Necip Fazil Kisakurek - O ve Ben
(k^^
>x
www.kitapsevenler.com
Merhabalar
Buraya Yukledigim e-kitaplar A§agida Adi Gecen Kanuna istinaden
Gorme Ozurliiler icin Hazirlanmi§tir
Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitaplan Dinliyoruz
Amacim Yayin Evlerine Zarar Vermek Degildir
Bu e-kitaplar Normal Kitaplann Yerini Tutmayacagindan
Kitaplan Beyenipte Engelli Olmayan Arkada§lar Sadece Kitap Hakkinda Fikir Sahibi Oldugunda
A§agida Adi Gecen Yayin Evi, Sahaflar, Kutiiphane, ve Kitapcilardan Temin Edebilirler
Bu Kitaplarda Hie Bir Maddi Cikanm Yoktur Boyle Bir Seyide Du§unmem
Bu e-kitaplar Kanunen Hig Bir Sekilde Ticari Amach Kullanilamaz
Bilgi Payla§tikca Cogahr
Ya§ar Mutlu
Not: 5846 Sayili Kanunun "altinci Boliim-Ce§itli Hukumler " boliimunde yeralan "EK MADDE 11.
- Ders kitaplan dahil, alenile§mi§ veya yayimlanmi§ yazih ilim
ve edebiyat eserlerinin engelliler icin uretilmis. bir niishasi yoksa hicbir ticari amac gudiilmeksizin
bir engellinin kullanimi icin kendisi veya ucuncu
bir ki§i tek niisha olarak ya da engellilere yonelik hizmet veren egitim kurumu, vakif veya dernek
gibi kurulu§lar tarafindan ihtiyac kadar kaset, CD, braill
alfabesi ve benzeri 87matlarda cogaltilmasi veya odunc verilmesi bu Kanunda ongoriilen izinler
ahnmadan gercekle§tirilebilir."Bu niishalar hicbir §ekilde
satilamaz, ticarete konu edilemez ve amaci di§inda kullanilamaz ve kullandinlamaz. Aynca bu
niishalar iizerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulmasi
ve cogaltim amacinin belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayinina
gecilmi§tir.
T.C.KUltiir ve Turizm Bakanhgi Bilgi i§lem ve Otomasyon Dairesi Ba§kanhgi
Ankara
Bu kitaplar hazirlanirken verilen emeye harcanan zamana saydi duyarak
Liitfen Yukandaki ve A§agidaki Aciklamalan Silmeyin
Not bu kitaplar Gorme engelliler icin taranmis. ve duzenlenmi§tir.
Tarayan
Hasan Uslu
elhasenu @ gmail.com
Necip Fazil Kisakiirek _ O ve Ben
O VE BEN
Necip Fazil KISAKUREK
b d yayinlan
BUTUN ESERLERI Cilt 6
HOCA OVEYS KUTUPHANESi
O VE BEN / OTOBIYOGRAFi
14.Basim / Subat 1999
b d yayinlan Kurucusu Necip Fazil Kisakiirek
Yayin sorumlusu Suat Ak Muessese mudiirii Emrah kisakiirek
Her hakki b.d. yayinlanna aittir.
b d yayinlan Ankara Caddesi Vilayet Han Nu 10 Kat 3 Cagaloglu istanbul
528 55 51 5 1 1 08 73 512 59 22
ISBN 975-8 180-24-X
TANIYINCAYA KADAR 1904 -1934
KONAK
Cemberlitas/ta, Sultanahmet'e dogru inen sokaklardan birinde, kocaman bir konakta dogmu§um...
Harem ve selamhk halinde iki kapih, dort kath ve bilmem kac odah bu konak, icinde, yakici
hatiralann kay-ina§tigi tiitsii canagidir. Renk renk, §ekil §ekil, fisilti fisilti hatiralar... Bazen de
cighk cighk...
Cocuk denecek kadar gencken yazdigim «Bir YaHnizhk Gecesinin Vehimleri» isimli hikayemdeki
mekan
i§te bu konak...
Selamhk kapisinin oniinde, bodrum katinin iistiin-ide, birkac merdivenle cikilan, ko§eleme mermer
bir sa-ihanhk ve yaninda kiiciiciik bir bahce... Mermer sahanhga, list katin cikintisindan iki siitun
iniyor. Ve giris kapisi...
Asil bahge, biiyiik bahge, konagin arkasinda... Bahgenin iki ucunda, u§ak odasi ve gama§irhane, iki
ayn binacik... Ortada, yakin bir bildik gibi suratinin biitiin gizgileriyle tanidigim bir dut agaci.
Bahgenin konak tarafinda, dikine batinlmis. gakil ta§lanndan daracik bir yol.
Bahgeye, kom§u konaklann arka cepheleri bakiyor. Su esvapgiba§imn, §u bilmem kimin evi...
Konagin igi miithis. girift. Kocaman salon... Sofalar iizerinde, biiyiiklii kiigiiklii odalar; ve odalardan
gegtikge oradan ve buradan saga sola kivnlan dehlizler, gegitler, arahklar, merdivenler, boliimler...
Her taraf lo§, her ko§ede her an ak§am havasi... Rutubet kokuyor her taraf...
Konagin birinci katinda ta§ zeminli biiyiik yemek odasi. Aynca resmi ziyaretlere mahsus odalar...
Ikinci katinda teklifsiz misafirlere ait biiyiik salon - sofa. Buradan gegilen ve arka bahgeye bakan
§atafath salon; ve oraya karanhk bir koridorla bagli, biiyiik babamin kitap odasi. Sonra, iigiincii
kattaki yatak odamiz... Bu odanin yaldizh gitalarla gerceveli siyah kadife kaph tavani, onun
kar§isinda ve sokak iistiinde, biiyiik babamla cici annemin (ba->baannemin) biiyiik, 50k biiyiik yatak
odalan... Derken dordiincii kat ve tahtaposjar... Yedikule'den gelen trenlere bakan ve insana ba§
donmelerinin en tathsini veren tahtapo§lar... Bunlar, hatiralanmin bucak bucak kan lekelerini ta§ir.
BUYUK BAB AM
Biiyiik babami goriiyorum; a§agi kattaki yemek salonunda, biiyiik sofranin ba§inda... Etrafinda
haremi, kiz-dan, gelini ve torunlan... Solunda ve yaniba§inda ben va-rim... Hava soguksa
muhakkak onun kiirkiine biiriilii-yiim...
10
Bes. - alti ya§indayim...
Biiyiik babam her an bana biti§ik ya§ar.
O sofraya gelen sicak yemeklerden hig ho§lanmaz. i§te cici annemi ve hizmetcileri ha§hyor. Herkes
ba§i oniinde, susuyor; bir benim ba§im dik... istersem avaz avaz haykirabilirim, biiyiik babami da
susturabilirim. Ba->na izin sonsuz... Biiyiiklerin, cocuklar yedikten sonra sof-raya oturdugu
zamanlarda da ben, hem kiiciiklerin hem biiyiiklerin masasinda hep ba§ ko§edeyim...
Biiyiik babam Istanbul Cinayet Mahkemesi ve isti-inaf Reisliginden emekli, Mara§h Kisakiirekzade
Hilmi • Efendi... Abdiilhamid'e atilan bomba hadisesinin tarihi muhakemesini biiyiik babam
yapmi§... O devrin parasiy-le, emekli ayhgi olarak 80 altin ahyor.
Parasi, bir Adliye mutemedi tarafindan her ay ko-inaga getirilir. Memura kapiyi acan u§ak daima
beni cagi-rir, ben de §ingir §ingir para torbasini kaptigim gibi bii-iyiik babama gotiiriiriim. Obiir
torunlar da arkamda... Bii-iyiik babam torbadan bir altm cikanp bana verir. Obiirleri-ine giimii§
kuru§lardan ve nihayet ceyreklerden ba§ka bir §ey dii§mez.
Ayda be§ altina kalabahk ailelerin gecindigi o giin-ilerde, 80 altinin ve aynca birgok miilk ve
akardan gelen iratlann dondiirdiigii konagi hayal etmeli...
A§gi ve yamaklan, birgok u§ak, dadi, kadin hiz-imetgi, zenci kole, arabaci; ve birer fayton ve kupa
araba-siyle §ahin ve Mazlum isimli kestane dorusu iki pinl pinl at.
11
MATMAZEL
Bir de, matmazel a§agi, matmazel yukan... Tathsu Frenk'i, altmi§hk bir kokona... Hem de bakire...
Babamin Fransizca ogretmeni, benim de miirebbiyem giiya...
Altmi§ina kadar fjvii§el Zevako) tipi kahraman §o-ivalyesinin atla gelip kendisini kagiracagi giinii
bekleyen romantik kokona...
RUH
Anla§ihyor ki, konagin ruhu biiyiik babam; ben de onun ruhuyum... £unkii biricik oglunun biricik
oglu-iyum... Babadan ogula, iginde ya§attigi soy idealinin onca en miikemmel numiinesiyim.
Sag kolumu agar ve orada gordiigii ben'i babasin-dakine benzetir ve oper; elimin parmaklanni
kendi el ayalanna yerle§tirir ve mafsal yerlerindeki kin§iklan tip->ki babasindakilere e§ bularak
oper, oper.
Babasinin ismi Ahmet Necip... Bana o ismi ver-imi§.
Zekama gelince bu noktadan mesuttur. Her vesi-ileyle haykinr;
— Gel benim akl-i evvel (akilda birinci) torunum!
Sonra tercihindeki hakikati gostermek igin torunla-rini online dizer, herhangi bir Divan'dan bir
beyit okur, kimse onu tekrarlayamaz ve ben biiibiil gibi ba§ta ve son-da tekrar edince de;
— Gordiiniiz mil, der; nasil sevmeyeyim akl-i
evvel torunumu?
Ve bana altin, obiirlerine gil kuru§lar...
12
Misafirlerine de her defa tiyatro perdesi gibi, be-inim zeka sahnemi agmaktan daha biiyiik haz
tanimaz...
Misafirler gittikten sonra, tiitsiiler iistiinden atlati-ihrdim!.. Hala kokulan burnumda...
CiCI ANNE
Torunlannin «Cici Anne!» diye hitap ettigi biiyiik annem, biiyiik babamin zevcesi Zafer Hanim,
§anh bir is-itanbul hanimefendisi... Eski Halep Valisi, Hariciye Mus-ite§an, Zaptiye Nazin Salim
Pa§a'nm kizi...
Salim Pa§a Halep Valisi iken, kendisine bagh bir mutasarnflik olan Mara§'a gelmi§, Kisakiirek
ogullannin konagina inmi§; o zaman toy bir delikanh olan biiyiik ba->bami gormii§, zekasina hayran
olmu§, yanina almi§, is-itanbul'a gitmi§, tahsil ve terbiyesiyle ugra§mi§, sonunda da kendisine
damat etmi§...
Eger bu satirlann gergeveledigi §eyler, Efendime agilan yolumun ve bu yol ba§indaki ruhi anlanmin
kahn hatlarla karalanmi§, sadece malzemelik, basit dekorlann-idan ibaret olmasaydi; eger bu
dekorlann bahane tiplerine aynca deger vermem icap etseydi; Zafer Hanimefendiye, uzun, cok
uzun bahisler ayirmam, onu tek ba§ina bir mevzu diye ele almam gerekirdi.
Kadin saglannin topuklara kadar indigi o devirde bile, bugiiniin kesik saglanna e§; kirpik sagh ba§i
ve dai-rna sultani edasiyle cici annem, biitiin istanbul'da dillere destan elmaslan, ziyafetleri,
armonikli piyanosu ve cogu Garp dillerinden terciime sepet sepet romanlan ve karma-ikan§ik bir
dekor iginde, Abdiilhamid devrinden Me§ruti-iyet sonrasina aktanlan, Sark ve Garp bulamaci,
Tanzimat
13
artigi, mihrakindan oynatilmi§ ve yeni mihraka oturtula-imami§ hafakanh Istanbul
hanimefendisinin en tipik bir ornegidir. Cemiyetin ruhi dayanagindaki, o zamanlar ahp yiiriiyen
§a§kinhk ve muvazenesizlik, onun mizag ayna->sindan ne canh akisler piiskiirtiiyordu...
Her §eyden once, miithis. bir sinir, vehim kumku-rnasi...
Denizden korkar, vapura binemez; Sanyer'deki ko§kiine, karadan Sahin ve Mazlum'un cektigi kupa
ara-basiyle gider.
Oliimden oyle iirker ki, geceleri yatagina diimdiiz uzanmayi bile yan oliim sayar ve ba§mm altina
dort be§ yastik koyar. Sanki oturdugu yerde oliim onu bastiramaz ve omuzlanni yere getiremez.
Vehme bakin ki siz, konagin iigiincii katindaki ya->tak odasinda, yangina kar§i ba§ka gare kalmazsa
pencere-iden inmek iizere bir ip merdiven bulundurur. Halbuki o da ya§ga altmi§i gegkindir, hayli
§i§mandir, sargilar altin-ida bora gibi duran bacaklariyle, ip merdivenden degil, konagin §ahane
merdivenlerinden bile rahat rahat inip gikmak iktidannda degildir.
Cocuk sevmez, §efkatten pek anlamaz, evin manevi havasini mayalandinci derinligine bir ig
hiiviyet belirtmez; ya ilag §i§eleriyle dolu maun dolabina abanik, yahut goriilmemi§ israflann ve
giiniibirlik meselelerin si-riiri iginde, girpinir, durur. Ve hep, di§ina biraz fazla sizan nefsaniyet
haliyle goze garpar.
Cocuklar yemesin diye arka salonun piiskiillii ka-inepeleri altina sakladigi tathlan bir hiicumda yok
etmek ve ip merdivenini pencerelerden sarkitmak en biiyiik zev-kimizdi.
Fakat o daima asil ve zarif...
14
OBURLERI
Evet, biiyiik babam ve cici annem...
Konakta biiyiik babam, biitiin ozenis. ve degi§mele-ire ragmen, saffetli ve Anadolulu kalma
seciyesinden; cici annem de, kabus catilannin ordiigii biiyiik §ehir kadinin-da, kararmis. bir ic
hayatin di§ina fi§kirttigi bunalma ha-dinden birer mostra...
Annesinin, cici annemin bir kopyasi olan, Tevfik Fikret dii§kiinii kiiciik halam ve bes. cocugu...
Daha ziya->de babasina, biiyiik babama cekmi§, icli ve agir ba§h bii-iyiik halam ve iki cocugu... Etti
mi yedi gocuk?
Ya ben?.. Evin veliahdi, bas. gozdesi, erkek oglun erkek oglu...
Ve benden bir - iki ya§ ufak ve hep boynu biikiik ikiz karde§im Selma... Kiz oldugu icin itibarda
degildir; Ive konagm, sadece ezilmeye memur gelini annemden ba§ka kimseden himaye
gormemektedir. Obiir torunlar, ev sahibi biiyiik babalanndan himaye gormeseler de, Za->fer
Hanimefendinin kizlan annelerinden gelen bir §ima-Tiklik imkani icindedirler. Fakat Selmacik ne
biiyiik baba^sindan alaka goriir, ne cici annesinden, ne de zaten hie bir kimseyle hie bir alakasi
olmayan babasindan, babam-idan... O, evi dolduran dokuz cocuk icinde agabeyi, ben, biiyiik kiiciik
herkesin ensesinde boza pi§irirken, minicik siyah onliigiiyle bir duvara yapi§mi§ mahzun mahzun
ba-ikan ve oniinden gegenleri rahatsiz etmekten adeta ceki-^nen bir golgeciktir. Alti ya§inda olen
Selma, bebekligin-den beri, daima duvarlara yapi§mi§ ve ortalarda §una bu-
15
na engel olmaktan iirkmii§, beyazi damar damar goriinen ela gozleriyle hep olecegi giinii bekledi.
Selma bende, cocuklugumun en derin ukdelerinden biri...
Annemle babam mi?
Onlan da birkac satira sigdirmaya mecburum.
Annem, uzaklardan, uzaklardan, Akdeniz kiyila-rindan istanbul'a hicret etmi§ bir ailenin kizi.
Babamla evlendigi zaman ondort - onbe§ ya§lannda... Babam da onalti - onyedi...
Annemin tarafi, Aksaray'da, birkac odah ecic-bii-ciic bir ah§ap evde otura dursun...
£ocuklugunda, biiyiik babamin biricik oglu sifatiy-le hayale sigmaz ha§anliklann kahramani ve
«Deli Fa-izil!» lakaph babam saldirganhgini o hale getirmi§ ki, ni-ihayet aile dostlan icinde hikmet
sahipleri:
— Kani bir yanardag gibi kaynayan bu cocugu kurtarmak icin, demi§ler; hemen tezinden, bu kiiciik
ya§ta evlendirmekten ba§ka care yok!..
Ve ba§lami§lar kendilerine denk ailelerden kiz iste-imege...
Denk ailelerden hie biri bu garip cocuga kizini ver-imemi§...
Annem gibi, ayni Akdeniz memleketinden olan ci-ci annem bir yakini ve memleketlisi tarafindan
Aksa-ray'daki ecic - biiciic evin ondort - onbe§lik bakiresini ha-iber almi§...
16
Aksaray'daki fakir evin oniinde bir giin miikellef bir konak arabasi duruyor. Kizi kaptiklan gibi
konaga go-itiiriiyorlar.
Burnunun ucuna kadar kapah, biitiin omriince Al-ilah'i, Resuliinii ve emirlerini amp aglamaktan
ba§ka i§i olmayan ve dort yam hep ahret karde§leriyle cevrili ya§a->yan dul ve iimmi anneannem,
(Ikinci Diinya Harbine ka->dar ya§adi) kayitsiz ve §artsiz teslimiyet ornegi derin ve fedakar
Miisliiman - Turk annesi timsali miibarek kadin, bu garip izdivaca razi oluyor. Oyle ya, kizini
isteyen bii— >yiik bir aile...
Ugultu girdabi konakta, ondort - onbe§lik masum ve iptidai, o da annesi gibi iimmi bakirenin hali?..
Oyle ki, babamin tavn, anneme tahammiil edeme-idigi zamanlar «gotiiriin!» diyor; cocuk kadini,
konaga ya^kin bir tarafta tuttuklan bir evcige ta§iyorlar. Sonra «geti-rin!» diyor; yaka - paca
konaga dondiiriiyorlar, cocuk ka-idini...
Annem, ugultulu konakta en hatirh hizmetciden bir derece daha iistiin, asli kadronun en
kiiciigiinden de bir derece a§agi ve herkesin gel-git emrine memur aci bir mazlumluk hayati
siiriiyor; ve biitiin iimidini, dogurdugu erkek cocuga baghyor. Bana...
Ah!..
SIYAH KADIFE TAVAN
Halamin gelinlik odasi diye siislenen, yaldizh gita-darin gergeveledigi siyah kadife tavanh salonda
dogmu-i§um. Beni, viladiyeci bir erkek doktor almi§...
17
O kadar cihz ve gelimsizmi§im ki, doktor, sag eli-inin §ehadet parmagiyle orta parmagini genemin
altina ge-igirmi§, beni mangal ma§asi gibi tutmus. ve legene sokup bu vaziyette yikami§...
Halime bakanlar:
— Ya§amaz bu gocuk! Demi§ler.
Babam da, bir erkek gocuk sahibi olduguna dair miijdeyi, o giinlerde Bogazigi'nde oturan biiyiik
babama vermek igin tek ba§ina kullandigi (brek) arabasinin atini gatlatircasina siirerek Sanyer'i
boylami§. Biiyiik babam o kadar sevinmis. ki, o vakarli ve agir ba§li Hilmi Efendi Hazretleri, hemen
ogluyla beraber (brek) arabasina atla-iyip ayni hizla istanbul'a donmekte ve kendisini havai
og-iluna emanet etmekte tereddiid gostermemi§..
Fakat o da bana bakip hayiflanmi§:
— Cok kiigiik... Ya§ar mi, ya§amaz mi, Allah bilir! i§te tarn tarih:
26 MAYIS
1320—1604
REBIULEVVEL
Iki ya§inda, Sanyer'deki ko§kiin list katinda, be§ik-iten yuvarlandigimi ve en onde biiyiik babam,
biitiin ev halkinin tela§la pat pat, merdivenlere ko§ tugunu hatirliyo-rum.
Anneme, biiyiikliigiimde bu hatirami anlattigim za->man, gozleri deh§etle agilmi§ti:
— Hayret! Tamamiyle dogru! Biitiin ko§k birbirine girmi§ti. Nasil da hatirlayabiliyorsun?
O vakitler Have etmi§tim:
18
Ko§kiin arkasinda, bahge tarafinda, gama^irhk
gibi bir yer vardi. Rafinda da, bir tabak iginde beyaz bir madde. Duvara dayah merdivenden gikip
kaymak sandi-igim o maddeden yemege ba§ladim. Meger kireg kaymagi degil miymi§?.. Yine
biitiin ko§k birbirine girmi§ti.
Evet, evet, demi§ti annem; olur §ey degil, sen-deki hafiza !..
Devam etmi§tim:
Galiba istanbul'a gelen ilk otomobillerden birini
babam satin almi§ti. Bahgede otomobilin tekerlekleri, ta-ikozlarla hafifge havaya kaldinlmi§ti.
