gihk, s. 19) Mole- 
kiiler saat tezi 1970'lerin ortalarmda ileri siiriildii. Bu tez, birbiriyle 
evrimsel akraba sayilan canli tiirleri arasmdaki genetik farkliligm, bu 
canli tiirlerinin fosil kayitlarmdan tespit edilen "ayngma" siireleri ile 
kiyaslanmasiyla belirli bir "evrim hizi" hesaplanabilecegini varsayi- 
yordu. Ornegin tiim memelilerin ortak bir atadan evrimlegtigi varsa- 
yilirsa, at ile kangurunun ortak atasimn 70 milyon yil kadar once ya- 
§adigi varsayiliyor, sonra bu iki canli arasmdaki genetik farklilik 70 
milyon yila boliinerek zaman igindeki "evrimlegme 
hizi" tespit ediliyordu. 

Buna gore, bir genin veya bir proteinin orta- 
lama evrimlegme hizi "molekiiler saat" olarak 
adlandinlir. Evrimciler, molekiiler saatin canli- 
lar arasmdaki evrimsel 
iligkiyi ortaya koy- 
dugunu, tiirlerin 
birbirlerinden 
ne zaman ayril- 
maya bagladiklan- 
m ve tiim olaylarm 
gergek zaman dizinle- 
rini saptamada yardim- 
ci oldugunu one siirmek- 
tedirler. 












J 


■ 


■ 1 




■ ■-tfll'.IIHJ.J-IJHtf!^!ff-.l |L1|J.ILL1LI»„IJL'I..J I , IW FT-.THJ. Ill J till . H. 1 I I ■ 1 111 !■* ■ 1 L. lL ■ .. »^J 



■ -U*i ' ".L 1 ".-. > ' ■*' ITT H7.TJ 



A 1 -*■ Lk. 1 w '-u yumui 






/£ 







Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 




Ancak, ilk ortaya atildigmda evrimciler tarafmdan biiyiik bir he- 
yecanla benimsenen ve Yaratiliggilara kar§i biiyiik bir koz olarak go- 
riilen bu tezin, evrimcilerin elindeki tiim verilerle, ozellikle molekii- 
ler evrim teorileri ve paleontolojik bulgular ile geligtigi kisa siire igin- 
de ortaya gikmi§tir. 

Molekiiler saat kullamlarak elde edilen veriler ve kurulan soy 
agaglan fosil kayitlan ile biiyiik bir tutarsizlik gosterir. Ornegin antro- 
pologlar, fosil kayitlarma dayanarak maymun ve insan nesillerinin en 
az 15 milyon yil once birbirlerinden aynldiklarmi ongormektedirler, 
ancak "molekiiler saat" tezi uyarmca bu aynlmanm 5 ile 10 milyon yil 
oncesi bir donemde meydana gelmesi gerekmektedir. 50 

Daha yakm donemlerde, sadece anneden kiz gocuguna gegen 
mitokondriyal DNA iizerinde yapilan analizler sonu- 
cunda giiniimiiz insanmm 200.000 yildan daha ki- 
sa bir siire once Afrika'da yagayan bir kadinin 
torunlan oldugu one siiriilmiigtii. Ancak ant- 
ropologlar bu sonucu kabul etmediler, giinkii 
bu durumda 200.000 yildan daha ya§li tiim 
Homo erectus ve sonrasi fosilleri yok say- 
mak durumunda kalacaklar j 
di. 51 







i.iiui.iiWiLii..ri..i .1. .*..'■' *l.i'. ■nuMi-.rt.p iLiuiJ.»jiJi..JJ!i»uii..ii|*fWiEW* 



rrrr 










fej.l\,«,^,^V,^ 





Norman Pace 



Molekuler saat yonteminin giiveni- 
lir olmadigmm en agik gostergelerinden 
biri ise, 1996 yilmda Science dergisinde 
yaymlanan bir makalede aktanlmakta- 
dir. Soz konusu makalede biyokimyaci 
Russell Doolittle ve ekibinin, molekuler 
saat yontemi ile gekirdekli tek hiicreli 
canlilarm (okaryotlarm) bakteri gibi qe- 
kirdeksiz canlilardan (prokaryotlardan) 2 
milyar yil once ayrildiklarmi one siirdii- 
gu belirtilmektedir. Ancak evrimci mikrobiyolog Norman Pace ise 
farkli bir saat kullanarak aym olaym 4 milyar yil once gergeklegtigini 
one surmugtiir. (Oysa yeryiiziindeki yagamm 3.7 milyar yildan daha 
geriye gitmedigi kabul edilmektedir.) Mikrofosil uzmani William 
Schopf ise, her iki sonucu da reddetmig ve en eski bakteri fosillerinin 
Doolitle'm verdigi tarihten 1.5 milyar yil once bulundugunu iddia et- 
migtir. Doolitle ise onun bu iddiasma kar§i, bu fosillerin gergek olup 
olmadiklarmm §upheli oldugunu belirtmigtir. 52 Goriildugu gibi mo- 
lekiiler saat kullamlarak elde edilen veriler hem kendi iglerinde hem 
de fosil kayitlan ile agikga geligmektedirler. 

Biyokimyager Schwabe ve Warr da, yaptiklan relaxin (hamileli- 
gin son giinlerinde salgilanan bir hormon) analizlerinin "evrimsel sa- 
at modeli M ne uymadigmi belirtmektedirler. 53 

Ara§tirmacilar Vawter ve Brown tarafmdan yapilan DNA analiz- 
leri ise evrimcilerin beklentilerinin tamamen digmda sonuglar ver- 
migtir ve bu nedenle bu aragtirmacilar molekuler saat hipotezinin ta- 
mamen terk edilmesi igin gagnda bulunmaktadirlar: 

Mitokondriyal DNA ve gekirdege ait DNA sapmalarmm goreceli 
oranlarmdaki uyu§mazlik, mitokondriyal DNA ve gekirdege ait 
DNA'nm ait olduklan genomlarm igledigi denetimler ve smirlama- 
larm birbirinden bagimsiz olarak evrimle§tiklerini ortaya koyar ve 



173 

^"»^^'^ I-illi.lUH ■-HJJl-Jl!-iBIJ^.Jir..||LiHilllJ ■■■■■II. H-l'-N^ 1 



, 



1 






1 


i I 


i .1 



l 



3 > "i 



i I 



rrrnm 



wmmrt 



-J- .':''.' 



; k £ '' ^'S r ' 



amr3Ei?STH^CTjra^^^ 



^U J J LP J L 'J 'X? 




•^L^-A^. 1 - 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 



fosil tarihlendirmesinden bagimsiz, DNA evriminin genelle§tiril- 
mi§ molekiiler saat hipotezinin, reddedilmesi adina saglam bir 
delil saglar. 54 

Molekiiler saate gore elde edilen sonuglann giivenilir olmadigi- 
m, goriildiigii gibi evrimci aragtirmacilar da kabul etmektedirler. 

Molekiiler saat tezinin giivenilir bulunmamasmm bir ba§ka ne- 
deni ise, canli tiirlerinin birbirlerine molekiiler agidan uzakliklarmi 
olgmek igin kullanilan tekniklerin yetersiz olmasidir. Isveg Doga Ta- 
rihi Miizesi'nden Prof. Dr. James S. Farris bunu §6yle agiklar: 

Oyle goriiniiyorki gikartilabilecek tek genel sonug molekiiler uzak- 

lik verisinin analizi igin kullanilan mevcut tekniklerin, higbir §eyi- 

nin tatmin edici olmadigidir... 

Bilinen genetik uzaklik olgiitlerinin higbiri mantikli savunmasi ya- 
pilabilecek bir metod saglayamaz ve elektroforetik verinin analiz 
edilmesi igin tamamen farkli yakla§imlarm benimsenmesi gerekli 
goriilmektedir. . , 55 

Farris'in soz konusu tekniklere getirdigi elegtiriler itibar gormek- 

tedir, giinkii molekiiler uzakligi olgmek igin en gok kullanilan teknik- 

lerden birini kendisi geli§tirmi§tir. 

Miinih Teknik Universitesi Mikrobiyoloji Enstitiisii Bagkani 

Prof. Dr. Siegfried Scherer ise molekiiler saat tezinin gegersizligini 

§6yle vurgular: 

Genellikle deneysel biyolojide uygulanan kuvvetli talepler goz 
oniine almdigmda, (molekiiler saat) konseptinin neden bu kadar 
uzun bir siire varligmi devam ettirdigini anlamak giigtiir. Ne filoge- 
netik ayinmlarm tarihinin saptanmasi igin bir gereg ne de herhangi 
bir belirli filogenetik hipotez igin giivenilir destekleyici bir delil ola- 
rak kullamlabilir... Protein dizilimleri konusunda giivenilir bir mo- 
lekiiler saat var olmami§ goriinmektedir... Molekiiler saat hipotezi- 
nin reddedilmesi gerektigi sonucuna vanlmi§tir. 56 




I 
3 



■ 
s - 



.iS^j^k* ■,■■_ -.■■-■ . 



iv^^^ilaca 



^■^^^ Jl lllllll " lll - IJ "^ 1 ' 11 .■'i.il.ii.i'ui IHUI.J. ■ _■-■!]■.- i.i. mil' in Li a ■ LJ^r-F^— r-^nP* 








V'-^AAV^LS^MWA? 



Harun Yahya 



Kisacasi, evrimcilerin "molekiiler saaf'i galigmamaktadir. Den- 
ton'a gore molekiiler saat kavrami "durumu kurtarmaya yonelik bir 
totolojiden" ibarettir. Denton, evrim teorisini bu konuda §6yle elegtir- 
mektedir: 

Evrimsel paradigmanm on yargili davram§i oylesine giigliidiir ki, 
ciddi bir yirminci yiizyil bilimsel teorisinden 50k orta ?aga ait bir 
astroloji prensibine benzeyen bir dii§iince, evrimsel biyologlar igin 
bir gergeklik haline gelmi§tir. 57 

Her ne kadar molekiiler saat kavrami, olaganiistii bilimsel ve 
teknik bir goriiniim sunsa da, gergekte Denton'm da belirttigi gibi ki- 
sir dongii bir mantigm iiriiniidiir ve higbir §eyi agiklamaz. (^iinkii 
molekiiler saati kurabilmek igin, once canlilarm ortak bir atadan tii- 
redikleri iddiasmi kabul etmek gerekir. Evrimciler once bu on kabul 
ile molekiiler saati kurmakta, sonra da UBA yazarlarmm yaptiklan 
gibi bu saati ortak bir atadan tiireyigin delili gibi gostermektedirler. 
Philip Johnson evrimcilerin bu son derece bilimsel (!) goriiniimlii 
ama gergekte igi bo§ tez ile insanlan nasil etkilemeye gahgtiklarmi 
§6yle agiklar: 

Darwinciler diizenli olarak molekiiler saat bulgularmm "evrimin 
bir gergek oldugunun" tarti§ilamaz kaniti oldugundan bahsederler. 
Saat tarn da bilim adami olmayanlarm goziinii korkutacak tiirden 
bir §eydir: iirkiitiicii gekilde tekniktir, sihir gibi igler ve etkileyici §e- 
kilde kesin sayisal degerler verir. Darwin tarafmdan, hatta Neo- 
Darwinist sentezin kuruculan tarafmdan bile bilinmeyen bir bilim 
dalmdan gelmektedir ve bilim adamlan, (molekiiler saatin) onlarm 
bize bunca zamandir soylediklerini bagimsiz bir §ekilde onaylar ni- 
telikte oldugunu soylemektedirler. 58 

Johnson'm da belirttigi gibi, molekiiler saat tezi ile ilgili insanlar- 
da biiyii etkisi yapan, karmagik goriiniimlii hesaplar, insanlarm bu 
tezin olaganiistii gergekleri agiklayan, bilimsel bir tez olduguna inan- 



:■ 



=i 



•\ 






1 



i 



■ 

I 






■ 



175 



B. tHW . W i llJIJ . u ,. i lt,,., ,,__■. . l Ll„ij„LL.I.M-FJf-Wflllll If-Jl IJUl.^ 1 ^.!!. L I J ■■- ■ ill II J ■ ■■ 1 I P^^ 



jlv-A ^Tst*i/?,w ?.x* v »- 







L-Q-Li-Lli.il' Jiilii.Ji.1 J . ii.J.W turn luiinjy- 







■HHNvC^tt^t? 




Harun Yahya 



masini saglar. Oysa, yukanda da agiklandigi gibi, molekiiler saat 
kavrami kisir dongii igindeki bir mantigm igine yerle§tirilmi§tir; ev- 
rim teorisine delil saglamak gibi bir ozelligi bulunmamaktadir. UBA 
yazarlan, kitapgik boyunca siirdiirdiikleri "Belki inamrlar" mantigmi 
bu bolumde de surdiirmug, "sozde delilleri" art arda siralamiglardir. 



:■ 



Balinalar ve Su Aygirlan Arasinda 
Kurulmaya (Jali§ilan Evrimsel Akrabalik 

"Molekiiler Biyolojiden Gelen Yeni Kanitlar" bolumiinun en so- 
nunda, bilimsel verilere aykin bir iddia daha one siiriilmektedir. 
UBA, bazi siit proteinleri arasinda yapilan kar§ila§tirmalarm balina- 
larm kokeninin su aygirlan oldugunu gosterdigini ve bunun fosil ka- 
yitlarmca da desteklenen sonug oldugunu iddia etmektedir. Oysa, 
soz konusu aragtirmanm sahipleri ve balinalann kokenini inceleyen 
bilim adamlan UBA ile tamamen farkli goriiglere sahiptirler. Bu ara§- 
tirmayi yiiriiten Tokyo Teknoloji Enstitiisii'nden bilim adamlan, 14 
Agustos 1997 tarihli Nature dergisinde yaymlanan raporlarmm so- 
nunda balinalann kokeninin su aygirlan oldugu tezinin fosil kayitla- 
rma ve morfolojik kar§ila§tirmalara uygun dii§medigini §6yle kabul 
etmiglerdir: 

Geriye doniik konumsal analizlerimizin sonu^lan daha onceki 
morfolojik temelli hipotezlerle ^eli§mektedir. Paleontolojik ve 
morfolojik veriler modern balinanm kokeninin ilk olarak erken do- 
nem Eosen (iigiincii gaga ait en eski tabaka) gagmda ortaya gikan, 
Archaeocetes'den (eski balinalardan) geldigini ileri surer. Archae- 
oceteslerin Eosen'den once ortaya gikan mesonychians'dan (bir ka- 
ra memelisi grubundan) geldigine inamlir. Ancak, en ilkel Arti- 
odactyl (her bir ayagmda gift sayih i§levsel parmakh toynaklan 
olan plasentah memeli)ler (Dichobunids) ilk olarak erken Eosen'de 
ortaya gikmi§tir ve Artiodactyl'lerin neredeyse tiim familyalan ge- 
riye dogru yalmzca orta ya da son donem Eosen'e kadar izlenebil- 






*J*i_j !.l Ji.ifi.j-w.il 1 1 i.i jti-j,ttT-feLiii.ia.,i.jt 




y -;~.<,L^ ■■•■•■.'■J 



I 

I 
I 

I 

■ 

I 



I 



y 






Lffi. u r ! u LAJ"JfiJUteJL b j a3 ir 3 g ^ ^^ majuj -. » a!itfliaEis iJ MMjsj2^^ 




mektedir. Bu hayvanlann bu tipteki ortaya <;ikma dizilimleri bi- 
zim molekiiler verilerimizle tutarh degildir... Yeni elde edilen mo- 
lekiiler verilerin, paleontologlan Artiodactyl'in birgok fosil kaydmi 
bizim sonuglanmiza uyacak §ekilde yeniden yorumlamaya yonlen- 
direcegine inamyoruz. O zaman fosil kayitlarmdaki biiyiik bo§luk- 
lar kadar biiyiik gapta morfolojik geri donii§lerin ve yakmsaklikla- 
nn onaylanmasi gerekecektir. 59 

Briiksel Universitesi, Molekiiler Biyoloji Boliimiinden Michel C. 
Milinkovitch ve Northeastern Ohio Universitesi Tip Fakiiltesinden J. 
G. M. Thewissen, Japon aragtirmacilarm bulgulan iizerine yine Natu- 
re dergisinin aym sayismda (UBA'nm iddiasmm aksine) balinalarm 
kokeni konusundaki molekiiler analizler ile morfolojik ve paleonto- 
lojk yorumlarm geligtigini yazmiglardir: 

Shimamura ve arkada§larmm bu sayinin 666. sayfasmda anla- 

tilan molekiiler analizleri, filogenetik dogmayi daha fazla 

bozmaktadir. Gergekten de yazarlar Artiodactyller ve 

balinalar arasmdaki yakm iligkiyi teyid etmekle kal- 

maz, balinalarm Artiodactyl'lerin filogenetik 

Artiodactyl 

K v " W iii >i- '* H '?*-' 'i m * J - P " ■'* '' '• t ltfWHBHWBB 

178 




■ i ■■ li ■ . Ji _■ i . 1 1 . J' . it * U m !■ Vi ■ ■ ■ ■fi- 



i ■ i j i .L-jnm pi, ■ i, -mip lm in ■ ±j,u i-PT— 








V'-^AAV^LS^MWrtf 



Harun Yahya 



agaglarmm iginde derinlere yerle§tigini ileri siirerler. Bu sonu^lar 
mevcut morf olojik verilerin yaygin yorumuyla (ortiodactyl mono- 
f ili) §a§irhci §ekilde <;eli§mektedir ve, eger dogruysa, bir inek ya da 
hipopotami bir yunus ya da balinaya, bir domuz ya da deveden da- 
ha yakmdan ili§kili hale getirecektir. 60 

Bu bilim adamlan aynca, konunun hala tartigmali oldugunu be- 
lirtmekte ve goyle demektedirler: 

Ancak konu halen geligkilidir giinkii hangi molekiiler dizi verisinin 
hangi yontemlerle analiz edilecegi konusu hala tarti§mahdir. 61 

Diger molekiiller iizerinde yapilan analizler de benzer gekilde 
geli§kili sonuglar vermigtir. Zoolog John Gatesy, deniz memelilerinin 
kan pihtilagma proteini iizerinde yapilan analizlerin, balinalarla su 
aygirlan arasmda evrimsel bir bag oldugunu gosterdigini ancak bun- 
larm paleontolojik bulgularla geligtigini belirtmektedir. 62 

Goriildiigii gibi, ara§tirmalarm asil sahibi olan bilim adamlan, 
deniz memelilerinin kokenini bulmak igin yapilan molekiiler kargi- 
lagtirmalarm paleontolojik ve morfolojik verilerle geligkili oldugunu 
agikga belirtmektedirler. UBA ise, bu gergekler agikga bilinmesine 
ragmen, tarn aksi gorii§ bildirmektedir. Bunun bilgi eksikligi olmadi- 
gi ise ortadadir, giinkii UBA diinyanm en onde gelen bilim kurulugu 
olma iddiasmdadir. Goriinen o ki, UBA kasith olarak, konu hakkmda 
bilgisi olmayan, okuduklarmi aragtirma ihtiyag veya imkani bulun- 
mayan okuyuculan evrime ikna etmek igin bu tiir asilsiz iddialarda 
bulunmaktadir. Balinalarm kokeni konusundaki evrimci tezlerin ge- 
gersizligini, daha onceki "National Geographic'ten Yeni Bir Balina 
Masali" baglikh bir makalemizde de kapsamli olarak incelemigtik. 
Burada detayli olarak agikladigimiz gibi, balinalarm kara memelile- 
rinden evrimlegtigi tezi, hig bir bilimsel dayanagi olmayan bir hika- 
yeden ibarettir. Balinalarm karasal atalan olarak one siiriilen Pakice- 
tus ve Ambulocetus gibi soyu tiikenmi§ kara memelileri ile bilinen en 



:■ 



; • 






I 

it 

£ 



I 

■ 
3 

) 



■HHH 



m 
f I 



179 



■ ■»--F--T-»JH.M.llliM..I . !-■ ■■LP..'J..LL.l.lMjllJl.J<.i» -» I JUl.U WJii I . t I J ■■_. 1 li 111 ■■■ 1 1 I- I 



jw.tvI ■/■nftif/v ^ s>." ■-• 



-ill f ii 







> n i 




i 






ir?r-rT- 



^^^BET^"^ ■- '.V'H 






b: 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 

eski balinalar arasmda gok biiyiik morfolojik farklar vardir. Ote yan- 
dan "balina evrimi" igin evrimciler tarafmdan one siiriilen "adaptas- 
yon siiregleri", Lamarkgi mantiklara dayali, bilim di§i senaryolardan 
ibarettir. 

Deniz memelileri, son derece ozgiin yapilara sahip canlilardir. 
Bu canlilarm rastgele mutasyonlarm saglayacagi morfolojik bozuk- 
luklar sonucunda karadan deniz ortamma geqi§ igin gerekli onlarca 
farkli adaptasyonu yagadiklarmi iddia etmek, evrim teorisi igin ba§- 
libagma bir sorundur, giinkii evrim teorisi boyle bir gegigin nasil ger- 
geklegtigini kesinlikle agiklayamaz. Evrimci bilim yazan Francis 
Hitching yillar onceki bir kitabmda bu konu hakkmda gunlan soyle- 
migtir: 

Darwincilerin problemi dinozorlarla yanyana ya§ayan ve onlar ta- 
rafmdan baskilanan, kiigiik ve ilkel, karaya bagh bir memeliyi, me- 
melilerin daha onceleri bilmedikleri 50k biiyiik bir ortam olan, ok- 
yanuslarm derinlerinde yiizebilecek gekilde ozel olarak gekillendi- 
rilen kocaman bir hayvana d6nii§tiirmek igin gereken 50k sayidaki 
adaptasyon ve mutasyonlar igin bir agiklama bulmaya gali§maktir... 
Biitiin bunlarm en 50k be§ ila on milyon yil igerisinde -ilk yiiriiyen 
maymun tiirlerinden bize kadar goreceli olarak 50k daha onemsiz 
bir evrimle yaklagik aym zaman igerisinde- evrimle§mi§ olmasi ge- 
rekmektedir. 64 



Pakicetus 




Ambulocetus 



180 



mj .■■. .'j'*ii!*w ■Titter I ■ JLi.jtfULJi'! ■■■■ Pi 



1 

I 



■ ■lll.Jl.JJ.LW-IJ.llL-l'L-fcL.IIIJl-ll-lllJl -J.. IL.Ijl 



UU ! h- h ;i 3 i e i - ■ ;ii, ' -U- - ix: - HUH 



j ftr:i^« ri^r !3L!\ALMi3lliilL^^ 



r a 



c* 



W^TJTTBEaPW? 






Tr^vrr 



Boyle bir gegi§ ya§a- 
digi one siiriilen canh, 
ara gegig agamasmda hem 
denizde hem de karada 
dezavantajli hale gelecek 
ve elenecektir. UBA'nm de- 
niz memelilerinin kokeni ve 
molekiiler kargilagtirmalar ko 
nusundaki iddialan, tamamen 
spekiilasyona dayahdir, bilimsel 
ve akilci olmaktan gok uzaktir. 

Sonug 

Evrim teorisinin yeryiiziindeki Kim farkir 
canh kategorilerinin tek bir ortak atadan, rastlantisal mutas- 
yonlar ve dogal seleksiyon yoluyla tiiredigi iddiasi molekiiler biyolo- 
jide higbir delil bulamamaktadir. Evrimsel diziden beklenen kademe- 
li farkhlagma, ne fosil kayitlarmda ne de molekiiler analizlerde goriil- 
memektedir. 

Michael Denton molekiiler biyoloji alanmda elde edilen bulgu- 
lara dayanarak §u yorumu yapar: 

Molekiiler diizeyde, her canh smifi, ozgiin, farkh ve digerleriyle bag- 
lantisizdir. Dolayisiyla molekiiller, aym fosiller gibi, evrimci biyoloji 
tarafmdan uzun zamandir aranan teorik ara gegi§lerin olmadigmi 
gostermi§tir... Molekiiler diizeyde hicjbir organizma bir digerinin 
"atasi" degildir, digerinden daha "ilkel" ya da "geli§mi§" de degil- 
dir... Eger bu molekiiler kamtlar bundan bir asir once var olsaydi... 
organik evrim dii§iincesi higbir zaman kabul gormeyebilirdi. 65 






■C ! 



i 1 

I I 

II I 
i \< J 
I u 
























_..^«v »^^m| 



^tf-*'l.L-.?W,lJ-M-L-J.Lltf. IILJ1 ■■■■■■■-■■ II-IIM-UJI ■ ■■■ ■■-■ Jll iLL'f'llJIIIII-ILlllllft- 1 J- iTTTll ■!- J 




' ?, 







I 



1 BA her ne kadar, Bilim ve Yaratili§gilik adh kitapgikta, evrim te- 
orisini gozii kapah savunmus ve evrim teorisinin bilimin ilgili 
tiim alanlarinda kesin delillere sahip oldugunu one surmiisse de, 
PNAS (Proceedings of the National Academy of Sciences) isimli yayininda 
evrim teorisi ile ilgili bazi (jeliskileri itiraf etmistir. PNAS'ta 25 Nisan 2000 
tarihinde yayinlanan "The New Animal Phylogeny: Reliability and Imp- 
lications" (Yeni Hayvan Siniflamasi: Giivenilirligi ve Anlamlan) bu itiraf 
dolu makalelerden biridir. 

Fransa Ulusal Bilimsel Arastirmalar Merkezinden bilim adamlannin 
hazirladiklan makalede, evrimsel soy aga^larinin ne kadar giivenilmez ve 
birbirleriyle geli§kili oldugu belirtilmekte ve yeni teoriler iiretilmesi gerek- 
tigi belirtilmektedir. Soz konusu makalede yer alan bazi ifadeler §6yledir: 
DNA dizilerinin analizleri, evrimsel soy agaglann yeniden yorumlan- 
malanni gerektirmektedir. Bir zamanlar, Metazoan (qok hucreli hayvan- 
lar) soy agacinin tabaninda yer alan ve birbirini takip eden komplekslik 
derecelerini temsil ettigi dii§unulen siniflar §u anda soy agacinda qok 
daha yiiksek yerlere dogru yer degi§tirmektedirler. Bu geli§me hicjbir ev- 
rimsel "ara form" birakmamakta ve bizi simetrik kompleksiligin ba§lan- 
gicini tekrar du§unmeye zorlamaktadir. 

Hepsinden kotiisu, genellikle iizerinde yeterli kritik degerlendirme ya- 
pilmayan birbiri ile geli§kili birgok agac, ortaya qikip duruyor. 
Atasal baglanhlann birbirinden boyle aniden aynh§i, evrim surecinde 
qok sik meydana gelmi§ goriinuyor. Bu olay, buyiik miktarlardaki dizi 
verilerine ragmen ayrilma siralanni yeniden yapilandirmayi zorla§hr- 
maktadir. 

Yeni molekuler tabanli siniflandirmanin birgok onemli sonucu bulun- 
maktadir. Bunlarin arasinda en onemlisi, siingerler, deniz analari, deniz 




I 



^^^fri^ 



l££k,.. , ■■_ 



•■-*■?-" ■ ■ — 



VUJN ■iLEB g 



J J! Lii-: : cr: i i:iJ.u .i:i^^ . -^i ■-!. > n - i rr-T^-n^il T f w rr'r-i'AUJ:iJLli J J J JJ,iJt M ,.j H LiL, 





taraklari ile simetriklerin son ortak atasi olan Urbilateria arasindaki 
"ara" siniflarin ortadan kaybolmasidir. 

Sonuc. olarak, Urbilateria'ydL giden kokte biiyuk bir bosluga sahibiz. Es- 
ki evrimsel mantikta yaygin olan, mevcut "ilkel" dallann anatomisine 
dayali olarak, birbirini takip eden artan komplekslik derecelerini igeren 
bir senaryo ile coelomate (karin bo§luklu canhlann genel ismi) atanin 
morfolojisini yeniden in§a etmek hususunda umudumuzu yitirmi§ bu- 
lunuyoruz. 



1 Proceedings of National Academy of Sciences, 25 Nisan 2000, cilt 97, no:9, s. 
4453-4456, The New Animal Phylogeny: Reliability and Implications) 







' — -*- — ~ — — -— , * 





mmm 



INSANIN 



mmm 



1 



™m 











^P^tlUr^ 













9 
t 





^C^^Q 


■1 ^Hj 


^V. 


& 




■ , 




u. 




«-> 


jr 




"" *■■ 




j 


Jr 






/ 


&^ A 






A 








Y 









& 



n 



£ 



-■fc 

ft 



r. 



\& 



iiphesiz evrim teorisinin en tartigmali ko- 
nularmdan biri, insanm evrimi senaryosu 
dur. UBA'ya gore, "primatlar ve insan arasm- 
daki evrimsel iligkilerin yakmligi konusunda cid- 
di bir bilimsel giiphe bulunmamaktadir". (Bilim ve Yaratili§gihk, 
s. 23) Oysa, ozellikle son yillarda elde edilen bulgular ve ortaya 
gikanlan fosiller insanm maymunlarla ortak bir atadan evrimleg- 
h tigi iddiasmm bilimsel bir delile dayanmadigmi gostermektedir. ] 
Evrimci bilim adamlan dahi, insanm evrimi konusunun iginden qi- 
kilmaz biiyiik bir probleme donugtugiinu itiraf etmektedirler. 
I UBA'nm insanm hayali evrimi hakkmdaki iddialan, higbir bilimsel 
delil ile desteklenmemektedir. §imdi bu iddialan ve cevaplarmi sira- 
siyla inceleyelim. 