Muayene mi, tamir mi bir §eyler yapiyorlardi. Gizlice arabanin altina girip aletlerini kurcalamaya
ba§lami§tim. \Jg dort ya§inda var miydim, yok muydum, bilmem! O sirada motoru i^lettHler.
Tekerlegin pul pul demirli lastigi ba§ima garpti ve de-rin bir yara agti. Kanlar i^inde yere serildim.
Annem haykirmi§ti:
— Sus, sus! O meseleden biiyiik baban, az kaldi hepimizi oldiirecekti. Giinlerce yatakta kaldin!
60 kiisur yillik yaranin izini, sag ka§imin iistiinde, alnimin sag yaninda ta§iyorum. Yara izi alnimda,
fakat o giinler nerede?..
SIRKELi BEZLER
Alnimda, Mia, sirkeye batinlmis. soguk bezler his-isetmekteyim. Keskin bir sirke ve hasta odasi
kokusu...
Evet, alnimda sirkeli bezler... Ate§imi alsin diye...
Biitiin ^ocuklugum, ilk gocuklugum, hastahkla gegti. On - onbes. ya§ima kadar, bir ^ocugun
gekmesi miimkiin ne kadar hastahk varsa hemen hepsini gektim.
19
Kag kere hayatimdan iimit kesilmi§; ve ben, Allah oyle istedigi igin, her defasinda kefeni
yirtmi§im...
Oglunun diinyaya geli§inden sonra, (Mekteb-i hu->kuku bitiren babamin, bir baltaya sap olmasi
igin, biiyiik babamin zoru altinda tayin edilip gittigi ve bizi ahp go-itiirdiigii Bursa'da az kaldi
6liiyormu§um...
Irmak kenanndaki evimizin odasinda, mangal ba-^inda, eldiven gikanr gibi, §erit §erit derilerimi
yiizdugu-'mu biliyorum. Kizil hastahgindan kurtulduktan sonra... Hala kulagimda irmagin §inltilari
ve kirk derece ate§ iginde seyredilen diinya.
Derken Mudanya'ya kadar yayh araba ve istanbul'a donii§... Zaten benim Bursa'ya gotiirulmeme
razi olmayan biiyiik babam, bu kurtulu§tan sonra babami hemen is-itanbul'a aldirtmi§ ve beni
yanindan hig ayirmami§...
TELKIN
Biiyiik babam kitap odasinda bir sedirde... Sedire gomelmi§, gozliigii goziinde, dinltih bir §arki
soyler gibi Fuzuli Divanini okuyor. Ben de odaya girip yanina soku-iluyorum. Beni kiirkiiniin igine
alip opiiyor ve sonra bir kagit gikanp iistiine birtakim yazilar yazdinyor ve:
— Yaz bakalim §uraya; diyor, biiyiik babanin ismi-ini yazL
Ozene bezene, kagida bir «Hilmi» konduruyorum. Fakat sonundaki «ye» harfi biraz garpik kagiyor;
bunu begenmiyorum, biiyiik babam duru§umdaki tereddiitii an-diyor ve giiliimseyerek ne
yapacagima bakiyor, «ye» har-ifinin kuyrugundan imza gizgisi gibi bir §ey gekip diizelti-iyorum ve
kagidi uzatiyorum. Cirkinligi sezi§im ve diizel-ti§im o kadar ho§una gidiyor ki, beni gogsiine
basiyor ve iftihar gozya§lan dokiiyor.
Biiyiik babam bana en kiigiik ya§larda okuyup yaz-imayi ogretti. Bilmem ki, dort - be§ ya§inda su
gibi oku-iyup yaziyordum dersem inanir misiniz? O zamanin agdali diliyle giinliik gazeteleri, dort -
bes. ya§inda okuyor, anh-iyor, hatta anlatiyordum.
Daima hastaliktan hastahga gegtigim igin, dokto-rum me§hur Kadri Re§it Pa§ a, sik sik konaga gelir
ve bu erken ruhi inki§afimi bildigi igin de, ben salona girince §oyle derdi:
— Gel bakalim, benim biiyiik kugugum!...
Ve bana sual sorup cevap aldikga dort - bes. ya§in-idaki gocukta bu vaktinden evvelki geli§meye
hayret eder-di.
Yatakta da biiyiik babamla beraberim ve kiirkiiniin igindeyim...
Ilk dini telkinlerimi ondan aldim.
Yatakta ondan hep dini menkibeleri dinliyorum.
I§te, iigiincii katta, bizim yatak odamizin kar§isin-idaki biiyiik yatak odasinda, kocaman bir ceviz
karyolada biiyiik babamin yaninda ve kiirkiiniin igindeyim. Hazret-i Ali'ye, onun misilsiz kuvvet ve
§ecaatine dair bir menki-ibe dinlemi§ bulunuyorum.
Soruyorum:
— Biiyiik baba, Hazret-i Peygamber mi daha kuv-ivetliydi, Hazret-i Ali mi?..
20
21
Be§ - alti ya§indaki gocuk saffetinin iginden fi§ki-iran bu sual, biiyiik babama hem gocuklara, hem
de bii-iyiiklere verilebilecek cevaplann en guzelini verdiriyor:
— O kimseyle olgiilmez, O'nda Peygamber kuvve-iti vardi.
Biiyiik babamin «0'nda Peygamber kuvveti vardi.» soziinii, hecesi hecesine higbir an unutmadim.
Allah biiyiik babama rahmet eylesin...
KISAKUREK
En kiigiik ya§ta aldigim telkinler arasinda, bir de Mara§hhk, Anadoluluk §uuru... Biiyiik babam,
oglunun ve torununun istanbul'da dogmu§ olmalanna ragmen, be-ini kokumle, kok nisbetimle
alakalanmaya davet ederdi.
Ne biiyiik babamin riitbesi, ne bir §ey... Mara§ ve Kisakurek ogullan... Alaka bunlara... Yavuz
Sultan Selim devrinde Mara§'ta hiikiimet siiren ve OsmanoguUarmdan daha eski bir familya olan
Dulkadir (Zulkadir) ogullanna bagh Kisakiirek'ler kolu... iglerinde birgok biiyiik din adami bulunan
Kisakurek ogullannin son vardigi halka, Mevlana Bektut Hazretleri, Dulkadir ogludur. Biiyiik
ba-ibam da, Mevlana Bektut'dan gelen kolun daima babadan ogula, ana dah ustunde...
Ismin nereden geldigi iizerinde de birgok rivayet: Mara§'ta vaktiyle bir kithk olmu§ ve o zamanki
cedlerimiz, kimine kisa, kimine uzun kiirekle erzak dagit-imi§lar da, ondanmi§...
Yavuz Sultan Selim, Misir seferinde Mara§'i zap-itettikten sonra bir camiin acihs. merasiminde bir
kiirek lazim olmus. da, cedlerimizden kisa boylu birini omuzla-rindan itip:
22
— Aim size bir kisa kiirek!.. Demis. ve ondan sonra bu zatin kolu Kisakiirek is-rnini almi§...
Yok o degilmis. de kiirek kemigiymi§, §uymu§,
buymu§...
Hangisiyse ve her neyse. Deger verilecek nokta,
Kisakiirek'lerin Yavuz Sultan Selim devrine kadar varan mazbut bir §ecere icinde aralanndan olgun
din adamlan yeti§mi§, saf Anadolulu bir siilaleden geldikleri.
A§in bir hem§erilik gayreti giiden biiyiik babamin tesiri, konagin kapilanm, ardina kadar Mara§h
ziyaretcHlere ve ricacilara actirmi§ti.
En kiiciik ya§lanmin hatirasi, Balkan Harbinin is-itanbul'dan derinden derine duyulan boguk top
sesleri. Ca-italca onlerine kadar gelen dii§mana, denizden ve karadan atilan toplar... imparatorlugun
panigi... Balkan Harbinde bozgun veren ordu dokiintiileri arasinda yarah bircok Ma-ra§h konagi
doldurmu§tu. Hayal meyal, aralannda dolas,-itigimi ve onlara yiyecek ve icecek ta§idigimi goriir
gibi-iyim.
Tarn sekiz ya§indayim. .
YARAMAZLIK
Balkan Harbi yarahlan arasinda gelip de, sonra bii-iyiik babamin himayesine eren ve Adliyeye
giren kalin sHyah ka§h, mert yiizlii, gayet agir ve sakin tavirh Mustafa
Efendi...
Bu Mustafa Efendi, son zamanlarda izmit Agir Ce-iza Reisiydi ve 1943'de Erenkoy'iindeki evimize
gelip o sene dogan ilk oglum Mehmed'in kulagina ezan okumu§-itu.
23
I§te bu Mustafa Efendi bana, konagin ilk katinda, yemek odasi katindaki kiigiik ve resmi ziyaret
odasinda Kur'an dersi verirdi.
Garip ve derinligine dogru, bir iq hayat istidadi iginde, duygulanm di§anya vurdugu zaman ne tiirlii
yara-imazhklara, ha§anhklara kalktigimi tasarlayabilir misiniz? Benim igin:
— Babasini gegecek galiba yaramazhkta... Diyenler de vardi...
Konagin tavanarasi merdiveninden ta birinci katin avlusuna kadar trabzanlar iizerinde kaymalar...
Yarah bir atin cilk etine pergelle dokunup ondan muhte§em bir tek-ime yiyerek yerde
yuvarlanmalar...
Camura bulanmi§ bir siirii cam kingini bir kova icinde arabacinin ba§ina gecirmeler... Zafer
Hanimefendi-inin ne kadar zaafi varsa onlara dogru hiicum etmeler, onun armonikli piyanosunu
avaz avaz bagirtmalar, ilaclanni birbirine katmalar, kitaplanni altiist etmeler, ki-ilerlerini
bo§altmalar... Neler, neler?
Obiir cocuklar da, Selmacigim miistesna, hep mai-iyetimde ler... Bir tehlike goriince can attigim
liman, bii— >yiik babamin etegi veya kiirkii...
Bazen kendimi o kadar mesut hissederdim ki, onle-irinden ko§up gectigim birtakim e§yayi, mahzun
ve boynu biikiik goriir ve doniip ok§ardim.
Buna ragmen annemden yemedigim dayak kalma-imi§tir. Kendisini delice sevdigim icin biiyiik
babama §ikayet edemiyordum da ondan...
Nihayet Zafer Hanimefendi, biiyiik babasi sayesin-ide kendisini tarn serbest hisseden ha§an iistii
ha§an toru-inunun ruhunu kama§tirmak, uyu§turmak icin miithi§ bir (narkoz) uyutucu ke§fetti.
24
ya.
Dort bes. ya§inda okuyup yazmayi 6grenmi§tim Beni romana ah§tirdi.
ROMAN
Fransizlann, a§agi tabaka muharrirlerine ait tiimen tiimen terciime... Kirmizi kadife mantolu ve
§apkasi ye§il tiiylii §6valye... Bayku§lar ve kara kediler arasinda sintan tek di§li biiyiicii kadin...
Adadaki kuleden guval iginde denize atilan ceset, siyah kukuletah kambur zangoc, be-iyazlar
giyinmis. bakire, silindir §apkah ve gekme rugan potinli kont cenaplan; §ato bahgesinin me§e
agacindaki kazintilardan mana dev§irmeye gah§an kasketli ve pipolu dedektif... Yeter mi? Alti yedi
ya§indaki bir gocuk mu-ihayyilesinde bu kitaplar ne yapar? Kundaktaki gocuga yalanci dolma
yedirilince ne yaparsa onu...
Oniki ya§ima kadar siiren bu olgusiiz, abur cubur okuma hastahgi bende o hale gelmi§ti ki, on,
onbir ya§i-rna dogru (Pol ve Virjini), (Graziyella), (Ladam -o ka-rnelya), (Zavalh Necdet) gibi
hissilik ve edebilik iddia->sindaki eserlere kadar tirmanan alakam, nihayet hastahga donmii§,
gecelerimi ve gunduzlerimi bir ag gibi sarmi§ti. Sonralan (Pol ve Virjini)yi Heybeliada'da Papaz
mektebi tarafindaki gamlar altinda sabahtan ak§ama kadar okuyup gozlerim yas. dolu, oracikta
kaldigimi, giines. battiktan sonra beni arayip bulduklanni ve zorla eve suriikledikle-irini soylersem
ne dersiniz?
(Misel Zevako)lardan oyle bir tesir kalmi§ti ki uze-irimde, bazen geceleri Sultanahmet tarafindaki
bir dostunu ziyarete giden biiyiik babamin arkasinda, en arkada fener
25
ta§iyan bir u§ ak, belime gini sobanin uzun ma§asini kilig diye takmi§, kendimi muhafiz bir §6valye
farziyle yuriir-idum.
Birgiin bir diigunde, gahnan sazlardan garip bir vecde dus,mu§tum. Kendimi beyaz bir at uzerinde
dort na-ila gelip diigiin evine girerken goriiyor ve sonra telli pullu gelini atimin terkisinde, kaldinm
ta§lanndan kivilcim fi§-ikirtarak kaginyordum.
ACITAN HAYAL
Bakin, hayalim, nasil patlayasiya §i§irilmi§ti:
Me§hur dedektiflerin yardimcilan vardir ya; ben de torunlar arasinda, kiigiik halamin ogullanndan
birini ken-dime muavin yapmi§, konagin arkasindaki Binbirdirek mahzenlerinde, faili meghul
cinayetlerin gizli kaatiUerini aramaya gikmi§tim.
(Gokbayrak)taki Canbey'in mukavvadan tolgasi ve supiirge sapindan kargisi da ayn...
§i§elerde renk renk ilaglan birbirine katip kimse-inin bilmedigi gizli terkibi anyordum.
§imdi biitiin bunlan ben, gayeleri kendilerinden ibaret hos. ve renkli hikayeler diye anlatmiyorum;
ruhu-imun ne yollardan ve nasil pi§mege ba§ladigini ve nelere istidat kazandigini gostermek ve her
§eyi ORAYA bagla-rnak igin kisa kisa noktahyorum.
Marazi bir hassasiyet...
Acitan bir hayal kuvveti...
Ve bu arada deh§etli bir korku...
O ya§ta bile anhyordum ki, ben ba§ka tiirlu, ayn yaratih§ta bir insanim ve hissettiklerimle obiir
insanlann duyduklan arasinda muthis. bir fark...
26
I§te ilk gocuklugumun, kendi oz bunyesi iginde ve di§andan aldigi bin bir tesir altinda, huviyeti...
Arada bir (Guzel Prenses) romaninin o hafta gikan formasini satin almak uzere tek ba§ima-
konaktan gikip birkag yiiz adim mesafedeki aktar dukkaninin online var-digim zaman, meghul
semtlerden gelen ve meghul semt-ilere giden meghul §ahislara kar§i anlatilmaz bir korku du->yar ve
kendi kendime sorardim:
— Ben de buyudugum zaman bunlar gibi korkma-dan her tarafa gidip gelebilecek miyim? Hele bir
memle-iketten bir memlekete nasil gidip gelebilecegim?..
Ve formayi gogsiime bastirmi§, ko§a ko§a eve ge-dir, kapinin ziline var kuvvetimle basardim.
SESLER VE...
Derin, yirtici, kanatici hassasiyetimin ba§hca iki tesir kutbu bekgilerle saticilar... Gecenin en
beklenmez saatinde paket ta§larinin ustune inen, ucu demirli sopa sesleri ve bir haykin§:
— Yangin var!.. Azapkapisinda, Gungormezler-deeeee!
Azapkapisi... Ne korkunc isim... Alti ko§eli civi ba§lanna carpilan kafalardan, kanh sag yoluntulan
yapi§-imi§ demir caprazh, icinden bir evcik gececek kadar genis. ve yiiksek kapi... Giingormezler.
Damlan birbirine yapi->§ik egri - biigrii evlerin sinirladigi yilankavi sokaklar. Cin yatagi ah§ap eve
sokulan kundak. Kundakta, burus. burus. bir cocuk yiizii. Cocuk katila katila aghyor... §eytan
alev-ilerin yaylani§ina bak!.. Birden coken dam ve bir ates. pus-kurtiisii; kivilcim tipisi... Ve biitiin
bu hayallerin gerisin-ide artik uzaklarda, 50k uzaklarda, Anadolulu bir ses:
27
Yangin var!!
Yangin kundagi goziimde gazh bir bez degil «kun-idak» kelimesinin iltisakiyle, yiizii bums, buru§,
katila ka-itila aglayan bir cocuk... Alevler icinde unutulmus. bir co-icuk. Ve i§te korkunun en
dokunakh timsali!..
Ve saticilar... Ruhumu acila§tiran ak§am saatlerin-ide saticilar:
— Yogurt^u!.. Yogurt^u!..
— Simitgi!.. Ak§am simidi!
O zaman, oturdugum odanin tavan ko§esine dogru bir noktada can ceki§en giiniin son i§iklanna
bakip sedire yiiziikoyun uzanmak ve hickira hickira, katila katila agla-rnak isterdim.
Giine§in, kivnla kivnla, istikametleri burgulaya burgulaya ancak sabah ve ak§amin belliba§h
saatlerinde ve bellibasji noktalanna sizabildigi bu lo§ konakta bana her §ey dipsiz bir mananin
ihtarcisiydi.
Giine§ goren taraflan soluk kadife perdeler... Tavanarasindaki tahtapo§tan seyrettigim, yirtici
cighklarla ko§u§an ve arkasinda dumanlan yava§ yavas. eriyen trenler...
Arka bahceye inen merdivenin tepesinde kirmizi, sari, portakal rengi, mor, ye§il, mavi camlann
otesindeki diinya... Ve her §ey...
Cocuktan daha cocuk, 6-7 ya§lannda, yakici bir hayal beni her §eyin otesine siiriikliiyor, bana bu
diinyayi dar ve bunaltici gosteriyordu.
Kulagima bende bir anlatilmaz, isimlendirilmez, derinligine sarkilmaz «daiissila»nin yankisini
fisildiyor her §ey...
Ve ben aghyordum.
Sebebini bilmeden, ne istedigimi bilmeden...
28
Bu hallerim gozden kacmamis, olacak ki, bir arahk kitaplanma el koydular:
— Artik okumak yasak!..
ERMi§LIK VEHMI
Biiyiik babamin kitap odasindaki sedirde gecirdi-igim bir hastahk icinde, gece yansi birden bire
uyandim. Ate§imin dii§tiigiinii hissettim, basimdaki sirkeli bezi at-itim ve yatakta dogruldum.
Giinlerdir uyumayan anneci-igim, bir koltuk iizerinde sizmi§, dalmi§ti.
Gokler dolusu sessizlik... Cok uzaklarda tek tiik
kopek havlamalan...
Birden bire kendimi oyle hafif, derin, e§ya ve hadiselerin nabzini tutan oyle ince bir idrak duygusu
icin-ide buldum ki, acaba bu diinyada benim kadar duyan ve anlayan ikinci bir mahluk var midir,
diiye dii§iindiim. Sanki hayatin diigiimleri lif lif coziilmii§, muammalann anahtarlan elime teslim
olunmu§tu. Annem uyandi:
— Ne var Necip?
— Bir §ey yok annecigim!
— Ate§in dii§tii mii?
— Dii§tii.
, — Kendini nasil hissediyorsun?
— Cok iyi annecigim!
— Haydi uyu!
Kucuciik cocugun ermi§lik vehmiyle, o gece saba->ha kadar uyumami§tim.
Her §eyi unutsam o geceyi unutamam.
29
MEKTEP
Roman okuma duragindan sonra eski yaramazh-igim busbiitiin patlak vermis, olacak ki, cici
annemin de is-rariyle mektep... Cok kisa bir mahalle mektebi devresin-iden sonra biiyiik babam
benim elimden tuttu; ve yakasin-da, Fransiz hiikumetinuen aldig* (Lejyon donor) ni§aninin
kordelasi, (Mecelleyi kaleme alan heyet icinde Mehmed Hilmi imzasi da vardir. Fransizlar, ash
islam! olan bu bii-iyiik eserin miielliflerine ni§an vermi§lerdir) beni Gedik-pa§a tarafindaki Fransiz
mektebine yazdirdi. Papazlar, hiikiimetlerinin dunyada sayih insanlara verdigi mill! ni-i§anlanni
ta§iyan ihtiyara ta§kin bir hiirmet gosterdiler. Fakat bu mektepte yapamadim. Beni oradan ahp yine
ay-ini semtteki Amerikan kolejine verdiler.
Tarn, ana sinifi ya§indayim...
Hala hatinmda; (Mis Mardin) isimli ak sach bir Amerikan kadini, bana ismimi cismimi sordu.
Cevap ver-idim. Bir kagit uzatti ve:
— §uraya tarihi yaz, dedi; hangi senedeysek yaz!
Ve benim «1328» yazdigimi goriince, kendisi, bir kagit iizerine, biiyiik yazilarla « 1 9 1 2 » diye yazdi.
Bunca yil once gecen hadiseyi, o kagidi elimle tu->tacak kadar kendime yakin goriiyorum.
Amerikan mektebinden cabucak usaniverdim, cik-itim. Bende oradan kalan tek hatira, mektebe
giderken Ge-dikpa§a bakkallanndan birinden ak§amlan kahvalti diye alip yolda yedigimiz «be§
ekmek, be§ peynir»ler... Yani be§ parahk ekmek ve be§ parahk peynir... Be§ para; be§
30
kuru§un kirkta biri ve bugiin artik piyasada kalmami§ bir kiymet... Bununla dumanlan buram
buram tiiten kabuk tarafindan kocaman bir dilim ekmek, ve aynca bugiin an-cak 9-10 liraya
ahnabilecek, kaymak gibi bir dilim pey-inir verirlerdi. Altin para zamanina gore §oyle boyle 5 yiiz
misli pahahla§an hayat...
Derken Buyiikdere'de Emin Efendinin Mahalle. Mektebi, istanbul'da Biiyiik Re§it Pa§a Numune
Mektebi; bir arahk Vanikoyunde Raif Ogan'in Miidiir ve Peyami Safa'nin mubassirhk ettigi
«Rehber-i ittihat» ve daha biHrnem ne...
Roman okuma, yaramazlik, hastahk, biiyiik baba-imin kolunda sik sik Beyazit'ta, Misircar§isi
e§yasi satan bir diikkana girip kakule almalar, vesaire, icice devam-ida...
Biiyiik babam geceleri Sultanahmet tarafinda otu-ran Faiz Efendi isimli bir din adamini ziyarete
gider, beni de yanina ahrdi. Onde, elinde bir fener, yol gosteren u§ak, arkada da ben... Biiyiik Cini
Sobanin; topuzu kihc kabzasina benzer ma§asini belime takar, ona kihc gibi da-iyanir, biiyiik
babamin muhafizi bir §ovalye edasiyle arka-idan gelirdim.
BUYUKDERE
Birinci Diinya Harbine dogru Biiyiikdere'de bir ya->li satin aldilar. 500 altin liraya... Bugiiniin
parasiyle 4-5 Milyon lira... Tarn deniz kenannda oniinden bir sahil yolu
31
gecen bir yah... Cemberlita§taki konak gibi, kan§ik, do-ilambach; iki kath; cin yuvasi kocaman bir
barhane...
Yahnin biti§iginde ismine «Barba» denilen ihtiyar bir rum'un diikkani var... Bahk oltasindan
gukulatasina, defter ve kaleminden ku§ iiziimiine kadar her §eyi satan bu ihtiyar hususiyle
cocuklann ugragi... Benim de cil cil kuru§lanmin avuclandigi damarlan §i§kin, nasirh eller...
Giinde be§ - on kelimeden fazla konu§mayan ve hep daHgin, denize bakan, bu curumus. cinar,
zamanin yipraticih-igindan bir kitabe gibi goriinmu§tu bana; ve 9 - .10 ya§in-idaki gocugu §oyle
du§undurmu§tii:
— Ben de mi bir gun boyle olacagim?
Yahnin omindeki bahkci kizaklannin ustiinde oy-inarken bas. a§agi denize du§tiim. Kizagin dort
ko§e lzgara tahtalanndan gecen ba§im, denize dokulmiis. bazi cercop maddelerle busbiitiin yumu§ak
kumlara saplandi. Nefes-sizlikten oliiyor gibi oldum. Bir bahkci hemen ko§up beni ayak
bileklerimden kavradigi gibi cikarmi§... Yahda beni yine ayak bileklerimden tutup yuttugum sulan
bo§altma-iya cah§tilar. Biiyiik babamin sagi solu ha§layan ve sucla->yan dik sesi...
On ya§lannda bir cocukta kadin diye bir mesele, icini kavuran bir his var midir? Ba§kalanni
bilmiyorum fakat bende, kar§i durulmaz bir duyguydu bu... Latinlerin (odora di femina - kadin
kokusu) dedikleri §ey, o ya§ta her mesamemi doldurmu§tu.
Bir giin, halamin oglunu, yahnin biraz ilerisinde; bize misafir gelen bir hanimin kucuciik kiziyla
gezerken gordiim. Onlan takibe ciktim. Sahil boyunca yuriidukten sonra dondiiler. Beni
gormemeleri icin, oraciktaki finnin
32
online yerle§tirilmi§ atlara ta§itilan iki tarafli ekmek kiife-ilerinin ortasindaki bo§luga giriverdim.
Benden 1 yas. bii— >yiik, sessizlik ve mahcupluk ornegi cocuk, yaninda sacla-ri kurdelah kucuciik
kizla gulii§erek geliyordu. Ofkeden catlayacak hale geldim. Eve onlardan evvel varmak icin
ko§tum. Arka taraftan girdim ve ta§hgin sonunda, sokak kapisinin arkasinda onlara kapiyi elimle
acmak icin bek-iledim: Geldiler, kapiyi actim ve ayagimi yegenimin gog-isiine var kuvvetimle
carptim. Beyaz coraph ve beyaz is-karpinli ayagimi hala yegenimin gogsiinde ve onun «ne
yapiyorsun Necip?» diyen sesini duyuyorum. 10 ya^inda^ki Necip (Otello)yu ya§iyordu.
Buyiikdere'deki yahda en carpici ve ruh kuma§i-* mm en hassas noktasini belirtici hatiram yahya
giren hir-
siz...
Ne oldugunu, ne bittigini hatirlamiyorum. Hatirla-digim, yahnin alt katindaki salonda buyuklerin
konu§ma-'lari:
— Ben bir ses duydum. Arkadaki bahce tarafinda bir el tahta kaplamalara vurdu ve kisik kisik
minldandi: Mehmed usta uyuyor musun?
(Mehmet usta o sirada yahda yapilan bir ek odanin in§a i§iyle me§gul ve evin hisimlanndan biridir.)
— Hie Mehmet ustadan §iiphe edilebilir mi?.. As-ila!
— Hirsizlar evvela ikinci katin sofasindaki me§in sandigi acmi§lar ve oradan Beyefendinin (biiyiik
babam) ni§anlanni calmi§lar. Sandiga egilen birini gelin hanim (annem) gormiis. ve karanhkta, bol
safari yuziinden Mat-
33
mazele benzetmi§... «Ne yapiyorsun orada MAtmazel?» diye seslenince de hirsizlar kacmaya
ba§lami§lar. Fakat altin ve pirlantah ni§anlar ucup gitmi§...
— Biz de guriiltu uzerine hemen yataklanmizdan firlayip sofaya ciktik. Hirsizlar paldir - kuldur
merdiven-ilerden iniyorlardi. Giderken ta§hktaki duvar civilerinde asih palto, baston, §emsiye gibi
§eyleri toparlamayi ihmal etmediler.
— Beyefendi Necip nerede diye haykirdi. Odasina atildik. Yataginda yoktu. Her §ey unutuldu ve
Necip aranmaya ba§landi. Hicbir yerde yok... Beyefendinin yu-regine inmek uzere... Nihayet onu,
yatak odasina biti§ik helada kapiyi icerden siirmelemi§, sessiz sedasiz oturuyor bulmayahm mi?
Butiin bunlan, o sirada Buyiikdere Merkez Memu-ru (Emniyet Amiri) dayima anlatiyorlar ve
dayim, kendi 6z evi demek olan yahya girmek cesaretini gosterenlere kar§i ibretle, di§lerini sikarak
her §eyi not ediyor.
Ve ben, biiyiik babamin kurku altinda; korkudan zangir zangir titreyerek dinliyorum. Cocuk
muhayyilem-ide hirsiz, bana korkulann en dipsizini veriyor ve surati mechul bu tipte suikastci
gizlilik ifadesinin kemiklerime kadar dondurucu esranni okuyorum...
SELMANIN TABUTU
Kiz kardesjm Selma oldii. Annem, ikinci kattaki salon - sofada, orta yerdeki sedirin ustiinde,
yuzunii tir-naklariyle gererek gighk cighk aglamakta... Yaninda onu siikunete getirmege cah§an,
mahzun tavirh iki erkek... Dayilanm...
34
Ustiinde beyaz gelin etlleri ugu§an kiigiiciik tabut, konagin selamhk kapisindan gikiyor...
Annem Selma'cigin oliimiinden oyle sarsildi ki, agir beyin hummasina tutuldu. O hastahktan da
kalkip verem oldu.
Annemi biiyiik dayimin yaninda, isvigreye gonder-idiler. Orada bir sanatoryumda bir miiddet kahp
Istanbul'a dondii.
Bu devre benim, tekrar kitaplara dahp hassasiyeti-imin en had derecelere ula§tigi ?igir...
Hele Vanikoyiinde, Serasker Riza Pa§a yahsindaki «Rehber-i ittihat» mektebinde, ilk defa tattigim
yatili ta-ilebe acisiyle, Riza Tevfik'in «Selma sen de unut yavrum» §iirini okuyarak, Bogazigi'ne
bakan biiyiik pencereler oniinde doktiigiim gozya§lan...
Selma'ya ait bir hatiram sonra sonra beni yakacak hale geldi:
Biiyiik babamdan kipkizil bir lira geyregi kopardi-igim bir gun, onu Selma'ya gostermi§tim.
Yavrucagin elinde, hafifge isinlmi§, mini mini di§lerinin izini ta§iyan bir elma vardi. Lira geyregi o
kadar ho§una gitmi§ti ki, o ebediyen mahzun, yahut hiiziin ebediyetiyle dolu gozleri-ini bana
dikmi§ti de:
— Agabey, demi§ti; bu elmayi sana vereyim de o parayi bana ver! Biraz lsirdim ama, ziyani yok,
degil mi?
Pinltih lira geyregini vermi§, fakat elmayi da al-rnak gibi bir gaflete dii§mii§tiim.
Sonra sonra doviindiigiimii hatirhyorum:
— Ah, nigin lira geyregini verdim de, hafifge lsinl-
35
mis, elmayi kendinde birakmadim? Nigin «0 da senin ol-isun!» diyemedim.
Hayatimin ilk biiyiik vicdan azabi budur.
SEN giK ODADAN
Hemen arkasindan Birinci Diinya Harbi, allak buHak yeryiizii, yikilan maddi ve manevi
muvazeneler, an-inem isvigre'den dondiikten sonra bir miiddet doktor tavsi-iyesiyle Heybeliada'da
oturu§umuz, aradaki Numune Mektebine'giri§im ve biiyiik babamin oliimii...
Biiyiik babam, konagin iigiincii katindaki malum biiyiik yatak odasinda bana Allah ve Resuliinden
bahsetti-igi karyolanin iginde ve yanimda oldii.
Hastahginda beni bir an yanindan ayirmami§; yu-izume dalarak beyaz sakahna damlayan tuzlu
gozya§lariy-le aglami§ ve ancak komaya gegtikten sonradir ki, torunu->nu gormez olmu§tu.
Hayatinda hep agik gideceginden bahsettigi gozleri kapah, gogsii bir koriik gibi inip gikiyor.
Sonra hafifge agilan gozlerini, ayak ucundaki pen-icerenin tepesinde oyna§an ak§am i§iklanna
dikerek ruhu-inu teslim etti.
Annem ve halam:
— Haydi sen <jik odadan, dediler bana, git, gocuk-ilann yanina git!
Boynum biikiik, gikip gittim.
Cici annem biiyiik salonda"doviiniiyor:
— Evin diregi yikildi!
Ve ben deh§etle insanlan inceliyorum. Hissi oHmaktan ziyade, zihni bir i§kence igindeydim.
36
Biiyiik babami, a§agi kattaki yemek odasina biti— >§ik, kurnah hamamin kerevetine uzattilar.
£ocuklarla bahge tarafinda hamam penceresine tirmandik, igeriye baktik.
Kerevetin iizerinde sapsan, fil di§i renginde, saka-dinin her teli yiiziine tek tek yapi§tinlmi§ gibi,
biiyiik ba-ibam...
Biiyiik babamin cenaze merasimi muhte§em oldu. £emberlita§'tan Beyazit'a kadar uzanan bir
kalabahk onu Edirnekapisina kadar gotiirdii. Trablus harbinde istan-ibul'a muhacir gelip bizim
konaga kapilanan Ali isimli bir hizmetkarin, mezara indirilen tabut iizerine kapanip «beni de
beraber gomiin!» diye giglik kopardigini hatirhyorum.
Mezara §u ta§i diktiler:
Rutbe-i Bala ricalinden Mahkeme-i Cinayet ve Isti-Tiaf Reisi Mara§h Mehmet Hilmi Efendinin
ruhuna FATI-iHA...
HEYBELIADA
Heybeliada'da kiiciik bir kira evine ta§indik. Dok-itorlann, isvicre'den donen anneme, havasi iyi
gelir diye tavsiye ettikleri yer...
Heybeliada'daki kirahk evinde, cocukluk hassasi-iyetim, son irtifaini buluyor.
Bayiltici 9am kokulan, sabahlara kadar okunan acikh romanlar ve aglamalar; ve arada ben. Bahriye
Mek-itebi tarafindan yanik boru sesleri ve trampetli Divan me-irasimi... Bir agizdan haykin§:
— Padi§ahim 50k ya§a!
O sirada, kom§ulanmizdan birinin kizini sevdim,
37
yahut sevdigimi sandim. Bir gece mehtapta camlara cikip kizi du§unurken, kalbimin yaninda ayn
bir kalbin vurdu->gunu duydum; amma tarn bir fizik ihsas halinde duydum ve kendi kendime
minldandim:
— Demek ki, a§k buymu§!..
Babasi bir Yemenli olan bu kizdan hatirladigim, bir cift hareli ve yosunlu ela gozden sonra, gayet
tath, de-irin bir tebessum... Adanin cocuklan ve delikanhlan onun beyaz ko§ku oniinde gecit resmi
yaparlar ve bir tebessu-rnunu koparmaya bakarlardi. Fakat o, bu tiir ku§atilmi§ olmaktan mi, nedir,
onlara derin bir bezginlikle cevap ve-rirdi.
Bu kizi, 30 - 40 yil sonrasina kadar, uzaktan, muhi-itimin etrafinda gordiim; evlendigini ve
goluk.cocuk sahi-ibi oldugunu haber aldim, ama 1 1 ya§ima ait saffet kapili-'§imi kaybettigim igin
kendisinde eski sihrinden hicbir iz bulamadim.
Bu kiz bende, malikiyet igindeki mahrumiyetlerin timsali kadini 1 1 ya§indaki gocuga gore
remzlendiren bir ornek oldu.
Kendimi Heybeliada'da ayn bir yildizda hayal edi-iyordum. Uzaktan Maltepe kiyilan ve tepeden
seyredilen Istanbul, sanki bin yilhk mesafedeydi ve kuvvetli bir dur-ibunle yakinla§tinlmi§ gibiydi.
Okudugum hissi romanla-inn iklimi iginde ya§iyordum.
Heybeliada'da sik sik yoluma gikan Rum oliileri... Neftiye galmi^ siyah kadife eski tabutlarda, o
zaman apa-
38
91k giden Rum oliileri... Elbiseli, erkekse kolah yakah ve kravatli, yeni giydirilmi§ potinlerinin
parlak koselesi uze-irinde ayakkabi numaralan sintan korkunc oliiler...
Oliim kar§isinda «mahrem»in, silinmenin, soyunup bir patiska altinda saklanmanin, tabut igine
gizlenmenin sirnm orseleyen, dolayisiyle islam'in ustunlugunu belir-iten bu canhira§ manzara,
gocuk ruhumu boguyordu.
Ak§amlan gezintiye gikan Bahriyelilerin kihklan, bal petegindeki hendese §iirine uygun
intizamlan, husu-isiyle insani gurbetten gurbete davet eden borulan, beni o kadar sarmi§ti ki,
aralanna katilmaya can attim. Heybeli-ada Numune Mektebini bitirdikten sonra Bahriye
Mekte-ibinin kabul imtihanlanna girdim, (estetik) olciilere kadar varan incelemelerden gecirildim,
kazandim; ve Birinci Dunya Harbinin sonlanna dogru «Mekteb-i Funun-u Bahriye» talebesi oldum.
ILK MUHASEBE
Namzet ve harp siniflan boyunca Bahriye Mekte-ibinde gecen be§ senem, beni cocuklugun son
basamakla-inndan ahp delikanhhgin ilk basamaklanna cekici nazik devre...
O giine kadar muhasebem, her unsuriyle hassasiye-itimi giciklayan koca bir konak, her ferdinin
nereden gelip nereye gittigini bilmedigi ugultulu bir cereyan icinde, her an iniltilerle acihp ortiilen
minltih kapilar arasinda ve bii-itiin bir ses, renk ve §ekil ciimbu§u ortasinda, be§ hasse-^min sininni
tirmalayici ve ilerisini ara§tinci derin bir (melankoli) duygusundan ibaret... Bana konaktaki
cocuk-ilugumdan kalan ve ilerideki basamaklarda gittikce ki-
39
vamlanan bu hassasiyet, sonunda, Biiyiik Veli'nin e§igine yiiz siirecegim ana kadar - otuzuna
yakla§incaya dek-miicerret, miiphem, formiilles.memis. ve sisteme girme-imi§, hayat iistii bir hayat,
ideal hayat hasretinin, kulakla-Tima devamli fisiltisini akitti. Oniki ya§imdan yirmi kii-isur, hatta
otuz ya§ima kadar siiren, giiya kendime gelme, billurla§ma ve §ahsiyetlenme giginmda, §u veya bu
baha-rienin garkina tutulmu§, doner, doner ve kendimi hep gii-iniibirlik bahanelerin hasis
kadrosunda belirtmeye gabalar-iken, bu fisiltiyi; seslerin, renklerin, §ekillerin ve mesafe-ilerin
otesindeki hakikatten gakintilar birakip gegen bu fi— >siltiyi hig kaybetmedim. Madde igi hayatta
perende ustii-'ne perende atarken, madde otesi hayatin, ruhumda daima ihtarcisina, gozii uyku
tutmaz nobetgisine rasthyor; ve arada bir bu nobetginin selamini ahp yine beni siiriikle-iyen
garklara takihyor, ona:
— Haydi, beni nereye gotiireceksen gotiir, kime
teslim edeceksen et! Diyemiyordum.
Otuz ya§ima kadar da muhasebem budur. Bundan sonra, Biiyiik Miir§idin e§igine kadar, za-rnan
olgiisiine nisbetle 50k hizli gizgilerle gidecegim igin, bu toplu hiikmii, tepeden inme, yerine
oturtuyorum. Beni oralara, bilmeden hasretini ya§adigim iklime geken saikin daha evvel bende
buldugu istidat zeminini gostermek, boylece kendimi degil, yine onu belirtmis. olmak igin de,
ba§larda kaydettigim gibi, oz hayatimdan ve nefsimden noktaciklar serpmek zorunda kaliyorum.
Yoksa (o iklim) ve muhte§em saray dururken, be-inim kostebek yuvasi evimin ve solucan
hayatimin ne de-igeri olabilir; ve ba§langigta siirdiigiim hayata nasil bagla^nabilir?..
Hayatim, ba§indan ben muazzam bir §eyi bulma-inin cereyani iginde akiyordu. §u veya bu miskin
vesilenin hassasiyeti iginde birini anyordum.
BiRiNi...
O, kim mi?
Allah'in Sevgilisi...
Sonsuzluk ikliminin batmayan giine§i ve ebedilik
sarayinin paslanmaz taci...
Tek dava O'nu bulmakta, bulduracak olani bul->maktaydi. Binbir istikamette seke seke, saga sola
biikiile biikiile, renkten renge bulana bulana, higbir §eyden haber-isiz ve insandaki meccani emniyet
ve bedahet saadeti kar-i§isinda §a§kin, hep o BIR etrafinda helezonlar gizen bir
hayat...
Benim hayatim budur!
BAHRIYE MEKTEBI
O zamanin iitopyasina gore harb kazanildiktan sonra bize gegecek olan Fransiz donanmasinin
zirhlilann-ida vazife gormege ve prenseslerin ellerinden opmege namzet zabitler sifatiyle
yeti§tirildigimiz, bu §artlara gore segilip ahndigimiz, herkes saman ekmegi yerken nefis sofralara
oturtuldugumuz, miizikle yemek yedigimiz, sa-raylara mahsus mua§eret edepleri iginde
yuguruldugu-muz, boyleyken disiplinlerin en yakicisi iginde kavruldu-igumuz, memleketin en
namh hocalanna malik bulundu-igumuz ve tatile ug ayda bir giktigimiz Bahriye Mektebi... §iire
orada ba§ladim. Vesilesi §iir kitabimin ba§inda yazili... Bizden, hayatimizin en garpici vakasina dair
birer
41
40
vazife istiyen Edebiyat muallimine «Biiyiik babamin olii-imii» isimli bir nesir verdim, onun ta§kin
takdirlerini ka-izandim; ve sonra §iire ba§ladim. Derken Edebiyat Mualli-imimizin eline bir de §iir
siki§tinnca onun §u hitabina garptim:
— Yooo! Artik gizmeyi a§iyorsun! Bu ya§taki 50-icuk §airlige kalkamaz! Bekle, sabret!
Zavalh hocam; alti yedi sene sonra bana bir lokan-itada rastlayacak ve ismi yeni gikmaya ba§layan
§air tale-ibesinden, yillardir yazi yazdigi halde bir tiirlii taninama-mis. mahzun edebiyat hocasi
sifatiyle oziir dileycektir.
HOCALARIM
Din Dersleri Hocamiz, islamiyetin biitiin insanhgi nasil ku§atacagma dair bir tahassiis ve tahayyiil
yazimi o kadar sevdi ki; onu sinifta okuttu, yiiziime dikkatle bakti ve istakbalde benden cok §eyler
bekledigini soyledi.