Insanin Sozde Evrimini Kanitlayan 

Ara Gegi§ Formlan Oldugu Iddiasi 

Dogru Degildir 

UBA, kitap boyunca siirdiirdugu kendinden emin, ancak 

delilsiz iislubu insanin sozde evrimi ile ilgili bolumde de stir 

dtirmtig ve insanin evrimini kanitlayan birgok ara gegi§ 

formuna ait fosil oldugunu ileri stirmtigttir. Ancak, ev- 

rimciler de kabul etmektedir ki, bu iddia gergekleri 

yansitmamaktadir. Ttirkiye'deki evrimcilerin 

I ■ M 

yakmdan tamdiklan, Ingiliz Doga Tarihi 

Mtizesi Paleontoloji Boltimtinden 

3 rof. Peter Andrews'un 








Lt^rJLllJJ^ ' JJLm^^rrTT^-M:^.-J ^jK: 



P! I i 1 1 Ul JU « JN MM '. 



J 'wlJ _ W Li- J ULi I ■! 



I 



■i 





Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

Nature dergisinde yaymlanan bir makalesinde itiraf ettigi gibi, insa- 
nimsilann fosil kayitlarmdaki eksikligi, evrimciler igin hayal kinkli- 
gma neden olan bir engeldir. 1 

Diinyamn en onde gelen evrimci yaymlanndan biri olan Nature 
dergisinde dahi, evrim teorisinin, insanm kokeni konusundaki qik- 
mazlan itiraf edilmigtir. Derginin editorii Henry Gee, 12 Temmuz 
2001 tarihli Nature'da yaymlanan makalesinde, evrimciler tarafmdan 
insanm atalan oldugu iddia edilen hominid (insansi) fosillerinin, il- 
kelden geli§mi§e dogru bir sirayi takip etmedigini, aksine kayitlarda 
bu f osillerin bir anda ortaya giktigmi belirtmektedir. Makalede, evrim 
teorisinin 150 yildir umulan kaniti olan "ara formlarm" var olmadigi, 
farkli tiirlerin hep aniden ortaya giktigi goyle bir benzetmeyle agik- 
lanmaktadir: 

Hominid fosillerinin ke§fi, yolcu otobiislerine benziyor. Bir siire igin 
higbiri yokken, aym anda 3 tanesi birden ortaya gikiveriyor. 2 

Henry Gee, yapilan turn paleontolojik kazilara ragmen, §empan- 
ze ve insan baglantismi gosterecek higbir fosil bulunmadigmi da §6y- 
le itiraf etmektedir: 

Hominid fosillerinin qok nadir oldugu konusu qok iinlii bir gergektir, 
§empanze baglantisi ise nedense higbir fosil kaydma sahip degildir. 3 

Bu tiir itiraflar konusunda Henry Gee yalniz degildir. Ornegin 
George Washington Universitesinden Profesor Bernard Wood da, Na- 
ture dergisindeki bir makalesinde, insanm evrimsel kokeni ile ilgili 
taksonomik ve filogenetik iligkilerin karanhkta kaldigmi belirtmekte 
ve §6yle demektedir: 

Bizim kendi genusumuzun, yani Homo'nun bilinen en eski temsil- 
cilerinin taksonomisinin ve filogenetik (evrimsel akrabalik) ili§kile- 
rinin karanhkta olmasi dikkat gekici bir durumdur. Mutlak tarih- 
lendirme tekniklerindeki geli§meler ve fosillerin yeniden yorum- 
lanmasi, basit, gizgisel bir insan evrimi modelini savunulamaz hale 



186 



ifiiL. viw^ ,,&JL 



v ^— 



■I 



Jl 






m 



I 


1 * 






u 



ft^ j i , i u, i ■■■'■■. i 'ir^ 



■ III liJPi ■■■■■L-L- J M-l-llLJI.J.%LHItJ 11'1-I.LJ ■■■■J1.it* 



n^ i ^ ' i_rjtLii-^ w jKJ^ -- i^: -i-l rj»i a- l jtt* u m u i jj^ii »i±_f w il - ■ jj _l i Laj-m Ji *^a ^ Jtl j n _ 



^-It~7^ 


^^HC'su. 2 











! ! W-tt*mi-I..J.Wi:iLJI..I I..MJI_.1L.*..1UJL.J 1 III II ■ Jll J'-LIJ IIJ !!.■■■■ ■Illil ■ ■■■<. U-I^W^ 



/. 



■ 



A 



s 



5 

h 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

getirmigtir ki bu modelde Homo habilis Australopithecuslardan sonra 
gelir ve sonra da Homo erectus aracihgiyla Homo sapiens 'e evrimle§ir. 
Ama, (bu modele kar§ihk) herhangi bir alternatif ortak gorii§ de or- 
taya <jikmi§ degildir. 4 

Kisacasi Australopithecus' tern insana giden klasik evrim §emasi- 
nin bilimsel bulgulara uymadigi ortaya gikmigtir, ama ba§ka bir ev- 
rim modeli de one suriilememektedir. Evrim teorisi, insanm kokeni 
konusunda da, Michael Denton'm ifadesiyle "kriz iginde"dir. 

Time dergisinin 1994 yilmdaki bir sayismda ise, fosil kayitlarmm 
evrim teorisini nasil bir gikmaz iginde biraktigi gok agik bir gekilde 
belirtilmektedir: 

Ancak, bir asirdan fazla siirelik kazilara ragmen, fosil kayitlan 51I- 
dirtircasma eksik kalmaya devam eder. (Jok az sayidaki ipucu ile, 

— 1 ■; hatta resme uymayan 
tek bir kemik bile her§e- 
yi alt list edebilir. Nere- 
deyse her biiyiik bulu§ 
geleneksel anlayi§ta de- 
rin gatlaklar agmi§ ve 
bilim adamlarmi ate§li 
tartigmalar ortasmda 
yeni teoriler iiretmeye 
I zorlami§tir" 5 



;> 




1 - V 



Evrimci paleontologlar yakla- 

sik 150 yildir, evrim teorisini 

ispatlayacak fosilleri anyorlar. 

Ancak bu aramalan hicbir 

sonuc vermemektedir. 






P 









mm 






t&m 



■I 



Jfr^V .»■*■ ■'■ \* »>.T^.?J.Kl»X^!v 



i ■ 



FT^ J 1 , I lli^lll.lll^ 



■ III liJPi ■■■■■L-L- J M-l-llLJI.J.%LHItJ 11'1-I.LJ ■■■■J1.it* 



■jw— jrrv.i jj L« PULIUIL J. 



T | 





Harun Yahya 



Goruldugu gibi, evrimci bilim adamlan ve yaymlar dahi fosil 
kayitlarmm insanm evrimi iddiasi igin bir kanit saglamadigmi kabul 
etmektedirler. UBA ise yaymladigi kitapgikta Kim bu gergekleri gor- 
mezden gelerek delilsiz iddialar siralamigtir. 

UBA'nin Australopithecus 
Hakkindaki Yanilgilan 

UBA, insanm evrimi bolumiinde en gok Australopithecuslava yer 
vermekte, bu canlilarm yari insan yan maymun ozellikler gosteren 
ara geqi§ formlan oldugunu one siirmektedir. Oysa, kuyruksuz may- 
munun latince kargiligi olan "-pithecus" eki ile isimlendirilen bu can- 
lilar, aslmda soyu tiikenmig bir maymun cinsidir ve insanm evrimi 
igin higbir delil tegkil etmezler. Gergekte Australopit- 
hecus gempanzelere gok benzer. Ornegin en 




'JI^"MPM 'L^T^I'ffffPTIi ^'11 ■ Iti ■■■■■■■■■ I ■■■■■■'■■ !■'! J'll I M "H 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




^TrpTTCTTT^;* 





Richard Leakey 



iinlii Australopithecus ornegi olan Lucy'nin 
(Australopithecus afarensis) gempanzelerle aym 
biiyiikliikte bir beyni vardir, kaburgalan ve 
gene kemigi giiniimiiz gempanzeleriyle aym 
gekildedir, kollan ve bacaklari canlmin bir 
gempanze gibi yiirudiigiinu gostermektedir. 
Hatta legen kemigi de gempanzelerinki gibi- 
dir. 6 

Bu konudaki evrimci iddia ise, Australo- 
pithecus'larm, tarn bir maymun anatomisine 
sahip olmalarma ragmen, diger tiim maymunlarm aksine, insanlar 
gibi dik olarak yiiriidiikleri tezidir. 

Soz konusu "dik yiirume" iddiasi, Richard Leakey, Donald Jo- 
hanson gibi evrimci paleoantropologlarm on yillardir savunduklan 

bir goriigtiir. Ama pek gok bilim adami, 
Australopithecus 'un iskelet yapisi iize- 
rinde sayisiz aragtirma yapmig ve bu 
iddianm gegersizligini ortaya koy- 
mugtur. Ingiltere ve ABD'den diin- 
yaca iinlii iki anatomist, Lord Solly 
Zuckerman ve Prof. Charles Ox- 
nard'm, Australopithecus ornekleri 
iizerinde yaptiklan gok geni§ kapsamh 
gah§malar bu canhlarm iki ayakh olmadik- 
lanni, giinumiiz maymunlarmmkiyle aym ha- 
reket gekline sahip olduklarmi gostermigtir. In- 
giliz hiikiimetinin destegiyle, be§ uzmandan 
olugan bir ekiple bu canhlarm kemiklerini 
on be§ yil boyunca inceleyen Lord Zucker- 
man, kendisi de evrim teorisini benimseme- 




aaa^^T^ii 



190 



mil jiui .ii.i>Mijiiiw 



'*^" ******* 



\K 



uZriU 



cl2*L 



■ JI.Jl.^.TT-C^rT^ 



amexteet 



: -j 1 ; ■ !- _ I VT&vXTLi i 'l i ! ^ r f e t ; i "i; ! 33 l ■ I » f ! *JV l'^ 1 :' . J ^U _ ■ !J F- ■ J - .xJ -ir« » l ? J^r dj^B 



UUW UL 'JL B UL UL VJ!KI 






H : ' 



V 



I 



l 




sine ragmen, Australopithecuslarm sadece siradan bir maymun tiirii 
olduklan ve kesinlikle dik yiirumedikleri sonucuna varmigtir. 7 Bu 
konudaki aragtirmalanyla iinlii diger evrimci anatomist Charles E. 
Oxnard da Australopithecus 'un iskelet yapilarmi gimiimuz orangu- 
tanlarmmkine benzetmektedir. 8 

Evrimcilerin iki ayaklilik konusunda ozellikle dikkat ettikleri 
nokta, "tagiyici agi" olarak adlandinlan, kalga ve kaval kemiklerinin 
dizdeki kargilagma agisidir. Insanlar yiiriirken agirliklarmi ayaklan 
iizerinde tagiyabilirler, giinkii kalga kemikleri, kaval kemigiyle yakla- 
§ik 9 derecelik bir tagiyici agi ile dizde birbirine yaklagir. §empanze ve 
gorillerin ise, bunun aksine neredeyse derecelik bir tagiyici agiya sa- 
hip geni§ alana yayilmig bacaklan vardir. Bu hay vanlar, ancak beden- 
lerini bir taraftan digerine dogru, bildik "maymun yiiruyii- 
§ii"yle salmarak yuriidiiklerinde agirliklarmi ayaklan iize- 
rinde tutmayi baganrlar. Evrimciler, yiiksek tagiyici agiya 
sahip (insan benzeri) fosil maymunlarm iki ayakh ol- 
duklarmi ve boylelikle insanlara dogru evrimlegtikle- 
rini varsayarlar. Giiney Afrikah Australopithecus tur- 



Insanlann ve gorillerin du- 

ruslan birbirinden tamamen 

farkhdir. insanlann list be- 

denleri diktir ve dik yuriir- 

ler, goriller ise list bedenle- 

rini one dogru egerler ve 

kollanni destek almak icin 

kullanirlar. 





I 















h 191 

■m .■■■ii|'Aaiiii.i i Lj..j.L't. iLjaiii'.i'-.ii.i-ii. ^-i.jiL-j i in n .■ jii ili'J lUuini Tuli . mifi. ij-iliilb 




Lt^rJL^lJJ^ ' JJLm^^rrTT^-M:^.-J ^j5^ 



J! I i 1 1 Ul JU « JN MM '. 



J 'wlJ _ W Li- J ULi I ■! 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

leri (Lucy gibi) buyuk olgude 15 derecelik 
tagiyici agiya sahip olmalan nedeniyle in- 
sanm atasi olarak degerlendirilirler. An- 
cak birgok evrimci artik bu tagiyici aginin 
aslinda Australopithecus turuniin usta agag 
tirmanicilan oldugunu gosterdigini kabul 
etmektedir. Nitekim yagayan primatlar 
arasinda en yiiksek ta§iyici agi, her ikisi de 
fevkalade usta agag tirmanicilan olan 
orangutan ve oriimcek maymununda bu- 
lunur. Diger bir deyigle, evrimcilerin iki 
ayakliliga delil olarak sunduklan anato- 
mik ozellige, agaglarda yagayan giinumuz 
maymunlan sahiptir; ancak hig kimse bu 
hayvanlarm insanm atalari oldugunu one 
siirmemektedir. 

Lucy'nin diz ekleminin durumundan 
ayn olarak, kanitlar, bu canlinin, yagayan 
maymunlarm ayirdedici bir ozelligi olan 
bogum yiiruyu§lu (knuckle-walker: ayak 
eklemleriyle yiiriiyen dort ayakli hayvan) 
morfolojisine sahip oldugunu da goster- 
mektedir. Richmond ve Strait yagayan bo- 
gum yuruyuglu (knuckle walker) may- 
munlar, gempanzeler ve gorillerin dort is- 
kelet ozelligini tammlamiglardir. Lucy ve insanimsi oldugu iddia 
edilen bagka fosiller uzerinde de incelemeler yapan iki aragtirmaci, 
Lucy'nin bogum yuriiyuglii maymunlarm sahip olduklan iskelet ya- 
pisina sahip oldugunu belirtmiglerdir. 9 



192 



m 



? 



\ ■ 



* 



' \ i 

i ■ 



^.■WJ.KWTlJtt^ 



■ III liJPi ■■■■■L-L- J M-l-llLJI.J.%LHItJ 11'1-I.LJ ■■■■J1.it* 



X I mi i J ijj j ' . jj al j ,t^.-tj:-..- tU'A 1 K , jj Itim : -a. LL^ r iai mmxAL- ' Ji HJLjLI J AJJIUI ' jI- -U JU ja ' J UStirjiM 



/ Ji«iiSA W tUiMJ^iV" 












I/ 1 





i5nswraHSJ?S*^7^' 



Harun Yahya 



Goruldugu gibi, Australopithecus iizerinde yapilan detayli incele- 
meler, bu canlilann dik duran ve iki ayak iizerinde yiiriiyen canlilar 
olmadiklarmi, aksine giiniimiiz gempanze ve gorillerinde de goriilen 
diz yapilarma ve yiiriiyiig gekline sahip olduklarmi gostermektedir. 

§unu da belirtmek gerekir ki, Australopithecus iki ayakli olsa bi- 
le, bu insanin atasi oldugunu kanitlamak igin yeterli degildir. Ber- 
nard Wood, iki ayakliligm insan ile maymunlan birbirinden ayiran 
bir ozellik gibi kabul edilmemesi gerektigini belirtmekte ve §6yle bir 
ornek vermektedir: "kuglann kanatlan vardir ancak kanadi olan her 
canli bir ku§ degildir." 10 

Australopithecus 'un insanin atasi sayilamayacagi, evrimci kay- 
naklar tarafindan da kabul edilir hale gelmi§tir. Unlii Fransiz bilim 
dergisi Science et Vie, May is 1999 sayismda bu konuyu kapak yapmig- 
tir. Australopithecus afarensis tiiriiniin en onemli fosil ornegi sayilan 
Lucy'i konu alan dergi, "Adieu Lucy" (Elveda Lucy) baghgmi kulla- 
narak Australopithecus turu maymunlarm insanin soy agacmdan gika- 
nlmasi gerektigini yazmigtir. St W573 kodlu yeni bir Australopithecus 



I. 










l 



!ML^Mn»ML.ll-»-L-J-PJlJBLJl .1 ir ■■-■■ iTfa*! 






TTT-^r- ■ j! i lUijiHijyimuHniW!! 






— H.lllL.,^ 



nrTmrra 



aa ra s ra gnfffl 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 




Bilimsel bulgular, Australopit- 
hecus sinifinin en unlii ornegi 
sayilan "Lucy" hakkindaki 
evrimci varsayimlan da te- 
L melsiz birakti. Unlii Fransiz 
^ bilim dergisi Science et 
Vie, §ubat 1999 sayisinda 
"Elveda Lucy" (Adieu 
Lucy) basligim atarak bu 
gercegi kabul ediyor ve 
Australopithecus'un 
insanin atasi 
sayilamayacagini 
onayhyordu. 



fosili bulgusuna dayanarak yazilan makalede, §u ciimleler yer al- 
maktadir: 

Yeni bir teori Australopithecus cinsinin insan soyunun kokeni 

olmadigini soyliiyor... St W573'ii incelemeye yetkili tek kadm 
ara§tirmacmm vardigi sonuglar, insanin atalanyla ilgili giincel te- 
orilerden farkli; hominid soy agacmi yikiyor. Boylece bu soy aga- 
cmda yer alan insan ve dogrudan atalari sayilan primat cinsi bii- 
yiik maymunlar hesaptan gikanliyor... Australopithecuslar ve Ho- 
mo tiirleri (insanlar) aym dalda yer almiyorlar, Homo tiirlerinin 
(insanlann) dogrudan atalari, hala ke§fedilmeyi bekliyor. 11 



■> 



. . ■ . ^JffFfT^!^^--!^!*! 1 1 ■ I ■ 1 1 ■ jL'I'I. ■ L. ■ L.'ll ■ ■ I iMll ■ 



tawrt 



iL_i_u.ii.n_i. L..a'iL.iiiij.M.iJlmij.. i.... ji 











Harun Yahya 

Molekiiler Biyolojinin, Insanin Sozde Evrimine 
Delil Sagladigi tddiasi Dogru Degildir 

UBA yazarlan molekiiler biyolojiden gelen verilerin insanin soz- 
de evrimine delil sagladigmi iddia etmektedirler. Bu da UBA'nm ger- 
qek di§i iddialarmdan bir bagkasidir. Molekiiler biyolojinin evrime 
kanit saglamadigi onceki boliimlerde incelenmigti, bu boliimde ise 
molekiiler biyolojiden gelen verilerin insanin evrimi ile ilgili iddialar- 
la geligtigine kisaca deginilecektir. 

UBA'nm molekiiler biyoloji hakkmdaki iddiasi, insanlarm gene- 
tik olarak gempanze ve gorile daha yakmken, orangutan ve diger pri- 
matlara daha az benzedigi tezi iizerinde kuruludur. Oysa bu tiimiiy- 
le yanli§ bir degerlendirmedir. Oncelikle §unu belirtmek gerekir ki, 
UBA'nm bu kitapgigi yaymladigi 1998 yilmda insan genomu heniiz 
degifre edilmemi§ti. Bilindigi gibi Insan Genom Projesi'nin sonuglan 
2001 yilmda yaymlandi. §empanze ve orangutanlarm genetik gifrele- 



195 

















^Tanilgilari 

ri ise hala goziil- 

mii§ degildir. Dola- 

yisiyla, bu tiirler ara- 

r sinda giivenilir so- 

nuglar elde edilecek bir 

F kiyas yapmak heniiz 

miimkiin degildir. Bazi yaym- 

larda kargimiza gikan bu tiir mo- 

lekiiler kiyaslamalar ise, bazi proteinler 

veya genler uzerinden yapilan kisitli kiyaslar 

sonucunda elde edilen verilerdir. Bu nedenle, bir 

bagka protein veya molekiiler bir yapi iizerinde 

}ir kiyas yapildigmda daha farkh, hatta birbiriyle geli§- 

kili sonuglar elde edilebilmektedir. 

Ornegin Bjorn Kurten, soz konusu geligkili sonuglar igin 
§6yle yazmaktadir: 
§empanze, goril ve insan kollari arasmdaki ili§ki halen 50k belirgin 
degildir; bazi sonuglar gempanzenin gorilden 50k insana daha yakm 
oldugunu gosterirken, digerleri, ornegin mitokondriyal DNA ile ilgi- 
li bir yakm donem gah§masi, maymun soyunun insan soyundan 
§empanze ve gorillere boliinmeden once aynldigmi ileri siirer. 12 

Kisacasi bu tiir veriler geligkili sonuglar vermektedir. Evrimci ya- 

ymlarda evrimci on yargilara uyan sonuglar yaymlanmakta, digerlerin- 

den soz edilmemektedir. Molekiiler biyolojiden elde edilen verilerin in- 

sanm evrimi iddiasi ile uyugmadigi evrimcilerin de kabul ettikleri bir 

gergektir. Ornegin Dr. Takahata, "A Genetic Perspective on the Origin 

and History of Humans," baglikh bir makalesinde §6yle demektedir: 

DNA dizilim verileriyle bile, evrim siireglerine dogrudan higbir eri§i- 

mimiz yoktur, yani yok olan gegmi§in objektif rekonstriiksiyonu yal- 

mzca geni§ bir hayal giiciiyle saglanabilir. 13 










■■M 



■kt« 



rrnr'ir-.rrn 



196 

lA^.--.v.\>.i.-.f^v, 

fWMl . ■» I .'1 1 1 I L 1 111 J ( Ji'U *L I LAI ■ 1 1 P ■. it. I'lj ■ _.'■ I II LJl . J I . .V, I . U._ lflM>L. 1 1 1 11. 11 -TTI-Flf 



affMi mill 



raMt 



fKtSft 



IJUULJIU TO U JLLJU J-1 «E 



F 



"T" 







5 



u 





Harun Yahya 



Molekiiler analizlerin, diger alanlardaki bulgularla geligtigi ve 
insanm sozde evrimi igin bir gikmaz olugturdugu gergegi ise, 
UBA'nm bilmedigi bir konu degildir. Ornegin, UBA'nm yaym organi 
PNAS'ta 25 Nisan 2000 tarihinde yaymlanan "Insan Filogenetik Hipo- 
tezleri Ne Kadar Guvenilir?" baglikli makalede, molekiiler inceleme- 
lere dayali yorumlann, anatomik benzerliklerle zit sonuglar verdigi 
belirtilmektedir. 14 Bu makale referans almarak Nature dergisinde ya- 
ymlanan Henry Gee imzali yazida ise §6yle denmektedir: 

Di§ ve iskelet kalmtilan evrimsel gegmi§i gizmede giivenilmezdir- 

ler. Bu kalmtilardan yola gikilarak yapilan soy agaglan molekiiler 

ara§tirma sonuglarma ters dii§mektedir. 15 

Aynca aym yazida bu durum "paleontolojiye hakim olan belir- 
sizlik" diye yorumlanarak, insanm evriminin "her zaman oldugu gi- 
bi bir sir" olarak kaldigi aktanlmaktadir. 



i 






( 



?« 



S 







.... 



I 




■i 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

TUBA'nin Qeviri Editorlerinin Notundaki 
Biiyiik Yanilgi 

insanm evrimi ile ilgili boliime, TUBA'nin geviri editorleri bir 
dipnot eklemigler ve dipnotta, 2001 yilmda agiklanan Insan Genom 
Projesi sonuglarmm "gergekten de canlilar arasmda akrabalik yakm- 
liklanni yansitacak bigimde biiyiik bir genom benzerligi oldugunu 
gosterdigini ve insan genomu ile gempanze genomunun %98'den faz- 
la benzerlik gosterdigini" iddia etmiglerdir. (Bilim ve Yaratili§gilik, s. 
24) Bu %98 benzerlik iddiasi, evrimcilerin en onemli propaganda 
malzemelerinden biridir ve evrimci yaymlarda sik sik kullamlir. Ne 
var ki, 

1) Onceki sayfalarda da belirtildigi gibi, gempanze genomu hak- 
kmdaki galigmalar heniiz ba§latilmami§tir. Dolayisiyla, insan geno- 
mu ile gempanze genomu arasmda saglikli bir kiyas yapmak miim- 
kiin degildir. 

2) Aynca, daha once de soz edildigi gibi, molekiiler kiyaslamalar 
sonucunda elde edilen veriler, gogu zaman evrimcilerin beklentileri 
ile geligmektedir, dolayisiyla iki canli tiirii arasmda molekiiler ben- 
zerlik bulunmasi, o canlilan birbirlerinin evrimsel akrabasi olarak ka- 
bul etmek igin yeterli degildir. 

3) Turn bunlarm digmda belirtilmesi gereken bir bagka onemli 
nokta, yakm zaman once yapilan bazi analizler sonucunda insan ve 
gempanze arasmdaki farkliligm bilinenin en az iiq kati oldugunun an- 
la§ilmi§ olmasidir. Soz konusu ara§tirmada, evrimci yaymlarda (orne- 
gin UBA kitapgigmda) iddia edildigi gibi insanlar ve gempanzelerin 
genetik yapismm "%98 benzer" olmadigi ve genetik benzerligin 
%95'ten oteye gitmedigi belirtilmektedir. CNN'in web sayfasmda 25 
Eyliil 2002 tarihinde yaymlanan "Humans, chimps more different 



' 198 ^ 



Jl 






P 



? 



t 



Pi 



'' \ i 

i ■ 



"-■■■^^■^u> illli lf^ -■■ -- J .. ■■-■■'■■■ - lil , |nr- Tt -"-'' L ' W "■ I1 ^ M-.rM-^mMi-mum i 

■■J.JjlFl _J llllMllllll ^J'J"J^l'..ll.ll_ll 1IJPI ■..■l-t-lM- M _llLJ!. I'-'lL'lllJ !'il_ll_ll ■ 



niriir 



IL JJ JUUUL 







I 



than thought" (Insanlar, §empanzeler du§uniildugunden daha fark- 

h) baglikli yazida bu aragtirmanm sonuglan §6yle haber verilmigtir: 
Yapilan yeni genetik ara§tirmaya gore, insanlar ve §empanzeler ara- 
smda bir zamanlar inamldigmdan 50k daha fazla farkilik var. 

Biyologlar uzun bir siire §empanzelerin ve insanlarm genlerinin 
%98.5 benzer oldugunu savundular. Ancak California Institute of 
Technology biyologlarmdan Roy Britten, bu hafta yaymlanan gali§- 
mada, genleri kar§ila§tirmak igin kullamlan yeni bir yontemin in- 
sanlar ve maymunlarm arasmdaki genetik benzerligin yalmzca %95 
oranmda oldugunu gosterdigini agikladi. 

Britten, ara§tirmasmi, insan DNA zincirindeki 3 milyon baz giftin- 

den 780.000 tanesini §empanzelerinki ile kar§ila§tiran 

bir bilgisayar programma dayandirdi. Daha onceki 

ara§tirmacilarm bulduklarmdan daha fazla birbirine 

benzemeyen boliim buldu ve DNA bazlarmm en az 

%3.9 oranmda farkh oldugu sonucuna vardi. 

«Bu durum onu, tiirler arasmda yakla§ik %5 
oranmda genetik bir farkhhk oldugu sonu- 
^^^ cuna gotiirdii. 16 




13 'MJ 




m i..ifUH.n«™-wiii.jU.ii_Ji.n.>'.FH .niuiwUiLgi.JJ ■ ■■■ i'j'.-i ii'-i-iL' ■'■ i i ■ ..■ ml. ■ ■mm ll*t- 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



Jl 



I 



Darwinizm'e olan koyu baghhgi ile tanman Ingiliz bilim dergisi 
New Scientist de ayni konuyu 23 Eylul 2002 tarihli internet haberinde 
"Human-Chimp DNA Difference Trebled" (Insan-§empanze Gene- 
tik Farki \Jq Katina C^ikti" bagligiyla haber yapti: 

Insan ve §empanze DNA'lan arasmda yapilan yeni kar§ila§tirmala- 
ra gore, eskiden dii§unuldugunden daha e§siziz. Uzun bir sure, en 
yakm akrabalanmiz ile genetik yapimizm %98.5 benze§tigi g6rii§ii 
savunuldu. §imdi bunun yanli§ oldugu ortaya gikiyor. Gergekte, 
genetik yapimizm %95'den daha az kismmi payla§iyoruz, §empan- 
zeler ile aramizdaki farkhhk dii§unuldugunden 3 kat daha fazla. 17 

Ortak Tasanm 

Peki insanlarm DNA'larmm %95 oranmda da olsa gempanzele- 
rinkine benzemesi ne anlama gelmektedir? Bu soruyu cevaplamak 
igin, insan ile bagka canhlar arasmda yapilan diger bazi kar§ila§tir- 
malara da bakmak gerekir. 

Bu kar§ila§tirmalardan biri, insan ile nematod filumuna bagh solu- 
canlar arasmda yapilmig ve %75 benzerlik gibi ilging bir somiq ortaya 
gikmigtir. 18 Ote yandan bazi proteinler iizerinde yapilan analizler de, in- 
sani gok daha farkh canhlara yakm gibi gostermektedir. Cambridge 
Universitesi'ndeki aragtirmacilarm yaptigi bir gahgmada, kara canhlan- 
nm bazi proteinleri kar§ila§tinlmaktadir. Hayret verici bir §ekilde, yak- 
la§ik biitiin orneklerde insan ve tavuk, birbirlerine en yakm akraba ola- 
rak eglegmiglerdir. Bir sonraki en yakm akraba ise timsahtir. 19 

Turn bu tablonun gosterdigi gergek ise §udur: Insan ve diger 
canhlar arasmda genetik benzerlikler bulunmaktadir. Ama bu ben- 
zerlikler herhangi bir "evrim gemasi" ortaya gikarmamaktadir. 