Bu, Aksekili Ahmed Hamdi Efendiydi. Demokrat Parti devrinde Diyanet i§leri Reisliginde bulunan
ve ma-kamiyle vicdani arasindaki muhasebe neticesinde kalbi catlayip olen Ahmet Hamdi
Aksekili...
Diyanet i§leri Reisliginde oldukca sik temasta bu-ilundugum merhum, talebesine o zamanlar bigtigi
kiymeti Allanin gercekle§tirmis. oldugunu soylerdi.
Tarih Hocamiz Yahya Kemal!
Yine Hocalanmizdan Hamdullah Suphi'nin sinifa girip, bize:
42
— Turk dili ve §iirinin en usta yontucusu!
Diye takdim ettigi Yahya Kemal!..
Boyuna burnunu kan§tiran kontrolsuz hali, dalgin ve e§yadan habersiz tavn, efsane kahramanlan
etrafinda boyuna kopurttugii satihci heyecaniyle, Yahya Kemal, beni o zamandan cekmedi.
Bir de Ibrahim A§ki Bey...
Hocalanmizin en ya§hsi, derin irfan sahibi, ancak birkac tanidigi arasinda maruf ve herkesce
mechul hususi kiymet... Edebiyat ve felsefeden, riyaziye ve fizige kadar ic ve dis. bir cok ilimde
derin ve mahrem mintikalara ka->dar niifuz edebilmi§, bir kac risalecikten ba§ka hicbir §ey
ne§retmemi§ ve kabugunun icinde soniip gitmi§, bu kizila calan palabiyikh ve Tatar surath insan,
sonradan bize Edebiyat Muallimi oldu; ve bana bilmeden, isteklisi oldu-igum dunyadan, belki
derme catma, fakat ilk adresleri ver-di. Edebiyat derslerindeki vazifelerimden bende bir §eyle-ire
dikkat etmis. olacak ki:
— Sen oku, dedi; her §eyden evvel oku! Amma okumaya ba§lamadan evvel bil, ne okuyacagim
bil! Sonra sinifa doniip hitap etti:
— Talebe ne demektir? Talep etmekten, istemek-iten gelir bu isim... Talep etmek de bir ilimdir, bir
ilk ilim... ilim istiyebilmek icin de bir ilk ilim ister. Muallim de boyledir; bir taraftan ogretirken, bir
taraftan da talebe-isi ona ogretir.
Sinifin kapisinda, ona:
— Ne okuyayim, dedim; ne okumami tavsiye eder-isiniz?
— Ben getiririm!
Dedi ve bana iki kitap getirdi: San Abdullah Efen-idinin Semerat-ul Fuad (Gonial Verimleri) isimli
me§hur
43
eseriyle, «Divan-i Nak§i» diye, sahibini bilmedigim man-izum bir kitap...
Tasavvufla, deri ustii deri bir satih planinda da oHsa, ilk temasim ba§hyordu. Fuzuli'nin;
«ilm-i kisbiyl " paye-i rif at, Arzu-yu muhal imi§ ancak. A§k imi§ her ne var alemde ilm, bir kil-u
kaal imis. ancak.» Misralanni sik sik tekrarlayan ve (kisbi - sonradan kazanilmisj bilgilere
yiikselmenin muhal oldugunu anla-iyacak ve her §eyi a§ka baglayacak kadar arif olan Ibrahim A§ki
Bey, ayni zamanda yaman bulu§lara, niiktelere sa^hipti.
Bana derdi ki:
— Sana diyorum ki; Gel, i§te ye§illik, i§te otlak. Dort ayagim dayami§sin, gelmem diyorsun!
O siralarda, bir mecmuanin tefrika ettigi (Erenlerin Bagindan) miinasebetiyle Yakup Kadri icin de
demi§ti ki:
— Bagina girmi§ amma uzumiinu yiyememisj..
Atlarken, ziplarken, ko§arken, talim ederken, vazi-ife goriirken, cevap verirken, dinlerken,
konu§urken, dai-ima icimde bir his; birinci ve ustun yaratilmi§ olmak, mu-radlanma yakin
bulunmak hissi... Ba§armak icin yaratil^dim duygusu... Amma gurur degil...
44
MESELELERIM
Mektebin camiindeki minareden sabah ve yatsi ezanlan okunurken yatagimdan dogruluyor, elimle
ba§i-imi kapatiyor ve anlatilmaz ha§yet duygulan iginde yuzii-iyorum.
Ba§ meselem, Allah...
Koltugumun altinda, yapraklan 6d agaci ve giil ya->gi kokan «Semerat-iil Fuad» ve yumurta akiyle
parlatil-Tnis. esmer kagit uzerine yazma «Divan-i Nak§i», nhtim boyunda dalgalara kar§i du§iince...
Daragacina gekilen Mansur'un menkibesi, tag ve tahtini yele veren Ibrahim Ethem'in macerasi ve
dunyayi biitiin naki§lariyle perde uzerindeki golgelere benzeten Nak§i §air, ruhumu, ak§am
issizligina gevirmi§ti.
Karagozvari bir «Edebiyat-i Cedide» dili iginden tabiat levhalanna, (plastik) gorunu§lere takilan ilk
§iir zevkim artik yavas. yavas. istikamet degi§tiriyor, ruhumun tipasina bir tirbu§onla asihp delmeye
ve orada, dipte, dHbinde bir §eyler aramaya sava§iyordu.
§eyh Galip'e kadar Divan §iirinin ve Anadolu halk §airlerinin soylu ve koklii hiiviyetleri bir tarafa;
Abdulhak Hamid'ine ve Tevfik Fikret'ine kadar biitiin Tanzimat ve Tanzimat sonrasi edebiyati,
goziimde her an kuklala§-makta...
«Edebiyat-i Cedide» romaninin nieselesiz insan ti— >pi, daha bulug ya§ina ermemi§ bu gocugun
hayretini diir-
45
tiiyordu. Bir kag merhale boyunca Tiirk cemiyetinin igine suruldugu hayat ve bu hayatin kopyaci
sahteligi de, go-iziimde, heniiz te§hisi yerine getirilememi§ ve formulle§ti-rilememi§ bir sezi§...
Kandilleri sonmeye yiiz tutan tarihi kubbenin altinda pinldatilacak yeni i§iktan ne bir iz, ne bir
i§aret... Sonralan bende sistemle§en bu gorii§ gizli mayasini o zamandan almaya ba§lami§ti. Fakat
daima be-dirsiz, rehbersiz, ah§ap tavanlardaki budaklardan §ekil 51-ikarmaya gah^an hecelemeler
halinde...
Biiyiik teneffiis salonunda etrafimda halka halka biriken arkada§lara, vaktiyle okudugum (Misel
Zeva-ko)lardan §ifahi pargalar tefrika eder, evvela «Talebe Ya-izilan», sonra «Nihal» isimli, el
yazmasi haftahk bir mec-imua gikanr ve biitiin bu arada yapmadigim yaramazhk ve gormedigim
ceza birakmazken, ver elini bulug ?agi...
Bu gag bende, yillarca sonra, otuz ya§ima dogru oteler alemine bakan bir gift goziin uzerine attigi
nazar-darla altiist olan ve fikir gilelerinin en kanhsi igine dii§en ruh bunyemin haberci ve i§aretgi
hengamesidir.
lar.
tiirn.
ILK giLE
Ba§imda ne sabit fikirler, kurcalayi§lar, tirmalayis.-Evvela, daire, yuvarlak vehmine, kiskacina du§-
Dunya yuvarlak, giine§ yuvarlak, ufuk gepgevre yuvarlak, ba§im yuvarlak, bilegim yuvarlak,
yuvarlak yu-
46
varlak... Her §ey, her madde, bir dairenin sinin iginde... Hatta tig ko§e, dort ko§e §ekiller bile
nihayet, dairenin bu-ikulmu§, zedelenmi§ ve zorlanmis. istihalelerinden ba§ka bir §ey degil...
Maddenin madde olabilmesi igin mutlaka bir dairenin hiikmii altina girmesi lazim...
Bu, yan hikmetli, yan mecnun vehim, tirnaklanni gocuk ruhumun zanna oyle gegirdi ve beni oyle
sikintih bir idrak cenderesine soktu ki, haftalarca ondan siynla-madim. Teki, tek olani, mutlaki,
mutlak olana arayan ru-ihum, aradigimin degil, kendi varhgimin sikintisi iginde bunahyor; ve
«bedahet» dedigimiz sezis. zevkini kaybet-itikge anlamayi da kaybettigi hissini veren cehennemden
beter bir azaba du§uyordu.
Biitiin bedahetler, meccani ve hazirlop insan emni-iyetleri nazanmda yeniden gergekle§tirilmesi
lazim birer mahiyet ahyordu. insanlann ka§lan, gozleri, parmaklan bile tuhafima gidiyor, bunlan
ilk defa goruyormus. ve se-ibebini anlayamiyormu§casina bir garabet duygusu beni kaphyordu.
Bir de, bu hislerin arkasinda, hayale sigmaz korku-ilar:
— Ya bir sabah kalkar da, kendimde, konu§tugum dilden tek kelime bulamiyacak olursam?
— Ya hafizami, tabii zevklerimi, biitiin insan ve e§ya miinasebetlerini idare eden emniyet duygumu
kay-ibedersem?
— Oldukten sonra ebedi hayat... Cennet veya Ce-ihennemde ebediyet... Sonu olmamak? Hep var
olmak, hep var olmak?.. Bu diinyadaki devam olcusiine gore na->sil kavranir bu i§? Akil patlamaz
da ne yapar?
Bugunkii cevaplanndan o zamanlar hie birine ma-dik bulunmadigim bu akrep sualler, cocuk
beynimi di§li-
47
yordu. Ebedi hayata inanarak onu kavrayamamaktan ge-den sikintim, ters istikamette, yoklugu
kavrama istikame-itinde tecelli etseydi, i§te o zaman akhmin patlamasi ge-irekmez miydi?
Onu bugiin du§unebiliyorum; ve bugiin biliyorum ki, «yokluk», o da bir «var», Allah'in var ettigi
bir «var»... Kisacasi bir mahluk.
Bir gece yansi, arkada§lanm mi§il mi§il uyurken hafakanlar icinde yatagimdan firlayip yiizumu
yikadiktan sonra, kendime:
— Adam sen de!.. Hep de en kuvvetli taraflarindan §iiphe ediyorsun! Her §eyi kendi ziddina
alacagina, uygun tarafindan kabul etsene!.. Herkese uysana!..
Diye kuvvetli bir telkin yapmasaydim, halim nice olurdu bilmem.
Evet, bir gece yansi nhtimda dalgalann sesi, hav-ilum omuzumda, yiiz yikama yerinden donerken
kendime yaptigim bu sert telkin, beni, du§er gibi oldugum cukur-dan bir anda kurtardi ve cocukluk
delikanhhk arasi dev-remin serbest insiyaklanna birakiverdi. Sele kapildim ve miithis. bir ta§kinhk,
co§kunluk, kaynama, fikirdama seci-iyesi icinde puriizsuz bir satih uzerinde akmaya ba§ladim.
Fakat daima «ben»imin derinliklerinde, uykulan-imin yosunlu dibinde, dalginhklanmin ufuk
gerisinde, o, hie bir zaman kaybolmayan mahzun davet:
— Gel, gel! Neredesin, neredesin?..
§AIR
Mektepte lakabim §airdir, bir de koca kafa... Ku-icuk ya§larda da kafam buydu; vucudum sonradan
ona ye->ti§ti.
§air a§agi, §air yukan!.. Benden bir kac sinif ileri
olan Nazim Hikmet de §air... Amma lakapsiz... Heveskar
§iirleri yaziyor.
Ingilizce yolundan Garp edebiyatiyle de temas kur-imu§, (§ekspir)den (Oskar Vayld)a, (Fuzuli)den
(Ahmet Ha§im)e kadar, ko§e bucak, taramaktayim.
Ziya Gokalp'in etrafindaki hececiler ve acik Turk-ceciler, goziimde, yeni alete yeni ses katamiyan
basit dev§irmeler... Ziya Gokalp Turkciilugu de kekremsi bir §ey... Zayifladigi sanilan bir «eski»nin
yerini almaya ba-ikiyor ama nerede? Ne gittigi sanilanin muhasebesi var, ne geldigi sanilanin...
Vatan harap, bir hay-u-huy'dur git-imekte...
Milli Mucadele ba§lami§ ve mektebin, Prenses eHlerinden opmege namzet vals ve mua§eret edebi
miitehas-isisi talebesi, birden bire maddi ve manevi sefalete du§-imu§tur...
Istanbul'da ittihatcilann polis §eflerinden olan bu-'yuk dayim da Anadolu'ya gecmi§, vilayetlerden
birinde
polis mudiirii...
Bizden, hususiyle mektebi bitirip deniz talebesi ve muhendis (ikinci mulazim - tegmen) olan
talebelerden de Anadoluya kacan kacana...
Icinde hayatimin en giizel be§ senesi gecen ve §ah-isiyetimin temel duygulan pi§en Bahriye
Mektebine artik sigamiyorum. Fena halde sikihyorum. Niyetim Dariilfu-inuna (Universiteye)
gitmek ve orayi bitirmek... Edebiyat
49
48
degil; cunku sanatkan ders olma yolundan gecmege muh-itac gormuyorum. Mesela, felsefe
§ubesi...
Mektebin namzet sinifindan ayn, ug harp sinifini bitirdikten ve mezuniyet vaziyetine gegtikten
sonra diplo-imalanmizi beklerken, birden bire Have ettikleri dorduncii sinif o kadar canimi sikti ki,
bu sinifi bitirmemeye karar verdim. Karanmi kiigiik dayima acikh ve gayet edebi bir mektupla
haber verdim ve onda buldugum izin tavn uze-irine yil sonunda imtihan kagitlanm bos. olarak
teslim et-itim.
Kaydimi sildiler. Bir miiddet sonra da elime o ta-rihte namzet ve sadece tig harp smifindan ibaret
Bahriye Mektebini tamamen ikmal ettigime dair bir vesika verdi-iler.
Aradan 30 yil gegecek ve me§hur Malatya davasinin savcisi, esas ile higbir alakasi olmadigi halde
benim Bahriye Mektebinden ahlaksizhktan kovuldugumu iddia edecektir. Yahudi ve Mason tesiri
altinda higbir in-isanin du§emeyecegi bir §enaat derecesine dii§en, bir ara-dik Bakan koltugunda da
oturan ve sonra bir trafik kaza->sinda olen bu savciya cevabim, elimdeki vesika ve §u an->da
Turkiye Cumhur Reisi bulunan sinif arkada§im Fahri Korutiirk'tur.
ELVEDA
Babam annemden aynlmis, ve ba§ka bir kadin al-imi§tir. Yeryuziinde yalniz gile gekmeye ve en
geng gagin-dan sonra bir daha erkek yiizii gormemeye mahkum an-inem, kiigiik dayimin
yanindadir.
Bahriye Mektebinden gikinca birden bire kendimi,
50
koprii uzerinde, kiigiik dayimin yaptirdigi sivil elbise iginde buldum. Sokaklarda elvan elvan, bigim
bigim, in-igiliz, Fransiz, italyan askerleri, gittikge agilan (Tango) gar§afli kadinlar, istanbul'un igine
birer fuhu§ §eytani ha-ilinde dii§en beyaz Ruslar, nereye gideceklerini ve ne ya-ipacaklanni §a§irmi§
beyaz sankh hocalar, yere egik astra->gan zabit kalpaklan ve fesler; hummasiz ve meselesiz
ka-ifalar uzerinde kirmizi fesler... Higlige dogru ugul ugul akan bir cemiyet...
Elveda Bahriye Mektebi, gamlannin altinda, rihti-rninin ta§lannda, dershanelerinin siralannda,
teneffiisha-nelerinin masalannda, dorder gifte i§kampavyalannda ve siit beyaz kotralannda,
kendime geli§imin en dikkatlli an-ilanni ya§adigim unutulmaz bucak...
Erzurumda polis mudurii bulunan buyiik dayimin yanina gittik. Ben, annem ve anneannem... Bir
ecnebi kumpanyasinin vapurunda giiverte yolcusu olarak, denk-ilerimizin uzerine uzanmi§,
Trabzon ve oradan yayh ara->bayla sekiz giinde Erzurum... Niyetim, ki§in son demleri-ini
Erzurum'da gegirdikten sonra istanbul'a kiigiik dayimin yanina donmek ve sonbaharda
«Darulfunun»a girmek... Yolda, Zigana daglannin gam agaglari ve herbirinin ag^zindan halat
kalinhginda billur sular akan pinarlarla siislii heybeti, Kopdaginin da goklere dogru kabaran
ziynetsiz ve igine kapanik ha§meti beni biiyiiledi. Yolda, bir handa iri bir agag kovugundan farksiz
odamizda, kuru nevalele-rimizi yerken, birden korkung tiifek sesleriyle irkildik. Bir yayhm ate§tir
gidiyor. Meger inonii zaferi degil miy-imi§... Koyliiler bayram etmekte... Kendi dunyasinda ya-
51
§ayan ve di§ diinyaya bir (hiyeroglif) gibi bakan annean-inemin masum ustii masum bir lafi:
— Bari di§anya gikahm da bir gazete alahm!
Kop Daginda gazete! ! !
Arabacimiz, daha dogrusu birgok arabanin sahibi, ayni zamanda bir e§kiya getesine kumanda ettigi
soylenen Tevfik, rahvan bir atla yanimizdan gidiyor ve arada sira-da araba suriicusunun yanina
gegip beni atina bindiriyor... i§te, bende at merakini uyandiran ilk vesilelerden biri... Bu at ilgisi,
Erzurum'da, konagimizin ahinna bagh bir ata boyuna binmek, ondan sonra siivari zabiti
uniformasini ta§iyacagim giinlerde busbutun azmak ve oturdugum bah-igelik ve kirhk semtlerde
daima ahinmda bir, hatta iki soylu at bulundurmak suretiyle 60 ya§ima kadar benden aynlmadi.
Erzurum; sonralan Anadolu'nun en saffetli yerle-rinden biri olarak kalbime nak§edilen Erzurum'da,
bu ye-re ve onun yerlisine ait ilk intibam yine ata baghdir:
Bir giin ahinmizda ariyet olarak birakilan ve be-inim besleye besleye §i§irdigim, hatta
azginla§tirdigim ata binmi§, gar§i tarafindan gegiyordum. Her taraf kar... Kar iki yana tepeleme
gekilmis, ve ortasinda ancak tek adamin gegebilecegi, ustiine komiir tozu serpili ince bir yol
bira-ikilmi§... Atim azgin... Kantarmaya abanmi§, yava§lamak bilmez bir hizla ilerliyor, dizginlere
asih§ima hi? aldirmi-iyor, oniimde ba§tan a§agi damah bir gar§afa buriilu bir kadin yiiriiyor. Kadina
garpacagim! Ata hakim olamama-imin hicabiyle kadina haykirmak zorunda kahyorum:
— Hey, hatun! Kenara gekil! Nereye gekilsin?.. Kar yiginin tepesine mi giksin?.. Kadin doniip
arkasina bakmiyor bile... Var kuvvetimle dizginlere asihyorum. At biraz yava§hyor, fakat kadina
52
hafifge garpmaktan da kendini alamiyor. Birden dizginle-re yapi§an ve ati zink diye oldugu yere
mihlayan bir el... Geng bir Erzurum dada§i...
— Ata binmeyi bilmezsin! Zenne ki§iye de garpar-isin! Nola senin halin!
Korkung hakaret!.. Bu hakarete hak verip gegece-igime onun daha buyugiine layik bir adilikte
bulunuyo-irum. Polis Mudurii dayimin mevkiine giiven duygusuyla gen? Erzurum'luya diyorum ki:
— Sen benim kim oldugumu biliyor musun?..
I§te o zaman Erzururm delikanhsi, beni hayran bi-rakan ve asla hatinmdan gikmayan cevabini
veriyor. Yu-iziime nefretle bakip atimin sagnsina bir tokat a§kediyor
ve:
— Istersen vali pa§anin oglu ol, diyor; haydi gek
git!
Ufuklan, feza ciisseli bir pehlivanin §i§kin kol ada-ilelerini andiran daglarla sinirh, geceleri aya
merdiven da->yamak ve yildizlan yemis. gibi koparmak hissini verici, higbir §ek ve §iiphe karartisi
ta§imaz, berrak, sonsuz ber-rak bir madde gergevesi iginde, i§te en basit bir Erzurum delikanhsinin
tuttiirdugu manadaki saffet ve asalet!..
Aradan uzun yillar gegtikten sonra, giiya Erzu-rumlu §air Kemaletten Kami'ye (Kamu) bu madde
ve mana hususiyetlerini anlattigim zaman, o benzeti§ime hayran olmu§tu. Halbuki o, halis bir
Erzurumlu, yahut Er-zurumlu'nun halisi degil, tersiydi; En ucuz tarafindan bir inkarci, bir dinsiz...
Ne oriimcek, ne fiisun; Kabe Arabin olsun, Cankaya bize yeter! Diyen adam...
,53
OK MEYDANI
O ki§i Erzurum'da gegirdikten sonra istanbul'a dondiik. Kiigiik dayimin Kasimpa§ a'da tuttugu,
kiigiik ve ah§ap ev... Tepelerde, Ok Meydanina yakin bir semtte...
Sonbaharda Darulfunun'a girecegim. Felsefe §ube-isine... Gundiizleri felsefe ve edebiyat okuyor,
ak§am uzerleri de Ok Meydani'na dogru gezintiye gikiyorum. Halig ve Istanbul yakasi, gok mavisi
bir duvar uzerinde, bir i§leme gibi goriiniiyor bana... Halig ve Topkapi'dan Sarayburnuna dogru
kubbeler ve minareler... Bu manza-radan isim veremedigim bir hasret tuttiigunu hissediyo-irum.
Bir giden var, bir beklenen var. Ok Meydani'na gi-ikan yollardaysa tozu topraga katan ve matemli
bir kadin gibi sagini yolan bir riizgardan ba§ka bir §ey yok.
Dugiimlenirken uzun yollann ufukta ucu, Bugiin de gelmedi, hasretle beklenen yolcu.
Ok Meydani gezintilerimde igimi §iir riizgariyle §i-i§iren demlerin bana aruz vezninde soylettigi ilk
deneme-ilerden biri...
Ilk §iirlerimden biri (postayla gondermi§tim) bir gazetenin edebi ilavesinde gikti. Heyecanim
biiyiik... is-imimi matbaa harfleriyle §iirimin altinda goriince, sandim ki diinya - alem o anda
gazeteye egilmis. beni okumakta... Elimde gazete, gar§idan eve dogru yiirurken, nargilesini geken
kasap, esneyen bakkal, sintan manav ve §unun bu->nun, yanima ko§up:
— Tebrik ederiz Necip Fazil Bey! I§te §ohrete ka->vu§tunuz !
Dememelerinden adeta hayretteydim.
54
Bahriye Nezaretinden aldigim tahsil vesikasinda, sonradan ilave edilen dorduncii sinifi
bitirmedigim kayith oldugundan bununla «Dariilfunun»a kabul edilip edilme-iyecegim bir
meseleydi. Hig ugra§mamaya, hakkimi tesbit ettirmek igin zahmete katlanmamaya karar verdim.
O zaman, ya lise, yahut yiiksek mektep diploma-isiyle, olmazsa imtihanla girilen «Darulfiinun»
kapisinda-iki istekli kalabahgina kan§tim ve imtihani parlak §ekilde kazandim.
DARULFUNUN
Cumhuriyetin ilani yakin. Ben 17 ya§lanndayim. Bahriye mektebinde oldugu gibi Universitenin de
belki en kiigiik talebesiyim ve §imdiki Edebiyat Fakultesinin bulundugu yerdeki Zeynep Hanim
konaginin ve sonra es-iki Harbiye Nezareti binasinin en hareketli gocuguyum. Dariilfiinun'u yeni
bitirmis. olan Hasan Ali Yiicel, Zeynep Hanim konagindaki Dariilfiinun Kutiiphanesinde (Hafiz-i
Kiitiip) kiitiiphane memuru ve arkada§im... ilk §iirlerim ona okunuyor ve o, bunlara bayihyor.
CUMHURIYET MI, ASLA!
Rafet Pa§a, Ankara'nin fevkalade miimessil ve mu-rahhasi olarak istanbul'a gelmis. ve misli
masallarda go-iriilmedik bir kucaklani§la kar§ilanmi§tir. Yedisinden yet-imi§ine, hayir, heniiz
doganindan olmek iizere bulunanina kadar biitiin Istanbul sokaklarda, Pa§anin gegecegi yollar-ida...
55
Zaif viicudu, zarif edasi, incecik astragan kalpagi ve gayet giizel kesilip bigilmis. gizmeleriyle Rafet
Pa§a, arabasinda dogrulmu§, goklerin tavanini zangirtadan §u halk gighgini dinliyor:
* — Ya§a, Pa§a! Vatan kurtancilanna selam!
' Istiklal Sava§i Zaferi'nin halkta uyandirdigi ilk duygu...
Pa§a, Zeynep Hanim konagina, «Darulfunun»a geldi. Gengligin omuzlan ustiinde yukan salona
gikanldi ve yiizlerce talebe, hoca ve alakahya kar§i tantanah bir nutuk gekti. Bu nutka, her §eye ilk
veya son demde sahip gikmayi bilen donme profesorlerden Muslihuddin Adil de, yayvan agizi ve
iki tarafa bir ogiitme makinesi §eklin-ide gaprazvari gidip gelen ^enesiyle ayni parlakhkta bir cevap
verdi.
Rafet Pa§a elinde bir Alman mecmuasi, baginp du-ruyor:
— Bakin §u mecmua ne yaziyor? Zaferin pes,in-iden, Anadolu Hiikumeti, kisa zamanda
Cumhuriyeti ilan edecekmis, !.. Bu gidi§in varacagi nokta burasiymi§. Asia, asla efendiler, mill!
hukumet ve Turkiye Buyiik Millet Meclisinin asla boyle bir niyeti yoktur!..
I§ler daima boyle ba§lar ve bilindigi gibi biter, tig sene sonra, artik gozden dii§mu§ Rafet Pa§a'nin
Ankara -Istanbul arasi bana trende neler anlattigini goreceksiniz.
USTADLAR
Birgiin «ikdam» gazetesine gidip Yakup Kadri'yi gordiim. Heniiz Anadolu'ya gegmemis. ve
Ankara'ya ta-§inmami§tir. «ikdam» gazetesinde «Tahlil ve Terkip» ba§hgi altinda yazilar kaleme
almaktadir.
56
Yakup Kadri, uslubu ve «Edebiyat-i Cedide» bu^dalalanna nispetle zengin diinyasiyle, Bahriye
Mektebin-iden beri ruhumu gekenlerden... Hususiyle onun «Erenle-irin Bagindan» isimli nesirlerine
giinlerce abandigim ol-imu§tu. Bir giin de onun igin edebiyat muallimimiz, tasav-vufgu Ibrahim
A§ki Bey:
— Erenlerin bagina girmi§ ama uzumiinu yiyeme-
mi§...
Demi§ti. Kaydetmi§tim.
Bugiin, uzumiinu yiyememek §oyle dursun, erenle-rin bagina girmi§ olmasini da kabul
edemeyecegim, bu kabuk ustii derin adam, o zamanlar bana, kalem ve fikir haysiyetinin ve ig
murakabeye sahip muharririn ta kendisi gibi g6runmu§tu. Sahte buyiileri goziilup, gehrelerinin
olanca sighk ve kabahgiyle meydana gikan ve biitiin sih-rini kendinden degil, bizim ruh
puskurtiimuzden aldigi belli olan kadin misaline denk, Yakup Kadri, benim go-izumde, boyalan
dokulmus, bir ah§ap maddedir...
ILK §iiRLERiM
Evet, Yakup Kadri'yi gormek igin, «ikdam» gaze-itesine gittim.
Odasinin kapisini vurdum. Giir ve tok bir ses «giri-iniz» dedi. Girdim ve elimdeki defteri masasina
birakarak:
— Ben, dedim; Felsefe talebesiyim. §iir yaziyo-rum. Takdir ettigim ender kalemlerden biri
oldugunuz igin §iirlerimi size getirdim. Begenecek olursaniz ne§irle-irine liitfen delalet edersiniz.
Ve tek kelime beklemeden ve eklemeden gikip git-itim. Kalem ka§lan, agik aim, vakarh gizgiler
ta§iyan yii-
ziiyle Yakup Kadri, uzerimde iyi bir tesir birakmi§ti. On-da, Bahriye Mektebinden hocam ve
sonralan, ahbabim Yahya Kemal'in, ya dalgin ve unutkan, yahut yih§ik ve laubali yuziinden eser
yoktu.
Vilayet Mescidinin solunda, (Ar§iv) dairesinin biti-^igindeki ah§ap binada (hala duruyor) karargah
kurmus. olan «Yeni Mecmua» onun fikn idaresindeydi.
Bir iki hafta gecti, gecmedi; kafamda bir bomba! ! ! 17 ya§indaki cocugun §iirleri en genci 35 - 40
ya§indaki ustadlann yazilan arasinda yayinlanmaya ba§lamaz mi?.. Mecmuaya bakan, Fevzi Lutfi
(Karaosmanoglu)... Mecmuanin etrafinda Yakup Kadri, Ahmet Ha§im, Yah-iya Kemal, Halide
Edip, Refik Halit, Ahmet Refik, Kop-ruliizade Fuat ve benzerleri... «Yeni Mecmua»nin bu ZHya
Goklap'tan sonraki devresinde, fikir yazilanni, daha ziyade Darulfiinun hocalan yaziyor; ve ilk
hamlede oraya kabul edilmek bir muvaffakiyet sanihyor.
Giiya tasavvufi bir hava tutiiyor ilk §iirlerimden. Cilesini cekmeye heniiz (12-13) yil uzak oldugum
davanin, biitun inceliklere uzak, (fantazi) planinda bir heveskanyim. «Ben»i busbiitun ezmek ve
suriindurmek yerine taht'a oturttugumun farkinda degilim.
Bir benligi bin secdeye vefsem,
Vermek, yine benden, yine benden Yahut, satih ici kof kelime planinda bir ozeni§:
Sevgilime kul oldum,
Guzelligi seceli.
Varhkta yoksul oldum,
Benligimden geceli.
Viicut ruha ag gibi, Bir dugiimlu bag gibi
Muhabbet, menba gibi Kevserinden iceli
Aruzla hece vezni arasinda bocalfyorum. Fakat te-imel daima hece...
Benim de yerim bu el oldu yahu Genglik bahgesinde sel oldu yahu! Ciink ta derinden bagnmi
yaran, O ba§imin taci el oldu yahu! Saclan boynumda dalgalandi da, Beni bogmak igin tel oldu
yahu! Ate§te yaktiktan sonra nefesi Kulumu savurdu, yel oldu yahu! Ben bu halden ibret almadan
goctum. Ondan ibret alan, el oldu yahu!
17-18 ya§lannin gayet acemi ve iptidai §iir caba-
layi§i...
SES
Zamanenin «Edebiyat-i Cedide» kartonlanndan sonra «Fecr-i Ati» kuklalanndan elenmi§ ustadlan,
bu co-icuga ve onun getirdigi yeni sese hayran... Hece vezninin Ziya Gokalp dev§irmeleri, Yusuf
Ziya, Orhan Seyfi, Fa-ruk Nafiz gibi §airler de, aralannda Nazim Hikmet, mii§-iterek §iir bro§iirleri
gikanyor, bir ikisi i§i guldiirmecilik esnafligina dokmeyi fikir ve §iir gilesinin ustiinde tutu-iyor; ve
ana dile acik Turkgenin bu ilk ve posa §airleri, «Yeni Mecmua» siitunlarina layik goriilmiiyor.
Heniiz «Hece»nin kemmiyet aleti ustiinde, keyfiyet cevheri geti-irilmemi§tir.
58
59
Delikanh muhayyilemde o kadar buyiittugum bu ustadlarm, birkag temas iginde goziimde nasil
karagozle§-tiklerini, sigla§tiklanni anlatamam. Hepsinde bir ciice hir-^si ve birbirini kugultme
gabasi, ceketlerinin altindan gik-imis. bir ig gama§in gibi meydanda...
Yukanda, «Yahu» redifli §iiri gorduniiz ya!.. «Me-izar Kitabesi» adini ta§iyan bu §iir igin, bir giin
Ahmet Ha§im'in «Yeni Mecmua» idarehanesinde Fevzi Lutfi'nin yaninda bana soyledigi sozii
unatamam:
— Cocuk! Bu sesi nerede buldun sen?
Sonra, verdigi rutbeyi kiskanmi§ olacak ki, ilave etti:
— Kendini bir §ey sanma! Yakup Kadri'nin seni tuttuguna da bakma! Tesiri altindasin da ondan...
Sanatkar, tesiri altinda kalani sever.
En a§agi 35 - 40 ya§indaki iistad payeli insanin, 1 8'lik cocuk heveskara soyledigi bu soz, o zaman
bana 90k dokundu. En iptidai zaaflanni, ciicelik duygulanni yenemeyen bu insanlara kar§i:
— Hale bak sen; kimlere inaniyoruz?
Diye du§unmekten ve o cagda bile beni gerimdeki-lerden ayiran sinir cizgisini gormekten nefsimi
ahkoya-rnadim.
«Yeni Mecmua»nin pisjnis. ustadlan, bu koca kafa->h ve yeni sesli cocuga hayretle bakiyorlardi.
Bana gelince, nefs zebunlugu bakimindan onlardan beterdim. Belirtmis. oldugum gibi ne§redilmi§
ilk §iirim-iden ba§layarak, diinyada artik beni tanimayan tek ki§i kalmadigini, kahvelerde,
sokaklarda, salonlarda hep beni konu§tuklanni saniyordum... Herkes ciice, bense dev...
60
HAYRAN
Hayranlanmdan biri de Mustafa Sekip Tung. Uni-iversitede Ruhiyat Hocamiz Mustafa Sekip...
Gece gunduz onun Suleymaniye tarafindaki ah§ap evindeyim. Sinifta kendisini dinledigim Mustafa
Sekip, evinde sabahlara kadar beni dinliyordu. Gitgide hocalik ve talebelik tersine dondu ama,
onun, ileride bir hayli yu-iniu§attigim rahunu bir tiirlii pazarhksiz imana cekeme-idim.
Mustafa Sekip 'in ben talebesiyken dogan ve Guzel San'atlar Akademisi Mimari §ubesinde benim
talebemken olen erkek cocugu icin bebekliginde bir ninni yazmi§tim. Galiba bu cocuk beni, hele
Slum do§egindeki son anina dogru, babasindan daha iyi anladi. Babasinin putperest adi «Saman»
ismini taktigi cocuk, son anlardaki telkinim-ile Musluman oldii.
Universitede Ahmet Kutsi Tecer ile Ahmet Hamdi Tanpinar, arkada§lanm... Ahmet Hamdi
Edebiyat Fakiil-itesinde ve bizden daha eski... Kutsi ise «Dar-iil Mualli-min-i Aliye: Yuksek
Muallim Mektebi»nde yatakhane ar-ikada§im... Ahmet Hamdi'nin lakabi «Kirtipil Hamdi».. Kutsi
lakapsiz...
Misir piiskulu renginde a^ik san sa^h, gayet (ka-rakteristik) kahn dudakh, son derece sakin tavirh
ve his-ilerini pegeleme sanatinda usta Ahmet Kutsi Tecer de §a->ir... Fakat ne o, ne Ahmet Hamdi
henuz ne§ir planina ci-ikabilmi§ler...
Ahmet Hamdi'yi Universitede goziim hie tutmadi. Fakat Kutsi ile cabucak kayna§tik. Bu kayna§ma,
daha zi-
61
yade onun bana tahammul etmeyi bilmesinden, (kap-irislerime sessizlikle cevap vermesi ve onlan
sineye cek-imesinden doguyor. Siirleri de, bir gergef hunerinden ile-iriye gecmiyor ve (metafizik)
iirpertiye yana§amiyor. Ama muhakkak ki, «hece»ye veni bir zarafet, ahenk ve (mistik - sirri) bir
dil getirmek istidadinda... Kutsinin bu dis. yiiz-iden i§cilik sanatini o kadar begeniyorum ki, onu bir
miid-idet sonra tanidigim Peyami Safa'ya bir harika diye vasif-ilandinyorum. Her §eye (Sarlok
Holmes)den kopya, «Cin-igoz Recai» goziiyle bakan Peyami Safa da, bu kadar medhin altinda
benim kuvvet ve rahathgimi sezecegi yer-^de, zaafima ve sirnmi agzimdan kacirmi§ olmama
huk-imediyor ve ileride, cok ileride, ceyrek asir sonra yazacagi bir yazida polis hafiyeligini yerine
getiriyor ve Kutsi'yi §iirde benim ustadim diye gosteriyor. Hatta ayni zat, be-inim «Kaldinmlar»
§iirimin kendinin bir romanindan araklama oldugu vehmini sonuna kadar muhafaza etmi§-itir. Eger
bu sjirle onun romaninin ne§ir tarihlerini bakila-cak olursa, i§ laboratuar kesinligiyle de anla§ihr ve
bu takdirde Peyami Safa'nm romanindaki o pasaji benden calmis. olmasi icap eder. Fakat hayir! O
pasajla benim §ii-irim arasinda oyle bir keyfiyet farki vardir ki, Peyami'yi benim evimden caldigi
Isfahan hahsini bir guvala cevir-imi§ olmaktan tenzih ederim.
1923 'den 1943'e kadar en siki - fiki dostluk cerce-ivesi icinde tanidigim Peyami, bakin nasil yoluma
cikti?..
ARKADAS
Beylerbeyi'nde oturuyorduk. Hayati boyunca bana fazla bir alaka gostermemis, olan babam, ben
daha Uni-
62
versiteye girmeden ve 33-34 ya§lannda olmu§tii. Ben daHma annem ve kiigiik dayimla beraberim.
Bir de, malum mubarek anneannem...
Beylerbeyi'nin yahlar boyu caddesindeki ginarlar arasinda ve §iir hummalan iginde gidip gelirken,
daima . bir golgeye rasthyordum. Elleri arkasinda, benim gibi ko-ca kafah, iistelik cihz viicutlu,
hep du§unceli spor ceketli ve gri pantalonlu, ihtiyarla gocuk bulamaci bir geng... Onun igin,
muharrir, romanci demi§lerdi.
Bir giin Bogazigi vapurunda, Hasan Ali Yiicel, onu bana takdim etti.
— Peyami Safa Bey...
Ve aramizda hemen biiyiik bir dostluk tutu§tu. ikinci Diinya Harbine kadar siiren, derken siyasi
goriis. aynhgindan golgelenen, hele benim mur§id e§iginden igeri goz ati§imdan sonra busbiitiin
tavsayan; Turkiye'nin en biiyiik §airi bilinirken Miisliimanliktan ba§ka gaye ta-nimayi§im meydana
gikinca, benden teker teker el geken-derle bir hizada porsiiyen, tekrar canlanan ve ayni gayede
bulu§uyormu§uz hissini veren; yine, gatlayip kuruyan ve oyle kalan mahzun bir dostluk... Ama
gengligimine en si-cak dostluklanndan biri. Boyuna gizgisine girer gibi olup, sonra gizgisinden
gikar gibi olan, fakat nig bir zaman tarn ziddina donmeyen bu eski dostlugu, arada bir tersine
ge-ivirici tek saik, daima Peyami'nin degi§meleri olmu§tur. Biz sabit kaldik ve hep yerimizde
bekledik. Zira yerimizi bulmu§tuk.
PARIS
Cumhuriyetin ilanindan bir yol sonra Maarif Vekaleti bir imtihan agti: Lise ve Universite
mezunlann-
63
dan Avrupa iiniversitelerinde tahsile gonderilecek ilk Cumhuriyet talebesine mahsus
imtihan. ..Darulfununun son somestreleri sirasinda ve Yiiksek Muallim Mektebin-ide bulundugum,
Anadoluculuk ideali giitmege ba§ladi-igim, Anadolulu genglerin (Miikremin Halil, Hilmi Ziya
Ulken, Ahmet Halit Bayn) gikardigi bir dergide (Anadolu Mecmuasi) sjirlerimi ne§rettigim bu
hengamede, Avrupa, goziimde pinl pinl i§ildamaya ba§ladi. Matbaayi getiren Ibrahim Muteferrika,
(Versay) hayrani Yirmisekiz £ele-ibi, (Sarlotenburg) meddahi Sadullah Pa§a, ucuz Hiirriyet
Kahramani Namik Kemal, Tanzimat zarifi Abdulhak Hamid'den beri bir gogunun gidip de
hakikatte hig bir §ey getirmedigi ve buradaki temelle oradaki gatiya birle§tire-medigi Avrupa.
Imtihana girdim ve galiba en iyi derecelerden bi-riyle kazandim. Yabanci dil imtihanini
Ingilizceden ver-digim halde Londra'ya degil Paris'e gonderiliyorum ve aHti ay lisan ogrenme
miiddeti almi§ bulunuyorum.
Gazeteci manasina muharriligim de o tarihte basilar.
Paris'e hiikiimet talebesi olarak gonderili§imin resmi muamelesini de ikmal etmek igin, «Vakit»
gazete-isinin Ankara muhabiri sifatiyle yeni idare merkezine, odun yakan bir lokomotifin arkasinda
ve 36 saatte var-dim.
Toz, gamur, kerpig ev ve astragan kalpak panayin bir Ankara...
Her i§imi bitirip donerken de trende Rafet Pa§ayla kar§ila§tim. Yalniz ikimizin bulundugu eski ve
kirmizi kadifeli birinci mevkide, o gunlerde bazi arkada§lariyle muhalefete gegmi§ olan Pa§a, bana
igini doktii:
— Istanbul'da nasil kar§ilandigimi bilirsiniz! Su,
64
varmak iizere bulundugumuz Eski§ehir'de beni bekleyen askeri kitalar nerede §imdi? ilahi kanun
mutlaka yerine gelecektir...
Galata nhtiminda cebimdeki Turk liralanni en ya->kin sarraftan Fransiz frangina gevirip bana
getiren §air .dostum Ahmet Kutsi, yanimda beni ugurlamaya gelen Mustafa Sekip...
Mustafa Sekip, veda aninda ve herkesin duymasini istedigi bir tonla dedi:
— Tarihin mail oldugunu unutma!