Bu genetik benzerliklerin var olmasi ise, son derece dogal, hatta 
kagmilmazdir. C^unku insan bedeni de diger canhlarla ayni malzeme- 
den, ayni elementlerden olugur. Insanm soludugu hava, yedigi besin- 






i 



> 



m-.it.iMiYi . j' iimiii hi ■'ui'-jli'i'.. iiii-ii imp i t. 



200 



■ n.-w.ivL ...... v. 



■• \ ■ 

I ■ 



JuT.S \A »>.T^ ?yQ^<^^ ».- 



H?t-W-?l^yi.MllHI I. ^FIL.II.W.Jl.11' 



jJJi IIHffF 



J'J B LUU'JL 1 




■ *^i 


;^S*^ 


Vw* 1 


PwVll 






1 i 


vr 


l^syuu 


jE3P\ v . 


P 4P 

























J 


7 



















BBiw ^B& 


■ ^ 


ttiaLaTCT>^ 













■ J-»!Li:llJ.LJUJJJHUH!J !!i ?*»g"»!?i^B WWi 



I^TT" 



JU JLJ 'JU UU JU'JJ UU J . 



J 'JJ _U Li- J ULI I ■! 



,:' 



■ 



"\ 






IBM m 

"J- ' 

I V I 

r if % 






n 



V 






\JK> * i L <*i 



^Wr^;^^ 





Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

ler, iginde yagadigi iklim 
hayvanlarmkiyle aym- 
dir. Diinya iizerindeki 
turn yagam "karbon 
bazh"dir; yani karbon 
atomunun kurdugu 
kimyasal bilegiklerle 
in§a edilmigtir. Dola- 
yisiyla insan da diger 
canlilarla benzer pro- 
teinlere ve bunlann 
genetik kodlarma 
sahiptir. Ama bu, 
insanm diger canli- 
larla ortak bir ko- 
kenden geldigi, onlardan evrimlegtigi gibi bir anlam tagimaz. 

Nitekim, farkli canlilar arasmda yapilan genetik kar§ila§tirmalar, 
150 yillik evrim agacmi alagagi etmi§ durumdadir. Peki bu durumda 
canlilardaki benzer yapilarm bilimsel agiklamasi nasil yapilabilir? Bu 
sorunun cevabi, Darwin'in evrim teorisi bilim diinyasma hakim ol- 
madan once verilmigti. Canlilardaki benzer yapilan ilk kez giindeme 
getiren Carl Linneaus ya da Richard Owen gibi bilim adamlan, bu 
yapilan "ortak tasanm" ornegi olarak gormuglerdi. Bu agiklamaya 
gore benzer organlar veya benzer genler, ortak bir atadan tesadiifen 
evrimle§tikleri igin degil, belirli bir iglevi gormek igin bilingli bir §e- 
kilde tasarlanmig olduklan igin benzerdir. 

Modern bilimsel bulgular ise, benzer organlar igin ortaya atilan 
"ortak ata" iddiasmm tutarh olmadigmi ve yapilabilecek yegane agik- 
lamanm soz konusu "ortak tasanm" agiklamasi oldugunu gostermek- 
tedir. Diger bir ifadeyle, canlilar ortak bir planla yaratilmiglardir. 



Richard Owen 



^2i^. 



202 



m 






■I 



* 



ji 



m 



> 






V 



i ■ 



i+.*T^*J.Kt*&>*f.>J?. 



FT^ J 1 , i iJiLllll.lli^lJ'jrrjl 



■ III liJPi ■■■■■L.L-,M..l-limi.-J.%LHIitf 11'1-I.LJ ■■■■J1.it* 



■^h; 




| i « iM< l«li %jm« *t- j fr »^i^ !J iJ ia]^_UH] i lJ 1 J " J ! L r TtT 









i — -^ .... ■-_ -, -j ^^ 

1 






Harun Yahya 



UBA'nin Afrika'dan C lkl § Yanilgisi 

UBA, evrimciler arasmda dahi ihtilaf konusu olan bir iddiayi, yi- 
ne kesin bir gergek gibi okuyucuya sunmakta ve ilk insanin Afrika'da 
geligtigini, diinyaya ise buradan yayildigmi one siirmektedir. Oysa 
buna dair higbir delil bulunmamaktadir. Tim White'm 2002 yilmda 
Nature dergisinde yaymlanan bir makalesinde boyle bir varsayimda 
bulunmanm imkansizligi konu edilmi§ ve goyle denmigtir: 

Bu sinifm (Homo smifi) Avrasya'da ve giiney-dogu Asya'da ortaya 
<jiki§i hakkmdaki belirsizlikler, H. erectus'un kokeninin yeri ve za- 
manmi dogru olarak belirlemeyi imkansiz kilmaktadir. Elimizdeki 
deliller cografi yayilimmm yoniinii saptamak igin yetersiz. 20 

Delil olmamasma ragmen iizerinde en gok spekiilasyon yapilan 
konulardan biri olan insanin atasinin gog haritasi hakkmda 1980'li 
yillarda baglica iki gorii§ geli§tirildi. Bunlardan bir tanesi UBA'nin da 
iddia ettigi gibi ilk insanlarm Afrika'da tek bir kaynaktan ortaya gik- 
tiklan ve diinyaya buradan yayildiklan te- 
zi idi. Diger goriige gore ise, ilk insanlar 
diinyanm birkag bolgesinde birden 
ortaya giktilar. Bunlardan kimi gog 
ederek birbirini buldu ve kan§a- 
rak yeni tiirleri meydana getirdi. 




irt.iii.ij-M-L-j..tf<, iilj.il, ■-.■■_■■ i.i.-ji ^-i-i-jj . ■■■ ii ■ jii lUif^juurt iiKi ■■■■■■■: ii-ilbw 



" JU'J^'J. JUL 1 : 





Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 






Iftl 



J V 



Her iki tez de herhangi bir kanita degil evrimci bilim adamlan- 
nin on yargilarma dayali olarak ortaya atildigi igin, ortak bir karara 
vanlamamaktadir. (^unku her iki tez de birgok geli§ki ve agmazla do- 
ludur. Nitekim bu konuya Agustos 1999 sayismda yer veren Scienti- 
fic American dergisinde "Her iki bulu§un oneminin sorgulandigi" be- 
lirtilmi§tir. 21 

Sonugta, ortada herhangi bir kanita dayanmayan hipotezler, var- 
sayimlar ve senaryolardan ba§ka birgey yoktur. Evrim teorisi, yeryii- 
ziinde hayatm nasil ortaya giktigi, farkh canh gruplarmm nasil var ol- 
dugu gibi temel sorulan higbir §ekilde agiklayamamakta, fosil kayit- 
lannda aniden beliren farkh tiirler ya da canhlardaki kompleks tasa- 
nmlar kargismda garesiz kalmaktadir. Bu nedenle de evrim savunu- 
culan, temel ve somut gergeklerden degil, orta- 
ya atilan ve birbiriyle geli§en evrim se 
naryolarmdan 
soz etmektedirler. 
Bu yolla, evrim 
teorisinin yo- 
lun sonuna geld 
gini, bu teoriyi 
destekleyen hig- 
bir bilimsel ka- 
nit olmadigmi 
gizleme gaba- 
smdadirlar. 



&*&&$ t r 










1 i 

La ¥ aM 




m 



9 204 i 

■LilJ^^lLII l#!fT»l-Ff!fl'.II.I.LL A ■ ■'■ H I IJMUllP.U J.U.ll ■- J ■■ J PI I - J 1 l' L I .1 tm Jl Hl^lWf^ 



srasr-. ■ 



^arJJ^^XJnjL ' ViLfctUL ' LL ' lJLLllLlFL CTT! 



■ "■ 



% 






Harun Yahya 

UBA'nin Neandertal Insani 
Hakkindaki Yanilgilan 

UBA, insanm Evrimi baglikli bolumde, Neandertal insanimn ko- 
runan kemiklerinden elde edilen DNA ile, molekuler saat yontemi- 
nin kullanildigmi ve Neandertal insanmm modern Homo sapiens'ten 
yanm milyon yil oncesinde aynldiginin tespit edildigini ve 
daha sonra bu tiiriin soyunun tiikendigini iddia etmek- 
tedir. Bir paragraf sonra ise UBA, modern insanm es- I 
ki insanlardan 100.000-150.000 yil once aynldigmi 
one siirmektedir. (Bilitn ve Yaratili§gihk, s. 24) Bu- 
radaki klasik evrimci ima, Neandertallerin mo- 
dern insana tarn evrimle§mi§ olmadan soylarmm \ 
tukendigi, giinumuz insanmdan tamamen farkli 
bir tiir olduklan yoniindedir. Oysa, giinii- 
miizdeki bulgular Neandertal insanlan- -— ^* 

u 





nm Homo sapiens ile birlikte ya§adigmi, 
ve Neandertallerin soyu tiikenmig 




H£ 



Sag iistte, Israil'de bulunan Homo Sapi- 
ens neandarthalensis, Amud 1 kafatasi 
yer aliyor. Neandertal insani genel olarak 
kisa boylu ve saglam yapili olarak bilinir. 
Ancak bu fosilin sahibinin boyu 1.80 cm 
oldugu tahmin edilmektedir. Beyin hacmi 
ise bugiine kadar rastlanilanlann en bu- 
yugudur: 1740 cc. Bu nedenlerle bu fosil 
Neandertallerin ilkel bir tiir oldugu yo- 
niindeki iddialan 90k kesin bir sekilde 
yikan bir delil niteligindedir. Yanda go- 
riilen Kebara 2 (Mose) fosili bugiine 
kadar bulunmus en iyi tamam Nean- 
dertal kahntisidir. 1.70 boyundaki bu 
bireyin iskelet yapisi giinumuz in- 
sanmdan ayirdedilememektedir. 



m 



1 *J 

V 
| 

\ r* 111 



:205 



XT 



ac 



JMXffV 



■ ^Ll-I-'J'. U UHJlUl IIIJFEI1.BL1I.II.J1 il_.ll I l.ll.ll.l'llHi'tL.I lll.l IH»HT"« 




-__TC 



f _ i -~ i : ■ i :fJ ! t JIM. U llL |J I] TTHf H" I tl I " I V » ■ "'» ' ' ! ■* **■ — - i ^ ^W^^-J geqiggmCT ■ . m- ■ -nj . HIIWLJUM JLlJU i 



■ ' J L*J JJ JU 






jw'jLiyuu 



tfficJOT PllJ JU -U ■JVLk ' JfrjFJll J B LI I L UjUL 




^^ Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan ^5 



NEANDERTALLERIN 
DIKi§ JGNESi 



Neandertal insaninin gunumuzden 

onbinlerce yil once giyim-kusam bil- 

gisine sahip oldugunu gosteren il- 

ginc bir fosil: 26 bin senelik igne. 




,l.M.-XJiJ.Jl""^f^^i*llllir M |ll JL-11J1'L.ILAI ■-■IPF.tlUmi-i--Mlll.Jl.JJ.H-l. ■■ - I L ■ '■■ L. J > 1 1 J ■ -1 1 1 Li U W ^l 








VN^AAlM^v.UiAM^Ml' 



Harun Yahya 



bir insan irki oldugunu, insandan farkli bir tiir olmadigmi goster- 
mektedir. Bu konu ile ilgili detaylan Hayatin Gergek Kokeni adli kita- 
bimizda okuyabilirsiniz. Burada ele almacak olan konu ise, Neander- 
tal DNA'smdan elde edilen bilgilerin giivenilir olmadigmm incelen- 
mesidir. 

Soz konusu DNA analizi, Munich Universitesi'nden Svante Pa- 
abo tarafmdan yiirutiilmugtur. Paabo ve ekibi, gekirdek DNA'si yeri- 
ne Neandertal insaninin fosilinden elde edilen mitokondriyal DNA 
(mtDNA) iizerinde incelemeler yapmigtir. Bu tiir aragtirmalarda 
mtDNA'nm kullanilmasmm nedeni, her hiicrenin gekirdeginde 
DNA'nm yalmzca iki kopyasi varken, her hiicrede mtDNA'nm 500- 
1000 arasmda kopyasmm bulunmasidir. Bu durumda eski 
mtDNA'larm korunmug olma olasihgi daha yiiksektir. Ancak soz ko- 
nusu DNA analizinin giivenilirligini azaltan gok ciddi sorunlar bu- 
lunmaktadir. Bu sorunlardan bazilan goyledir: 

1. Yapilan kivaslarda izlcncn vontcm vanlistir 

Soz konusu aragtirma sonuglarmda yapilan bir yanh§ degerlen- 
dirme ise §udur: Neandertal insanmdan elde edilen mtDNA ile, gii- 
niimiiz insanlarmm mtDNA'larmm dizilimleri kiyaslanmig ve Nean- 
dertal insani ile giiniimiiz insaninin mtDNA dizilimleri arasmdaki 
farkin, giiniimiiz insanlarmm mtDNA'larmm arasmdaki farktan da- 
ha biiyiik oldugu belirtilmi§tir. Ancak burada kullamlan yontem ha- 
talidir. (^iinkii tek bir Neandertal insaninin mtDNA'smdan alinan tek 
bir dizilim, giiniimiizde ya§ayan 1669 farkli insandan alinan 994 di- 
zilim ile kiyaslanmigtir. Bu 1669 insan arasmda, Neandertal insanin 
mtDNA dizilimi kadar farkhhklar gosterenler oldugu da goz online 
almirsa, elde edilen istatistiki sonuglarm giivenilir olmadigi agikga 
goriilecektir. 22 (Jiinkii ortada giiniimiiz insanlarma ait bir ortalama 
varken, Neandertal insaninin ortalamasi alinamami§, sadece tek bir 
bireyin mtDNA dizilimi incelenmigtir. 



207 



:■ 



=i 






"i 



I 



1 II 

i; *J 

II 



fcJ'll-J I.LJi.Ul.J-M.illiM-1 J'll-J^JTTW«-LlJ-Lltl-iM..JrJT 



: *m/ i- 



UCL. 

*f— -I' J_J ■■ ■ I J II ■ At Wl -■ ■ . E I J ■"- 111 II ■ 1-FIf-Tl 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



Jl 



5 



I 



2* Tiir vakinliQi sorunu 

Soz konusu aragtirmacilar, mtDNA dizilim farkliliklarmi ayni 
zamanda evrimsel akrabaligm bir olgiitii olarak da kullandilar. Boy- 
lelikle Neandertalleri evrimsel dizilimde modern insanlar ve §em- 
panzeler arasma ayri bir tiir olarak yerlegtirdiler. Ancak, giiniimiizde 
kendi aralarmdaki mtDNA dizilimi farkliliklan, Neandertal bireyin 
araligi igerisinde olan bazi modern insanlar da vardir. Oyle ise, bu 
mantiga gore, guniimiizde yagayan bu insanlarm da, Neandertalden 
daha az evrimlegtiklerini ve gempanzeye daha yakm olduklarmi ka- 
bul etmek gerekir (!) Bu, evrimciler agismdan dahi kabul edilebilir bir 
sonug degildir. 

3. Molekiiler saat sorunu 

Daha onceki boliimlerde de incelendigi gibi, molekiiler saat kav- 
rami iizerine kurulu evrimsel gikanmlar gergekleri yansitmamakta- 
dir. Modern insanlar ve Neandertallerin birbirlerinden ayri tiirler ol- 
dugu varsayimmm temelinde ise "molekiiler saat" kavrammm ev- 
rimciler tarafmdan kogulsuz kabulii yatmaktadir. 

G. A. Clark ise molekiiler saat yonteminin giivenilir olmadigi 
hakkmda §6yle der: 

Molekiiler saat modelleri problemli varsayimlarla doludur. Baz giftle- 
rinin yer degi§tirme oranlanyla ilgili dii§iince farkliliklan bir kenara 
birakilsa bile, molekiiler bir saatin nasil ayarlanabilecegi ve mtDNA 
mutasyonlarmin notr olup olmadigi, Neandertal dizilimlerinin... mo- 
dern insanmkinden farkli olmasi, "modernler" ve "Neandertallerin" 
farkli tiirler olup olmadigi sorusunu gozmemektedir." 23 

Cornell Universitesinden Karl J. Niklas, tiirlerin akrabaliklarmi 
belirleyebilmek igin molekiiler saat kavrammm kullamlmasmdan §u 
gekilde bahseder: 






r 



> 



i 



pi 



208 



J' milium ■■jj"ilii' ■■■ ii.i n^ -i- 






■• \ ■ 

I ■ 



A^.% \A »>.M**H^»Jgl*to.V- 



H?t-W-?l^yi.MllHI I. ^FIL.II.H.Jl.11' 



LU ! hJltl ! fc Hm-h-b 5»; ULUUa HllOui^lHi^»-gliJ« i!lh! i *f M JU mJUJU MJ J H 1! ill Um-IBUM^ rif 



JUJJJJJ J J 









>1I 



n 



m 


I 




...Mevcut durumda, gok az verinin ardindaki 
gok fazla spekiilasyonla karakterize edilen bir 
ara§tirma alani." 24 

Science dergisinde 1998 yilinda yaymla 
nan bir makalede ise 
"molekiiler saaf'in yir- 
mi kat kadar hata ya- 
piyor olabilecegi belir- 
tilmektedir. Texas Universitesi 
Tip Fakultesi'nden Niel Howard §6y- 
le demektedir: 

Biz buna bir kronometre gibi dav- 

ramyorduk, ancak dogrulugu 

bence bir giine§ saati kadar. 25 

4* Evrimscl akrabaliSi bclirlcmcdc mtDNA'mn kullanilmasm- 
daki sorunlar 

Evrimcilerin kendileri dahi, evrimsel akrabaliklarm belirlenmesi 
igin mtDNA'mn kullamlmasmm dogru bir metod olup olmadigmi 
sorgulamaktadirlar. Standford Universitesinden genetikgi 1. Luca Ca- 
valliq Sforza ve yardimcilan §6yle yazmaktadirlar: 

Mitokondriyal genom bir bireyin genetik materyalinin yalmzca ku- 

qiik bir boliimunii temsil etmektedir ve biitiiniin temsilcisi ola- 

maz. 26 

Primat akrabaliklarmi belirleyebilmek igin mtDNA'mn kullani- 
mmdaki varsayimlan test ettikten sonra, Columbia Universitesinden 
D. Melnick ve G. Hoelzer §u bilgiyi vermektedirler: 

"Bizim sonuglanmiz "dogru" popiilasyonun genetik yapismm tah- 
min edilmesi, genetik olaylarm tarihlendirilmesi, filogenilerin olu§- 




. 



l! 


Fill 





I 



I 



\ 




£209 

Wll^'ll..L..IHJ-l«'-L-J.PtfL'lLjaill'.l'-.II.I^L.^-llljL-J I .III III Jl I |U'L"HJIIT*WT1T«1-»T** 









.&£ 



wirrtmn 




Lt^rJLllJJ^ ' JJLm^^rrTT^-M:^.-J ^jK: 



P! I i 1 1 Ul JU « JN MM '. 



J 'JJ _U Li- J ULi I ■! 



I 



■i 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

turulmasi igin mtDNA'nm kullammma iligkin ciddi problemler ile- 
ri siirmektedir." 27 

Bunlarm di§mda, yukanda bahsedilen PCR kopyalama tekni- 
ginde goriilebilen kopyalama hatalan gibi sorunlar da bu tiir gali§- 
malarm guvenilirligini zayiflatmaktadir. Bu sorunlann en onemlisi 
ise, soz konusu evrimci bilim adamlarmm, evrim teorisine korii ko- 
riine olan bagliliklandir. Bu nedenle, evrim konusundaki aragtirma- 
lar objektiflik iginde yuriitiilmemekte, veriler evrim teorisine uydu- 
rulmaya galigilmaktadir. Cornell Universitesi'nden Kenneth A. R. 
Kennedy bu konuda §u yorumda bulunur: 

Paleontolojik ve arkeolojik verilerin, evrimsel ve genetik modellere 
uygun olmasi igin zorlanmasi uygulamasi, mitokondriyal DNA'nm 
molekiiler saatini temel alan tarihlerin yeniden yorumlanmasmda 
da goriilmektedir... 28 

Paabo'nun Neandertal mtDNA'si iizerine yaptigi galigma ise bu- 
nun tipik bir ornegidir. Cambridge Universitesinden antropolog Ro- 
bert Foley'e gore, Paabo ve ekibinin soz konusu galigmasi; "genleri, 
daha fazla bilgiye -ornegin seleksiyon ve kayma, kiilturel iletim su- 
regleri, tarih ve cografya, fosiller, antropoloji ve istatistik hakkmda 
bilgiye- sahip olmaksizm, yorumlamanm ne kadar anlamsiz oldugu- 
nu gostermektedir." 29 

Evrimciler Dahi Insanin Sozde Evrimine Dair 
Delil Olmadigini Kabul Etmektedirler 

Her ne kadar UBA, okuyucu kitlesini ikna edebilmek igin, insa- 
nin evrimi konusunda higbir ciddi bilimsel giiphe bulunmadigmi id- 
dia etse de, gergek boyle degildir. Insanm sozde evrimi, evrim teori- 
sinin en biiyiik gikmazlarmdan birini olugturmaktadir. Insanm koke- 
ni konusundaki iinlii yaymlardan biri olan Discovering Archeology 



210 



ifiiL. viw^ ,,&jl 



v ^— 



■I 



ji 










ft^ j i , i u, i ■■■'■■. i 'ir^ 



■ III liJPi ■■■■■L.L-,M..l-limi.-J.%LHIitf 11'1-I.LJ ■■■■J1.it* 








V'-^AAV^LS^MWA? 



Harun Yahya 

dergisinde, derginin editorii Robert Locke tarafmdan yazilan maka- 
lede "insanin atalarmi aramak, lgiktan gok isi veriyor" denmekte ve 
iinlii evrimci paleoantropolog Tim White'm §u itirafi aktanlmaktadir: 
"Bugiine dek cevaplayamadigimiz sorulardan dolayi hepimiz hiisra- 
na ugramig durumdayiz." 30 

Yazida, evrim teorisinin insanin kokeni konusunda iginde bu- 
lundugu agmaz ve bu konuda yurutulen propaganm temelsizligi 
§6yle anlatilmaktadir: 

Belki de bilimin higbir alani insanm ko- 

kenini bulma gabalanndan daha fazla 

tarti§mali degildir. Segkin paleontolog- 

lar insan soy agacmin en temel hatlari 

iizerinde bile anla§mazlik igindeler. Yeni 

dallar biiyiik patirti ile olugturulur, an- 

cak yeni fosil bulgulan kar§ismda geger- 

liligini kaybedip yok olurlar. 31 

Aym gergek, iinlii Nature dergisinin 

editorii Henry Gee tarafmdan da yakm za- 

man once kabul edilmigtir. Gee, 1999 yilm- 

da yaymlanan In Search of Deep Time adli ki- 

tabmda "insanm evrimi ile ilgili 5 ila 10 milyon yil oncesine ait tiim 

fosil kamtlarmm kiigiik bir kutuya sigabilecek kadar az oldugunu" 

soyler. Gee'nin bundan vardigi sonug ilgingtir: 

Ata-torun ili§kilerine dayali insan evrimi §emasi, tamamen gergek- 
lerin sonrasmda yaratilmig bir insan icadidir ve insanlarm onyargi- 
larma gore §ekillenmi§tir... Bir grup fosili almak ve bunlarm bir ak- 
rabalik zincirini yansittiklarmi soylemek, test edilebilir bir bilimsel 
hipotez degil, ama gece yarisi masallanyla aym degeri ta§iyan bir 
iddiadir eglendirici ve hatta belki yonlendiricidir, ama bilimsel de- 




g 



ildir." 



/! 



=i 



5 



■ 

I 
> 



I 






■ 



JLV-A »ATSt*i/?,W ; ^ ^ »- 



211 



B. tHW . W i llJIJ . u ,. i lt,,., ,,__■. , l LP.JU,,LL.l-.PW-^Jn"»^WIIII ILJI Hl^l ^ IUJ1 I LMlL Hill. ■■I.ll?lgl 



-ill f ii 



4 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



\ 



2001 yihnda bulunan 
Kenyanthropus platyops 
adh fosil, insanin sozde 

evrimi Me ilgili evrim- 
cilerin iddialan daha da 
tutarsiz hale getirmi§tir. 




George Washington Universitesi, Antropoloji bolumiinden Daniel 
E. Lieberman ise, 2001 yilmda bulunan Kenyanthropus platyops adh fo- 
sil igin yaptigi agiklamada goyle bir yorumda bulunmugtur: 

"Insanin evrim tarihi gok karma§ik ve goziimlenmemi^tir. §imdi 3.5 
milyon yillik ba§ka bir tiiriin bulunmasi ile durum daha da kan§acak 
gibi goriiniiyor... Kenyanthropus platyops'un yapisi genel olarak insa- 
nin evrimi ve tiirlerin davram§i konulan hakkmda birgok soruyu be- 
raberinde getiriyor... K platyops'in onumuzdeki birkag yil igindeki ba§hca 
roliinun, birlikleri bozucu ve insammsilar arasindaki evrimsel ili§kinin ara§- 
tirmalannda kar§ila§ilan karga§ayi daha da buyutucii bir rolii olacagini dii- 
§unuyorum." 33 

Evrimci paleontologlar Villie, Solomon ve Davis ise "biz insanlar 
fosil kayitlannda aniden beliriyoruz" diyerek, insanin yeryiiziinde 
aniden, yani higbir evrimsel atasi olmadan ortaya giktigmi kabul et- 
mektedirler. 34 

Collard ve Wood ise 2000 yilmda kaleme aldiklan bir makalede 
"insan evrimi hakkmdaki mevcut filogenetik (evrimsel) hipotezler hig 
giivenilir degil" demek zorunda kalmiglardir. 35 



P 



? 



? 



pi 






\i 



I 



WM 



212 



■I'Lf 



J' iimiii m ■'ui'-jli'i'.. iiii-n ii^t-i* 






■• \ ■ 

I ■ 



A^.% \A »>.T^ ?yQ^<^^ ».- 



H?t-W-?l^yi.MllHI I. ^FIL.II.H.Jl.11' 



IJj.jI'iiitiAftrfiBifc^-ir ttt ^ 



M 






Diger bazi evrimcilerin konu hakkmdaki goriigleri ise goyledir: 
J. Bower: 

Verilerin birgok sorunla yiiklii oldugu dogrudur... Birgok fosil par- 
galar halindedir ve kemikler kendi orijinal konumlarma ender ola- 
rak geri getirilebilir. Buna ek olarak bir ba§ka problem de insan fo- 
sillerinin tarihlendirilmesinin genellikle karma§ik ve bulanik olma- 
sidir. Sonug olarak, fosil kayitlarmda ciddi bo§luklar vardir. 36 

A.Hill: 

Diger bilimlerle kar§ila§tirildigmda, masalsi unsurlar en 50k pale- 
ontolojide vardir. Insan evriminin hipotezleri ve hikayeleri siklikla 
veriler tarafmdan desteklenmemi§ §ekilde ortaya gikar ve biiyiik 61- 
qiide genel on kabuller igerir ve var olan veriler de genellikle onla- 
n yanli§lamak ya da kanitlamak iqin bile yetersizdir. Bir 50k yorum 
yapilmasi olasidir. 37 

Niles Eldredge ve Ian Tattersall: 

Boylece kalip ortaya gikar. Zaman igerisinde beyin geli§mesine ya 

da insan duru§una dogru sabit bir §ekilde ilerleyen bir tirmam§ gor- 




2 



1 






. 'ra^Cy* *jr-K* U jm ., ^ 




Jajgg 



111 ■■UI^LI-l'tf; Ui|U)J^.H«lte?WLLIJII.Jh 1 » LI1 ll".IJ.l¥..l'llfl'liLJijlff!iftWlTWn" ?f" 



nuE 




r! 








1 






l-{J 













*." 



"*ki* 



Insanin kokeni Me ilgili yapilan 

buluslar evrim teorisi Me celisen 

sonuclar ortaya cikarmaktadir. 

Ornegin, sempanzeler, goriMer, 

orangutanlar ve gibonlar arasin- 

daki bolunme sirasi Me ilgili bes 

+farkh soy agaci Meri suriilmustur. 



*> 






f l J!# 






m 



214 



J.1U1 ■■■•■•■■ LI ■ -1LIJ Ml* ■■■ 'LIU IIIII.JlL.. 



ST 








Harun Yahya 

miiyoruz. Bunun yerine heniiz ba§tan tarn olarak geli§mi§ dik du- 
ru§ gibi yeni "dii§unceler" goriiyoruz. Milyonlarca yil boyunca tii- 
riin degi§mez bir §ekilde devam etmekteki israrini goriiyoruz. 38 

D. Willis: 

Son birkag yil iginde hominidler, §empanzeler, goriller, orangutan- 
lar ve gibonlar arasmdaki boliinme sirasi igin be§ farkli agag ileri 
siiriilmu§tur. 39 

Diinya iizerindeki kendi kokenlerimize iligkin deliller biiyiik olgii- 
de bilinmez kalmi§lardir. 40 

G.L. Stebbins: 

Insanm kokenleriyle ili§kili olarak, son on be§ yil igerisinde yapilan 
bulu§lar karma§ik bir resim sunmaktadir. Olgular basit bir Rama- 
pithecus- Australopithecus-Homo habilis, Homo erectus-Homo sapiens di- 
zilimi hipotezini desteklememektedir. 41 

Goriildiigii gibi, evrimciler dahi, insanm sozde evriminin bilim- 
sel bulgular tarafmdan desteklenmedigini kabul etmektedirler. Kitap 
boyunca da incelendigi gibi, evrim teorisi bilimsel delillerle savunul- 
mamakta, tamamen ideolojik on yargilarla sahiplenilmektedir. Tek 
bir hiicrenin dahi tesadiifi mekanizmalarla nasil olugtugunu, insani 
insan yapan bilincin, insan ruhuna ait ozelliklerin nasil kazanildigmi, 
cansiz ve guursuz maddenin nasil olup da dii§iinen, konugan, sevi- 
nen, negelenen, endigelenen, heyecanlanan, buluglar yapan insana 
doniigebildigini kesinlikle agiklayamayan evrim teorisi, diinya tari- 
hinin en akil ve bilim di§i iddialarmdan biridir. 



:■ 



=i 



A 

i 



I 

l 
i 



I 



■ 



vi 



*.■■!- J !.LJi.lJl.J-M.illiM-l J-I.J 



215 







X ■'-■- 




■f ^ 




Vr .- 



Fosil Kayitlannda Ganli Tiirlerinin 

Belli Bir Sirada Bulundugu ve Bunun 

r Evrimin Kaniti Oldugu Iddiasi Dogru Degildir 

UBA yazarlan, evrim teorisine korii koriine bir inangla bag- 
afli olduklan igin, evrim teorisi aleyhindeki kanitlan dahi teori le- 
'hinde yorumlayabilmektedirler. Bunun bir ornegi, fosil kayitlan 
fhakkmdaki yorumlandir: UBA'ya gore canli tiirleri yeryiizii kat- 
manlannda belli bir sirada bulunmaktadir ve birbirine benzer olan 
tiirler, katmanlarda birbirlerinin ardi sira dizilmiglerdir. Evrimciler 

1 ise bunu evrim teorisinin bir delili olarak gostermektedirler. 

I II 

Ancak bu agiklama son derece yamlticidir ve fosil kayitlarmm 

gergek mesaji tamamen gormezden gelinerek ileri surulmu§tur. 

Oncelikle belirtmek gerekir ki, canli tiirleri, yeryiizii katmanla- 
rmda evrimcilerin iddia ettikleri gibi bir sirada dizilmig olsalardi 
bile, bu evrim teorisinin bir delili olmazdi. Boyle bir dizilimin ev- 
rim teorisi lehine bir delil sayilabilmesi igin, birbirlerinden ev- 
rimlegtikleri iddia edilen canli tiirleri arasmda ara gegi§i sag 
layan canlilarm fosillerinin de yeryiizii katmanlarmda bu- 
lunmug olmasi gerekirdi. Oysa, onceki boliimlerde ince- 
lendigi gibi bu tiir ara formlara kesinlikle rastlanma- 
migtir. Dahasi, fosil kayitlan digmda morfoloji, 
genetik bilimi, biyokimya gibi bilim dallan 
da bu tiir gegiglerin miimkiin oldugu- 
nu delillendirmig olmahydi. 
Ancak bu bilim dalla- 






aso3 










Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

n canli turlerinin birbirlerine evrimlegerek tiiremelerinin imkansiz ol- 
dugunu gostermektedir. Sonug olarak, yeryiizii katmanlarmda evrim- 
cilerin iddia ettikleri gibi bir fosil sirasi olsaydi bile, bu, evrim teorisi- 
ni kanitlamazdi. 

Olaym kugkusuz asil onemli yonu ise, ortada UBA'nm sozunu 
ettigi gibi evrimsel bir doga tarihi olmayigidir. Yaklagik 550 milyon 
yil once gergeklegtigi belirlenen Kambriyen patlamasi, canliligm yer- 
yuziinde evrimsel bir geligmeyle degil, aniden ve kompleks yapilar- 
la ortaya giktigmm gok agik bir gostergesidir. UBA yazarlan, dikkat 
gekecek gekilde kitapgikta bir kez bile Kambriyen patlamasmdan soz 
etmemektedirler. Oysa bu kitapgigm Yaratiligi savununlara cevap 
olarak hazirlandigi iddia edilmektedir. Yaratiligi savunanlarm evrim- 
cilere yonelttikleri ve evrim teorisinin en onemli gikmazlarmdan biri 
olarak giindeme getirdikleri konularm bagmda Kambriyen patlama- 
si gelmektedir. 

Bugiin bilinen turn hayvan filumlan, yeryiiziinde ayni anda, 
Kambriyen devri olarak bilinen jeolojik donemde ortaya gikmi§- 
lardir. Kambriyen devri, ya§i 570-505 milyon yil olarak hesaplanan 
65 milyon yillik bir jeolojik donemdir. 

Ana hayvan gruplarmm ani ortaya giki§ siiresi Kambriyen done- 
minin, genellikle "Kambriyen patlamasi" olarak bahsedilen daha da 
kisa bir donemine rastlamaktadir. Stephen C. Meyer, P. A. Nelson ve 
Paul Chien detayh bir literatiir aragtirmasma dayanan, 2001 tarihli 
makalelerinde, "Kambriyen patlamasi jeolojik zamanxn, 5 milyon yildan 
fazla silrmeyen, fazlasiyla dar bir zaman arahginda olu§mu§tur " l demek- 
tedirler. 

Bu devirden onceki fosil kayitlarmda, tek hiicreli canhlar ve gok 
basit birkag gok hiicreli digmda higbir canhnin izine rastlanmaz. 
Kambriyen devri gibi son derece kisa bir donem iginde ise (be§ mil- 





218 

1%'iUl L'PMllll. 1IJ1 ■!. J _■ !■ iyr, j HLP.jHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.H.lUJ..LJ.IJIMl.M..llJL-l 



lUMHUifa JJTJ3JL - JJ LC-:^UUA5JJ.Vll±-rL i ^J - JLTkJ i^ - _CJ ^ ■ ^^^^- , -L!LL ■ J^ JU^JIIILaJIAI JtUL; : 



- ■ 



r C TVyC V IJRMRf 



i 



h, 



syjuj jl"ji? 



gflp^ 



MiMUilff I' ■ ** 



IBS 



Harun Yahya 




yon yil, jeolojik anlamda gok kisa bir zaman dilimidir) biitiin hayvan 
filumlan, tek bir eksik bile olmadan bir anda ortaya gikmiglardir! Sci- 
ence dergisinde yaymlanan 2001 yilma ait bir makalede, "yakla§ik 545 
milyon yil once ya§anan Kambriyen Devri 'nin ba§langici, bugun hala can- 
h dtinyaya hakim olan neredeyse turn hayvan tiplerinin (filumlarin) fosil ka- 
yitlarinda aniden ortaya giki§ina sahne oldu " denmektedir. Aym makale- 
de, boylesine kompleks ve birbirinden tamamen farkli canli gruplan- 
nin evrim teorisine gore agiklanabilmesi igin, onceki devirlere ait gok 
zengin ve agamali bir geligimi gosteren fosil yataklan bulunmasi ge- 
rektigi, ama bunun soz konusu olmadigi §6yle agiklanmaktadir: 

Bu farkhlagmah evrim ve yayilig da, kendisinden daha once ya§a- 
mi§ olmasi gereken olan bir grubun varligmi gerektirir, ama buna 
dair bir fosil kaniti yoktur. 2 

Kambriyen kayaliklarmda bulunan fosiller, salyangozlar, trilo- 
bitler, siingerler, solucanlar, deniz analan, deniz yildizlan, yiiziicii 
kabuklular, deniz zambaklan gibi gok farkli canlilara aittir. Bu taba- 
kadaki canlilann gogunda, modern orneklerinden higbir farki olma- 
yan, goz, solungag, kan dolagimi gibi kompleks sistemler, ileri fizyo- 
lojik yapilar bulunur. Bu yapilar hem gok kompleks, hem de gok fark- 
hdir. Higbir evrimsel atalari olmadan, aniden ortaya gikmiglardir. 

Kambriyen Devri'nde ortaya gikip gikmadigi uzun zaman tarti- 
§ilan tek filum, omurgahlarm da iginde bulundugu Chordata'dir. An- 
cak 1999 yilmda elde edilen iki bahk fosili, bu konudaki evrimci tezi 
de yikmigtir. Kambriyen Devri'ne ait olan ve Haikouichthys ercaicunen- 
sis ve Myllokunmingia fengjiaoa diye adlandinlan bu bahklar, tarn 530 
milyon yil yagmdadir. Unlii paleontolog Richard Monastersky tara- 
findan "Waking Up to the Dawn of Vertebrates" (Omurgahlarm Orta- 
ya Qiki§ina Uyam§) baghgiyla yazilan bir haberde, bu bulgunun one- 
mi §6yle agiklanir: 



:■ 



=i 



:. 



i 

I 
£ 



; 



■ 



Yi 



219 



I M ■ --J I.LJU^J-W-lltM-l .l..l.lL>..U..LLI.IB.J.Jff-Wflllll I ■ -J I 1 J H 1 A # 'Mj'l -I ■ L I J ■'-. ■ ill II J ■ ■■ 1 I P^^ 



* JlW.TkS *-*Trt*wT»^' !<S V »- 







Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

Paleontologlar omurgalilan, uzun zamandan beridir evrim tarihi- 
ne, ilk ba§taki patlama ve heyecan dindikten sonra katilan bir grup 
olarak kabul edegelmi§lerdir. Ancak (^inli paleontologlar, omurga- 
hlann kokenini, neredeyse tiim diger hayvan gruplannin fosil 
kayitlann da ortaya cjikhgi gii^lii biyolojik patlamaya kadar go- 
tiiren iki bahk fosili buldular. Yunnan bolgesindeki 530 milyon 
yillik kayalar iginde sakli olan bu kalmtilar bilinen en eski balikla- 
ra aider ve bilinen diger en eski omurgali fosillerden en az 30 mil- 
yon yil daha ya§lilar. 3 

Kambriyen Devrinde omurgali hayvanlarm da ortaya giktigmi 
ispatlayan bu kanit, yagam tarihini evrimsel bir gemaya oturtma 
yoniindeki umutlan daha da gikmaza sokmugtur. 

Darwinizm'in diinya gapmdaki en onemli elegtirmenlerinden 
biri olan Berkeley, California Universitesi profesorii Philip Johnson, 
paleontolojinin ortaya koydugu bu gergegin, Darwinizmle olan 
agik geligkisini §6yle agiklamaktadir: 




ZAjBl'^. v-.v- v^i^ 



^TilTC^^^l 



■*WM 







Darwinist teori, canliligm bir tiir "giderek geni§leyen bir farklilik 
iiggeni" iginde geli§tigini ongoriir. Buna gore canlilik, ilk canli or- 
ganizmadan ya da ilk hayvan tiiriinden ba§layarak, giderek fark- 
hla§mi§ ve biyolojik smiflandirmanm daha yiiksek kategorilerini 
olu§turmu§ olmahdir. Ama hayvan fosilleri bizlere bu iiggenin 
gergekte ba§ a§agi durdugunu gostermektedir: Filumlar heniiz 
ilk anda hep birlikte vardir, sonra giderek sayilan azalir. 4 

Philip Johnson'm belirttigi gibi, filumlarm kademeli olarak 
olu§masi bir yana, tiim filumlar bir anda var olmuglar, hatta iler- 
leyen donemlerde bazilarmm soyu tiikenmigtir. 

Dolayisiyla UBA yazarlarmm neden Roger Lewin'in "hayvan- 
lann tiim tarihindeki en onemli olay " 5 olarak tarif ettigi, Kambriyen 
patlamasmdan bahsetmediklerini de anlamak mumkiindur: Ne 
UBA yazarlarmm ne de bir bagka evrimcinin Kambriyen patlama- 
si hakkmda soyleyebilecegi bir §ey yoktur. Bu nedenle bu olayi 
-ya da bunun gibi evrim teorisini giiriiten diger agik delilleri- gor- 
mezden gelmeyi tercih etmektedirler. 



.1 







:! 







? []C3rai3 Cr! H. J U j^AMJJLULilJ J&X zzzrzr^ry-TT- z-.-^r, A j?TJfrtx;M|^^W 




J. J IP ! II ill III 









Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 





"Hig Kimse Evrimle§meyi G6rmemi§tir" 
Konusundaki Yanilgilar 

UBA yazarlan, Yaratihggilarm ozel tezlerinden birinin "hig kim- 
se evrimlegmeyi gormemigtir" §eklinde oldugunu one siirmektedir- 
ler. Oysa bu Yaratihggilarm ozel tezlerinden biri degildir, sadece bir- 
kag kiginin one siirdiigu bir iddia olabilir. Biz evrim teorisini giirutiir- 
ken, higbir zaman "evrim teorisi dogru degildir, giinkii hig kimse ev- 
rimle§meyi gormemigtir" gibi bir iddiada bulunmamaktayiz. UBA 
yazarlarmm da belirttigi gibi, evrim teorisinin kamtlanmasi igin, ev- 
rimlegmenin gozlemlenmesi gerekmez, ancak eger evrim teorisi dog- 
ruysa bunun sonuglarmm veya mekanizmalarmm gozlemlenmig ol- 
masi gerekir. Eger evrim yagandiysa, fosil kayitlarmda canhlarm bir- 
birlerinden tiirediklerini gosteren ara geqi§ formlarmi bulmahydik, 
genetik analizler evrimsel akrabahgi oldugu iddia edilen canhlarm 
genetik yapilarmm da birbirlerine yakm oldugunu digerlerinin ise 
gok f arkh oldugunu gostermeliydi, genetik ve morf olojik benzerlikler 
temel almarak kurulan soyagaglan birbirleriyle uyumlu olmahydi, 
kompleks yapilarm rastlantisal mekanizmalarla nasil olugabildigi 
agiklanabilmeliydi, mutasyonlarm canhlarm genetik bilgilerini artir- 
digi laboratuvar deneylerinde gozlemlenmig olmahydi... Ancak, ki- 
tap boyunca da incelendigi gibi ne doga tarihi, ne biyoloji, morfoloji, 
paleontoloji, mikrobiyoloji, biyokimya, genetik gibi bilim dallan, ev- 
rimin yagandigma dair sonuglar sunmamaktadir. Aksine, tiim bu bi- 
lim dallarmda elde edilen sonuglar, canhlarm ayn ayn yaratilmig ol- 
duklarma dair deliller sunmaktadir. Sonug olarak, Yaratihgi da goz- 
lemlememiz miimkiin degildir, ancak soz konusu bilim dallarmda 
yapilan aragtirma ve deneyler sonucunda elde edilen veriler canhla- 
rm yaratildiklarmi agikga gostermektedir. 



.jau 



222 4 




■M'Jl.l'rillllll 1IJ1 ~i I . J ■■ ■ I . ■ I I^H ■UP.jHru.l.-MlllL.l.JJ ..'I.IL ■ LI 1 . . Ff ■ J I ■ 1 ■ . ,1 111 . 



agiius r j^ - ^j lpj j rr- x -jLT^ai m .resjuvu jaja: ■ jzjtiULiaj ^^ ^1^: ^; ^ m. jj il. y^L 



A' 1 -^^' 




Eger evrim yasanmis olsaydi, fosil kayitlannda 

bu resimlerdekilere benzer, yari suriingen yan 

memeli, yan suriingen yan kus gibi ara gegis 

formlanna ait fosillere rastlanmahydi. Ancak fosil 

kayitlannda ara gecis formlanndan eser yoktur. 






223 



■ 



■■HLH-IJlJl. J .IIUIM ilLJP^Tl.MtLl-il .J ■Wfrt^tfJI%.>ll"iL^.HlJlHIHI-W!TWfc!»lg 



3 



; []KCttra ra .. J U .C ! JU ' JJUJLilJ J^^ V^rJT-Jr^JJTTTD-^r^^l^l^lSim^^M 




J. I IP ! II ill III 









^J#MJkA*Vite'i 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 





Evrimin I§ledigine Dair Giinliik Hayattan 
Verilen Ornekler Birer Aldatmacadir 

UBA yazarlan, evrimin i§ledigine dair giinliik hayatta birgok 6r- 
nek oldugunu one siirmekte ve §u ornekleri vermektedirler: Bakteri- 
lerin antibiyotik direnci, boceklerin DDT direnci, sitma asalaklarmm 
ilaglara kar§i direng kazanmalan. (Bilim ve Yaratih§gilik, s. 21) 

Bakterilerin zaman iginde antibiyotiklere direng kazanmalarmm 
evrimle bir ilgisi olmadigmi, onceki sayfalarda mutasyon konusu da- 
hilinde incelemigtik, bu nedenle burada tekrar etmeyecegiz. Bocekle- 
rin, ilaglara direng kazanmalan da benzer gekilde evrimin bir delili 
degildir. 

Bocek ve sincklcrin PPT baSisikliSi evrimin delili degildir 

Her ne kadar evrimciler, sineklerin ve boceklerin DDT gibi ilag- 
lara direng kazanmalarmi evrim teorisinin bir delili gibi gostermeye 
galigsalar da, gergek boyle degildir. Bocekleri ve sinekleri bocek ilaci- 
na direngli hale getiren bir mutasyondur. Ancak bu mutasyon, evrim 
teorisi lehine bir delil olugturmamaktadir. 

Bunu incelemeden once, DDT'nin bocekler iizerinde nasil bir et- 
kisi oldugunu kisaca ozetleyelim. DDT'nin bir molekiilii, kendisini 
bocegin sinir hiicrelerinin zannin belirli, uygun bir alanma baglaya- 
rak hareket eder. Bu gekilde sinirin normal bir gekilde iglev gormesi- 
ni engeller. Bocegin sinir hiicreleri iizerine yeteri kadar DDT molekii- 
lii baglandigmda, sinir sistemi yikilir ve bocek oliir. 6 

Peki bir bocek DDT'ye kar§i nasil direngli hale gelir? DDT'ye 
kar§i hassasiyetini kaybederek... Bu kayip DDT molekiiliinun bag- 
landigi sinir hiicresindeki alani degigtiren, DDT molekiiliiniin bag- 
lanmasmi engelleyen bir mutasyonun sonucudur. 7 DDT ve sinir hiic- 



.jau 



224 i 




Wl.UlllllH. HJI 1I.I..II IIJI. ■ILI.jLL[tJ.I- M IJILl.JJ..'l.JLILI.I..PW| J „i.B, ; , i , Ai , 



"lbjul u. 



WJT*-""-* h 'l 





■■■V!WV '■" ,,| J ? UA-1^ 



OT7W 






Harun Yahya 



resi arasmdaki e§le§meyi bozacak her tiir mutasyon bocegi direngli 
hale getirecektir. Bakteride oldugu gibi, sinir hiicresi proteininin be- 
lirli bir amaca yonelik iglevselligini azaltarak da direng kazanabilir. 

I§te evrimciler, bocegin mutasyon yoluyla direng kazanmasmi 
evrim teorisine delil olarak gostermektedirler. Oysa goz ardi ettikleri 
veya bilerek gormezden geldikleri onemli bir nokta bulunmaktadir: 
Bir protein igindeki bir amino asidin degi§tirilmesi gogunlukla o pro- 
teinin iglevlerini etkiler. Proteindeki bu degigiklik bir yandan canlmm 
DDT gibi zehirlere kar§i direng kazanmasmi saglarken, diger yandan 
zarar gormesine, bazi iglevlerini veya ozelliklerini kaybetmesine ne- 
den olur. Elbette ki soz konusu ilag var oldugu siirece canh, bagka bir 
agidan daha az uygun olmak pahasma direng kazanmakta ve hayat- 
ta kalabilmektedir. Ancak ilag ortadan kalktigmda, direngli olmayan 
tiir, yine daha avantajh hale gelecektir. 

Ingiltere Hertfordshire'daki Rothamsted Aragtirma Merkezinde, 
M.W. Rowland Dieldrin direngli hale gelen sivrisineklerin, diger bo- 
ceklerden daha az aktif ve uyanlara kargi daha yava§ cevap verir ha- 
le geldiklerini rapor etmi§tir. 8 Bu sineklerin bocek ilaglarma direnci, 
"daha miskin" bir sinir sistemi pahasma elde edilmigtir. Molekiiler se- 
viyedeki bilgi kaybi bu durumda bocegin performansmda bir kayip 
olarak ortaya gikmaktadir. 




> 



■ 



."I 



■ k 







225 ~\ Jl 

Ki.JilitLi'lUHii^iWii jJ.^jJiin.T..lL.ii J iJ.iM'.JiUi3JJJwirt..i'jLJi.li l .i|-Jtf-n.i .t-iiiiL ■ ■Jl. . ■■■_ 1L.'M_^-3J 






iiijiiju _UJJ 



j.mn 




^r 




i>«.WiJiWte*ltW 



■: 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

Dolayisiyla bocek ilaglarma kar§i direng saglayan mutasyonlan 
bir evrim ornegi olarak gormek buyiik bir yanilgidir. Bu gibi direng 
mekanizmalarmm ozelligi, boceklerin veya bakterilerin yapismda bir 
bozulma meydaha getirerek, zehirlerin veya antibiyotiklerin etkisini 
engellemeleridir. Bu i§lem direng saglar, ama bocekte veya bakteride 
genetik bilgi artigi saglamaz. Aksine, gozlemlenen orneklerde direng 
kazancmm hep ba§ka yonden kayip getirdigi tespit edilmigtir. Dola- 
yisiyla ortada bir evrim yoktur. Bakterilerin antibiyotik direnci ve bo- 
ceklerin DDT direnci gibi konular evrim teorisine bir delil olu§turma- 
maktadir. 





Iran 



*._ O -LI LI 1 T ■ ■■■¥■■ .JlLl'l jj L Jljjpffi^ilVJ li M m. JSS 






~~ JILL 



r C TVyC V IJRMRf 



?n7^3J^jix" 



gflp^ 



IU 



"■:,';aa^.^ma^.V-">! 



frr^~ 



7734a 



Harun Yahya 




UBA'nin Indirgenemez Komplekslik 
Konusundaki Qarpitmalan 

Canlilardaki "indirgenemez komplekslige" sahip yapilar ve sis- 
temler, evrim teorisinin en onemli sorunlanndan biridir. Evrim teori- 
sine gore, bir canlidan ba§ka bir canliya evrim sirasmda gegilen a§a- 
malarm hepsi tek tek avantajli olmalidir. Diger bir deyigle, A'dan Z'ye 
dogru gidecek bir evrim siirecinde, B, C, D... U, U, V ve Y gibi turn 
"ara" kademelerin canliya mutlaka avantaj saglamasi gerekmektedir. 
Dogal seleksiyon ve mutasyonun bilingli bir gekilde onceden hedef 
belirlemeleri miimkiin olmadigma gore, turn teori canli sistemlerinin 
avantajli kugiik kademelere "indirgenebilecegi" varsayimma dayan- 
maktadir. 

I§te Darwin bu nedenle "eger birbirini takip eden gok sayida kiiguk 
degi§iklikle kompleks bir organin olu§masinin imkansiz oldugu gosterilse, 
teoritn kesinlikle yikilmi§ olacaktir " demigtir. 

Darwin, 19. yiizyilm ilkel bilim diizeyi iginde canlilarm indirge- 
nebilir bir yapida olduklarmi dii§iinmu§ olabilir. Ancak 20. yiizyilm 
bilimsel bulgulan, gergekte canlilardaki pek gok sistem ve organin, 
basite indirgenemez olduklarmi ortaya koymugtur. "Indirgenemez 
komplekslik" adi verilen bu olgu, Darwinizm'i, tarn da Darwin'in 
endi§e ettigi gibi "kesinlikle" yikmaktadir. 

UBA yazarlan ise, evrim teorisini tek ba§ma yikmaya yeterli 
olan "indirgenemez komplekslik" konusuna da kitapgikta yer vermig, 
ancak sadece, higbir delile ve mantikli bir agiklamaya dayanmadan, 
indirgenemez kompleks yapilarm gergekte oyle olmadiklarmi ileri 
siirmiigtur: 

Ancak "goziilemeyecek" kadar karmagik oldugu one siiriilen bu ya- 
pi ve siireglerin daha dikkatli bir gozle bakmca hig de oyle olmadik- 
lari goriiliir. Ornegin karma§ik bir yapinin veya biyokimyasal siire- 
cin ancak tiim ogelerinin bugiinkii haliyle var olmalan ve i§lemele- 



■Hfcfl0NM 



:■ 



=i 



v 
i * 



I 
1 






? 



f 



I 

■ 




227 



y^w^w.TrtXi^v 






■ ■■■i.j !.LJi.iiU-M.iiili..i . i..K-Fr-w::ir-rtKrrm 



i-w ■*-•*■** ijiiiiH.UWji.!!. mil ■ HiT-wra-i^ 



I 






l uiiruum 






n 






i 



■ 






,'C 



ijjijjijU'JUL 1 







Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi 



ri durumunda iglevsel olacagi 
tezi yanli§tir. Karma§ik biyo- 
kimyasal sistemler dogal se- 
gilim yoluyla daha basit sis- 
temlerden kurulabilirler." (Ki- 
tabm gevirmenleri, "irreducib- 
le complexity" ("indirge- 
nemez kompleks- 
lik") ifadesini 
"(joziilemeye- 
cek kadar karma- 
§ik" olarak gevirmi§lerdir.) (Bilim ve Yara- 
hli§gihk, s. 21) 

UBA yazarlan bu iddialarmi hemoglo- 
bin molekulii ile orneklendirmektedirler. 
UBA'nm iddiasma gore, geneli baliklar qe- 
nesiz baliklardan evrimle§mi§lerdir. Bu ba- 
liklarm hemoglobinleri de, genesiz bahkla- 
nn hemoglobinlerine gore daha kompleks- 
tir. Yani UBA'nm iddiasma gore, indirgene- 
mez komplekslige sahip olan bir geneli bahk 
hemoglobini, kendisinden daha basit yapi- 
da olan bir hemoglobinden evrimle§mi§tir. 
UBA bu iddiasi ile, indirgenemez komp- 
lekslige sahip bir molekiiliin nasil olugtugu- 
nu agikladigmi ZANNETMEKTEDIR! 

Bu bir zandir, gunkii ortada evrim te- 
orisi adma agiklanmi§ bir §ey yoktur. UBA 
yazarlan, agiklamalan gereken konuyu (in- 
dirgenemez kompleks yapilarm kokenini) 
agiklamaya kalkarken, somut bilimsel bir 





MESOZOIC DONEMDE YA§AMI§ 
QENESJZ BALIK FOSJU 







cai 




228 



^yTcs^BNt^ v^^-uh^-- ^* 




■•n^ys*----. 



U.2 



U..U-lLll.llU-HHl.fl.l J .11. !■■'* tUfllllUf-lilll l'._il.l__» JIJ1.J1-.-. I l__l I. LL llllllll ii'.iimWIW 














'■J* i'V . 



S 229 ^£ 






E=xmci]»£^Tirafrsoi»acE^dEr: 





J. J IP ! II ill III 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilan 





gergek degil, evrim teorisinin varsayimlarma dayanmaktadirlar. (^e- 
nesiz baliklarm geneli baliklara evrimlegtigi, bilimsel bir gergek degil 
Darwinist bir varsayimdir. Kaniti olamayan bu varsayimi, bir bagka 
varsayim olan "indirgenemez kompleks organlar aslmda indirgene- 
bilir" iddiasma delil gibi sunmak, en hafif ifadeyle mantiksal bir qe- 
li§ki, daha gergekgi bir ifadeyle de aldatmacadir. 

Ote yandan f arkli canlilardaki hemoglobin molekiilleri arasmda- 
ki yapilarm komplekslik derecesini bir evrim kaniti olarak gostermek 
de ayri bir yamlgidir. (^unkii evrimcilerin izah etmeleri gereken, do- 
gada farkli komplekslik derecesinde iki farkli hemoglobin molekiilii 
oldugunu gostermek degil, hemoglobinin (ve Kim diger proteinlerin) 
ilk olarak nasil ortaya giktigmi agiklamaktir. 

UBA yazarlan, daha basit bir hemoglobinin daha kompleks bir 
hemoglobine donugtugiinu iddia ederek, hemoglobin gibi indirgene- 
mez kompleks bir molekiiliin kokenini agikladiklarmi diigiinebil- 
mektedirler. Ancak, "daha basit" dedikleri hemoglobinin de indir- 
genemez kompleks bir yapida oldugunu ya dugiinememekte ya da 
bu gergegi gormezden gelmektedirler. 

UBA yazarlarmm indirgenemez komplekslik kargismdaki kagig 
yontemleri, bu kompleks yapilara birtakim "ilkel" ara agamalar hayal 
etmekten ibarettir. "Dogal seleksiyon, bir sistemin pargalarmi her se- 
ferinde bir i§lev olmak uzere biraraya getirebilir, ve sonra daha ileri- 
ki bir zamanda, bagka ogeleri igeren sistemlerle birlegtirerek yeni i§- 
levler kazandirabilir" diye yazmaktadirlar. Peki ama bu "bagka i§- 
lev'ler nedir? Soru budur ve UBA yazarlan bunu tamamen cevapsiz 
birakmakta, bu senaryolarma bir delil veya ornek vermemektedirler. 
Bunun igin, en basitten en karmagiga dogru i§lev kazanan bir yapi ve- 
ya siireg ornegi vermeleri ve bu orneklerini delillendirmeleri gerek- 
mektedir. Aynca, bu ara iglevlerin de kompleks olmasi durumunda 
yine aym sorunla kar§i kargiya kalacaklan ortadadir. 



B 



230 4 




fj&W^r/v 



..Tr,.kTjm-^g 



.j^Ki 



.. - 



!.■.-■ i^rr^-^f^rtPI Will L 1IJ1 ■!■■■■_ Ill lU'll ■ILP.itL[tJ.I-HIJILl.JJ..'l.H.ILLl..L!IJIII. M ..llJL.. 