KABUS SEHRI
(Bormida) isimli, salapurya biiyiigu bir vapurla Marsilya'ya hareket ettik. Aramizda vapurda yemek
veril-imeyecegini samp da gikin 51km nevalesini yanina alan ve sonra yemek verildigini goriince
onlan kamarasinin lumbozundan denize atan §u mahut felsefeci, Kainatin ilahi vahye muhatap
Efendisine felsefe isnat edecek ka->dar anlayi§siz ve nasipsiz Cemil Sena, Seyhulislam Hayri
Efendi'nin oglu Suat Hayri (Urguplii), (Enerjetizm) adh bir felsefe nazariyesi icat ettigi zanninda
Namdar Rahmi gibi tipler ve son derece alakaya deger bir geng, Burhan limit (Toprak)... Qoga
Istanbul yaldizh bu kerpig tiplerle bir arada Paris'e ilk Cumhuriyet talebeleri olarak gidiyo-iruz.
Yolda zavalh salapuryamizin kuguciik bacasiyle iki siska diregine kadar biitiin govdesini yutup
sonra kusan, firtinah bir deniz iizerinde 7 giin girpinis. ve Marsilya...
«Harb-i Umumi»ye «Harab-i Umumi», hiinkarlik
65
makamindaki bazi tiplerin ta§idigi «Gazi» unvanina «ha-'va gazi» gibi adlar takarak, insanlan ve
hadiseleri kafiyeli kelime oyunlariyle yaftalamaya bayilan bir hariciyecinin sonradan yaki§tirdigi
tabirle «Buhran Nevmid», yani Bur-ihan limit, golgem kadar yakinim... Paris hayatim boyun-ica
hangi semtte, hangi otel ve pansiyonda oturdumsa be-iraberimde... Biyik biraksam biyik birakir,
kessem keser. Oyle ki biyigimin sol tarafim kesip sagini biraksam o da oyle yapar. Ama sanilmasin
ki, Burhan basit bir madde kopyacisi. O kendi ifadesiyle «Ya§anmaya deger hayat»i arayan, igi
igine sigmayan, §ahsi ve cemiyetinin hayat ol-njulerinden igrenen, tarihi geli§imimizin getirdigi
bazi inkilaplaraysa hig giiveni olmayan, sahteyi sezen ve «mutlak»i dileyen ulvi rahatsizlardan
biridir; ve kendisin-ideki bu kivilcimlanmayi bir anda yangina gevirici bir in-isan ve arkadas. olarak
beni bulmu§tur. Bense henuz ken-dimi bulmaktan uzak oldugum o devirde bu buhranh gen-ice
kar§i, (Sekspir)in «olmak mi, olmamak mi?» diye ifa-idelendirdigi gidi§ geli§lerimle tarn bir
(soliisyon - hail §ekli) mevkiindeyim. Halbuki namzedi oldugum gergek hal §ekline ve onun ergin
ve olgun tavnna henuz ne kadar uzagim!
Paris hayatim,benim de kendi kendimi arayi§imin muthis. helezonlan ve korkung girinti ve
(jikintilan arasin-^da, nefs cesareti bakimindan hayal yakici bir tablo gizdi; ve Burhan Toprak bu
tabloya, daima uzaktan anlar gibi olup da asla yana§amadigi ve bir nevi (burjuva) muvaze-inesini
feda edemedigi bir hayranhk goziiyle bakti. Biitiin omrunce de igine dalamadigi «nar-i beyza»
potasinin di^tan hayrani sifatiyle minldandi, durdu:
— Hayat mi, eser mi?.. i§te biitiin mesele?.. Ve...
66
Ve yaratih§indaki nadir mayaya ve onun donacagi kahbi aramaktaki kivrani§lanna ragmen, ne
ozledigi ha->yati ya§ayabildi, ne de eserini yazabildi. Yanik bir kafa hazin bir ornek olarak, geldi,
gegti.
Kabus §ehrini bendeki tesiri bakimindan kendi ay-inamda manalandinrken, biitiin kink dokiikliigii
iginde be-^nim aynam olmaya dogru giden Burhan Toprak'ta 6zle§-itirme mumkiindiir.
Ihtilag, ra§e, takalliis, hafakan ufleyici ve semanin biitiin yildizlanni maskeleyen i§iklan ve canavar
dizisi halindeki binalariyle, bir §eyi, biiyiik bir §eyi pegeleyici kabus §ehri... Kadini, kuman, igkisi;
(bohem) hayati, §up->heci felsefesi, sar'a nobetleri iginde sanati; gozmeye gah^-itikga dola§an ve
busbutiin diigiimlenen meseleleriyle Pa-ris... Susadikga gaz igmenin ve gaz igtikge susamanin ve
pinltili kadehler iginde ebedi bir su hasreti gekmenin ha->li... Her tiirlii madde alayi§i ve nefsani
saadet ciimbii§u iginde, hissi iptal edilmi§ ruhun ilk baki§ta agn ve sizi gostermeyen kivrani§lanna
yatakhk, hiisran beldesi...
Burhan Toprakla bir giin (Sen) nehrinin bir koprii-isii uzerinden gegerken, kendisine §u sozii
soyledigimi ha-itirhyorum:
— Bir giin gelecek; bu makine diinyasinin son buhrani kertesinde beklenen fikir kahramani zuhur
ede-icek ve kollanni agarak insanhga seslenecek: «Ne yapti-iniz, mukaddes emaneti, ne yaptiniz?..»
Paris, remzle§tirdigi biitiin Bati mamuresiyle bera^ber, perdenin oniinde aldatici naki§lar olarak
oyle (plastik) harikasi ki, sadece perde gerisindeki karanhk ve haraphktan haber vermeye memur ve
dertli ba§ini ta§tan ta§a vura vura, bunahmdan bunahma kiyamete kadar ko-i§e kapmaca oynamaya
mecbur... Ve i§te Bati!
67
Kabus §ehrindeki hayatimi anlatmaya hicabim ve islam! edebim manidir.
Yalniz uc bes. cizgi.
Aylarca §ehrin gunduziinden habersiz bir gece ya->§ayi§i... Oteldeki odamin aynasi kar§isinda,
yanaklanmi tirnaklayarak doktiigum gozya§lan... £ok defa otelin sa^bah kahvaltisindan ibaret
gunliik gida...
Ve istirap, istirap, istirap... Kendi kendine gelme-idigi zaman zorla arayip da buldugum, bulmak
icin her §e->yi yaptigim, her vesileyle tokezleyip diimdiiz yuriimeye razi olmadigim ve daima
inkisanna istekli ciktigim lsti-rap...
Efendim ve kurtancima, 10 yil oncesinden boyle mi hazirlaniyordum?
FILDi§i KULE
Ustiin nizam ve topluluk derken ba§ibozuk ve ser-iserilik... Universite talebeliginden Paris
donu§iine kadar gecen yillann ozii. Ondan sonra bu hal bende busbutiin azdi.
§iirimdeki ozenme tasavvuf! eda ve Anadolu §iiri-inin «Ko§ma» §ekline bagh iptidai hassasiyet de
gittikge silinip, yerine dipsiz bir korku, sinirsiz bir gurbet duygu-isu, devamh bir ihtilag, vecdini
kaybetmis. biiyiik §ehirle-irin bogucu kabusu gegti. ilk eserim «Oriimcek Agi» bi-irinci; sonraki
kitabim «Kaldinmar», ikinci merhalenin belirticileri...
Bir de, §iiri kendisinden, 6z nefsinden ibaret bilen, ona ba§ka murat bigemeyen, hasis gayelere bagh
a§agihk teblig §iirleri yaninda §iirin, oz muradina ancak Allah ga
68
yesiyle varabilecegini ve ancak boylelikle telkin §iiri ola->bilecegini heniiz kestiremeyen, ham ve
yanm bir (poetik)
anlayi§i-
Ve bu anlayi§ icabi, Fransizlann «Fildi§i Kule» de-^digi hodbinlik hisanna cekilip meydan ve
«avam» §airi olmaktan nefret duygusu; ve ancak ^!in Mandarenleri sa-iyisinda bir secilmi§ler ve
suzulmu§ler, «havas» ziimresi-ine hitap zevki...
Halbuki Peygamberler, secilmi§ler ve suzulmu§ler-iden, «havas»dan hie bir ferdin ula§amiyacagi
mucizeleri-ini meydan yerine ve «avam» perdesine dokmii§lerdi. Dava ise, mutlak e§siz ve
miinezzeh Peygamber tecelli-isinden sadece bir hikmet payi ahp, kendi olus. capi icinde, en list ve
en alt tabakayi birle§tirebilmekte...
Yani, Peygamber, her §eyde oldugu gibi, §iirin usuliinde de rehber...
§iir ve sanat, kendisini mutlak hakikate memur ederek ve muessese hikmetini mutlak hakikate
dogru ebedi bir arayis. diye cerceveleyerek, bir yandan sonsuz mechuller iklimine fener tutan ve
e§yanin nabzini sayan bir telkinci, obu yandan da ayni davaya bagh ictimai he-iyecanin bestekan ve
di§ olciilerin miman bir tebligci sifa-tiyle, ic ve di§ gayesini birle§tirmi§ olur: Bu i§in de gayesi;
Allah...
Saf §iirin bizde en biiyiik ustalan, Yunus Emre, Baki, Fuzuli, §eyh Galip; ba§ka hangi mihenge
vurulabi-ilirler?..
Ancak Miir§id kapisinda uflenen havanin yuzume carpmasiyledir ki, cozebildigim bu sirra, o
zamanlar ala-ibildigine uzak; sert ve dikenli bir benlik kabugunda mah-ipus ve alabildigine ba§ibo§,
gene, pek gene sanatkar... Sa-
69
nati sanat icin bildigi gibi, toprak ustii siiriingen ya§ayi§i-ini da gercek hayat sanan ve ba§ini goge
kaldiramayan magrur ciice...
BOHEM HAY ATI
Avrupa talebeligi imtihanindaki ba§anm yiiziinden somestrelerini ikmal etmi§ oldugum resmen
kabul edilen Universiteye bir daha ugramadim. Devlet kapisindan ir-kildigim icin bir ecnebi
bankasina girdim; mahut kona-igin, ben Paristeyken olen cici-annemden kalma hissesini 10 kurus.
yerine 1 kuru§a satip yedim; Heybeliada'da has-ita do§eginde beni gozleyen sevgili anneme
ko§acak bagh->lik duygusunu bile kendimde bulamadim ve hep o §eytan kabugunun iginde, nefessiz
ve huzursuz, suriinmekte de-ivam ettim.
Banka memuriyetiyle Anadolunun Cenubu... Tez vakitte soluk soluga istanbul'a donii§... Banka
memuriye-itiyle Anadolunun §imali... Kisa zamanda nefes nefese yi-^ne ana §ehre avdet... Bu gidi§
ve geli§ler, istanbul'da da-rahp Anadolu'da agilmak, sonra Anadoluda patlayip is-itanbul'da
ferahlamak isteginin bo§ yere ba§ vurmalan... Yoksa daralmak ve patlamak esas...
Beyoglu pansiyonlannda ve Fikret Adil'in Asmah-mescit sokagindaki tavanarasi garsoniyerinde,
ressamh, heykeltra§h, §airli, muharrirli. profesorlii bir kalabahga gomulii, daral, patla, dur!..
Bu hayatin, kendisi yok ama, ismi var: (Bohem) hayati... Migde gurultusu kadar ba§ibo§
insiyaklann ve tabak gicirdatihnca duyulan sinir kamgilanmalan gibi en kaba teessuriyetlerin
hayati...
70
Bu hayat siiresince bende, derin bir bunalma, rah sikisjnasi, kendinden kagma, kendini unutmaya
gah§ma hali..- Belki de bu halden kurtulmak igindir ki, kendimi cehennem garkina busbiitun
kaptirmi§ bulunuyorum. Ve
gabaladikga batiyorum.
Yirmi ya§ini heniiz a§mi§im... Kendi kendimin, kendi mahrem «ben»imin ustiine bir geki ta§i
koymu§, ta-^a da gikmi§, hora tepmekteyim:
— Sus! Sesini duymak istemiyorum!
TENEKE MAD ALY ALAR
Nazim Hikmetle de ^ah^tigimiz ve biri ruhgu, oburii maddeci; biri teblig, obiiru telkin §iiri olarak
kar§i->likli iki zit kutbu temsil ettigimiz bu devrede, (Cumhuri- ? yet) gazetesinin Peyami Safa
idaresindeki edebi sahife-sinde toplanmi§ bulunuyoraz.
Sene 1928... Benim §iir diyapazonumun herkesge begenilmek noktasindan en dik irtifalan
kaydettigi basa->mak... Biitiin eser mevcudum o zaman 64 yaprak ve 128 sahifeyi gegmezken,
hakkimda yazihp gizilenler bunun on mislini a§makta... Yakup Kadri Alp Daglanndan gon-iderdigi
makalelerde beni ilk defa tarafindan ke§fedilmi§ bir deha diye belirtir. Nurallah Ata (Atag) benim
gedikli meddahim geginir; Ismail Habib «Edebi Yeniligimiz»de, bendeki his ve hayal yiiksekligine
higbir §airin gikmamis, oldugunu kaydeder, Peyami Safa ile Mustafa Sekip de i§i, diiriist fikir
planinda incelemeye gah§ir; ve daha ileride de Ya§ ar Nabi, ismimi «bir misrai bir millete §eref
vere-icek §air» diye anarken...
71
Bunlan nigin ortaya dokuyorum, biliyor musunuz; bunlan, bu teneke madalyalan?... Ben, O
Tepenin riizgarini aldiktan ve Muslumanhgimi bayrakla§tirdiktan sonra, bu insanlardan bir ikisi
mustesna, hemen hepsi ve daha niceleri benden yiiz gevirdi ve beni, «Sanatina kiyan geri adam»
diye yaftaladi da ondan.
Evet; tepemden a§agi bu yanm adamlann takdir e§yasi, renk renk (serpanten) ve (konfetti) yagmuru
halin-ide inerken, ben biitiin bu cumbusjer iginde yine huzuru-rnu bulamiyor, 6z gehremi
goremiyor; ve rahumu, uguncii buuttan mahrum bir satih planina mihh, gikartma kagidi
kelebeginden ayiramiyordum. Bu kelebegin canlanmasi, titremesi, kimildanmasi; kanatlanni
girpmaya ba§lamasi ve yapi§tigi satihdan firlayip mesafeler boyunca ugmasi lazimdi.
Ama nasil?
Bunun igin iki cendereden siynhp gikmak lazimdi:
Aletten yoksunluk, hedeften mahrumluk...
Alet, dil, Tiirkge... Bu aletin (Hentatonik) basitligi ve havasizhgi beni boguyordu. Cedlerimizin bu
davayi kavrayip Turkgeyi bir gars, af gibi Arapga ve Farsga mey-ive agaglannin dallan altinda
agmalan ve yemi§lerini .dev-^irmeleri, boylece iginde tek bir mucerret mefhum bulun-imayan
dillerini du§uniir hale getirmi§ olmalan bana ya-ipilmasi §art tek i§ olarak goranuyor; fakat bu
gidi§in igre-itilikten ileriye gegemeyi§i, biinyeyle kayna§tinlamayi§i ve asli maddeleri almak
dururken sarf ve nahvine kadar iktibascihk yobazhgma diisjilmesi, hususiyle «Edebiyat-i Cedide»
devrinde en agdah Divan Edebiyatinda bile rasWanmayacak ve Arapla iranhyi §a§irtacak derecede
sun'ili-ge yol acilmasi ruhuma son derece giran geliyordu.
Du§unun; ashnda idaresi ve hazmettirilmesi bilin-
72
dikten sonra tarn yemisjni verecek bu e§siz kiymetlerin Turkce'den kovulup yerlerine mill! hancere
yabancisi hi-riltilar ahnan yeni dil, adi ve saniyle uydurukca, §imdi ba^na nasil goriiniir?..
Soyleyeyim: Kurbaga vakvaklanndan daha sevim-isiz ve anlamsiz.
Gelelim hedefe, muhit ve cemiyete... Eski Yunanda bir tracedya §airinin, temsil ettigi marifet adina
donanma kumandanligma bile layik goriil-imesi olcusiine kar§i, oteden beri §aire bir yan deli ve
tarn §ap§ al goziyle bakan bir cemiyetten ne bekleyebilirsiniz? Bu cemiyet kar§isinda, katirlara
saman yerine (Orkide) serpen sanatkann acisini hayal edebilir misiniz? Nazim Hikmet ve
takipcilerinin sadece §a§irtma ve api§tirmaya dayanan kaba teblig canbazhklanni, en uyaniklariyle
ma-irifet sayan bu cemiyette, fezayi titretici telkin fisiltilanna pazar bulabilir, hele ondan sonraki
mana, §ekil ve ruh yoksunu mide gurultulanni alt alta dizme ve kolaylann en sefiline yapi§ma
hiinerine kar§i idraki bulabilir misi-iniz?
Ama ne pahasina olursa olsun, olmahydim; ve «ya§anmaya deger hayat»i cemiyet ve devlet §ekline
dek naki§landirmahydim. Eksigim O'ydu.
ONLAR VE BIZ
Her an nedamet, her an nefsinden §ikayet ve her an ucalanna korii koriine itaat halindeki Burhan
Toprak dos-itumuzun diline pelesenk ettigi malum soz:
Hayat mi, eser mi?
73
Icinde bizzat ya§anacak hayata ermek mi, onu hayal edip beyaz yapraklar ustiine kelimeler dokmek
mi?..
Ustun muradi anlatmakta bu cok kisir ifadenin he-idefini cilginca arayan bir olu§ hasretinden ba§ka
bir dela-ileti yoktu. Bulunmasi gereken bizzat hayatti; asil hayat... Onu bul da evvela ya§a, sonra
yaz yazabildigin kadanni... Burada ya§ayabilmekle yazabilmek beraber...
Garp aleminde, kendilerince ya§ayabilenler, yani duyup yazabilenler arasinda, en mahrem ve azaph
sezi§ sinirlanni zorlayabilmi§ bir kac isim taniyorum: Buyuk mustariblerden (Paskal), (Bodler),
(Gote), (Tolstoy) ve (Rembo)... ilki, insan tefekkurunu zorlaya zorlaya i§i Peygamberlerin etegine
yapi§makta bitirmi§, kapkaranhk bir cile deminde birden bire parlayan bir alevle kar§ila§-imi§ ve
sonunda:
— Filozoflann bahsettigi degil, Peygamberlerin haberini getirdigi Allah!
Diye haykirmis. ve tek tek bir cok Peygamber ismi saydigi halde, Peygamberlerin Efendisini
bulamamis. ve kil farkiyle kurtulus. gemisini kacirmi§ insan...
Ikincisi, 19. Asir makine medeniyeti icinden, e§ya ve hadiseleri insan hakimiyetinden kacinci, ne
azametli bir buhran gelmekte oldugunu, bilmeden, dumanh §ehir-ilerin havasini kasvet §iiriyle
bestelemi§, §eytana esir ruh...
Uciincusu:
— Insanlar omurlerinde bir kere bulug acisi ceker-iler; fakat dehanin cocuklan, sik sik ve bir cok
defa... Boylece her defasinda gencle§irler.
Diyecek kadar ulvi nefs muhasebesine yakin, fakat tumturakh lafizlar cambazligina da dii§kun,
biiyiik iinifor-
74
Lali, fakat kolayca anla§ilabilecek ha§metli bir lafazan; Fransiz edibinin tabiriyle «muhte§em
e§ek».
Dordiincusu, oliim korkusunu, bir gece hasta yata^nindan firlayip malikanesinin ormaninda ve at
sirtinda ondan kacmaya kalki§acak derecede ileriye gotiiren cins hassasiyet... Be§incisi ve belki en
degerlisi de, kafasinda-iki mucerretler hummasini, en gene ya§ta birden bire cildi-racak hale gelip
bir anda §iiri birakmak zorunda kalasiya alevlendirmi§, ondan sonra omrii devaminca §iir
soyleme-imi§, timarhane korkusiyle tek te§bih yapmami§, Afrika gollerinde Fransiz Cografya
Cemiyetine kuru raporlar yazmis. ve kirkina varmadan Marsilya'da oliirken, Arap->lardan ogrendigi
dille ve ayniyle: — Allah kerim...
Diye ruhunu teslim etmi§, yirtici ve yirtilan idrak... Ve onun bir sozii:
« — Gergek hayat burada mevcut degil...» Yahut:
« — Gergek hayat buradaki degil...» Veyahut:
« — Gergek hayat, var olup da burada olmayan ma-inasina, namevcut...»
Fransizcasi: « — La vrai vie absente.» Bunlann hepsi Allah'in pervaneleriydi; yol bilme-iyen yanik
pervaneler... Ve insanda kilavuzsuz, Allah'i aramanin, bulur gibi olup bulamamanin veya busbiitun
kaybetmenin, belki en ileri, fakat umitsiz cehdini temsil ediyorlardi.
(Sokrat)tan (Bergson)a, (§ekspir)den (Meterling)e, (Epiktet)den (Dekart)a, (Homer)den (Valeri)ye
kadar da kol kol, §u veya bu nisbet olgiisii ve ustelik bir §eye ermis. olmanin magrur vehmi iginde
hep ayni dalgalani§.
75
Bunlar beni doyuramiyor, busbiitun aciktinyorlar-idi. Maddeciler, kuru akilcilar, olgup bigiciler ve
be§ hasse kadrosunda ya§ayanlarsa dairemin da§inda... Muhte§em taraflan da olmayan, magrur ve
rahat e§ekler...