Beta 

polipeptit 

zincirleri 



Alfa 

polipeptit 

zincirleri 



i 231 



■ fc.tf-Jlf¥ll-*lillM.ll-lil.H-fJ[ .U.IlMlF.rilLJf-JWlMlllJll.ja !■!■!■ ■ ■ - I ■ - ■ ■ -!'■ ll'tf ■! LI ■■■— WfrflfW I - ■ ■ I 1 iT¥lJ* 



i 






E=xmci]»£^Tirafrsoi»acE^dEr: 





J. J IP ! II ill III 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 





Bunun digmda, UBA yazarlan dogal seleksiyondan bilingli bir 
varlikmig gibi soz etmektedirler. Dogal seleksiyonun, sanki gelecekte 
elde edilmek istenen asil fonksiyonun ne oldugundan haberi varmi§ 
gibi, zaman iginde uygun pargalan birbirine ekleyerek, her seferinde 
faydali bir fonksiyon elde ettigini one siirmektedirler. Oysa dogal se- 
leksiyon bilingsiz bir doga mekanizmasidir ve bir plana gore hareket 
etmez. 

Farkli canli smiflarmda goriilen ozgiin organ ve sistemlerin kay- 
nagi nedir? Bunlan tanimlayan yeni genetik bilgi nasil ortaya gikmig- 
tir? Tiim evrimciler gibi UBA yazarlarmm da bu konu hakkmda en 
kugiik bir fikirleri dahi bulunmamaktadir. Onceki boliimlerde de 
agikladigimiz gibi, mutasyonlar canlilara faydali ozellikler kazandi- 
ramazlar. Oyle ise dogal seleksiyonun segecegini umduklan yeni 
fonksiyonlar nasil elde edilecektir? Bu hayati soru hep cevapsizdir. 
Ancak diinyanm en onde gelen evrimcileri, sadece "dogal seleksiyon 
bunu yapar" diyerek higbir delil ve agiklama getirmeden, canhlarda- 
ki yapi ve sistemlerin indirgenemez kompleksligini evrimsel olarak 
agikladiklarmi zannetmektedirler. 

UBA'nm evrimci yazarlan, kanm pihtilagmasmda izlenen kar- 
ma§ik biyokimyasal agamalan ise genlerin dogal seleksiyon tarafm- 
dan gogaltilmasi, degigtirilmesi ve etkilerinin artinlmasi ile agiklama- 
ya gahgmaktadirlar. Gen kopyalamasi, UBA yazarlarmm bir canliya 
genetik bilgi nasil eklenebilir sorusuna verdikleri bir cevaptir. Bu 
agiklamaya gore, bir canlinin genlerinden biri fazladan kopyasmi ya- 
par. Daha sonra bu fazladan kopya iizerinde bir mutasyon meydana 
gelir ve boylece canlinin genetik bilgisinde bir degigiklik olur. Bu de- 
gigiklik kopya genin iizerinde oldugu igin de mutasyon organizma- 
da etkili olmamakta, boylece soz konusu genin tammladigi i§lev za- 
rara ugramamaktadir. Mutasyona ugrayan gen, kopya gendir. 

Ne var ki kopya gen agiklamasi evrim teorisine higbir katkida 



.jau 



232 4 



1], 




■M'Jl.l'rillllll 1IJ1 -iLl-llll^ll ■ILP..JLL!1J.I-HIJIL1.JJ.'|.JLILI.I ..Ff IJII1 ■.,1111. 







muu yjy yi^iJ vj jli ivyUW #\ !r'- Vk V«i > f - WJV±1I< 



1 -j^jj 






**w 



Harun Yahy 



bulunmamaktadir. C^iinku, hergeyden on- 
ce, tarn dogru zamanda (yani tarn da canlmm 
yeni bir igleve ihtiyaci oldugu anda), dogru 
gen gereksiz yere gogalmalidir. Sonra yine 
tarn da bu kopya gene gok uygun bir mu- 
tasyon isabet etmelidir ve bu oyle bir mutas- 
yon olmalidir ki, organizma yeni bir igleve sa- 
hip olmalidir. 

Bu kadar tesadiifiin art arda gelebi- 
lecegine inanmak, hem de bunun yeryii- 
ziindeki milyonlarca farkli turun koke- 1 
nini olugturdugunu du§immek, akil di§i- 
dir. Kaldi ki, genler gok nadiren gogalirlar. 
Aragtirmacilar Lynch ve Conery, ortalama gen 
gogalmalarmm 100 milyon yilda bir 
gergekle§tigini belirlemigler- 
dir. 9 Dahasi kopyala- 
nan genlerin bii- 
yiik bir gogun- 
lugunun birkag 
milyon yil igin- 
de kaybolduklan 
bulunmugtur. 10 Indir- 
genemez komp- 
lekslige sa 
hip yapila- j 
nn en belir- 
gin ozelligi- 
nin birgok 
pargadan olu§- 



233 




IXkJL 






• * • ■*■ ■ 









Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

malan oldugu diigunulurse, her 100 milyon yilda bir gen kopyalaya- 
rak dogru pargalan dogru zamanda biraraya getirmenin imkansizli- 
gi tamamen ortaya gikar. 

Nitekim gen kopyalarmm evrime neden oldugu iddiasi evrimci- 
ler tarafmdan dahi §iiphe ile kargilanmaktadir. Ornegin Conery ve 
Lynch, gen kopyalamasmm evrimin olugumuna katkida bulunmasi- 
m saglayan mekanizmalarm anlagilmadigim belirtmektedirler: 

Ancak, kopya genlerin, evrimsel sure? igerisinde bir kopyanm ra- 
hatlikla harcanabilecegi tamamen bolluk ve gereksizlik ifade eden 
bir ba§langig konumundan, her iki kopyanm da dogal seleksiyon 
yoluyla korunacagi duragan bir konuma dogru nasil ba§anyla yo- 
lunu buldugu son derece zor anla§ilirdir. Bu olaylarm hangi siklik- 
ta olu§tugu da anlagilir degildir. n 

UBA'nm one surdiigii mekanizmalarm a§ama a§ama evrim 
meydana getirmesinin imkansizhgi ortadadir. Aynca kan pihtilagma 
siirecinin bu mekanizmalarla agama agama evrimlegebilecegini iddia 
eden UBA yazarlarmm, bu iddialarmi gok detayh agiklamalarla delil- 
lendirmeleri gerekir. Ornegin "hangi agamada, hangi gen, hangi yol- 
la, nasil bir degigiklige ugradi"; "bu degigiklik, gene veya canhya za- 
rar vermeden, organizmaya nasil bir ozellik veya fonksiyon kazan- 
dirdi" gibi sorular cevaplanmahdir. Yan sayfada, kanm pihtilagma su- 
reci agiklanmaktadir. Boyle bir sistemin nasil ortaya giktigi sorusu- 
nun, evrimin tesadiifi mekanizmalan ile agiklanamayacagi o kadar 
agiktir ki, bu yonde yapilan her agiklama mantiksiz demagojilerden 
oteye gitmeyecektir. 

Kitapgikta son olarak goziin yapismda bulunan indirgenemez 
komplekslik ele almmaktadir. Hemoglobin konusunda yapilan man- 
tik hatasi burada da tekrarlanmakta, kompleks goziin daha basit goz- 
den evrimlegtigi one siiriilmektedir. Oysa farkh komplekslik seviye- 




.jau 



I 234 4 




Lu'fcl.l 111 .!■■■»■*»■ g»li 111! 1 1U1 -iH..ll.lll'M HLP.jHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.HIi-TF! ■ . I i 1. ■ . .1 IJ 1 . 



HlmiUifc ■JJ i JJ - JL - JJ LUl*HU3lLMfJEiitJ j£lK JUT1LI LJJ - JJ L^UJJJJU-'^Ll^JmjauiiiUllJ .gtfciM'j:^ , ] 



B ■■■" 


^ 


1 ^1 


i 



i 



iJW U>---i-J-Lh*^iJI. fcJ+ ■liifcJ,-Ai-i*- I 1 iLfU i_a_ _-m ■ -_rU u'<_- -_l*j -_-u ^-- J.- Art. ■%! rf. ii^m h *J I *al I M ■ * li h Mh r-fcH-J _■ 




Harun Yahya 

lerine sahip her goz yine de indirgenemez komplekslige sahiptir. 
UBA yazarlan "A§atnalar, (bugun yassi kurtlarda gorulen) i§iga duyarh 
retinula hilcrelerinin olu§turdugu basit bir goz noktasindan ba§layarak..." 
ifadesiyle, kompleks goziin gok basit bir noktadan agama a§ama 
olugtugunu iddia etmektedirler. Oysa, burada ele almmasi gereken 
nokta, UBA yazarlarmm "i§iga duyarli basit bir goz noktasi" dedikle- 
ri noktanm ne kadar basit oldugu, daha dogrusu ne kadar kompleks 
oldugudur. 

En basit gekliyle dahi olsa, "g6rme"nin olugabilmesi igin, bir canli- 
nm bazi hiicrelerinin i§iga duyarli hale gelmesi, bu duyarhhgi elektrik- 
sel sinyallere aktaracak bir yetenege sahip olmasi, bu hiicrelerden bey- 
ne gidecek olan ozel sinir aginm olugmasi ve beyinde de bu bilgiyi de- 
gerlendirecek bir "gorme merkezi"nin meydana gelmesi gerekir. Turn 
bunlarm rastlantisal olarak ve aym anda, aym canlida olugtugunu one 
siirmek ise akil digidir. Evrimci yazar Cemal Yildinm, evrim teorisini 
savunmak niyetiyle kaleme aldigi Evrim Kurami ve Bagnazlik adh kita- 
bmda bu gergegi §6yle kabul eder: 

Gormek igin gok sayida diizenegin i§ birligine ihtiyag vardir: Goz 
ve goziin iq diizeneklerinin yam sira beyindeki ozel merkezlerle 
goz arasmdaki bagmtilardan soz edilebilir. Bu karma§ik yapila§ma 
nasil olu§mu§tur? Biyologlara gore evrim siirecinde, goziin olu§u- 
munda ilk adim, kimi ilkel canlilarda deri iizerinde i§iga duyarli 
kiigiik bir boliimiin belirmesiyle atilmi§tir. Ancak dogal seleksi- 
yonda bu kadarcik bir olu§umun kendi ba§ina canhya sagladigi 
avantaj ne olabilir? Oyle bir olugumla birlikte beyinde gorsel mer- 
kez ile ona bagli sinir aginin da kurulmasi gerekir. Oldukga karma- 
§ik olan bu birbirine bagli diizenekler kurulmadikga "gorme" dedi- 
gimiz olaym ortaya gikmasi beklenemez. Darwin varyasyonlarm 
rastgele ortaya giktigi inancmdaydi. Oyle olsaydi, gormenin gerek- 



235 



:■ 









i 

it 



;3 

■ 



■ '■L.J !.LJilJlJ.«,lltl..l ■ •!-■■ .liP..U..LL-l.f-»M-g«"!PIM I ■ -J I 1 ■ H 1 A # 'MJl .1 I L I J ■'_. ■ ill II J ■ 1. 1 I ^ 



* JlW.TkS *-*Trt*wT»^' !<S V »- 



. ■ I 

r 

1 



J1ULU1UJ Jkfiif U. JL ! JUHJUL-LL! JJL'J ^- S - U- - JLf ■JJI3U^: JL !j r iZ3EKJ3a LIT i JJLLi 

; r ■■■■ ' r r r^yy^ , J<i JKi ?s?njr - 




■ " 



^IMH 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

tirdigi o kadar 50k sayida var- 
yasyonun organizmanm degigik 
yerlerinde aym zamanda olu§up 
uyum kurmasi gizemli bir bil- 
meceye donii§mez miydi?... Oy- 
sa gorme igin birbirini tamamla- 
yici bir dizi degi§ikliklere ve 
bunlarm tarn bir uyum ve e§gii- 
diim igin gah§masma ihtiyag 
vardir... Siradan bir yumu§akga 
olan ibigin goziinde bizimkinde 
oldugu gibi retina, kornea ve se- 
liiloz dokulu lens vardir. §imdi 
evrim diizeyleri bu denli farkli 
iki tiirde bir dizi rastlantiyi ge- 
rektiren bu yapila§mayi salt dogal seleksiyonla nasil agiklayabili- 
riz?... Darwincilerin bu soruya doyurucu yanit verip veremedikleri 
tarti§ilabilir... 12 

Bu sorunu evrimciler agismdan daha da iginden gikilmaz hale 
getiren bir ba§ka nokta ise, Kambriyen devrinde aniden ortaya gikan 
canlilardan biri olan trilobitlerin gozudiir. 530 milyon yillik bu petek 
goz yapisi, gift mercek sistemiyle galigan bir "optik harika"dir ve bili- 
nen en eski gozdiir. Bu durum, evrimcilerin "kompleks gozler ilkel 
gozlerden evrimlegti" varsayimmi tiimuyle gegersiz kilmaktadir. 

Sorun evrim teorisi agismdan o kadar biiyuktiir ki, ne kadar de- 
taya girilirse, o kadar iginden gikilmaz hale gelmektedir. Bu noktada 
incelenmesi gereken onemli bir "detay" da, "lgiga duyarh hale gelen 
hiicre" hikayesidir. Acaba Darwin'in ve diger evrimcilerin "gorme, 
tek bir hiicrenin i§iga duyarh hale gelmesiyle ba§lami§ olabilir" der- 
ken gegigtirdikleri bu yapi, nasil bir tasanma sahiptir? 



E 



236 

Ua.-lJW->J-rtrt!>»-t»HllHL.IIJl^l.l.lll.llJ'l!-TfT-g*t!M.l-WIJl-.l.l#..ll.lL ■ U1..1I.IIIIJ.M..1II1. 



C^ku 



St),. 



I 



1 



I ■ il.«l*i.c : :rtH :: a.i 1:11 : u : : -i rcx^rrt : a ^;^r^ru- ^- >:« ■ ' Ji. LLt Li. LA.MilU.Ull— U-ili 



EM 



iiiii.i.^ 



■ ■fa.B. l ll . il.i -- 

" " I ■ J - JJL1< 



ju yy j^ yy ^-l-'V LA 



-HL ' JJ UJTJU iJLTVr fj 



I w 



wl 






^ 






ir yeriniz kesildiginde ya da eski bir yaraniz kanadigmda, zaman 
liginde kanamamn duracagmi bilirsiniz. Kanayan yerde bir pihti 
olu§acak, bu pihti zamanla sertle§ecek ve yara iyile§ecektir. Bu si- 
zin igin basit ve olagan olabilir. Oysa, biyokimyacilar yaptiklan ara§tirma- 
larla bunun oldukga karma§ik bir sistemin i§leyi§inin sonucu oldugunu 
ortaya gikardilar. (Michael Behe, Darwin 's Black Box, New York: Free Press, 
1996, s. 79-97) Bu sistemin pargalarmdan herhangi birinin eksilmesi veya 
zarar gormesi sistemi i§lemez kilacaktir. 

Kan dogru yerde, dogru zamanda pihtila§mali ve §artlar normale 
dondugimde pihti ortadan kalkmalidir. Sistem en kiigiik ayrmtiya varana 
dek kusursuz bir bigimde gali§malidir. 

Eger bir kanama sdz konusu ise, canhnin kan kaybmdan olmemesi 
igin pihtimn hemen meydana gelmesi gerekir. Aynca, pihtmm yaranm 
uzerinde boylu boyunca olu§masi ve en onemlisi de sadece yaranm iize- 
rinde kalmasi gereklidir. Yoksa canhnin turn kani pihtila§arak sertle§ecek 
ve onu oldurecektir. Bu nedenle kanm pihtila§masi siki bir denetim altm- 
da tutulmali ve pihti dogru zamanda dogru yerde olu§malidir. 

Kemik iligi hucrelerinin en kiigiik 
temsilcisi olan kan plakgiklan ya da 
trombositler vazgegilmez bir ozellige 
sahiptir. Bu hiicreler, kanm pihtila§ma- 
smdaki ana unsurdur. Von Willebrand 
faktoru adli bir protein, kanda dola§ip 
durmakta olan trombositlerin kaza ye- 
rini gegmemelerini saglar. Kaza yerin- 
de takili kalan trombositler, o anda di- 
ger trombositleri de olay yerine getiren 
bir madde salgilar. Bu hiicreler daha 
sonra hep birlikte agik yarayi kapatir. 







i 






i 













1. 1 



-W I ■ ■ I II Il'L. i . i ' ' ■ 






^ii.iiffc«rjJ:iil*iULilltM^ 



- - 



tp^t^t 





'■^to\4."j. - - 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilari 







Trombositler, gorevlerini yerine getirdikten sonra olur. Onlann kendile- 
rini feda etmeleri, kan pihtila§ma sisteminin yalmzca bir pargasidir. 

Kan pihtila§masmi saglayan bir diger protein de trombindir. Bu 
madde yalmzca agik bir yaranm oldugu yerlerde uretilir. Bu iiretim ne 
az ne de fazla olmalidir. Ustelik iiretim, tarn zamanmda yapilmali ve yi- 
ne tarn zamanmda durdurulmalidir. §u ana degin trombin iiretiminde 
rol alan ve tamami "enzim" olarak adlandinlan yirmiden fazla vucut 
kimyasali tanimlanmi§hr. Bu enzimler, kendi uretimlerini durdurabilir 
ya da ba§latabilir. Sureg oylesine bir denetim altmdadir ki, trombin an- 
cak tarn bir doku yaralanmasi soz konusu oldugunda olu§ur. Viicutta 
pihhla§ma igin gerekli olan turn enzimler yeterli miktara ula§ir ula§maz, 
yapisal maddesi protein olan uzun iplikgikler olu§turulur. Bu iplikgikle- 
rin adi fibrinojendir. Kisa zamanda fibrinojen iplikgiklerinden bir ag 
olu§turulur. Bu ag kanm di§an aki§imn oldugu yerde kurulur. Diger 
yandan ise kandaki trombositler bu aga takilarak birikir. Bu birikim yo- 
gunla§mca bir tikag vazifesi gorerek kanamanm durmasmi saglayacak- 
tir. I§te pihti dedigimiz §ey de bu yigilmayla olu§an tikagtir. 

Yara tamamen iyile§ince ise kan pihtisi goziiliir. 

Bir kan pihtisinin olu§masi, pihtimn smirlarmm belirlenmesi, olu- 
§an pihtimn guglendirilmesi veya ortadan kaldinlmasmi saglayan sis- 
tem indirgenemez komplekslige sahiptir. Kanm pihhla§masi, bir parga- 
nin diger bir pargayi harekete gegirmesi §eklinde ortaya gikan bir olay- 
lar zinciridir. 

Bir sonraki sayfada bu zinciri gosteren bir §ema verilmi§tir. Daha 
ilk baki§ta olaym ne kadar karma§ik oldugu goriilebilir. 

Sistem en kuguk ayrmtiya varana dek kusursuz bir bigimde gali§ir. 

Eger bu miikemmel i§leyen sistemde en ufak bir aksaklik olsaydi 
ne olurdu? Mesela yara olmadigi halde kanda pihtila§ma olsaydi? Ya da 
yaranm etrafmda olu§an pihti yerinden rahatlikla aynlsaydi? Bu sorula- 
rin tek bir cevabi vardir: Boyle bir durumda kalp, akciger veya beyin gi- 
bi hayati organlara giden yollar pihti tikaglanyla tikamrdi. Bu ise kagi- 
nilmaz olarak oliimle sonuglamrdi. 



1^3^ 



! 



r 1 

L T^ 






W I 1 1 .Pi ,'P-H J I II! |H «'.U milB tt 



TWfKjF 



rg,-... j- , ■,,'yi Kirr 



rp, i ^muj' n.iiiii ■■lj i . i i, 



Vucudun herhangi bir yerinde bir ka- 

nama oldugunda. kanamayi durdur- 

makla gorevli turn proteinler derhal 

yarali dokuya gelirler. Qok sayida 

farkh proteinin isbirligi icinde gercek- 

le§tirdigi pihtilasma, indirgenemez 

kompleks bir islemdir ve evrimle 

aciklanamaz. 



pihtilasma hiicreleri 









kirmizi kan 
hiicreleri 



pihtilasan kan 







j 


1 



kabuk olusumu 



% 




kuruyan fibrin 





kan 
damarlan 



* 



X 



yte 






kirmizi kan 
hiicreleri 



beyaz kan 
hiicreleri 




rT-TTTTE" r~E UJLiJ LUljiF-i_ 1IIJJLJL -tJLfcJ 



1 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilari 




Yara 
Yiizeyi 



Kallikrein^ Prekallikrein 



Hageman ■ 



PIHTILA§MA MEKANIZMASI 

Asagidaki semada kanin pihtilasma me- 
kanizmasi gosterilmektedir. Qok sayida 
kimyasal maddenin birbirini belli bir sira- 
ya gore etkilemesi sonucu pihti meydana 
gelir. Pihtinin kalkmasi icinde yine benze- 
ri karmasik bir sistem i§ler. 



• Hageman* 




HMK- 



PTA- 



-► PTA* H- 




Chrismas ► Chrismas* H- 



f ^— Konvertin^ Prekonvertin 



Antihemofilli ► Antiherrofilli— 



Doku 



M 



Thrombomodulin 



""* \ J faktoru 



Stuart ►Stuart h 



^V 



i 



\ 



Proakselerin — ►Accelerin - 



Antitrombin 



Prothrombin ►Trombin 



Fibrinogen ► (Fibrin) 

(Yumu§ak Pihti) 



FSF- 



-►FSF*- 



Protein C* 



(Fibrin) Sert 
Pihti 



Protein C 



Plasmin 



t-PA- 



- a2 antiplazm 



Plasminojen 



Yazi Rengi 


Ok 


i§levi 


• 




Pihti olu§umunu 
destekleyen proteinler 




• 


w 1 


Pihtila§mayi engellemede, kanama yerini 

belirlemede ve kan pihtismm 

kaldinlmasinda rol alan proteinler. 


^1 



II 



w, 






m 






V 1 




^r - • • t- wr- - *« m v ir*-" " "WT — "T " " ~*J 























■ Hjy.-IJL1!I1 _1H*J UU liJmJli::??TTm 







E ■ 



\ 

if 









Harun Yahya 



Bu gergek de bizlere bir kez daha gostermektedir ki, insan vucudu 
kusursuzca tasarlanmi§tir. Sadece kanm pihtila§ma sisteminin bile rast- 
lantilarla ve evrim teorisinin iddia ettigi "kademeli geli§im" varsayimiy- 
la agiklanmasi imkansizdir. Her detayi ayn bir plan ve hesap urunu olan 
bu sistem, yarahli§m mukemmelligini gozler online sermektedir. Bizi 
yaratan Rabbimiz, hayatimiz boyunca kar§ila§acagimiz kuguk, buyuk 
her turlii yaralanmaya kar§i, bedenimizi bu sistemle birlikte yaratmi§tir. 

Kanm pihtila§masi, sadece gozle gdrulur yaralar igin degil, bede- 
nimizde her gun siirekli gergekle§en kilcal damar pargalanmalarmm ta- 
miri igin de gok onemlidir. Siz fark etmezsiniz, ama gergekte gun bo- 
yunca siirekli kuguk ig kanamalar gegirirsiniz. Kolunuzu kapinin kena- 
nna garptigmizda ya da bir koltuga sertge oturdugunuzda, yiizlerce 
kiigiik kilcal damanniz pargalanir. Bu pargalanma sonucunda olu§an ig 
kanama, pihtila§ma sistemi sayesinde hemen durdurulur, daha sonra 
da viicut ayni kilcal damarlan yeniden in§a eder. Eger garpma biraz 
§iddetliyse, pihtila§ma oncesindeki iq kanama da biraz daha §iddetli 
olur ve bu yiizden garptigmiz yerde bir "morarma" olu§ur. Kandaki bu 
pihtila§ma sisteminden mahrum olan bir insanm, hayati boyunca en 
ufak bir darbeden korunmasi, ve adeta pamuk iginde ya§atilmasi gere- 
kecektir. Nitekim kanlarmdaki pihtila§ma sistemi kusurlu olan "hemo- 
fili" hastalan, bu §ekilde omur surerler. Ileri derecede hemofili hastala- 
n genellikle fazla uzun ya§ayamazlar. Yolda yiiriirken tokezleyip dii§- 
meleriyle olu§an bir iq kanama bile, hayatlarmi sona erdirmek igin ye- 
terlidir. Bu gergek kar§ismda her insanm kendi bedenindeki yaratih§ 
mucizeleri iizerinde du§unmesi ve bu bedeni kusursuzca yaratan Al- 
lah'a §iikredici olmasi gerekir. Bizim tek bir sistemini, hatta tek bir huc- 
resini dahi iiretmekten aciz oldugumuz bu beden, Allah'm bizlere bir 
lutfudur. Allah insanlara bir ayetinde §6yle buyurur: 

Sizleri Biz yarathk, yine de tasdik etmeyecek misiniz? (Vakia 

Suresi, 57) 



24f 







-J 










■ ■ I 






JUUUb 



■ J-'« 



111 III JI| l ..llftlllH.Ll'l. -_J 



r ^i.iLci^a-iJ-lJJllJ'Xl'EI-lillJin^ 



; E^Jk^^-wv"' 1 ' " " — ■"" "~ '^ 'j J^ wklw i^ w ww i^yu WJJ%' jj 




; > ri 





BA evrimcilerinin basit bir yapi olarak goriip gegigtirdigi gor- 
me sistemi gergekte nasil galigir? Goziin retina tabakasmdaki 
hiicreler, iizerlerine gelen i§ik pargaciklarmi nasil algilarlar? 

Sorunun cevabi oldukga karma§iktir. Fotonlar retinadaki hiicrelere 
garptiklannda, adeta birbiri ardina ustaca dizilmi§ domino taglanni harekete 
gegirirler. Bu domino taglarirun ilki, "11-cis-retinal" ismi verilen ve fotonlar- 
dan etkilenen bir molekiildiir. Kendisine foton isabet ettigi anda 11-cis-retinal 
molekulu §ekil degi§tirir. Bu §ekil degi§ikligi, 11-cis-retinal'e bagh olan "ro- 
dopsin" adli proteinin de §eklini degi§tirir. Rodopsin, bu sayede, daha once 
hiicre iginde yer alan ama §eklinin uyumsuzlugu nedeniyle etkile§im igine 
giremedigi "transdusin" adli bir ba§ka proteinle birle§ebilecek hale gelir. 

Transdusin, rodopsinle tepkimeye girmeden once GDP isimli bir ba§ka 
molekiile baglidir. Rodopsin'e baglandigi anda, GDP'den aynlir ve GTP 
isimli yeni bir molekiile baglamr. Artik 2 protein (rodopsin ve transdusin) ve 
1 kimyasal molekiil (GTP) birbirine baglanmi§ durumdadir. Bu yeni yapinin 
tiimune 'GTP-transdusinrodopsin" ismi verilir. 

Ancak daha i§lem yeni ba§lami§tir. GTP-transdusinrodopsin adli yeni 
birle§im, hiicrenin iginde onceden beri var olan "fosfodiesteraz" adli bir ba§- 
ka proteinle baglanmaya uygun bir yapidadir. Bu baglanma zaman gegiril- 
meden hemen yapilir. Bu baglanmanm sonucunda ise fosfodiesteraz prote- 
ini, yine daha onceden hiicre iginde var olan cGMP isimli bir molekulu par- 
galama ozelligi kazanir. Bu i§lem birkag tane degil, milyonlarca protein tara- 
findan gergekle§tirildigi igin, hiicrenin igindeki cGMP orani hizla dii§er. 

Peki turn bunlann gormeyle ilgisi nedir? Bu sorunun cevabmi bulmak 
igin, bu ilging kimyasal reaksiyon zincirinin son a§amasma bakalim. Hiicre- 
nin igindeki cGMP yogunlugunun du§mesi, hiicrenin igindeki "iyon kanal- 
lan"m etkileyecektir. Iyon kanallan dedigimiz §ey, hiicre igindeki sodyum 
iyonlarmm sayismi diizenleyen proteinlerdir. Normalde cGMP molekiilleri, 
hiicreye di§andan sodyum iyonlan ta§imakta, bir ba§ka molekiil de fazla 
iyonlan di§an atmakta ve boylece denge saglanmaktadir. Ancak cGMP mo- 



fit 

■ 




P ■ III ■ ■■■■■ P1II1MI HIP 



■ ■■■ ■■ ■■ . „. 



irtUlllrt'llllJMI LJ _^— . 






lekullerinin sayisi azalmca, hiicredeki sodyum iyonlarmm da sayisi azalir. 
Bu sayi azalmasi, hiicre iginde elektriksel bir dengesizlik meydana getirir. 
Bu elektriksel dengesizlik, hucreye bagli olan sinir hucrelerini etkiler ve 
bizim "elektrik uyansi" dedigimiz §ey olu§ur. Sinirler bunlan beyne akta- 
nr ve orada da "gorme" dedigimiz i§lem ya^anir. 1 

Kisacasi tek bir foton, retinadaki hucrelerin tek birisine garpmi§ ve 
birbirini izleyen zincirleme reaksiyonlar sayesinde hucrenin bir elektrik 
uyansi iiretmesini saglami§tir. Bu uyan, fotonun enerjisine gore degi§ir, 
boylece bizim "guglii i§ik", "zayif i§ik" dedigimiz kavramlar olu§ur. I§in en 
ilging yanlarmdan birisi, ustte anlattigimiz turn bu karma§ik reaksiyonla- 
rm, saniyenin en fazla binde biri kadarlik kisa bir siirede olup bitmesidir. 
Daha da ilging olan bir nokta, bu zincirleme reaksiyon tamamlandigi an- 
da, hiicre igindeki ozel bazi proteinlerin, 11-cis-retinal, rodopsin, transdu- 
sin gibi unsurlan tekrar eski hallerine d6ndurmii§ olmasidir. (JJunku goze 
her an yeni fotonlar garpmaktadir ve hiicredeki zincirleme sistem, bu fo- 
tonlarm her birini yeniden algilamahdir. 

Burada kisaca ozetledigimiz bu gorme i§leminin aslmda gok daha 
karma§ik detaylan vardir. Ancak bu kaba taslak ozet bile, ne kadar muhte- 



■j r> 

"l 










iAa^JV-- . .. :JflJ 



- — -^ — i— — ■ — — ■ 



F iii. i irtaMMMm^iJiiif^uuiLjnT'nr^iro^^ 







JTItf 3-:-i c : i rur. ■^inrrrm E -L: a.HJ L:lflliiii-j ^ =a 




I 






#7 



Harun Yahya 

§em bir sistemle kar§i kar§rya oldugumuzu gostermeye yeter. Goziin iginde 
oylesine karma§ik, oylesine iyi hesaplanmi§ bir sistem vardir ki, bu sistemin 
rastlantilarla ortaya gikabilecegini iddia etmek agikga akil di§idir. Sistem, tii- 
muyle indirgenemez kompleks bir yapiya sahiptir. Eger birbirleri ile zincirle- 
me reaksiyona giren gok sayida molekiiler pargamn tek biri eksik olsa, ya da 
uygun yapiya sahip olmasa, sistem higbir §ekilde i§lev gormeyecektir. 

Bu sistemin Darwinizm'in canhliga getirdigi "tesaduf" agiklamasma 
buyuk bir darbe indirdigi agiktir. Michael Behe, goziin kimyasi ve evrim te- 
orisi hakkmda §u yorumu yapmaktadir: 

Darwin'in 19. yiizyilda ac.iklayamadigi gorme olayi ve goziin anatomik 
yapisi, gergekten de higbir evrimci manhkla agiklanamaz. Evrim teorisi- 
nin one siirdiigii ac.iklamalar o kadar basittir ki, gozde ya§anan ve kagida 
dokiilmesi bile zor olan inamlmaz derecedeki karma§ik i§lemleri asla ac,ik- 
layamaz. 

Goziin indirgenemez kompleks yapisi, bir yandan Darwinist teoriyi 
Darwin'in deyimiyle "kesinlikle yikarken", bir yandan da canliligm gok iis- 
tun bir tasanmla yaratildigmi gostermektedir. 



1 ( Michael Behe, Darwin's Black Box, The Free Press, New York, 1996, s. 18-21) 

2 ( Michael Behe, Darwin's Black Box, The Free Press, New York, 1996. s. 31) 



i 1 

5 1 


1 M 


j 


/I 




'Pi,, .HI P.LI I til JJIMM H-J-UT g 



wn ■* ■, w*f tflJ Bt ,^ ... „ mUmt ,■„ , , . , M , 




^S*i^ 


r nf 






■■ *" -^fe* 


■ "~ -^ 


^i&J V 




r^^Sasl 1 -!,^ 




I^L ^Si 1 


■ 


ft^S 


w* 


&■_ «j£ 



r 






ST* , -Ji Xkrv 




/ 






/ * 









/ ^ 




^^&£ ►■ ^ 






w 




»*fc Hr 






1 j Jr 




^3sB 




'■ 


F 1* J% .r* 


Hn 


'HtM 


u 


i» j/jVW i 





* 1 

VfJU 

■ ■* J 




^ 




■ tM 









Va 







u 




BA, evrimcilerin klasik iddiasmi 
tekrarlamakta ve yaratili§m bilimsel 
bir agiklama olmadigmi one siirmektedir. 
r (Bilitn ve Yaratili§gihk, s. xii) Oysa, Yaratilig gergegi, ozellik- 
¥ le iginde bulundugumuz donemde bilimsel bulgularla kesin 
I olarak desteklenmektedir. 

Bir teorinin bilimsel olup olmadigmi gormek igin bu teorinin 
iddialannin bilimsel gozlem ve deneylerle smanmasi, elde edilen 
verilerin bu iddialarla uyumlu olup olmadigmm belirlenmesi gere 
kir. Canlilarm bilingli bir tasanmla yaratildiklan agiklamasmi da ay J 
m metodla smamak mumkiindur. Turn bu smamalar ise turn canlila- 
rm ve evrenin yaratildiklan gergegini ortaya koymaktadir. 

Ayrica §unu da belirtmek gerekir ki, on yargisiz, hiir diigunebi 
len, belli ideolojilere bagnazca baglanmamig her insan, tiim evreni: 
ve canlilarm kusursuz bir yaratiligla yaratildiklarmi, iistiin bir giice 
sonsuz bir akla sahip bir Yaratici'nm eseri olduklarmi kolaylikla 
i rebilir. Bunun igin, kendi bedenini, evindeki tek bir gigegi, soludu 
gu havayi dugunmesi yeterlidir. Ancak evrim teorisine bagnazcajF; 
kapilanlarm diigunmelerine ve akillarim kullanmalarma fayda 
\ si olur iimidiyle, canlilarm bilingli bir tasanmla yaratilmi§ ol- 
: duklarmm bazi delillerini agiklama geregi duyuyoruz: 

1. Canhlar, tesadiifi siireglerle a§ama a§ama bir- 
birlerinden evrimle§erek tiirememi§ler, tek bir an- I 
da, ozgiin yapilanyla yaratilmi§lardir. 

Burada belirtilen gergegi test etmenin 
en kesin yolu, fosil kayitlandir. Fosil 
kayitlan, Yaratilig agiklamasi- 
m kesin olarak dog- 





I ' 

p. W* 



t 




m 



i M^Cffi^ CTS UU j^amJJLUlILI J&X zzzrzr^ry-TT- z-.-^r, A j?TJfrtx;M|^^W 





J. J IP ! II ill III 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 





rular niteliktedir. Canlilar yeryiizii tabakalarmda, kendilerine has ya- 
pilanyla, eksiksiz olarak ve aniden ortaya gikmaktadirlar. Yaklagik 
530 milyon yillik Kambriyen patlamasi, canlilarm yaratildiklarmm en 
agik delillerinden biridir. (^unkii, bu tabakalarda yaklagik 100 hay van 
filumu, higbir evrimsel ataya sahip olmadan aniden ortaya gikmakta- 
dirlar. Daha onceden sadece tek hucrelilerin ve bazi basit gok hucre- 
lilerin yagadigi yeryuziinde, birden bire 100 farkh filuma ait canlinin 
ortaya gikmasi, bunlarm birbirlerinden son derece farkh ama bir o ka- 
dar kompleks organ ve sistemlere sahip olmalan, elbette ki bilingli 
bir tasanmm ve dolayisiyla yaratih§in kamtidir. UBA yazarlarmm ki- 
tap boyunca bir kez bile Kambriyen Donemi'nden bahsetmemeleri- 
nin nedeni, bu gergegi gozlerden kagirmak isteyigleridir. 

2. Canhlardaki kompleks yapi ve sistemler tesadiifi doga me- 
kanizmalanyla meydana gelmi§ olamaz. 

Canlilarm yaratildiklarmm bir diger delili de, ancak bilingli tasa- 
nmla agiklanabilecek olan kompleks yapi ve sistemlerdir. Hiicre, bak- 
teri kamgisi, kanm pihtilagma sistemi, proteinler, beyin, goz gibi bir- 
gok organ ve yapi olaganiistii bir tasanma ve indirgenemez komp- 
lekslige sahiptir. Bunlarm bilingten yoksun cansiz maddeler ve tesa- 
diifen meydana gelen doga olaylan sonucunda var olduklarmi iddia 
etmek, evinizdeki video kameranm veya televizyonun bir deprem so- 
nucunda hurda yigmmda tesadufen olugtuklarmi iddia etmekten gok 
daha mantiksizdir. Bir yerde bilingsiz etkilerle agiklanamayacak, 
kompleks, anlamh bir tasanm var ise, o zaman bu tasanmi gergekle§- 
tiren akil sahibi bir giig de var demektir. Bu gok agik bir gergektir. 

Evrimcilerin bu agik gergegi kabul etmemek igin getirdikleri 
mantik di§i itirazlardan biri de, tasanmm nasil tespit edilecegi soru- 
sudur. Bunun cevabi da gok agiktir. Oncelikle sagduyu bu konuda in- 
sana yol gosterir. Ornegin agaglarla kaph, insan eli degmemig bir 
adada yuriiyen ve bu adaya gelen ilk ki§i oldugunu dugimen bir in- 



B 



248 4 



fj&W^r/v 



..Tr,.kTjm-^g 



.j^Ki 



.. - 



1 J. 




!.■.-■ i^rr^-^f^rtPI Will L ■lll-iH..ll.lll'M ■ILP.itL[tJ.I-HIJILl.JJ..'l.H.ILLl..L!IJIII. M ..llJL.. 






i^cr- : ■•-,-..; 







Harun Yahya 

sanm kargisma eger bir araba gikarsa, bu insan bu arabanm bu ada- 
da, kendiliginden tesadufler sonucu meydana geldigi sonucuna var- 
mayacaktir. Adada ba§ka insan gormemig olmasma ragmen, bu ara- 
bayi tasarlamig, imal etmi§ insanlar oldugundan emin olacaktir. Ay- 
nca, adaya ilk gelen akil sahibi varligm kendisi olmadigmi da bu de- 
lil (araba) yoluyla anlayacaktir. 

Biyolojik yapilarda tasanmm nasil tespit edilecegi konusunda 
ise, matematikgi William Dembski'nin ortaya koydugu bilimsel kri- 






R 



/ 



if 



r 









i 



■■■i j^ . - ■ ■ -*-i 



*--,+ — ."■>!- .-._ 



k 249 






■»i"!!-»i fff^-m ■■^■^1 u n . ■ . . H. n, ill ■! ii Ji 1 J J i « I ■ ■ i'jU I . ■ L-iJ L' in t . t . . i i j ■ ■_ ■■ li . ■■ I. Et*l 



? []C3rai3 Cr! H. J U j^AMJJLULilJ J&X zzzrzr^ry-TT- z-.-^r, A j?TJfrtx;M|^^W 





J. J IP ! II ill III 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 





terler yol gostericidir. Dembski, The Design Inference: Eliminating 
Chance Through Small Probabilities (Tasanm C^ikanmi: Tesadufiin Kii- 
quk Olasiliklarla Elimine Edilmesi) adli kitabmda, bir yapinin tesa- 
diiflerle agiklanmasmm hangi agamada imkansiz sayilacagmi ve bi- 
lingli bir tasanmm varligmm tartigmasiz kabul edilecegini matema- 
tiksel olarak gostermektedir. Dembski'nin kriterine kargi evrimciler 
suskundur. 

Evrimcilerin bu konudaki kagi§ yontemi ise, daha onceki konu- 
larda da incelendigi gibi, kompleks oldugu soylenen yapilarm aslm- 
da dogal seleksiyon yoluyla evrimlegebilecegini iddia etmeleridir. 
Oysa bu da gok kolay smanabilecek bir iddiadir. Ornegin, kamgisi ol- 
mayan bir bakteriyi laboratuvarda binlerce nesil boyunca yetigtirip, 
tesadiifi mutasyonlara maruz biraktiktan sonra, bu bakteride indir- 
genemez komplekslige sahip bakteri kamgismm olugup olugmadigi 
gozlemlenebilir. Eger, bu deney sonucunda bakteride, bakteri kamgi- 
si olugursa, o zaman tesadiiflerin ve dogal seleksiyonun indirgene- 
mez komplekslikte yapilar olugturabildikleri iddiasmm bir anlami 
olur. Birakm bunu, bu bakteride tek bir yeni proteinin olu§masi bile 
evrimciler igin ba§an hanesine yazilacaktir. Ancak higbir deney boy- 
le bir sonug vermemigtir. Boyle bir deneyin sonug verecegine inan- 
mak, bir hurda yigmmi milyonlarca sene birakip, ileride bu yigmdan 
bir jet gikip gikmayacagim denemek kadar anlamsiz olur. 

Aslmda, bu noktada evrimcilerin iginde bulunduklan sig, ma- 
teryalist felsefeye bagnazca baglanmaktan dolayi gok agik gergekleri 
dahi goremeyen garip mantik gokuntiisiine §ahit olmaktayiz. Bir in- 
san, odaya girdiginde masadaki kagidm uzerinde "SAAT 10'DA EV- 
DE OLACAGIM" diye bir not gorse, bu notun riizgardan agilan pen- 
cerenin garpip doktiigii miirekkep tarafmdan tesadiifen yazildigmi 



.jau 



I 250 4 




Lli'i«l_l UJ J »?■*»*«■ rt»M 1111 I 1IJ1 "il.l-ll-llll! HLP.jHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.HIi-TF! ■ . I i 1. ■ . .1 IJ 1 . 



OEMamrfi 



Etete r jU.JEUHL'iJLlU rlU ^St m' LL LU. JJ LCy.iL 



jWiV i v , * l --y |, v!i^j' r iW i ■" '- tj '-^ Ljyj'tw - ■ 



i p 



Harun Yahya 

dugimmez. Bu yaziyi eginin veya gocugunun yazdigmdan emin olur. 
Bunun igin bilimsel metodla bir inceleme gerekmez. Neyin kendili- 
ginden olugabilecegi, neyin olugamayacagi, neyin akilli bir tasanmm 
eseri, neyinse kendiliginden olugtugu agiktir. Ornegin ormanda yii- 




'■■^-'■lilL.M.JI-ll-l'J! UHJ Jl'.'l PTT1I1-H. Mill .■■■■![■ ]■-!■ i I - I ■ I ■ ■■■■ I U' ■■ LI ■ II ■ I I I I ■ L I H I I I I tLll-^^J 






" 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




■^^■tttttt 





riirken, onuniize gikan bir agacm yikilmig oldugunu goriirseniz, bu 
agacm kendiliginden, riizgar nedeniyle veya bir bagka etkenle yikil- 
mi§ olabilecegini dugiinursunuz. Ancak ormandaki patikanm sag ta- 
rafmdaki agaglar ardigik olarak yikilmig ise, burada bilingli bir yikma 
eylemi oldugunu, buraya gelen akil sahibi insanlarm bir plan iizeri- 
ne yolun bir tarafmdaki agaglan birer atlayarak yiktiklanni ve bunun 
bir amaci oldugunu anlarsmiz. 

Oyle ise, canlilan ve yaratiligi diigimelim. Eger, yeryiiziinde tek 
bir canli bile yokken, cansiz topraktan, madenlerden, kumdan, mine- 
rallerden olugan yeryiiziinde, en az bir §ehir kadar kompleks bir ya- 
piya sahip bir hiicrenin ortaya giktigmi ogrenirsek, bu bize bu hiicre- 
nin biling ve akil sahibi bir giig tarafmdan yaratildigmi gosterir. Ka- 
meranm tesadiifen olugamayacagmi bilen bir akil, kamerayi tasarla- 
mak igin model alman ve kameradan gok daha kusursuz bir sis- 
teme sahip olan goziin de tesadiifen olugamayacagmi goriir. 



I 




~~ JILL 



syjuj jl"ji? 



WJIJLUlIliJa g ^tafL^ ^ Ll^ - Jg rt AJ ULJJlU. X!!J. ' JLL JULTJllliJJlli Jffi , 



r C TVyC V IJRMRf 



gflp^ 



s\ 



"■:,';aa^.^ma^.V-">! 



IBS 



Harun Yahya 




Diyaliz makinesinin, tesadiiflerin eseri olmadigmi, bu makineyi ta- 
sarlayan, ureten, monte eden, kullanan doktorlar, muhendisler, i§gi- 
ler, teknisyenler oldugunu bilen akil, diyaliz makinesi igin model ola- 
rak kullamlan ve diyaliz makinesinden gok daha yetenekli, gok daha 
kullam§li, gok daha kiigiik olmasma ragmen gok daha fazla kapasite- 
li bobreklerin tesadiifen olugamayacaklarmi kavrayabilir. Bir bilgisa- 
yarm olu§turulabilmesi igin binlerce zeki, bilgili, tecrubeli ve yete- 
nekli miihendisin, teknisyenin, programcmm ve tasanmcmm gorev 
aldigmi bilen bir akil, bir bilgisayardan binlerce kez daha iistiin yete- 
neklere ve komplekslige sahip insan beyninin tesadiifler sonucunda 
olugamayacagmi gorebilir. 

Bu agik gergekleri goremeyenler ise materyalizme ve Darwiniz- 
m'e, putperest bir dine baglanir gibi baglananlardir. Evrimciler, ma- 
teryalist diinya goriiglerini kaybetmemek igin, dimyaya, canhhga, 
doga kanunlarma materyalizm digmda bir agiklama getiren her tiirlii 
diigunceyi en bagmdan, hatta daha dinlemeden reddetmektedirler. 
Yaratih§ gergegini elegtiren UBA yazarlarmm ve diger evrimcilerin, 
Yaratihg hakkmda ve kendi iddialan iizerinde hig diigunmedikleri, 
tek amaglarmm ideolojilerini kaybetmemek oldugu, bunun getirdigi 
endige ve telagla yazdiklan ve konugtuklan agikga belli olmaktadir. 

Yukanda verdigimiz ornege geri doniip bir benzetme ile evrim- 
cilerin iginde bulunduklan garip durumu agiklayabiliriz. Hatirlarsa- 
niz, onceki sayfalarda, bir issiz adaya ayak basan ilk kiginin kendisi 
oldugunu zanneden bir insanm ornegini vermi§ ve bu insan bu ada- 
da bir araba ile kar§ila§irsa dogal olarak bu adaya daha once bagka 
insanlarm geldigini anlayacaktir demigtik. Peki ya bu insan, bu ada- 
ya ilk ayak basan kiginin kendisi olmasi gerektigi konusunda anlagil- 
maz bir inat ve kararhhk iginde ise? Ve kesinlikle bu adaya kendisin- 
den once bagka hig kimsenin gelemeyecegi konusunda israr ediyor 
ve adada boyle bir arabanm bulunmasi dahi onu ikna etmiyorsa? O 



253 



:■ 



=i 



A 



I 

I 
t 
I 
> 

I 








■ ! ; i 



WlL-J l.LJU^J-W-lltM-l ■ •!-■■ -ILP..U..LL-l.M-1-JT-y-PIM I ■ -J I 1 P H 1 A # 'Mj'l -I ■ L I J ■■- ■ ill II J ■ ■■ 1 I ^ 



* JlW.TkS » J» r Tfltfri/?,W :«s v:.^ 



r 

1 










Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 

zaman bu insan, o arabanm varligmi agiklamak durumunda kalacak 
ve elbette ki one siirdiigu agiklamalar "sagmalamak"tan oteye gitme- 
yecektir. Bu arabanm en yakm kara pargasmdan bir firtma ile buraya 
suriiklendigini, veya milyonlarca yil iginde gikan firtmalann adadaki 
gall girpiyi, hayvanlarm derilerini, kemiklerini biraraya getirip bu 
arabayi olugturdugunu iddia etmeye kadar mantiksizliklanni siirdu- 
rebilecektir. Ve bu ki§i biitun omriinii teoriler iiretip, adaya ilk gika- 
nin kendisi oldugunu ve bu arabanm buraya insanlar tarafmdan ge- 
tirilmedigini ispatlamaya galigmakla gegirecektir. Bir teorisi tutma- 
ymca digerine yonelecektir. Ancak dikkat edilirse amaci gergegi bu- 
lup aragtirmak degil, hayatmi adadigi "takmtismi" insanlara kabul et- 
tirmeye galigmak olacaktir. Yani delillerin ona gosterdigini gormez- 
den gelecek, kendi inanmak istedigine inanmaya devam edecektir. 
I§te evrimciler en az bu kadar sagna ve mantiksiz bir inat ve bagnaz- 
lik igindedirler. Amaglan, hayatm gergek kokenini bulmak degil, ha- 
yatlarmm tek ideolojisi olan materyalizmi sonuna kadar yagatabil- 
mektir. Bu nedenle agik olan delilleri gorememekte, gordiiklerini ise 
ya saklamaya ya da garpitmaya galigmaktadirlar. UBA'nm kitapgigi 
bunun en agik ornegidir. 

okullarda yaratili§ gerceg1 
OGretIlmelIdIr 

UBA yazarlan kitapgikta Yaratilig'm okullarda okutulamayaca- 
gmi gunku bilimsel olmadigmi, inangla ilgili oldugunu iddia etmek- 
tedir. Ancak onceki sayfalarda da belirtildigi gibi Yaratili§, bilimsel 
delillerle desteklenen bir gergektir ve elbette ki fen derslerinde miif- 
redata almabilir. Ornegin biyoloji derslerinde, hiicredeki, proteinde- 
ki, beyindeki, hiicreler arasi haberlegme sistemindeki bilingli tasanm 
anlatilabilir. 



.jau 



1], 



254 i 




■M'Jl.l'rillllll 1IJ1 ■!. J _■ !■ iyr, j ■ | L p ,.j tllu. ■_ ■ IJ ■ LI JJ ..'■ J L ■ LI 1 . Ff ■ J I ■ 1 ■ ,1 111 . 



IgJKililuaiCPaJ Bg gnaLigEti UEILJL-: 









A^AvV 





R. 1 



A 








% - : 






I 


■"J - 


3 i 






■ i 


s. 11 


til 




J III 




II 


I! 


fr 1 




I 







^fj^H, M^mm 


n 






■MMHHI 



255 J^ J 

^p.l, ff ., w ,p TI „, W ,^, JI , l r.^.. 1L , t ,,„. J ,Ul,,UJ,Ui, ,rji_.,, J, L " ,_ JLl i , |. ■.,,., Hi,.. ■lill'lML'i-B-J 



■ i IU ' IJLHJJ ■_■_! JJLMJU 1 L 1 IJL' ■ J ' JJ l_ p LL_ _IJ LI.IlJJ JBJUJ I ■ 'I ■ ■ ■ ■ LP 1 1_P_ _ 



pAmerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilan 





ABD'de ve birgok iilkede 

_^okullarda evrim te- 

Tmsi, hayatm koke- 

^Tmi agiklayan tek 

*agiklama ve ispatlan- 

mi§ bilimsel bir gergek 

gibi sunulmaktadir. Oysa, artik 

boyle olmadigi bilinmektedir. Bu kitapta da in- 

celendigi gibi, evrim teorisinin tek bir bilimsel 

i delili dahi bulunmamaktadir. Dolayisiyla, eger 

ogrencilere hayatm kokenini agiklayan teoriler 

ogretilecekse, bunlarm arasmda Yaratilig gergegi 

de olmalidir. Bunun yanmda, evrim teorisinin 

yeryiiziindeki yagami agiklayamadigi belirtil- 

I meli ve teorinin aleyhindeki bilimsel kamtlar 

da ogrencilere ogretilmelidir. Aksi takdirde, 

ogrenciler tek yonlii ve ideolojik bir sistemin 

dayattigi bir teoriye inanmaya mecbur birakil- 

maktadirlar. 




L-M _■ U 1.1 ■•:■■ LI ■ -1-11 .ll.l.-l Mil. '■■■■ 



■JlL.Juii .LLiUi..» J1U1.W!"- u. ■ i-^i^n-w- 






~~ JILL 



r C TVyC V IJRMRf 



syjuj jl"ji? 



gflp^ 



S\j 



lb»!^^iAn^ 



frr^~ 



7734a 



Harun Yahya 




I§te Amerika'daki miifredatla ilgili tartigmanm oziinde bu dog- 
matik Darwinist diizene kargi gosterilen hakli tepki vardir. 

Yakm zamana kadar Darwinizm'i elegtirmek, biiyiik bir tepkiyi 

goze almak demekti. Darwinizm'i elegtiren ogretim gorevlileri gorev- 

lerinden almiyor, bilim adamlarmm makaleleri bilim dergilerinde ya- 

ymlanmiyor, bu kigilere kar§i medyada ategli bir anti propaganda yii- 

riitiiliiyordu. Ancak bilimsel delillerin giderek artan bir hiz ve mik- 

tarda Darwinizm'in aleyhinde birikmeye baglamasiyla, Darwinizm 

elegtirileri de daha fazla ses getirmeye ve etkili olmaya ba§ladi. Bu- 

nun bir sonucu da egitim sistemine olan etkisi oldu. Evrim teorisinin 

bilimsel bir gergek olmadigmm f arkmda olan birgok bilim adami, po- 

litikaci, ogretim gorevlisi ve veli, gocuklarma evrim teorisinin tek 

yanli olarak anlatilmasma kargi yogun bir kampanya baglattilar. Bu 

kampanyanm bir sonucu olarak Georgia ve Ohio eyaletlerinde, okul- 

larda yaratiligm da anlatilmasma izin verilmesine karar verildi. Ilk 

karar Amerika'nm giineydogu eyaletlerinden biri olan Georgia eya- 

letinde gikti. ABC News, internet sitesinde bu haberi §6yle duyurdu: 

Georgia'nm ikinci en biiyiik okul bolgesi yonetim kurulu per§embe 

ak§ami ogretmenlere hayatm kokenine iligkin, yaratili§ dahil, farkli 

gorii§leri ogretme izni verilmesi konusunu oyladilar. Cobb Eyalet 

okulu yonetim kurulu tarafmdan oy birligiyle onaylanan teklif, 

eyaletin "tiirlerin kokeni gali§masi dahil, bilimsel olarak tarti§ilan 

akademik konularm dengeli bir egitim saglamanm onemli bir un- 

suru".... olduguna inandigmi ifade etmektedir. 

Lise iigiincu simf ogrencisi Michael Gray dahil destekgiler, yonetim 
kurulunun segiminin akademik ozgiirliigii destekledigini soylediler. 
Pope Lisesi'ne devam eden Gray, "Evrim ile ilgili bir donem odevi 
hazirlamak zorunda kaldim ve iginde aksini benim bile ispatlayabi- 
lecegim ya da aksi nedenler sunabilecegim §eyler vardi. Erkek kar- 
de§im ve kiz kardegime bu segenegin verilmesini ve bunun (evri- 
min) mutlak gergek oldugunun soylenmemesini istiyorum" dedi. 1 

V. 257 



:■ 



I 



I 

■ 



1 



I 



I 

> 



■ 



h 






: *m/ .- 



tt£2± 






E=xmci]»£^Tirafrsoi»acE^dEr: 





J. J IP ! II ill III 






Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




Darwinist gevreler bu karar kargismda alarma gegtiler. Buradaki 
ilging durum ise evrimcilerin, entelektuel bir gaba gostermek yerine, 
hukuki yollan kullanmalanydi. ABC News'in bildirdigine gore, 
Americans United for Separation of Church and State yonetim kuru- 
lu iiyesi Barry Lynn, Cobb Eyalet okuluna dava agacaklarmi soyledi. 
Lynn'in goz ardi ettigi nokta, Ortagagdaki engizisyon mahkemeleri- 
nin kullandigi metodun aynismi kullamyor olmasiydi: Bilimsel bir 
gondii "hukuki" yollardan yenmeye gahgmak. 

Engizisyon, Batlamyus'a ait evren modeli gibi dogmalarmi koru- 
mayi ba§aramami§ti ve bilimsel bulgular iistiin gelmigti. Darwinist 
gevreler de evrim adh dogmayi korumayi bagaramayacaklardir. 

Georgia Eyaletinden sonra, Ohio Eyaleti Egitim Kurulu da Ohi- 
olu ogrencilerin evrim teorisine kar§i delilleri ogrenmelerini talep et- 
ti. Darwinizm'i elegtiren galigmalan destekleyen bir kurulu§ olarak 
Seattle'da kurulan Discovery Institutetan John G.West Jr. tarafmdan 
yazilan bir makalede Darwinizm'in du§ii§u, taraftarlarmm bagnazh- 
gi ve ilkel taktikleri oldukga iyi ozetleniyordu: 

Aylar siiren gorii§melerden sonra, 10 Kasim'da, Ohio Eyaleti Egitim 
Kurulu, oybirligiyle, Ohiolu ogrencilerin "bilim adamlarmm ara§- 
tirmalarim nasil siirdiirdiiklerini ve evrimsel teorinin konularmi 
elegtirerek nasil analiz ettiklerini" ogrenmelerini gerektiren bilim 
standartlarmi benimsedi. 

Boylelikle Ohio, ogrencilerin yalmzca Darwin'in teorisini destekle- 
yen bilimsel delilleri degil, ayni zamanda onu ele§tiren bilimsel de- 
lilleri de ogrenmelerine hiikiim veren ilk eyalet oldu... Ohiolu og- 
rencilerin, lise diplomasi almak iqin gereken mezuniyet testlerini 
gegmek igin Darwin'in teorisinin bilimsel ele§tirilerini de ogrenme- 
leri gerekecek. 

Ohio, eyalet yetkililerinin miifredat programmi evrimin bilimsel 
ele§tirilerini de igerecek §ekilde geni§lettigi tek yer degildir. Eyliil 



258 

FW nff f ^^MIHl 1U1 -iH.-ll.lll'M HLP.jHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.H.lU.g-"PP.IJIIl.M..llJL-l 





B 



lUmiUau JJTJ3JL - JJ LC-:^UUA5JJ.m±-rL i ^J - JLTkJ i^ - _CJ ^ ■ ^^^^- , -L!LL ■ J^ JUl^JllllAJlAI JtUL; : 



r C TVyC V IJRMRf 



i 



K 



syjuj jl"ji? 



isHi 



WtfHfc^ u, w»A W-V<.ft 



IBS 



Harun Yahya 




aymda, iilkedeki en biiyiik banliyo okul bolgesi olan, Georgia'daki 
Cobb Eyalet Okullan Bolgesi, "dengeli bir egitimin" pargasi olarak 
evrimle ilgili " kar§it goriigleri" tarti§maya te§vik eden bir politika 
benimsedi. Ve gegen sene, Kongre, bir doniim noktasi olan "Higbir 
(^ocugun Geride Birakilmamasi Kanunu" (No Child Left Behind 
Act)nun ogrencilerin "biyolojik evrim gibi" tarti§mah bilimsel ko- 
nulan kapsarken "bilimsel goriiglerin biitiin genigligiyle" bilgilendi- 
rilmesini gerektirdigini rapor etti. 