Artik du§uniin siz; Batinin olu§unu, hem de gayet acemi ve tereddutlu di§ gizgilerle kopya etmek
gayretin-deki Tanzimat ve sonrasi fikircileri ve edebiyatgilan, be-inim igin ne kadar koksiiz ve
sahte...
En geng ya§ta muhitine girdigim ve «ben Tanzima-ti ya§adim ama, ruhunu ve manasini senden
6greniyo-irum!» tavnna kadar teslimiyetine §ahit oldugum buyiik babam ya§indaki Abdiilhak
Hamid ve etrafi...
Her i§te ve her yerde Allahi gostermeye mahsus e§yanin gizli dorduncii buudu §oyle dursun,
uguncii buut-dan bile mahrum satih ciiceleri, gikartma kagidi kahra-imanlan... Beyni kanayan tek
ki§i yok...
E§i Lusyen hanim hayranimdir ve beni salonunun tugra §ahsiyeti saymaktadir.
NE VAKIT
Hig bir §eyle doymayan, kanmayan, yetinmeyen, ne §iirimdi, ne fikrim, ne kultiirum...
Cocuklugumda go-rur gibi olup kaybettigim garpici renk, gekici ses, tilsim-layici eda... Buydu
aradigim... §iirin, fikrin, bilginin us-itiinde bir alemden, kapilanmi tirmikhyan, pencerelerimi
zangirdatan i§aretler almis. ve artik onlan bir daha bula-rnaz olmu§tum.
Biitiin di§ hayat, bildigimiz butun olu§lanyle, ba§i-rnin ustunde bir takim basik tavanlardan ibaret...
Onlan bir bir yiktikga, gikan ikinci katin tavani da bana algak
76
geliyor ve cigerlerimin muhtag oldugu havaya bir tiirlii gikamiy ordum.
Catiyi da yikamiyordum.
Fikirde daima, ruhgu, tecritgi, sezi§gi, keyfiyetgi; sir idrakine bagh ve ilahi vahdeti tasdikgiydim.
Fakat bu haller, ate§e kartpostal uzerinden bakmak, onu resimden tanimak gibi bir §eydi. igine
giremiyor, otesine gegemi-yordum. Olamamanin ve tarn bulamamanin igime yerle§-itirdigi
huzursuzlugu da hig bir §ey dagitamiyordu. Gece-ileri beni topuklanmdan gekip:
— Hani ya, ne vakit?
Diye yalvaran sesi duymamak igin de, zaman za->man, kendimi kaba nefsaniyetime busbiitun
birakiyor, en sert nefs esareti altinda ya§iyordum.
Kadin:
Bana mahrumlugumu anlatmaktan ba§ka bir §ey getiremiyordu.
Igki:
Zaten marazi gaptaki co§kunlugumu kamgilamaya muhtag olmadigim igin onunla bagda§amiyor,
anla§ami-iyor, onu fitrattan sevmiyordum.
Kumar:
I§te felaketim!.. Kendimden kagmak ve i^imdeki sabit fikirleri uyutmak igin bende ilag haline gelen
geber-tici zehir... Beni giiriiten, §ahsiyetimi lif lif yolan, di§ ha->yata ve ciicelere kar§i
miidafaalarimi tek tek du§iiren bu zehir, §eytanin igime girmek igin ruh kalemde agtigi en korkung
gedikti. Paris'ten getirdigim ve ilk gen^lik, geng-dik, olgunluk, hatta ihtiyarhk gagina kadar
kendimi su ve ekmek ihtiyacindan fazla kaptirdigim, arada bir biiyiik davrani§lar ve doviinmelerle
arka gevirip tekrar agina tu-'tuldugum bu zehir, (A§il)in- topugundaki zayif nokta
77
hayaline tas. gikartacak gapta, ustiine §eytanin eli deger degmez teslim oluverdigim bir ukde
ya§atiyordu ruhum-ida...
1928'den 1934'e, boylece alti yil ge^ti. Arada, Ankara'da yerle§ip on sene kaldigim ve
mii-ifetti§ligine kadar yiikseldigim bir banka...
Ankara'da temasim Yakup Kadri ve Falih Rifki'mn evleriyle... Geceleri, ya birindeyim ya
oburiinde. Falih Rifki'mn istanbul'dan tanidigim e§i (paradoks - sagmahk mantigi) ve (aforizm - her
§eyi iptal gayreti)ndeki geng §aire salonlanni a?mi§; ve kocasina aykin noktalarda bile onun ek§i
fikirlerinden hazzetmek zevkini kaybetmemi§-itir. Falih Rifki kansi gibi degil... Bana kar§i asik
yuzlu ve §iipheci... Medeni adam olgusiine leke siirmemek igin de beni istiskal edemiyor. Onun,
evinde bulunmadigi za-rnanlarda bile kollanni sallaya sallaya girip gikan geng §air hakkinda
esprisi:
— Bir giin gelecek, Necip Fazil'i, pijamalanmi giymis. olarak evimde bir koltuga yaslanmi§, bana
«ho§ geldiniz!» derken gorecegim!
Ankara'da, eski neslin ustadlan sayilan Falih Rifki, Yakup Kadri; ve yakinlan, Sevket Sureyya
Aydemir ve Burhan Beige; ilk ikisi Turk inkilabi dedikleri, koksiiz olu§u, obiirleri de bu inkilaba
materyalizma ve komuniz-mada kok arayici bir davayi savunucu satih aydinlan ola-rak, nazanmda
sushi puslu kuklalar... Du§iinmeyi degil de konu§mayi becerebilen...
Derken askerlik, yine Ankara... Vicdan azabi gibi toz yagan yagmurunun altinda cinnet
buhranlanna du§tu-'gum Trabzon ve oradan Istanbul...
78
Bankanin Istanbul §ubesinde muhasebe §eflerinde-nim— Unutmayahm... Sene 1934... Ki§in...
Senenin ba-
sindaki ki§...
Lusyen Hanimefendinin, beni, salonunda ecnebile-
kdim ederken daima tekrarladigi gibi: — Otuzdan a§agi §airlerimizin en ustiinu... £ergevesi
kjindeyim...
YALI VE igiNDEKILER
Beylerbeyi'nde bir yahda oturuyoruz. (Bohem)lik-ten biraz siynlmi§, §imdi de (konfor) ve (dekor)
merakina du§mus. vaziyetteyim. Madde estetigine tutulu§...
Yahda anneannem, annem ve kugiik dayim... An-ineannem; §u, annem 14 - 15'lik bir bakireyken
evleni§in-ide anlattigim, Aksaraydaki egri biigrii ah§ap evin cinlere kan§mi§ kahramani... Be§ vakit
namazinda ve her an AHlah ve Resuliinun bahsinde ya§ayan; ve guniin 24 saatini ya aglamak, ya
du§unmek, ya dua etmekle gegiren muba-rek kadin... Ayak parmagindan sagma dek kar gibi beyaz
tiilbent kokan, kemik uzerine deri cilasi gekilmis. denecek kadar zayif, ^ocuklanna delice diisjoin,
tek ba§ina oturdu-igu ko§elerde bile sa<ji ba§i ortiilu, yalniz Kur'an okumayi bilen ve Allah'in
kelamindan ba§ka hig bir yerde harflere nazar etmemis. olan bu ornek kadin benim igin ne biiyiik
mesele... Ama ne yapayim ki, bahsinin yeri bu kadar...
Bir giin dalgin dalgin pencereden baki§ini gordii-'gum iimmi kadina sormu§tum:
— Anneanne ne du§iinuyorsun? Cevap vermi§ti:
— Allahi du§unuyorum! Ne du§unecegim?
79
Cigerime kadar urpermis. ve kendi kendime demi§-
tim:
— Ke§ke bizim ilmimiz, bunun ummiliginin ayak tozuna eri§ebilse...
Paydos! Bu kadinlann nesli kurutulmu§tur!
Anneme gelince, yirmi kiisur ya§inda babamdan dul kaldiktan sonra topyekun kiisen, biitiin omrii
ugultulu konaktan ba§layarak bir besleme halinde ezilmekle ge-igen, nihayet hastalanan, kurtulan,
gocugunu (beni) di^le-rinde ta§iyarak biiyiiten, bu defa da kendini erkek karde§-ilerinin hizmetinde
harcayan, Muslumanhkta ve derinlikte annesine e§ biiyiik kadin, bazi §iirlerimden de tuttiigu gibi
en koklii zaafim...
Allanin, bende yarattigi bir 50k hususiyeti, anne-imin yolundan verdigine inaniyoram.
Yahnin kadrosu hep yukan katlara surulmu§tiir... Birinci katbenimdir. Divanlar, Hint §allan, maun
Ingiliz koltuklan, Iran hahlan ve §amdanlar... Bahgedeki ahirda da nefis bir arap ati...
Giiya ya§iyorum...
Taksim, Magka, Si§li taraflannda da, kendisini yiiksek cemiyetten bilen insanlarla halkah ve onlan
dai-rna api§tirmaya memur edalara buriiluyum. Boyuna konu-'suyorum ve gozlerin camekaninda
miithis. bir hayranhgin ^oreklenip beni seyrettigini goriiyorum.
Burhan Toprak her zamanki gighgini basadursun:
— Hayat mi, eser mi?
80
NIHAYET BIR AKSAM...
Nihayet bir giin... Bir ak§am...
Cah§tigim bankadan giktim. Paltomun yakasini kaldinp Kopriiye dogru yiiriimeye ba§ladim.
Yenicami kemerinin di§inda kar perdesi...
O zamanin tabiriyle «Sirket-i Hayriye» vapuruna atladim. Vapurun orta salonunda, Uskiidar
tarafini sagi-rna alarak oturdum. Vapurun gittigi istikamete dogru...
Vapur hayli kalabahk... Taninanlan ve taninma-yanlanyle malum tipler... Malum, hep malum,
yahut tarn
meghul...
Vapurda bir §eyler du§iinerek veya du§iinmeyerek
gidiyorum.
Pencere bugulu... Salon dumana bogulmu§..-. in-isanlar, gozleri §uraya veya buraya givili, kendi
sikintih «malum»lanni du§uniiyorlar; yahut hig bir §ey du§unmu-iyorlar. Du§unmemeyi
du§uniiyorlar, Benim gibi... En bahtiyarlan, gazete okuyanlar. Dalacak bir §ey bulmu§lar. Ba§lanni
kabugundan gikarmis. kaplumbagalara benziyor-ilar.
Kar§imda §i§manca bir adam oturuyor. Ablak yuz-ilii. Kafasi pergelle gizilmis. gibi yuyuvarlak...
Pembe ve dolgun yanaklan var. Benim olgiime gore son derece ma->nasiz bir yiiz... Gayet rahat ve
kaygisiz bir tavir iginde ba->na bakiyor...
Bakar ya... Nigin bakmasin?..
Bakis. uzadi.
Sikildim, gazetemi a^tim ve aramiza perde gerdim. Sanki okuyorum. Gazete, sikintih
«malum»lann en sikin-itihsi...
Gazeteyi indirdim. Adam yine bana bakiyor.
81
Bu defa adamakilh sikildim ve gazeteyi yine kaHdirdim. ilan sayfasini okuyordum. Gazetenin
arkasinda, onun rahat ve kaygisiz gozlerini bir bigak ucu gibi hisse-idiyorum. Gazetenin benden
tarafi adeta bir bigak ucuyla sipsivri kabanyor.
Bir daha indirdim. Oyle rahat ve kaygisiz bir sey-iredi§i var ki, insani gildirtabilir.
Ne yapayim?
Biti§ik oturdugum camin bugusunu sildim ve di§a-riyi seyre koyuldum. Sol yanagimda adamin
gidiklayici gozleri... Ona bakmadan, rahat ve kaygisiz bana nasil baktigini goriiyorum.
Uskudar'a kadar hep o vaziyet...
Uskudar'da vapur bo§aldi. Kar§ihkh iki uzun kana-penin bir ucunda o, bir ucunda ben...
Koskoca ve bombos. salonda o tiirlii buran buruna-yiz ki, mutlaka ya konu§mamiz yahut sille tokat
birbiri-imize girmemiz lazim...
Olur §ey degil! Hep bana bakiyor! Neredeyse ifade alacak... Polis mi ne? Ama ben o devirde heniiz
polis mevzuu degilim...
Ljimde sert bir mukabele ihtiyaci... Hemen adama hitap edebilirim:
— Beyefendi, boyuna bana bakiyorsunuz! Goze yasak olmaz, derler ama galiba en biiyiik ve en
ince yasak gozedir. Ne demek istiyorsunuz?
Davrandim, vazgegtim.
Bir sigara gikardim. Araniyorum... Uzerimde kibrit anyorum.
Gayet sakin bir tavirla kar§imdan uzatilan bir kutu kibrit...
— Te§ekkur ederim.
82
— Bir §ey degil...
? Sigarami yaktim ve kibriti iade ettim. Yine konu§-imaya ve laf agmaya niyetli degilim. Oysa
niyetini asla belli etmiyor, yalniz bakiyor; o kadar... Ljimden du§undiim:
— Adamin baki§inda incitici bir hal yok. Fakat gozlerindeki rahatlik ve kaygisizhk miithisj
Bakma, diye-imem ki...
Goz ucuyla ben de ona dikkat etmeye ba§ladim:
Goriilmemis. bir nefs emniyeti iginde... Dudaklannda bir I de §efkatli tebessum, tath bir bukulii§.
Allah Allah... Bu da nesi?
ESRAR KUPU
Oteden beri meczubu oldugum «meghul» zevki ve esrar sezi§i imdadima yeti§ti:
— Bu gayet basit, dort ko§e gorunu§lu adam sakin bir sir kiipii olmasin?.. Yoksa hayatimi dolduran
sikintih «malum»lann ufkunda yeni bir tecelli mi?
Hissimin tarn bu noktasinda adam bana:
— Birbirimizi selamhyalim...
Dedikten sonra Musliimanca selam verdi. Selami-ini, ayni kelimelerin kar§ihgiyle aldim.
Konu§maya ba§la-idi. ismini, cismini, i§ini, meslegini bildirmek zahmetine dii§meden konu§tu.
Sanki o, ismiyle ve cismiyle, mucer-iret manada Abdullah'di;
Allanin kulu... Hepimiz gibi...
Yolcular Uskiidar'a gikmaya ba§larken girdigi bah-isi vapur kalkmaya hazirlanirken
hiilasalandirmi§ti:
Din, islamiyet... Dine baghhk giinden giine zayifli-
83
yor. Herkes gaflette... Ecel de her an tepemizde... Oliim aninin deh§eti... Bir giinahkara ait korkung
oliim sahne-isi...
Boyle §eyler anlatti ve mumkun oldugu kadar basit anlatti. Biitiin bir «malum»lar zinciri... Bu
zinciri gekti, durdu.
Sikihyor muydum? Hayir! Bir §ey, bir netice bekli-iyordum.
Vapur, Kuzguncuga dogru yol ahyor, kar durmu§... Uzerlerinde tek tiik i§iklar kanayan yah
pencereleri... Kimbilir bu evlerin iginde neler doniiyor?
Adam hep anlatmakta... Hali ve anlati§i da bir ka->buk kadar sert ve cevhersiz. Zaten anlattigi §eyler
de i§in kabuk tarafi. Ama cevher, kabugun iginde... O, bu cev-iherden habersiz gibi...
Yoksa bana ogiit vermek mi istiyor:
— Geng adam! Akhni ba§ini dev§ir! Biitiin havaHlikleri birak! Hemen ibadete ba§la! Dinin biitiin
emirlerini yerine getir! Aradigin ruh, bu yalgin emirlerin otesinde. Ve onlar simsiki, birbirine
kenetli... Emirlere baglan ve olmaya gahsj
Boyle mi demek istiyor?..
Fakat biiyiik lezzetten koku almaksizin kabuga ya->pi§mayi anlamayan ve onun icinde sakh cevheri
goremi-yen kor nefs, ille i§i kurcalamak gayretinde...
Hemen tasavvuf bahsini actim. Cocuklugumun ve ilk gencligimin, yalniz bandrol bilgisi halinde bir
kac ke-ilimesini ezberledigi ve nimetlerini hep kavanozun cami iizerinden yaladigi biiyiik dava...
Adam, bu bahiste, ah ceker gibi bir tavir aldi ve fazla konu§madi. Davanin yanindan, oniinden,
arkasindan dolanir gibi laflar etti.
84
Dilinin altinda bir §eyler saklar gibiydi. Benim bu-itiin merakim da o...
Nihayet bandrol bilgisinin kli§ele§mi§ en yaman meselesini one siiriiverdim:
— Zamanimizda ir§ada ehliyetli bir kimse var mi? Boyle birini taniyor musunuz?
Giildii.
Vapur Kuzguncuga yana§iyor.
Sordu:
— Kuzguncuga mi cikacaksiniz?
— Hayir, dedim; Beylerbeyi'nde oturuyoruz. Ya
siz?
— Ben Cengelkoyiine gidiyorum. Beylerbeyi'ne kadar konu§abiliriz.
— Buyurunuz !
— Zamanimizda boyle bir kimse var... Boyle bir kimse degil, biiyiik bir kimse var...
— Ne diyorsunuz?..
— EvetL Atildim:
Pj — Onu nerede gorebilirim?.. O, gayet sakin, bildirdi: • — Beyoglunda, Agacamiinde...
Cumalan, orada rs verir. — ismi? — Abdiilhakim Efendi Hazretleri...
— Nasil bir zat?
— Goriirsiiniiz!.. Orada dinliyecekleriniz halk icin, nas icin soylenen sozler... Siz o sozlerin icine
girmeye ve otesindeki hikmete ula§maya bakin!..
Dona kaldim. Adam, adeta degi§mi§, tebessiimii derinle§mi§, bana bakiyor.
85
Bir zar deliniyordu. Altindan, muazzam, kainat ca^pinda muazzam bir vaadin adresi cikiyordu.
Hep, hep kli->§e ezberciligi halinde tanidigim bir sifatin, mii§ahhas, gozle goriiliir, elle tutulur zati...
Bir veli, bir miir§it, bir rehber...
Oylesine donmu§tum ki, artik adamcagizin anlat-itiklanni dinleyemez hale gelmi§tim.
Biletcinin sesi.
— Beylerbeyi!
Adam, verdigi adresi ayni kelimelerle tekrarladi; ve cimacinin «yiiriiyelim» narasi iizerine
minldandi:
— Giile giile, selametle... iskeleye son ayak basan, bendim.
ANNE BU
Yahlar boyu uzayan, iki tarafi agach yoldan evime dogru yiiriirken, bu sikintih «malum»lann
caddesini, ebe-idi bir mechule dogru istikamet degi§tirmi§ goriiyordum.
Annem, annelere mahsus bir duyguyla ayak sesle-irimden beni tanidi ve kapiyi acti:
— Ne var oglum?
— Hie anne!.. Ne olacak?
Annem, bu «hic»in ne muhte§em bir «hep» belirtti-igini seziyor muydu acaba? Anne bu, her §eyi
sezer. Bey-inim kama§iyor:
Beyoglu... Fuhu§un merkezindeki cami... Agaca-mi... Orada, yalniz Cuma giinleri ders veren biiyiik
veli... Nas icin soylenen sozler... Sen onlann icine girmege, o sozlerin otesindeki hikmete olu§maya
bak!.. Ismi, Abdiil-hakim Efendi Hazretleri... Acaba nasil bir insan?..
86
Evet, onu, vazifesini bitirmis. olan Hizir tavirh ada-imi omriim boyunca bir daha gormedim.
KADIN
Ne yapmahydim?
Oniimdeki ilk Cuma guniinii iple gekip Agacamii-ne ko§mah degil miydim?
Hayir!
Bir gece siiren esrar vecdini ertesi sabah unuttum. Ve yine daldim saksi altindaki bocek hayatima...
igreng bocek... Hem gozii gune§te; hem de nefsi saksinin dibindeki karanhk, rutubetli ve avuc ici
kadar kiiciik zemine yapi§ik. Bu gozii, bu nefsten hangi amelHyatla, hangi doktorun na§teriyle
ayirabilecektim?
Ba§ima bir de kadin belasi cikmaz mi?
Kadini o giine kadar nefsimin §ehrayini diye alan ben, bu defa adamakilli siki§tim. Kadin, fazla usta
cikti; ve erkegi mat etmekteki en tesirli silah olarak beni, nef-isimle korkung bir ihtilafa, ihtilal
capinda bir ihtilafa du-^urdii. Adeta ikiye bolundiim ve kendi kendimi yemeye ba§ladim...
O siralarda bir gun... Kadina cazibeli gorunmek icin beynimi limon gibi sikip, renkli tertipler ve
i§ikh for-imiiller du§unmekte oldugum bir giin... Beyoglu'nda Aga-camii'ne bir kac yiiz metre
mesafede, bir apartmanda-iyim... Yanimda bir de ressam arkada§im... Bu ressamla bir cok zevk
anlayi§inda ve (estetik) idrakte beraberiz. Mizaclanmizin da birbirini tutan taraflan var... Sonunda
i§i tarn Muslumanhk ve ruhculukta tamamlayacak olan ben, komunizma ve maddecilikte bitirecek
olan da o, ka-
87
derin ileride aramiza katacagi korkunc mesafeden haber-isiz, sarma§ - dola§ haldeyiz.