Yillarca giindem di§ma atildiktan sonra, Darwin'in teorisinin ele§tiri- 
leri mesafe katetmi§ goriinmektedir. Neler oluyor? Ve neden §imdi? 

(^ok onemli iki geli§me var. 

Birincisi, evrimin birgok okulda aslinda kalitesiz yoldan ogretildigi- 
nin giderek artan §ekilde kamuoyu tarafmdan fark ediliyor olmasi- 
dir. Biyolog Jonathan Wells'in Evrimin Ikonlan (Icons of Evolution) 
adh kitabi sayesinde, daha fazla ki§i biyoloji ders kitaplarmm birgo- 
gunun, birgok biyolog tarafmdan artik iyi bilim olarak kabul edilme- 
yen, itibarmi kaybetmi§ evrim "ikonlarmi" nasil devam ettirdigini 
ogrendi. Aslinda 19. yuzyil Alman Darwinisti Ersnt Haeckel tarafm- 
dan uydurulmu§ sahte bulgular oldugu utandinci gergeginin ortaya 
gikmasma ragmen, birgok ders kitabmda Darwin'in ortak soy koke- 
ni teorisini ispatladigi iddia edilen embriyo gizimleri halen goriin- 
meye devam etmektedir. Ders kitaplan bunun gibi, altmda yatan 
ara§tirma §u anda birgok biyolog tarafmdan sorgulamyor olmasma 
ragmen, Sanayi Devrimi kelebeklerini Darwin'in dogal seleksiyon 
mekanizmasmm delili olarak gostermeye devam etmektedir. 

Ders kitaplan, evrim teorisi iizerindeki hararetli bilimsel anla§maz- 
hklari da goz ardi etmektedir. Ornegin 50k az ogrenci, bundan 500 
milyon yil oncesinde kompleks canhlarm patlamasi olarak bilinen 
Kambriyen patlamasi hakkmda siirdiiriilen hararetli tarti§malar- 
dan haberdardir. 



:■ 



=i 



A 



I 

I 
it 



■ 



r 



■ 



259 



M. M.-J 1.LJJI^J.«J1IW..I .l..t.lLI.Jj..LL.I.M-FJf-Wflllll I ■ -J I 1 J H 1 A # 'MJl .1 I L I J ■'_. ■ ill II J ■ 1. 1 I P^^ 



* JlW.TkS » J»Tflt?H/?,W :«s v:.^ 



". ,, ' fj .Tu 



il-hjjji- l* b Cjl V ^iTKrtx; TJJUl di^ CTT 




J. J IP ! II ill III 






-: 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilan 





Ogrencileri Darwinizm'in sorunlan konusunda bilgilendiren ogret- 
menler genellikle yalmzca Darwinci dii§unce polisleri olarak ta- 
nimlanabilecek ki§iler tarafmdan yapilan eziyetlerle kar§ila§mi§lar- 
dir. Washington Eyaletinde, Haeckel'in embriyolan ve Sanayi Dev- 
rimi kelebekleri gibi konulardaki bilimsel tartigmalan ogrencilere 
anlatmak isteyen saygideger bir biyoloji ogretmeni sonunda yerel 
Darwinciler tarafmdan okul gevresinden uzakla§tinlmi§tir... 

Darwin'e yonelik ele§tirilerin son donemlerde giiglenmesini ate§le- 
yen ikinci bir geli§me de eski bir kalibm ortadan kalkmasidir. 

... Evrimin yeni ele§tirmenleri, laik iiniversitelerin biyoloji, biyo- 
kimya, matematik ve iligkili bilim dallarmdan doktora dereceleri 
olan ki§ilerdir ve birgogu Amerikan iiniversitelerinde egitmenlik ya 
da ara§tirma yapmaktadir. Bu ele§tirmenler Lehigh Universitesi'n- 
den biyokimyager Michael Behe, Idaho Universitesi'nden mikrobi- 
yolog Scott Minnich ve Baylor Universitesinden filozof ve matema- 
tikgi William Dembski gibi bilim adamlandir. 

Darwin'in bu akademik ele§tirmenlerinin sayisi artmaktadir. Gegen 
sene iginde, 150'den fazla bilim adami -Yale, Princeton, MIT ve 
Smithsonian gibi kuruluglarm fakiilte iiyeleri ve ara§tirmacilan da- 
hil- neo-Darwinizm'in "rastgele mutasyon ve dogal seleksiyonun 
hayatm karma§ikhgi igin delil olu§turdugu" temel iddiasma yone- 
lik ku§kularmi ifade eden bir bildirgeyi benimsemi§lerdir. 2 

Darwinizm'in ABD'deki bu hizli dii§u§u onumiizdeki yillarda 
da devam edecek gibi goriinmektedir. Belki yalmzca birkag on yil 
sonra, insanlar boylesi giiriik bir iddianm nasil olup da 20. yuzyil bi- 
limine hakim oldugunu soracaklardir. Ve, insanlik, Darwinistlerin 
gizlemeye galigtiklan gergegi, yani turn evrenin ve canlilarm doganm 
kor guglerinin degil, ustirn bir gug ve akil sahibi Allah'm eseri oldu- 
gunu kabul edecektir. 



.jau 



I 260 4 



K I 







Lu'fc[_IIJJ.J>?*t»T«-rt»Hlllll 1IJ1 "il.l-ll-llll! HLP.jHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.HIi-TF! ■ . I i 1. ■ . .1 IJ 1 . 



rmft 




[ 261 j 

I -HJ-HlIm' J L . HJlJ_IH.il 111- ■ /!_.._ _ lltf...!l j.LUlllM-l.Jf-W-^W-T^-g-PiL'. ■ -L J f U ■ ,L I . I IJ l\. ■ li II I . ■ IJ lUll--^-^! 



tjTft*^ ^-Trt^^^^-X.Otf- V* 



. 





itap boyunca, evrim teorisinin pa- 
leontoloji, molekiiler biyoloji, biyo- 
kimya, genetik, antropoloji gibi bilim 
dallarmda elde edilen veriler neticesinde goktugunii, evrim 
teorisini destekleyen tek bir bilimsel kanit dahi olmadigmi 
gordiik. Kitabm giri§ boliimunde de bahsettigimiz gibi, evrim 
teorisi bilimsel deliller oldugu igin degil, materyalistlerin Allah'in 
varligmi inkar etmelerine sozde bilimsel bir zemin hazirladigi igin 
savunulmaktadir. Darwinizm, bilimle degil felsefe ile savunulur. Bu 
felsefenin temelini ise rastlantilar olugturur. Zeki, diinyanm belki de 
en iyi egitimlerini almi§ milyonlarca insanm, boyle akil ve bilim di- 
§1 bir teoriye kendilerini adamalarmm tek agiklamasi ise, 19. yiizyil- 
dan gimiimuze kadar siiren "biiyu M dur. 

Ulusal Bilimler Akademisi'nin kitapgigmda da goriildugii gibi, 
evrimciler ne dediklerini, iddialannin gergekte ne anlama geldigini 
dugiinmemektedirler. Onlar igin gergekler, deliller ve doganm ger 
qek i§leyi§i degil, ideolojilerinin her ne pahasma olursa olsun sa- 
vunulmasi onemlidir. Bu yiizden bilinen turn bilimsel gozlem 
ve deneylere aykin olan, akil di§i iddialan "bilimsellik" kilifi 
altmda savunurlar. Columbia Universitesinden Profesor 
Erwin Chartaff in da belirttigi gibi, "Bizim zamanimiz mi 
tolojinin molekiiler seviyeye ilk kez sizdigi bir zamandir." 
Evrim teorisini ele§tiren kitaplan ile tanman 
Philip E. Johnson, Defeating Darwinism by 
Opening Minds (Zihinleri Agarak Dar- 




















Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'nin Yanilgilan 

winizm'i Yenmek) isimli kitabmda evrimcilerin Darwinizm'in iddiala- 
nna hig dugiinmeden, bir on kabulle inandiklarmi ve aslmda bu iddi- 
alarm ne anlama geldigini hig tartmadiklarmi §6yle ifade etmigtir: 
Bu konu iizerinde iiniversitelerdeki konu§malanm ve tarti§mala- 
nmdan edindigim tecriibelerim bilim adamlarmm ve profesorlerin 
akillannin evrim konusunda kan§ik oldugunu gosterdi. Birgok de- 
tay biliyorlar, ama temelini anlamiyorlar. Soylediklerinin ne anla- 
ma geldigini dii§iinmuyorlar. Bir on kabul olu§uyor. Ornegin bir 
molekiilden insana (dogru ilerleyen sozde) evrimin, kopek ge§itleri 
veya gagalardaki farkhliklarla agiklayabilecekleri kadar basit bir i§- 
lem oldugunu zannediyorlar. Fosillerin Darwinizm'i dogruladigmi, 
maymunlarm eger dogal seleksiyon gibi bir mekanizma ile destek- 
lenirlerse hig yanli§siz olarak Hamlet'i daktilo edebileceklerine ina- 
nabiliyorlar. 1 

Michael Denton da, Evolution: A Theory in Crisis (Evrim: Kriz 
Iginde Bir Teori) adli kitabmda bir Darwinist'in canhlarin iistiin 
kompleks sistemlerinin "tesadiiflerin eseri" diye gormesindeki garip- 
ligi §6yle anlatmaktadir: 

Yiiksek organizmalarm genetik programlarmm yapisi, milyarlarca 
bit (bilgisayar birimi) bilgiye ya da bin ciltlik kiigiik bir kiitiiphane- 
nin igindeki tiim harflerin dizilimine e§degerdir. Bu denli kompleks 
organizmalan olugturan trilyonlarca hiicrenin geli§imini belirleyen, 
emreden ve kontrol eden sayisiz karma§ik i§levin tamamen rastlan- 
hya dayah bir siire^ sonucunda olu§tugunu iddia etmek ise, in- 
san akhna yonelik bir saldindir. Ama bir Darwinist, bu dii§iince- 
yi en ufak bir §iiphe belirtisi bile gostermeden kabul eder! 

Cansiz maddelerin rastlantisal olaylar sonucunda biraraya gele- 
rek New York §ehri kadar kompleks bir organizma olan hiicreyi mey- 
dana getirdigine, insan aklinin mutasyonlarm eseri olduguna, dun- 
yanin bir anda, tesadiiflerin sonucunda 100 farkli hay van filumu ile 




.jau 



fliga 



264 4 



1], 

X "r 




Hut ' -'■"■>S 

■tW nt - rtttt-^'llllL 1U1 -il.l.-ll.ll^l-TPW"f*f!«-l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.HIi-TF! ■ . I ■ J ■ . ,1 111 . 



'IL JJ"JU 






TUDt: 







I 



dolduguna inanan bir insan gergekten de biiyii altmda demektir ve 
biiyiiniin etkisi ile "insan aklma yonelik bir saldinda" bulunmaktadir. 

Bu bilim adamlarmm digmda kalan kesim ise, bilim adami veya 
"Bilimler Akademisi" iinvani tagiyan bu ki§i ve kuruluglarm iinvanla- 
n ile biiyiilenmekte, onlann her dedigi dogrudur mantigi ile hareket 
ederek, kendilerine sunulan iddialan diigiinmeden kabul etmekte- 
dirler. Insanlik iizerinde yaklagik 2 asirdir devam eden bu biiyiiyii 
kaldirmanm yolu ise, evrim teorisinin mantiksizliklarmi ortaya koy- 
mak, bu teoriyi hem bilimsel hem de felsefi yonden giiriitmektir. 

Iginde bulundugumuz yiizyilda, insanlik biiyiik olgiide bu bii- 
yiiden kurtanlmigtir. Elinizde bulunan kitap ise, bu biiyiiniin en 
onemli kaynaklarmdan birinin gegersizligini ortaya koyarak, biiyu- 
niin etkisini daha da kirmaktadir. 21. yiizyilm sonunda biiyii tama- 
men kalkmig olacak ve insanlik 2 yiizyil boyunca insanlarm nasil 
olup da bu kadar sagma bir teorinin esiri olduklarma §a§iracaktir. 



1 1 


3^ 







\ 



- 




sL 265 

L E--llL!L.?llWW-W111-rtfl^-JW-fg-tf.FH.lL.lJlW.JlLtl.JJ 'illl I'Jl.l .H'.NLlf ■«■■■! ■■■IIJli-imi.Jll-lUl 



5 


1/1 




!i 






^/kUJ T 








I 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



NOTLAR 




GIRI§ 

1 Chandra Wickramasinghe, London 
Daily Express ile bir roportajmdan, 14 
Agustos 1981 

2 Dr. Michael Walker, Quadrant, Ekim 
1982, s.44 

3. Soren Lovtrup, Darwinism: The 
Refutaion of a Myth, s.422 (1987) 

UBA'NIN HAYATIN KOKENI 
HAKKINDAKI YANILGISI 

1 Lahav, Noam, Biogenesis: Theories of 
Life's Origins, s. 138-139 (Oxford 
University Press, 1999). 

2 Klaus Dose, The Origin Of Life: 
More Questions Than Answers', 
Interdisciplinary Science Reviews, cilt 
13, no.4, 1988, s. 348 

3 Andrew Scott, 'Update on Genesis', 
New Scientist, vol. 106, 2 Mayis 1985, 
s. 30 

4 SBS Vital Topics, David B. Loughran, 
Nisan 1996, Stewarton Bible School, 
Stewarton, Scotland, 
URL:http:// www.rmplc.co.uk/eduw 
eb/ sites /sbs777/ vital/ evolutio.html 

5 John Horgan, 'In the Beginning', 
Scientific American, cilt 264, §ubat 
1991, s. 119 

6 G.F. Joyce, L. E. Orgel, 'Prospects for 
Understanding the Origin of the RNA 




World', In the RNA World, New York: 
Cold Spring Harbor Laboratory Press, 

1993, s. 13 

7 Jacques Monod, Chance and 
Necessity, New York: 1971, s.143 

8 Gabby L.Dover, "Looping the 
Evolutionary loop. Review of the ori- 
gin of life from the birth of life to the 
origin of language", Nature, 1999, 
399: 218 

9 Leslie E. Orgel, 'The Origin of Life 
on the Earth', Scientific American, 
Ekim 1994, cilt 271, s. 78 

10 John Horgan, The End of Science, 
MA Addison- Wesley, 1996, s. 139 

UBA'NIN DOGAL SELEKSIYON 
YANILGISI 

1 Genelde du§unulmeden tekrarlanan 
bir fikir veya ifade, deyim. 

2 Stephen Jay Gould, "The Return of 
Hopeful Monsters", Natural History, 
cilt 86, Temmuz- Agustos 1977, s. 28 

3 S.J. Gould, Scientific American, Ekim 

1994, s. 85. 

4 Science, 1982, no: 217, s. 1239-1240 

5 Noble, et al., Parasitology, sixth edi- 
tion, "Evolution of Parasitism", Lea 
and Febiger, 1989, s. 516. 

6 Stephen Jay Gould, Ever since 
Darwin, W. W. Norton, 1997, 
NewYork, s. 40-41 



.jau 



fliga 



266 i 



K I 



4 




Hut ' -'■"■>S 

■tW nt - rtttt-^'llllL 1U1 -il.l.-ll.ll^l-TPW"f*f!«-l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.HIi-TF! ■ . I ■ J ■ . ,1 111 . 






r C TVyC V IJUIff: 



B ■■■" 




pi'W. I 
1 J 





hi 



n» . • a 



h 



syjuj jl"ji? 



^Bi 



»BKWteTOTO!Wt=^^ 



IBS 



Harun Yahya 




7 Pierre Paul Grasse, Evolution of 
Living Organisms, 1977, s. 124-125 

8 J.B.S. Haldane, "Darwinism Under 
Revision", in 

Rationalist Annual (1935), s. 24. 

9 R.H. Peters, "Tautology in Evolution 
and Ecology", American Naturalist 
(1976), Vol. 110, No. 1, s. 1 

10 Steven Stanley, Macroevolution: 
Pattern and Process (1979), John 
Hopkins University, s. 193. 

11. K.R. Popper, A Pocket Popper, ed. 
David Miller, Fontana, London, 1983; 
s. 242 

12 Stephen J. Gould, Ever Since 
Darwin, W. W. Norton, New York, 
1977, s. 39 

13 Francis Darwin, The Life and Letters 
of Charles Darwin, Cilt.II, New York:D. 
Applet on and Company, 1888, s.10 

14 Arthur Koestler, Janus: A summing 
Up, Vintage Books; 1978, s. 185. 

15 W. Coleman, Georges 

Cuvier: Zoologist, Harvard University 
Press, Cambridge, Mass, s. 172-173 

16 Richard Dawkins: The Blind 
Watchmaker. Harmondsworth, 
Penguin, 1988, s. 5 

UBA'NIN MUTASYONLAR 
HAKKINDAKI YANILGILARI 

1 Pierre-Paul Grasse, Evolution of 
Living Organisms, Academic Press, 



1977, New York, N.Y, s.97-98 

2 Francisco J. Ayala, "Genotype 
Environment and Population 
Numbers", Science, vol.162 (27 Arahk 
1968), s. 1456 

3 James F Crow, "Ionizing Radiation 
and Evolution", Scientific American, 
vol. 201 (Eylul 1959), s. 138 

4 "Genetic Effects of Radiation", 
Bulletin of Atomic Scientists, No: 14, s. 
19-20 

5 Mahlon B. Hoagland, Hayatin 
Kokleri, TUBITAK Popiiler Bilim 
Kitaplan 12.Basim, Mayis 1998, s. 69 

6 Mahlon B. Hoagland, Hayatin 
Kokleri, s. 153 

7 Warren Weaver, "Genetic Effects of 
Atomic Radiation", Science, cilt 123, 29 
Haziran 1956, s. 1159 

8 Warren Weaver, "Genetic Effects of 
Atomic Radiation", Science, s. 1158 

9 LL. Cohen, Darwin Was Wrong: A 
Study in Probabilities, New York: New 
Research Publications, Inc., 1984, s. 81 

10 Kevin Padian, "The Whole Real 
Guts of Evolution", Review of Genetics, 
Paleontology and Macroevolution, By 
Jeffrey S. Levinton, s. 77 

11 Pierre-Paul Grasse, Evolution of 
Living Organisms, Academic Press, 
1977, New York, N.Y, s.97-98 

12 Dr. Lee Spetner, "Lee 
Spetner/ Edward Max Dialogue: 
Continuing an exchange with Dr. 



/! 



'1 



l 






■ 



Yi 



267 



Ji. M.-J i.LJMJlJ_W_illTl_l 'I..!. ILP y LLIP^TT.PpnmilH I ■ J I J H H 1 A J 'lU J 1 .1 ■ L I J ■'.. ■ ill II J 1 1. 1 I ?n 



v^?^^ ^Trt^yi?^ ?.x* V »- 






^/kUJ T 





Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




Edward E. Max", 2001, 

http: / /www. trueorigin.org/spet- 

ner2.asp 

13 Dr. Lee Spetner, http: //www. true- 
origin, org / spetner2 . asp 

14 Dr. Lee Spetner, http: //www. true- 
origin, org / spetner2 . asp 

15 Dr. Lee Spetner, http: //www. true- 
origin, org / spetner2 . asp 

16 Dr. Lee Spetner, http: //www. true- 
origin, org / spetner2 . asp 

17 Gordon R. Taylor, The Great 
Evolution Mystery, New York, Harper 
& Row, 1983, s. 48 

18 Michael Pitman, Adam and 
Evolution, London, River Publishing, 
1984, s. 70 

UBA'NIN TURLE§ME 
KONUSUNDAKI YANILGILARI 

1 J.A. Endler, "Conceptual and Other 
Problems in Speciation", s. 625, D. 
Otte, J.A. Endler (editors), Speciation 
and Its Consequences, Sinauer 
Associates, Sunderland, 
Massachusetts, 1989. 

2 Prof. Dr. Ali Demirsoy, Yasamxn 
Temel Kurallan, Cilt I / Kisim 1, 11. 
baski, Meteksan Yaymlan, Ankara, 
1998, s. 624. 

3 M. Encarta Encyclopedia 2001 Deluxe 
Edition CD, "Spider (arthropod)". 

4 Timothy A. Mousseau, Alexander E. 
Olvido, "Geographical Variation", 



M 



jyjy 



Encyclopedia of Life Sciences, 2000, 
g.els.net 

5 Niles Eldredge, The Pattern of 
Evolution, W.H. Freeman and 
Company, New York, 2000, s. 61. 

6 Francis Darwin, The Life and Letters 
of Charles Darwin, Cilt. II, D. Appleton 
and Company, New York, 1888, s. 
210. 

7 Richard G. Harrison, "Diverse ori- 
gins of biodiversity", Nature, vol. 411, 

7 Haziran 2001, s. 635-636. 

8 Jeffrey H. Schwartz, Sudden Origins: 
Fossils, Genes, and the Emergence of 
Species, John Wiley & Sons, New York, 
2000, s. 300. 

9 Kevin Kelly, Out of Control: The New 
Biology of Machines, Fourth Estate, 
London, 1995, s. 475. 

10 Gordon R. Taylor, The Great 
Evolution Mystery, Harper & Row, 
New York, 1983, s. 48; Michael 
Pitman, Adam and Evolution, River 
Publishing, London, 1984, s. 70; 
Jeremy Rifkin, Algeny, Viking Press, 
New York, 1983, s. 134. 

11 Pierre-Paul Grasse, Evolution of 
Living Organisms, Academic Press, 
New York, 1977, s. 87; L.P Lester, R.G. 
Bohlin, The Natural Limits to Biological 
Change, second edition, Probe Books, 
Dallas, 1989, s. 88. 

12 Paul N. Pearson, Katherine G. 
Harcourt-Brown, "Speciation and the 
Fossil Record", Encyclopedia of Life 

- ■ - -- 





* 268 4 

W^T , ,■■ **■*»■ rt^FlMl I a iJB-iH._,|.,||f ] HLPiJHriJ.l-MIJlL-l.Hf..'l.JL.lLli-TF! ■ ■ I i 1. ■ . .1 IJ 1 . 



B 



■ "■ "■' ■' - • 



MlJMJrajTxr^rauLiJi^ Mi III! ■HUM MM 



r C TVyC V IJUIff: 





J 


pi'W. 1 

1 J 


i 



hi 



h, 



syjuj jl"ji? 



^Bi 



»BKOTteTOTO!Wt=^^ 



IBS 



Harun Yahya 




Sciences, 2001, g.els.net. 

13 Kevin Kelly, Out of Control: The 
New Biology of Machines, Fourth 
Estate, London, 1995, s. 470-471. 

14 David Tilman, "Causes, conse- 
quences and ethics of biodiversity", 
Nature, vol. 405, 11 Mayis 2000, s. 208. 

15 David Lack, 'Darwin's Finches', 
Scientific American, Nisan 1953 

16 Peter R. Grant, 'Natural Selection 
and Darwin's Finches', Scientific 
American, Ekim 1991, s. 82-87 

17 Jonathan Weiner, The Beak of the 
Finch, Vintage Books, New York, 1994, 
s. 19 

18 Peter R. Grant, 'Natural Selection 
and Darwin's Finches', Scientific 
American, Ekim 1991, s. 82-87 

19 Peter R. Grant, B. Rosemary Grant, 
'Speciation and Hybridization in 
Island Birds', Philosophical Transactions 
of the Royal Society of London B 351, 
1996, s. 765-772; Peter R. Grant, B. 
Rosemary Grant, 'Speciation and 
Hybridization of Birds on Islands', s. 
142-162 in Peter R. Grant (editor), 
Evolution on Islands, Oxford 
University Press, Oxford, 1998. 

20 Lisle Gibbs, Peter Grant, 
'Oscillating Selection on Darwin's 
Finches', Nature, vol. 327, 1987, s. 511- 
513 

21 Peter R. Grant, 'Natural Selection 
and Darwin's Finches', Scientific 
American, Ekim 1991, s. 82-87 



22 Jonathan Weiner, The Beak of the 
Finch, Vintage Books, New York, 1994, 
s. 104-105 

23 Gailon Totheroh, 'Evolution 
Outdated', 2001, 

http://?. discovery, org/ viewDB/in- 
dex.php3?prog 

ram=CRSCstories&command=view&i 
d=59 

24 Jonathan Wells, Icons of Evolution, 
Regnery Publishing Inc., 2000, s. 173- 
174. 

25 Jonathan Wells, Icons of Evolution, 
Regnery Publishing Inc., 2000, s. 174- 
175; Bkz. National Academy of 
Sciences, Science and Creationism: A 
View from the National Academy of 
Sciences, Second Edition, Washington 
DC, 1999 

26 Phillip E. Johnson, 'The Church of 
Darwin', The Wall Street Journal, 16 
Agustos 1999 

UBA'NIN FOSIL KAYITLARI 
HAKKINDAKI YANILGILARI 

1 Henry Gee, In Search of Deep Time, 
Cornell University Press, Ithaca, 1999, 
s. 1-2 

2 C. Darwin (1859), The Origin of 
Species (Reprint of the first edition), 
Avenel Books, Crown Publishers, 
New York, 1979, s.292 

3 C.Darwin, 1859, Origin of Species, 
London: John Murray. 



:■ 



'1 

■ 

■J 



R US 



3> 



y 



■ 



* JlW.TkS ^Trt*wi"»^' ?y V »- 



rM.i^fmML 



269 



I fcJ'll.J I.LJUJlJ.M.illiM.I . I . SM -J-1PT!*gm.J.IM.,J.Jg 



Trwm'f.j i . i 4 il ■ At Wi -■ ■ . t i j ■"- ill ■■ imi^ 






^J^N^AA I ifej 





Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




4 S.M. Stanley, The New Evolutionary 
Timetabled vssils, Genes and the Origin 
of Species, Basic Books, Inc Publishers, 
New York, s.71 

5 Michael Ruse, 'Is There a Limit to 
Our Knowledge of Evolution', 
Commentary in Bioscience, Vol.34, 
No.2, s. 101; Also printed in (editor) 
But Is it Science? Philosophical Question 
in the Creation /Evolution Controversy, 
Promotheus Books, Buffalo, New 
York, 1988, s. 116-126 

6 Niles Eldredge and Ian Tattersall, 
The Myths of Human Evolution, 
Columbia University Press, 1982, s. 59 

7 R. A. Raff and T. C. Kaufman, 
Embryos, Genes and Evolution: The 
Developmental Genetic Basis of 
Evolutionary Change, Indiana 
University Press, 1991, s. 34 

8 Ernst Mayr, One Eong Argument: 
Charles Darwin and the Genesis of 
Modern Evolutionary Thought, Harvard 
University Press, Cambridge, 
Massachusetts, 1991, s. 138 

9 S. J. Gould, Is a new and general theo- 
ry of evolution emerging? 1 , In Maynard 
Smith (editor, 1982, s. 140 

10 S.J. Gould/Evolution's Erratic 
Pace', Natural History, vol. 86, Mayis 
1977 

11 S. J. Gould, 'Ten Thousand Acts of 
Kindness,' Natural History, Vol. 97, 
No.12, Arahk 1988, s. 14 




12 S. J. Gould, 'Cordelia's Dilemma', 
Natural History, §ubat, s. 10-18 

13 N. Eldredge ve I. Tattersall, The 
Myths of Human Evolution, Columbia 
University Press, 1982, s. 45-46 

14 David Raup, 'Conflicts Between 
Darwin and Paleontology', Bulletin, 
Field Museum of Natural History, cilt 
50, Ocak 1979, s. 24 

15 R. L. Gregory, Eye and Brain: The 
Physiology of Seeing, Oxford 
University Press, 1995, s. 31. 

16 Phillip E. Johnson, 'Darwinism's 
Rules of Reasoning', Darwinism: 
Science or Philosophy, Foundation for 
Thought and Ethics, 1994, s. 12 

UBA'NIN ORTAK YAPILARI 
EVRIME DELIL GOSTERME 
YANILGISI 

1 Richard Milton, Shattering The 
Myths of Darwinism, Park Street Press, 
1997, s. 179 

2 Ronald H. Brady, 'On the 
Independence of Systematics', 
Cladistics 1 (1985), s. 113-126 

3 Frank Salisbury, 'Doubts About the 
Modern Synthetic Theory of 
Evolmution', American Biology Teacher, 
Eylul 1971, s. 338 

4 Dean Kenyon, Davis Percical, Of 
Pandas and People: The Central Question 
of Biological Origins, Dallas: Haughton 



.jau 



i 



fliga 



270 4 




Hut ' -'■"■>S 

■tW nt - rtttt-^'llllL 1IJ1 -il.l.-ll.ll^l-TPW"f*f!«-l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.HIi-TF! ■ . I ■ J ■ . ,1 111 . 






r C TVyC V IJRMRf 







1 





i 






h 



syjuj jl"ji? 



^Bi 



S««K&WWv«SWt=^^ 



IBS 



Harun Yahya 



Publishing, 1993, s. 33 

5 Dean Kenyon, Percival Davis, Of 
Pandas and People, s. 117 

6 Michael Denton, Evolution: A Theory 
in Crisis, Burnett Books, London, s. 
145 

7 Michael Denton. Evolution: A Theory 
in Crisis. London, Burnett Books, 
1985, s. 145 

8 Richard Milton, Shattering The 
Myths of Darwinism, Park Street Press, 
1997, s.180-181 

9 Gavin De Beer, Homology: An 
Unsolved Problem, London, Oxford 
University Press, 1971, s. 15-16 

10 Gavin De Beer, Homology: An 
Unsolved Problem, London, Oxford 
University Press, 1971; Jonathan 
Wells, Icons of Evolution, Science or 
Myth? Why Much of What We Teach 
About Evolution Is Wrong, Regnery 
Publishing, Washington 2000, s. 73-74 

11 Ernst Mayr, Population, Species and 
Evolution, Harvard University Press, 
1970; Richard Milton, Shattering The 
Myths of Darwinism, Park Street Press, 
1997, s. 181 

12 Richard Milton, Shattering The 
Myths of Darwinism, Park Street Press, 
1997, s. 181 

13 Gregory Wray, 'Evolutionary disso- 
ciations between homologous genes 
and homologous structures', 
Homology, (Novartis Symposium 222; 




Chichester, UK: John Wiley & Sons, 
1999)s. 195-196; Jonathan Wells, Icons 
of Evolution, 2000, s.76 

14 Gavin De Beer, Homology: An 
Unsolved Problem, London: Oxford 
University Press. 1971, s.16 

15 Edmund B. Wilson, 'The 
Embryological Criterion of 
Homology', s. 101-124 in Biological 
Lectures Delivered at the Marine 
Biological Laboratory of Wood's Hole 
in the Summer Session of 1894 
(Boston: Ginn & Company, 1895), s. 
107; Jonathan Wells, Icons of Evolution, 
2000, s. 71 

16 Gavin de Beer, Embryos and 
Ancestors, Third Edition, 
(Oxford:Clarendon Press, 1958), s. 152 

17 Pere Alberch, 'Problems with the 
Interpretation of Developmental 
Sequences,' Systematic Zoology 34 (1): 
46-58, 1985 

18 Rudolf Raff, 'Larval homologies 
and radical evolutionary changes in 
early development', s. 110-121 in 
(Novartis Symposium 222; 
Chichester, UK: John Wiley & Sons, 
1999), s. Ill 

19 Gavin De Beer, Homology: An 
Unsolved Problem, London, Oxford 
University Press, 1971; Richard 
Milton, Shattering The Myths of 
Darwinism, Park Street Press, 1997, s. 
180 



:■ 






A 



K 



I 



I 









271 



I M ■--J i.LJMJlJ.W-llTl-l ■ __■. .ILI.'j..LL.I.IB.J.Jf-Wflllll I ■ J 1 J 4 H 1 A J 'rtJl .1 I L I J ■'_. ■ ill II J ■ ■■ 1 I P^^ 



v^?^^ ^Trt^yi?^ ?.x* V »- 






^/kUJ T 





Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




20 Gavin De Beer, Homology: An 
Unsolved Problem, London, Oxford 
University Press, 1971; Richard 
Milton, Shattering The Myths of 
Darwinism, Park Street Press, 1997, s. 
180 

21 Richard Milton, Shattering The 
Myths of Darwinism, Park Street Press, 
1997, s. 180 

22 Richard Milton, Shattering The 
Myths of Darwinism, Park Street Press, 
1997, s. 180 

23 Rudolf A. Raff, The Shape of Life: 
Genes, Development, and the Evolution 
of Animal Form, Chicago (1996): The 
University of Chicago Press 

24 Richard Milton, Shattering The 
Myths of Darwinism, Park Street Press, 
1997, s.180 

UBA'NIN TURLERIN YAYILI§INI 
EVRIME DELIL GOSTERME 
YANILGISI 

1 G. Nelson, N. Platnick, Systematics 
and Biogeography.Cladistics and 
Vicariance, Columbia University Press, 
1981 

2 James Glanz, New York Times, 8 
Nisan 2001, Biology Text Illustrations 
More Fiction Than Fact 

3 Adam Sedgwick, The Influence of 
Darwin on the Study of Animal 
Embryology', s. 171-184 in A.C. 
Seward (editor)Darwin and Modern 



^ 



jyjy 



Science, (Cambridge: Cambridge 
University Press, 1909), s. 174-176 

4 Stephen Jay Gould, 'Heterochrony', 
in Keller and Llyod (editorler), 1992, 
s. 161 

5 K. S. Thomson, 'Ontogeny and 
Phylogeny Recapitulated', American 
Scientist, vol.76, 1988, s. 273 

6 C. McGowan, In the Beginning... A 
Scientist Shows Why the Creationists are 
Wrong, Prometheus Books, 1984, s. 
122 

7 Ernst Mayr, The Growth of Biological 
Thought : Diversity, Evolution and 
Inheritance, The Belknap Press of 
Harvard University Press, 1982, s. 215 

8 Nicholas Rasmussen, 'The Decline 
of Recapitulationism in Early 
Twentieth-Century 

Biology: Disciplinary Conflict and 
Consensus on the Battleground of 
Theory', Journal of the History of 
Biology 24 (1991), s. 51-89 

9 M. K. Richardson, et al., 'There is no 
highly conserved embriyonic stage in 
the vertebrates: implications for cur- 
rent theories of evolution and devel- 
opment', Anatomy & Embryology 196 
(1997), s. 91-106; aynca bkz. Michael 
K. Richardson, Steven P. Allen, 
Glenda M. Wright, Albert Raynaud, 
ve James Hanken, 'Somite number 
and vertebrate evolution', 
Development 125 (1998) 




.jau 



B 



272 4 



S 



M 




^ 



■tWni.lWJl.LWl'llllL ■Ul-il.l.-ll.lll^l.mi?JHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.HH-TF! ■ . I i 1. ■ . .1 IJ 1. 






r C TVyC V IJUIRf 





J 


1 jj 


i 



i 






syjuj jl"ji? 



^njjH 



S««K&WWv«SWt=^^ 



frr^~ 



7734a 



Harun Yahya 



UBA'NIN MOLEKULER 
BIYOLOJIDEN EVRIME 
KANITLAR OLDUGU YANILGISI 

1 Robert E. Kofahl, Probability and 
the Origin of Life, http://www.par- 
entcompany.com/creation_essays/es- 
say44.htm. 

2 Francisco Ayala, "The Mechanisms 
of Evolution", Scientific American, V. 
239, No. 3,1978, s. 56 

3 Francisco Ayala, "The Mechanisms 
of Evolution", Scientific American, V. 
239, No. 3,1978, s. 56 

^Popular Science, Ocak, 2002, 

5 J.King ve R. Millar, "Heterogeneity 
of Vertebrate Luteinizing Hormone- 
Releasing Hormone", Science, V. 206, 
1979, s. 67. 

6 Luther D. Sunderland ve Gary E. 
Parker, Evolution? Prominent 
Scientist Reconsiders, Impact No: 108 
Haziran 1982, 

http://www.icr.org/pubs/imp/imp- 
108.htm 

7 Luther D. Sunderland ve Gary E. 
Parker, Evolution? Prominent 
Scientist Reconsiders, Impact No: 108 
Haziran 1982, 

http://www.icr.org/pubs/imp/imp- 
108.htm 

8 G. Brown, 1998. "Skeptics choke on 
Frog: Was Dawkins caught on the 
hop?", Answers in Genesis Prayer 
News (Australia), Nov. 1998, s. 3 




9 Mike Benton, "Is a Dog More Like 
Lizard or a Chicken?", New Scientist, 
c. 103, 16 Agustos 1984, s. 19) 

10 Christian Schwabe, "Theoretical 
Limitations of Molecular 
Phylogenetics and the Evolution of 
Relaxins", Comparative Biochemical 
Physiology, cilt 107B, 1974, s.171-172 

11 Dan Graur, Laurent Duret, ve 
Manolo Gouy, "Phylogenetic Position 
of the Order Lagomorpha (rabbits, 
hares and allies)", Nature, 379 (1996). 
S. 333-335, 

12 Juke & Holmquist, "Evolutionary 
Clock: Nonconstancy of Rate, in 
Different Species", 177 Science 530, 530 
(1972) 

13 Herve Philippe ve Patrick Forterre, 
"The Rooting of the Universal Tree of 
Life Is Not Reliable", Journal of 
Molecular Evolution 49 (1999), s. 510 

14 James a. Lake, Ravi Jain, ve Maria 
C. Rivera, "Mix and Match in the Tree 
of Life", Science 283 (1999), s. 2027 

15 Carl Woese, "The Universal 
Ancestor", Proceedings of the National 
Academy of Sciences USA 95 (1998), s. 
6854 16 Michael Lynch, "The Age and 
the Relationships of the Major Animal 
Phyla", Evolution 53 (1999), s. 323 

17 Michael Denton, Evolution: A 
Theory in Crisis, 1985, s.277-278 

18 Christian Schwabe, "On the 
Validity of Molecular Evolution", 



:■ 



'1 

I 

J 

V 



I 



:i 

j 


1 









^-^^y^ ,^:;o 






i 



273 



m mi.i i.n:.!UJij.wJiTii-i:.nijJrii 



liiai i j ..LimiBJi ^^^ww-hf j n n i a .# iUj i .■■■ l i j i~_. ■mi . ■ ■. ± ■ f~i 



; [CJMCaJU -C ! JU ' JJLUlILI J^^ v^rjT-jr^jJTTTD-^r^^l^i^lMm^^M 





J. I IP ! II ill III 







^MMJ^^iM^ . 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



Trends in Biochemical Sciences, cilt 
11, Temmuz 1986 

19 Donald Boulter, "The Evaluation of 
Present Results", 1980, s235-236 

20 Elizabeth Pennisi, " Genome Data 
Shake Tree of Life", Science, Volume 
280, Number 5364, 1 Mayis 1998, s. 
672-674. 

21 Elizabeth Pennisi, " Genome Data 
Shake Tree of Life", Science, Volume 
280, Number 5364, 1 Mayis 1998, s. 
672-674. 

22 Elizabeth Pennisi, " Genome Data 
Shake Tree of Life", Science, Volume 
280, Number 5364, 1 Mayis 1998, s. 
672-674. 

23 Elizabeth Pennisi, " Genome Data 
Shake Tree of Life", Science, Volume 
280, Number 5364, 1 Mayis 1998, s. 
672-674. 

24 Richard Milton, Shattering The 
Myths of Darwinism, Park Street Press, 
1997, s.183 

25 Michael Denton, Evolution: A 
Theory in Crisis, 1985, s.279-280 

26 A. Ferguson, Biochemical 
Systematics and Evolution, Blackie, 
Glasgow, 1980 

27 Richard Milton, Shattering The 
Myths of Darwinism, Park Street Press, 
1997, s.184 

28 Justin Gillis, "Junk DNA' Contains 
Essential Information", Washington 
Post, (>r§amba, 4 Arahk 2002 




29 Usdin, K. and Furano, A.V, 
"Insertion of LI elements into sites 
that 

can form non-B DNA", /. Biological 
Chemistry 264:20742, 1989. Q. Feng, . 
et al., Human LI retrotransposon en- 
codes a conserved endonuclease re- 
quired for retrotransposition, Cell 
87:907-913, 1996. 

30 R. M. Menotti, W. T. Starmer, D. T. 
Sullivan, Characterization of the 
structure and evolution of the Adh re- 
gion of Drosophila hydei, Genetics 
127:355-366. 1991. 

31 A.J. Mighell., Vertebrate pseudo- 
genes, FEBS Letters 468:113, 2000. 

32 E. Zuckerkandl, et al., 
"Maintenance of function without se- 
lection", /. Molecular Evolution 29:504, 
1989. 

33L.K. Walkup, " Junk DNA", CEN 
Tech. J. 14(2):18-30, 2000.; K.H. 
Hamdi, et al., Alu-mediated phyloge- 
netic novelties in gene regulation and 
development, /. Molecular Biology 
299(4):931-939, 2000. 

34 J.R. McCarrey veA.D. Riggs, 
Determinator-inhibitor pairs as a 
mechanism for threshold setting in 
development: a possible function for 
pseudogenes, Proc. Nat. Acad. Sci. 
USA 83:679-683, 1986. 

35 M. E. Fotaki ve K. Iatrou, 1993, Silk 
moth chorion pseudogenes: hall- 



* 274 i 




B 



fj&W^r/v 



..Tr,.kTjm-^ 



-42£ 



- - 



!.■■-■ UTm***FV.*m Will L ■lll-iH..ll.lll'M HLP.JllLriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.H.lUJ.?PP.IJIIl.M..llJL- 



lUMHUifa JJTJ3JL - JJ LC-:^UUA5JJ.m±-rL i ^J - JLTkJ iJj - -CJ ^ ■ ^^^^- , -L!LL ■ J^ JU^JIIILaJIAI JtuL; : 



r C TVyC V IJRMRf 



i 



syjuj jl"ji? 



^Bi 



S««K&WWv«SWt=^^ 



IBS 



Harun Yahya 




marks of genomic evolution by se- 
quence duplication and gene conver- 
sion. Journal of Molecular Evolution 
37:211-220 ; A. Wedell ve H. 
Luthman. 1993. Steroid 21 -hydroxy- 
lase (P450c21): a new allele and 
spread of mutations through the 
pseudogene. Human Genetics 91 :236- 
240 

36 E. Seising, J. Miller, R. Wilson ve 
U. Storb. 1982. Evolution of mouse 
immunoglobulin lambda genes. 
Proceedings, National Academy of 
Sciences 79:4681-4685 

37 Reynaud, C-A., A. Dahan, V. 
Anquez and J-C. Weill. 1989. Somatic 
hyperconversion diversifies the single 
VH gene of the chicken with a high 
incidence in the D region. Cell 59:171- 
183. 

38 T. J Liu, L. Liu, ve W. F. Marzluff . 

1987. Mouse histone H2A and H2B 
genes: four functional genes and a 
pseudogene undergoing gene conver- 
sion with a closely linked functional 
gene. Nucleic Acids Research 15:3023- 
3039. 

39 J. Flint, A. M. Taylor ve J. B. Clegg. 

1988. Structure and evolution of the 
horse zeta globin locus. Journal of 
Molecular Biology 199:427-437. 

40 S. M. Fullerton, R. M. Harding, A. 
J. Boyce ve J. B. Clegg. 1994. 
Molecular and population genetic 



analysis of allelic sequence diversity 
at the human beta-globin locus. 
Proceedings of National Academy of 
Sciences 91:1805-1809. 
41M. Singh, ve G. G. Brown. 1991. 
Suppression of cytoplasmic male 
sterility by nuclear genes alters ex- 
pression of a novel mitochondrial 
gene region. Plant Cell 3:1349-1362.; 
Assinder, S. J., P. De Marco, D. J. 
Osborne, C. L. Poh, L. E. Shaw, M. K. 
Winson and P. A. Williams. 1993. A 
comparison of the multiple alleles of 
xylS carried by TOL plasmids 
pWW53 and pDKl and its implica- 
tions for their evolutionary relation- 
ship. Journal of General Microbiology 
139(3):557-568.; Koonin, E. V., P. Bork 
and C. Sander. 1994. A novel RNA- 
binding motif in omnipotent suppres- 
sors of translation termination, ribo- 
somal proteins and a ribosome modi- 
fication enzyme? Nucleic Acids 
Research 22:2166-2167. 
42 Ornegin Bkz.T. Enver, et al. 1991. 
Autonomous and competitive mecha- 
nisms of human hemoglobin switch- 
ing, s. 3-15 in (Stamatoyannopoulos 
and Nienhuis, eds.) The regulation of 
hemoglobin switching. Proceedings 
of the seventh conference on hemo- 
globin switching, held in Airlie, 
Virginia, September 8-11, 1990. Johns 
Hopkins Press. Baltimore and 



/! 



'1 

I 



I 









■ 



275 



Ji. M.-J l.LJil^J.«Jlin..l .l..t.lLI.Jj..LL.I.M-FJf-Wflllll I ■ -J I 1 J H 1 A # 'Mj'l -I ■ L I J ■'-. ■ ill II J ■ ■■ 1 I P^^ 



* JlW.TkS *-*Trt*wT»^' !<S V »- 




II 






^/kUJ T 




Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 




London. 

43 M. Collard ve B. Wood, "How reli- 
able are human phylogenetic hypothe- 
ses?", Proc. Nat. Acad. Sci. USA 
97:5003-5006, 2000. 

44 V. Barriel, "Pan paniscus and homi- 
noid phylogeny", Folia Primatologica 
68:50-56, 1997. 

45 E. Zietkiewicz, et al., "Phylogenetic 
affinities of tarsier in the context of pri- 
mate Alu repeats", Molecular 
Phylogenetics and Evolution, 11(1):77, 
1999. 

46 K. Ohshima, et al., "Several short in- 
terspersed repetitive elements (SINEs) 
in distant species may have originated 
from a common ancestral 
retrovirus", Proc. Nat. Acad. Sci. USA 
90:6260-6264, 1993.) 

47 M. Hamada, A newly isolated family 
of short interspersed repetitive 
elements (SINEs) in Coregonid fishes, 
Genetics 146:363-364, 1995. 

48 K. Ohshima, et al., Several short in- 
terspersed repetitive elements (SINEs) 
in distant species may have originated 
from a common ancestral retrovirus, 
Proc. Nat. Acad. Sci. USA 90:6260-6264, 
1993. 

49 B. Farlow, "Stuff or nonsense?", New 
Scientist, 166 (2232): 38-41, 2000. 

50 Philip Johnson, Darwin on Trial, 
Intervarsity Press, 1993, s. 99 

51 Philip Johnson, Darwin on Trial, s. 99 

52 Science, Vol. 271, 26 Ocak 1996, s. 448, 



M 



jyjy 




470-477 

53 Schwabe & Warr, A Polyphyletic 
View of Evolution: The Genetic 
Potential Hypothesis, 27 Perspectives in 
Biology & Medicine 465, 471 (1984) 

54 Vawter & Brown, "Nuclear and 
Mitochondrial DNA Comparisons 
Reveal Extreme Rate Variation in the 
Molecular Clock", 234, Science 194, 1986. 

55 Farris, Distance Data in Phylogenetic 
Analysis, in Advances in Cladistics 3, 
22, (V Funk & D. Brooks editorler. 1981) 

56 S. Scherer, "The Protein Molecular 
Clock: Time For A Reevaluation" in 
Evolutionary Biology, Vol. 24, edited by 
hecht, Wallace, and Macintyre, Plenum 
Press 1990, s. 102-103 

57 Michael Denton. Evolution: A Theory 
in Crisis. London: Burnett Books, 1985, 
s. 306 

58 Philip Johnson, Darwin On Trial, s. 99 

59 Nature, 14 Agustos 1997 

60 Michel C. Milinkovitch, J. G. M. 
Thewissen, Evolutionary biology: Even- 
toed fingerprints, Nature, 14 Agustos 
1997, 388, 622 - 623 

61 Michel C. Milinkovitch, J. G. M. 
Thewissen, Evolutionary biology: Even- 
toed fingerprints, Nature, 14 Agustos 
1997, 388, 622 - 623 

62 J. Gatesy, "More DNA Support for a 
Cetacea/Hippopotamidae Clade . . ." 
Molecular Biological Evolution 14(5):537- 
543 (1997). 

63 http://www.harunyahya.org/ 





.jau 



276 4 




LlJ'fcl.l UJ .J *?■***«■ rt»M 1111 l 1IJ1 il.l-ll.lll'l! HLP.jHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.JL.HIi-TF! ■ . I i 1. ■ . .1 IJ 1 . 



lUMHUifa JJTJ3JL - JJ LC-:^UUA5JJ.Vll±-rL i ^J - JLTkJ i^ - _CJ ^ ■ ^^^^- , -L!LL ■ J^ JU^JIIILaJIAI JtUL; : 



r C TVyC V IJRMRf 



syjuj jl"ji? 



gflpM , 






S««K&WWv«SWt=^^ 



frr^~ 



7734a 



Harun Yahya 



Makaleler / balinamasali . htm 

64 F. Hitching, The Neck of the Giraffe 
(Ticknor & Fields, New Haven & New 
York, 1982), s. 90. 

65 Michael Denton. Evolution: A Theory 
in Crisis. London: Burnett Books, 1985, 
s. 290-91 

UBA'NIN INSANIN EVRIMI 
YANILGISI 

1 P. Andrews, Nature, 360 (6405): 641-6, 
1992.) 

2 Nature, 12 Temmuz 2001 

3 Nature, 12 Temmuz 2001 

4 B. Wood, " Origin and evolution of 
the genus Homo", Nature 355 (6363): 
783-90, 1992. 

5 http://www.icr.org/pubs/btg-a/btg- 
105a.htm 

6 Richard Allan & Tracey Greenwood, 
Primates and Human Evolution in the 
textbook: Year 13 Biology 1999. Student 
Resource and Activity Manual, 
(Biozone International. Printed in New 
Zealand.) , s. 260 

7 Solly Zuckerman, Beyond The Ivory 
Tower, New York: Toplinger 
Publications, 1970, ss. 75-94 

8 Charles E. Oxnard, "The Place of 
Australopithecines in Human 
Evolution: Grounds for Doubt", Nature, 
Cilt 258, s. 389 

9 E. Stokstad, "Hominid ancestors 
may have knuckle walked", Science 





287(5461):2131, 2000. 

10 Time, Lemonick ve Dorfman, s. 61 

11 Isabelle Bourdial, "Adieu Lucy", 
Science et Vie, Mayis 1999, no. 980, s. 52- 
62 

12 Bjorn Kurt en, Not From the Apes: A 
history of Man's Origins and Evolution, 
Columbia University Press, s. xii 

13 "A Genetic Perspective on the Origin 
and History of Humans," Dr. Takahata, 
writing in the Annual Review of 
Ecology and Systematics 1995, 

14 "Insan Filogenetik Hipotezleri ne 
kadar giivenilir?", PNAS, 25 Nisan 
2001, s. 5003 

15 Henry Gee, Nature, 12 Temmuz 2001 
16.http:// www. cnn.com/2002/TECH/ 
science/09/24/humans.chimps.ap/in- 
dex.html 

17 http://www.newscientist.com/ 
news /news. jsp?id=ns99992833 

18 New Scientist, 15 Mayis 1999, s. 27 

19 New Scientist, c. 103, 16 Agustos 
1984, s. 19 

20 Tim White et al, Remains of Homo 
erectus from Bouri-Middle Awash- 
Ethiopia, Nature 416, s. 317-320, 21 
March 2002 

21 Kate Wong, "Is Out of Africa Going 
Outdoor?", Scientific American, Agustos 
1999 

22 http : / / www. answer singenesis . 
org/docs/4218tj_vl2nl.asp, Recovery 
of Neandertal mtDNA: An Evaluation, 



:■ 






4\ 
i * 



I 
1 



R US 






■onMv 





•' 



liZL 
m. ml.i in:.!miJ.»Jii>nw 



ff!rff-T»H J- LIL 1 - i ■ M .FT 






; [CJMCaJU -C ! JU ' JJUJlILj J^^ v^rjT-jr^jJTTTD-^r^^l^i^lMm^^M 





J. I IP ! II ill III 






II 



^MMJ^^iM^ . 



Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi'niii Yanilgilan 



by Marvin Lubenow 
23RS Corruccini, 1992. Metrical recon- 
sideration of the Skhul IV and IX and 
Border Cave 1 crania in the context of 
modern human origins. American 
Journal of Physical Anthropology, 
87(4):440-442 

24 K.J. Niklas,, 1990. Turning over an 
old leaf. Nature, 344:587. 

25 A. Gibbons, 1998. Calibrating the 
mitochondrial clock. Science, 279 (2 
January 1998), s. 28. 

26 J.L. Mountain, A.A. Lin, A.M. 
Bowcock, and L.L. Cavalli-Sforza,, 
1993. Evolution of modern humans: evi- 
dence from nuclear DNA polymor- 
phisms. The Origin of Modern Humans 




31 Robert Locke, "Family Fights" 
Discovering Archaeology, July /August 
1999, s. 36 

32 Henry Gee, In Search of Deep Time, 
New York, The Free Press, 1999, s. 116- 
117 

33 Daniel E. Lieberman, "Another face 
in our family tree", Nature, 22 Mart 2001 

34 Villee, Solomon and Davis, Biology, 
Saunders College Publishing, 1985, s. 
1053 

35 "Hominoid Evolution and Climatic 
Change in Europe" Volume 2 Edited by 
Louis de Bonis, George D. Koufos, Peter 
Andrews, Cambridge University Press 
2001 Bolum 6 

36 J. Bower, "The Evolution and Origin 



and the Impact of Chronometric Dating, of Humankind", in Wilson, D.B. editor, 




M.J. Aitken, C.B. Stringer, and PA. 
Mellars (eds), Princeton University 
Press, Princeton, s. 69. 

27 Melnick, D. and Hoelzer, G., 1992. 
What in the study of primate evolution 
is mtDNA good for? American Journal 
of Physical Anthropology, Supplement 
14, p. 122. 

28 KA.R. Kennedy, 1992. Continuity of 
replacement: controversies in Homo 
Sapiens evolution. American Journal of 
Physical Anthropology, 89(2):271, 272 

29 R. Foley, 1995. Talking genes. Nature, 
377 (12 October 1995) s. 493-494. 

30 Robert Locke, "Family Fights" 
Discovering Archaeology, July /August 
1999, s. 36-39 

^.■.■■■■^ l /:..i t , , H MtM 



B 






1983, s. 123 

37 A. Hill, Book Review, American 
Scientist, vol. 72, 1984, s.189 

38 N. Eldredge ve I. Tattersall, The 
Myths of Human Evolution, Columbia 
University Press, 1982, s.8 

39 D. Willis, The Hominid Gang: Behind 
the Scenes in the Search for Human 
Origins, Viking Press 1989, s. 284) 

40 D. Willis, The Hominid Gang: Behind 
the Scenes in the Search for Human 
Origins, Viking Press 1989, s. 34 

41 G.L. Stebbins, Darwin to DNA, 
Molecules to Humanity, Published by 
W.H. Freeman and Company, 1982, s 
352 
UBA'NIN YARATILI§giLIK 

278 




!.■■-■ UTm***FV.*m Will L ■lll-iH..ll.lll'M HLP.jHriJ.l-MIJlL-l.JJ..'l.H.lUJ..LJ.IJIIl.M..llJL- 



i ■ l pijijj m. 



JM1.IIJNIJPP 






i 



»BKWteTOTO!Wt=^^ 



IBS 






Harun Yahya 




VE EVRIMIN KANITLARI 
BOLUMUNDEKI YANILGILARI 

1 Stephen C. Meyer, P. A. Nelson, and 
Paul Chien, The Cambrian Explosion: 
Biology's Big Bang, 2001, s. 2. 

2 Richard Fortey, The Cambrian 
Explosion Exploded?, Science, Cilt 293, 
No 5529, 20 Temmuz 2001, s. 438-439 

3 R. Monastersky, "Waking Up to the 
Dawn of Vertebrates", Science News, Vol. 
156, No. 19, 6 Kasim 1999, s. 292. 

4 Phillip E. Johnson, 'Darwinism's Rules 
of Reasoning', Darwinism: Science or 
Philosophy, Foundation for Thought and 
Ethics, 1994, s. 12 

5 R. Lewin, Science, vol. 241, 15 Temmuz 
1988, s. 291 

6 R.W. Beeman, 'Recent advances in the 
mode of action of insecticides', Annual 
Review of Entomology , 1982, vol. 27, s. 
253-281 

7 K. Tanaka, J. G. Scott, F Matsumura, 
'Picrotoxinin receptor in the central ner- 
vous system of the American cock- 
roach: its role in the action of cyclodi- 
ene-type insecticides.', Pesticide 
Biochemistry and Physiology, 1984, vol. 22, 
s. 117-127 

8 M. W. Rowland, 'Fitness of insecticide 
resistance', Nature, 1987, vol. 327, s. 194 

9 Michael Behe, Darwin 's Black Box, 
1996. 

10 Huges, Austin L., 'Adaptive 



Evolution of Genes and Genomes', (see 
chapter 7, 'Evolution of New Protein 
Function' s. 143-180. (Oxford University 
Press, New York, 1999 

11 M. Lynch, J. S. Conery, 'The 
Evolutionary Fate and Consequence of 
Duplicate Genes' Science 290:1151-1155 
(Nov 10, 2000). 

12 Cemal Yildinm, Evrim Kurami ve 
Bagnazhk, Bilgi Yaymevi, Ocak 1989, s. 
58-59 

YARATILI§ BILIMSEL BIR 
GERgEKTIR 

1 abcnews.go.com/wire/SciTech/ 
ap20020926_2544.html 

2 John G. West Jr., "Darwin in the 
Classroom: Ohio allows alternatives", 
National Review, 17 Arahk 2002; 

http: / / www.nationalreview.com/ com- 
ment/comment- westl21702.asp 

soNug 

1 Philip E. Johnson, Defeating Darwinism 
by Opening Minds, Intervarsity Press, 
1997 s.ll 

2 Michael Denton, Evolution: A Theory in 
Crisis. London: Burnett Books, 1985, s. 
351 



:■ 



'1 

■ 



i 









y\ 


i 1 

if 

t 






H 


Vi 


■I 



279 



Ji. M.-J l.LJil^J.«Jlin..l .l..t.lLI.Jj..LL.I.M-FJf-Wflllll I ■ -J I J J H 1 A # 'Mj'l -I ■ L I J ■'-. ■ ill II J ■ ■■ 1 I P^^ 



* JlW.TkS ^Trt*wi"»^' ?y V »-