Tiirlii (paradoks)lar icinde canbazhk ediyoruz. Dilimizde (Rembo) dan iki misra: Honneur, au
voyant superieur; Au superieur voyant, honneur!
Fransizca (Voyant) kelimesi, gaibi goren, kahin gi— >bi bir §ey... (Rembo) cilginhk buhranlanna
dii§tugu za-iman, §iiri bir (Voyance), gaibi gorme i§i kabul etmi§ ve gaipler perdesinden ustiine
sicrayan §erareler altinda yigi-dip kalmi§ ve siiriine siiriine kacmi§ti.
Biz; insanoglunda gaibi gormek ve bilmek kudreti-ini tanimiyan, onu yalniz Allah'a baglayan ve
insan oglu-inu Allah'in gosterdigi ve bildirdigi kadanyle gorme ve bilme hakkina malik kabul eden
tenzihciler, buradaki (voyant) kelimesini sadece «haberci», bilinmez ve biline-imezin habercisi diye
ahrsak misralan §6yle terciime ede-ibiliriz:
§eref, ustun haberciye, Ustun haberciye, §eref !
§iirde, i§te bu manada bir habercilik, her zerrede bin naki§ pinldatan vahdetten i§aretler kapma i§i...
Yoksa ustun haberci, ancak Peygamberler... Ve onun emrinde veli...
USTUN HABERCI
Evet; bu ressamla, dudaklanmizda (Rembo)nun mahut iki misrai, icimizi dolduran mavera
i§tiyakini bes-
teliyoruz. Tabii, herbirimizin i§tiyaki ve i§tiyak istidadi ba§ka ba§ka...
Birden, tiiylerim urpererek hatinma bir §ey geldi:
— Bugiin ne kuzum?
— Cuma...
jsfe dedin? Cuma mi? Agacamiine de bir iki yiiz
metre mesafedeyiz!
— Ne olacak?
— Ne olacagini birak da saate bak!
— 12'ye geliyor.
— Tamam! Namaza pek az vakit var... Haydi dav-ran, sana ustun haberciyi gosterecegim!
Ve arkada§a, vapurda gegen hadiseyi cizgisi gizgi-isine anlattim.
Miithi§ alakalandi. Daldi ve dedi:
Ya bizden §iiphe ederse?.. Bizi polis filan zan-inederse?..
— Yanihyorsun, diye haykirdim; eger aradigimiz iistiin haberciyse bir baki§ta bizi anlar. Degilse,
zaten bi-ize liizumu yok... istedigi kadar §iiphe etsin.
Be§inci katinda bulundugumuz apartmandan yu-varlanircasina inip kendimizi kaldinmlara attik...
89
TANIDIKTAN SONRA 1934 - 1943
BUYUK ZAT
Cami... Girince sol tarafta, yerden bir iki basamak yuksekliginde, balkonumsu bir yerde, sankli, ilk
baki§ta esmer, beyaza yakin kir ve uzun sakalh bir zat... Onunde, kitabini koydugu kiigiik bir yer
masasi... Etrafinda, diz iistii veya bagdas. kurup oturmus. bir kiime insan....
Aralanna gegip oturduk.
Kisik, donuk, birden bire ahengi anla§ilamiyan pe-igeli, zarfli bir ses... Fakat son derece tesirli...
Tane tane konu§uyor; ve kelimeler, ciimle iginde, yakindan ^ekilip biitiin sinema perdesini dolduran
bir §ekil gibi, biiyiik bir hacme buriinuyor. Hem yakindan kelimeleri, hem de uzaktan ciimleleri
goriiyorsunuz. §ive, §ark Anadolusu...
Vapurda meghul §ahsin «nas kjin» dedigi konu§ma boyleyken gayet derin...
Yuziine bakiyorum.
Birer hilal kavsiyle gatilmi§, kabank, ince, vezinli ka§lar, irice ve ahenkli bir burun... Yine ince
dudaklar...
Sunnete uygun §ekilde fazlaca kirkik bir biyik ve uzun, gok uzun bir sakal... Sangi, ka§lanna yakin
noktaya kadar indigi igin, aim biitiin agikhgiyla gorunmiiyor.
93
Gozlerinden henuz bahsetmedim. Onlan, kendine yakla§inca gorecegiz ve manalanna yakalamp
kalacagiz. Bu gozler, uzaktan gayet dalgin ve igine kapanik duruyor.
Bir de, bazen onundeki yapraklan kan§tiran, fevkalade zarif, esmer, >nce ve uzun parmaklar...
Ilk baki§ta kendisinden insana garpan duygu, miit-'hi§ bir vakar ve heybet...
Ders bitti.
On siradan, esmer, tath yiizlii, tiknaz; uzun boylu bir geng kalkip, Efendi Hazretlerine, balkonumsu
yerden inmesi igin yardim etti. Dinleyiciler hep ayakta ve Efendi Hazretlerini yakindan gormek igin
ona goriinmek ihtiya-icinda...
Kursiiden indiler.
Hafif one egilmis. orta boylu, yetmi§ ya§lannda hissini veren bir zat...
Etrafindakilere §efkatle baktilar.
Cabucak firlayip potinlerimizi giydik ve kendileri-ini kapida beklemege ba§ladik.
Etraflan kalabahk, kapiya geldiler. Potinlerini giy-diler; kollannda, deminki esmer, tath yiizlii
geng, avluya ^lktilar.
Birden yanlanna, ihtiyar bir kadin sokuldu. Yeldir-imeli, simsiki ba§6rtiilu, istanbul'un iicra
semtlerini hatir-^latan bir kadin...
Kadin, dert yandi ve hastasinin §ifa bulmasi i^in dua istedi.
Ilk defa, yakindan, bir §ahsa hususi hitabini duyu-iyoruz:
« — Asil siz bizim igin dua edin! illeti de, §ifayi da veren Allah... Dua edin.»
Vaktimiz gelmi§ti.
94
Yanlanna sokulduk.
Ba§lanni kaldinp o anlatilmaz gozlerini uzerimize I diktiler.
Ben atildim:
— Affinizi rica ederiz efendim; ellerinizden 6p-imek saadetine erebilir miyiz?
Gozleri, gozleri, daima baktigi §eylerin ilerisinde-iki, otesindeki bir «goriinmez»e bakan gozleri
uzerimiz-ide...
Baktilar, baktilar ve ne gordulerse gordiiler.
« — Biz Eyiipsultan'da oturuyoruz, dediler; Gu-mu§suyunda, ne zaman isterseniz buyurun!»
Devlet!..
Evlerine, yuvalanna gaginhyorduk.
Kabul edilmi§tik.
Ama heniiz, ic ice giden ic daireye degil... Di§ dai-reye, giivenilir insanlara mahsus ilk sohbet,
konu§ma dai-resine, avluya...
Kim bilir?..
Uzandigim, esmer, zarif ve incecik parmakh eli bir 1 kurtarana yapi§ircasina kapip optiim.
RUYA
O giinden kisa bir muddet sonra, yahut biraz evvel, Beylerbeyi'ndeki siislii odamda bir riiya
gormu§tum:
Biiyiik, pek biiyiik bir anfi... Binlerce insani alacak buyuklukte... Anfinin sedlerinde, biikiik kavisli
masalann gerisinde, nur yiizlii, binlerce, sankh insan... Beyaz giil dizileri halinde sayisiz sank...
95
En onde ve merkezde yine sankh ve nur ustii r A yiizlii biri...
Ben kursiide konu§uyorum. Ne dedigimi, ne soyl& digimi bilmiyorum. Kelime ustii bir ahenkle
konu§uyo rum. Ellerimle de fikirlerimi noktalayan i§aretler veriyo rum.
Soziim bitti. Merkezdeki nur ustii nur yiizlii zat yel rinden kalkti, yanima geldi ve ba§imi iki eliyle
kavrayij kendisine cekti ve optii.
Bu riiyadan, icimde, tath, bayiltici tathhkta bir lezj zet kalmi§ti.
Bu riiyaya bir mim koyunuz! Ona anlatacagim za->man ne cevap verecegini goreceksiniz.
EYUP SULTAN
Aradan haftalar gecti.
Belah kadinla ugra§maktan ba§ka i§im yok... Cu celerin, saclanndan tel tel yere bagladigi
(Giiliver)e ben ziyorum. Dogrulmak istiyorum, fakat miimkiin degil. Saglanmdan tel tel yere
baglanmi§, arka ustii topraga ci viliyim.
Ilk aldigim adresin sahibini bulduktan, asil adresi ondan aldiktan sonra da gev§emek?.. Olur mu?
Oldu! Ruhuma kuvvet aradigim giinlerden birindt ressam arkada§i buldum.
— Haydi, dedim; seninle bugiin Eyiip'e gidecegiz Ustiin haberciye... Onu yakindan tanimaya...
Kolkola verdik. (Estetik) bir gezinti olsun diy A Eyiip vapuruna bindik, Eyiip'e ciktik, biiyiik camiin
onu ne geldik ve sorduk:
96
— Abdulhakim Efendi Hazretleri ne taraflarda otu-lyorlar? Giimu§suyu'nda dediler. Orasi ne
tarafta?
Adamin biri parmagini uzatip ko§ede bir aktar dukkanini gosterdi:
— Su dukkanin sahibinden sorunuz. Kendisine sik sik gidenlerdendir o...
Ressam arkada§la ayni isknde, bir kac parmagi ek-isik diikkan sahibi, alakamizdan gayet memnun
anlatti:
— Camiin kenanndan saga doniin! Bahriye'ye dogru... Bir kac adim sonra mezarhgin icinden,
yukanya merdivenli bir yol sapar. (Piyerloti) kahvesine kadar girder bu yol... Cikin, gikin, tepeye
kadar... Kar§iniza gele-^cek ilk kapi... Bahce kapisi, daima acik... Vaktiyle tek-keymi§ orasi...
Mescidinden ve etrafindaki catilanndan anlayacaksiniz. Halic'e bakan bir sed ustiinde...
Mezarlann arasindan ciktik, ciktik. Halic ayagimi-izin altinda bir kordela... Anlatilan yeri,
kar§imizda oldu^gu gibi bulduk. Hafif arahk bahce kapisini ittik ve girdik.
Sicak bir ilkbahar giinii...
Iceriye girer girmez kar§ila§tigimiz, orta yerde bir §adirvan, sagda Halic'e bakan sed ve ustiinde
heybetli mezar ta§lan... Solda mescit ve mescide bitisjk ev... Sag-da, herhalde vaktiyle ayin
yapmaya mahsus, §imdi bo§, camlan kink, tek kath biiyiik bir salon §eklinde bir pav-iyon ve ona
bagh, yine bo§ bir daire... Sadirvanin oniinde bir hasir koltuk ve bir kac iskemle...
Camideki, esmer, tath yiizlii gencle kar§ila§tik ve kendimizi bildirdik. Esmer ve tath yiizlii gene,
biiyiik bir zarafet, nezaket ve iyi kabul tavriyle iskemleleri gosterdi:
— Buyurunuz, oturunuz efendim; §imdi gelirler. Ve kendisini takdim etti:
— Ismim Sakir... Kendilerinin yakiniyim...
97
tic be§ kelimelik sohbet... Bir tikirti ve hareket...
Soldan mescide biti§ik ev tarafindan Efendi Haz-retled geliyorlar.
Koltuga oturdular. Bana ilk sualleri: « — Siz ne is. yaparsiniz?»
— Bir bankada cah§iyorum. Muharrir ve §airim... ismim Necip Fazil...
Ressam arkada§a: \
« — Ya siz?»
— Ressamim... Ben ilave ettim:
— Efendim, arkada§im, Mesnevi §arihi me§hur Abidin Pa§anin torunudur. ismi de Abidin...
Abidin Di-no...
« — Ya dediler; kiymetli bir insandi Abidin Pa§a... Qok giizel...»
Uzerlerinde, daima tercih ettiklerini sandigim renk olarak, acik kill rengine calan ince bir kuma§tan
bir pan-talon ve setre uzunlugunda bir ceket... Kar gibi beyaz ve tertemiz bir gomlek... Ba§lannda
takke... Ve o gozler; baktigi noktanin «gorunmez»ine bakan namiitenahi derin gozler... Kestane
rengiyle ela kan§igi, icinde mavimtirak inci pinldayi§lan mi desem, ne desem?.. Sayisiz terkiple-ri
ve tonlanyla renk, topyekun renk, o gozler oniinde dai-rna yalan soyler.
Fezanin gozleri onlar...
Fezanin, insani bir tutu§ta fezaya ceken gozleri...
Rahmet gibi dipsiz, rahmet gibi sicak, rahmet gibi diriltici...
98
SUS, IZAH ETME
Bana sordular:
« — Siz tasavvuftan bir §eyler biliyor musunuz? Okudugunuz kitap oldu mu?»
Bahriye mektebindeki hatirami anlattim. (Semerat-iil Fuad) ve (Divan-i Nak§i)yi soyledim. Son
zamanlarda da, kan§tirdigim (Marifetname)... Nak§i divaninin kimin eseri oldugu sualine cevap
veremedim.
I§te, ate§ten harflerle beynimi daglayarak soyledik-deri ilk fikir:
« — Bu i§ kitapla olmaz. Akilla da vanlmaz... Hig yemegin lezzeti gatal bigakla aranip bulunabilir
mi?»
« — Ya siz ne okudunuz?»
Sualine kar§i, Abidin Dino, iyi Tiirkge bilmedigini, kiilturunun daha ziyade Fransizcaya bagh
oldugunu ve islam tasavvufuna ait bir kag Fransizca kitap okudugunu soyledi. «Beka» ile
«Fena»yi, (Baka) ve (Fana) diye he-iceleyerek, Fransizca bir kitabin gordugu ve gosterdigi oyuncak
kli§eleri siraladi.
Derin derin dinlediler; «beka» ile «fena»yi ele aHdilar ve kalbin bir mertebesine ait «fena»da:
« — O zaman istikamet, cihet diye bir §ey kalmaz insanda...»
Buyurdular.
Heniiz idrakim, i§in §iirine ve di§ estetigine bagh olarak, insanoglunda madde, mesafe, hacim,
mekan em-iniyetini allak - bullak eden bu olu§, ideal diinyanin §artla-undan biri §eklinde hayalimi
oyle kavradi ki, zaman ve mekan temasini kaybeder gibi oldum ve artik tek laf et-imeksizin
kendilerine mihlandim.
Konu§ tular; §u veya bu vesileyle hep konu§tular. O
99
ahengi belirsiz, aglamakh sesi; ve rengi mechul kucakla-iyici gozlerle konu§tular.
Belki tic, belki be§ saat siiren o giinden, o giinkii konu§malardan hatirladigim yalniz bir ahenk
caglayani. Ba§ka hie bir §ey bilmiyorum. Sonra sonra seyrek de olsa dokuz yil siiren temaslanm
icinde, bahislerin hemen bii-itiin koprii ba§lanni kelimesi kelimesine hatirhyorum da o giinden, o
giinkii konu§malardan bende (kloroform) tesiri gibi bir kendimden gecmehissinden ba§ka bir §ey
hatirla-imiyorum.
Kacta gitmi§tik? Bilmiyoram! Ogle vakti miydi, ikindi miydi? Bilmiyorum! Ciktigimiz zaman
ak§am ol-imu§, karanlik, bir seccade gibi Eyup'un ustiine atilmi§ti.
Evet; ak§am, Eyup'un ustiine bir seccade gibi bir hamlede du§tii sandim. Evden cikip etrafima
bakinca ak-i§amin farkina vardim da ondan. Sade ak§amin mi? Ken-idimin, nerede oldugumun,
nereden gelip nereye gittigi-rnin de...
Oylesine kendimden gecmi§, bayilmi§tim. Bu, ke-ilimelerin ustiinde bir tesirdi. O, ahengi belirsiz,
aglamakh ses; ve rengi mechul, kucaklayici gozlerden bana bir §ey gecmi§, ruhuma bir bugu
yayilmis. ve beni yere sermi§ti. Zaten biitiin dava, ir§ad davasi, erdiricilik sanati i§te o «§ey»de...
Gerisi dedikodu...
Iki tarafi mezar, dar yoldan ko§arcasina inerken o «§ey»in beni busbiitiin kapladigini duyuyorum.
Arkada-i§im, nasipsiz arkada§im da o an icin benimkine yakin bir tesir altinda kalmis. olacak ki,
konu§mayi, anlatmayi, fikir kesip bicmeyi cok cirkin bulan bir sezi§le susuyor ve ba§i oniinde beni
takip ediyordu.
Eyiip vapurunda kar§i kar§iya oturuncaya kadar siikutumuz ve kendi icimizde kah§imiz devam etti.
Niha-
100
yet Eyiip vapurunda, belki de vapurun yegane iki yolcusu halinde kar§i kar§iya gecince gozlerimiz
birdenbire kapi-di
Ne dersin Abidin?
MuthisJ..
I — Konu§urken, soylediginden ilerisini belirten, ba^karken baktiginin otesini i§aret eden
muthis. bir ermi§...
Sus, miithi§! Sus, izah etme! — Ya o muazzam edeb? Kipirdamadan, en kiiciik bir insiyakilik
gostermeden, en basit ba§i bo§ harelcetlerin en tabiisine bile du§meden, her an en buyiik bir huzur
be-ilirtici o heybet?..
— Suz, sus!..
Ve ellerimizde, bize evde hediye edilen, Efendi Hazretlerinin «Er Riyazet-ut Tasavvufiyye» isimli
eserin-iden birer niisha... Ne akilla, ne de akilsiz eri§ilmesi mum-ikun olan gayenin akla hitap ettigi
kadariyle, kalemlerin-iden dokiilme bahisleri... izah ne mumkun!..
SAATLI BOMBA
ir§ at edicinin bir baki§iyle yerden ayaklan kesilen, kaldinlan, erdirilen nice sefiller, miiflisler
biliyoruz. Bu, miiritte; hem bir istidat, daha dogrusu nasip meselesi, hem de yolun usul ve disiplini
davasi... Yolun usul ve di-isiplininde, umumiyetle tedricilik; yavas. yava§ ve sira ile olus. prensibi,
ba§hca kanun...
Bense bir baki§ta allak bullak oldum ama, ertesi jgunii kendimi, Efendi Hazretlerim gormeden ne
haldey-
] sem oyle buldum.
101
O Efendi Hazretleri ki, kendisini buluncaya kadar gegen hayatim, onu beklemekten, bekleyis.
sikintilan icin-ide kivranmaktan ba§ka bir §ey degildi.
Buldum; ve yine buldugumu anlayamadim.
Icime yerle§tirilen saatli bombadan haberim yok.
Her §eyin bir saati oldugundan haberim yok...
Zaman akiyor... Yine eski havamdayim...
Ustelik kadin belasinin en had deminde...
Bir gece... Sabaha kar§i...
Herkes uykuda... Yahnin yemek odasinda bir yazi yaziyorum. Gecenin ilk saatlerinden beri ustiine
abandi-igim bir yazi... Yazida bir dunya muradi uzerindeyim. Fa->kat bu muradi oyle kurcahyor,
onun kiinhiine; icine niifuz etmek icin oyle cirpmiyorum ki, nihayet onun da, her §e-iyin de sininni
a§mi§ gibi bir §ey oluyorum. Kar§ima «Ra-ikip» ismiyle Allah cikiyor ve artik o murat bana bir§ey
ifade etmez oluyor. Gokte, tarn bir mesafe emniyetiyle ucarken birden bire bir duvara carpmak gibi
bir hal... inandigim diinya bir anda elimden cikiveriyor ve ben ka-ilemimi birakip deh§etler icinde
ba§imi tutuyorum.
Edebiyat ve sanat yapmiyoram, azametli bir vakia, sert bir olus. hendesesi uzerindeyim.
Tam o anda ensemde, balyozla vurulmus. gibi bir ses duyuyorum. O an, kill olmak iizere oldugumu,
yahut beynimin bir atom gibi catlamak iizere bulundugunu se-zercesine yerimden firhyorum:
Elektrigi acik birakarak kendimi di§anya atiyorum, merdivenleri beyninden kur-i§un almis. bir
yarahdan beter bir yikih§la cikiyor ve ken-dimi yataga atiyorum. Ve kendime, mevcut biitiin
ener-ijimle emir veriyorum:
— Uyu!.. Bu oyle sert bir emir ki, cihanda benim cinsimden nig bir fani, nefsine boylesini
verememi§tir.
102
Tam o anda, gozlerim yumulu, apacik, bir §ey go-iriiyorum: Bir canavar, anlatilmaz bir canavar,
kopek az-imani bir canavar, agzini acmi§, igne ucundan daha sivri di§lerini cikarmis. bana hirhyor.
Uyuyorum... Yahut miithis. bir his iptali altinda
kendimden geciyorum.
Ertesi sabah kalktigim zaman, diinya benim icin
ba§ka bir dunyadir.
Bu hali biraz daha yakindan gorebilmek icin, on-dan tic dort yil sonra yazdigim ve evvela
(Senfoni), arka->sindan (^ile) ismini verdigim ve en cok sevdigim §iiri okumak lazim...
Ensemin orsiinde bir demir balyoz;
Kapandim yataga son care diye.
Bir kanli §afakta bana cil horoz,
Yepyeni bir diinya etti hediye.
YINE RUYA
Efendi Hazretlerini tanidiktan sonra ve bu halden evvel, kendimi muvazeneli sandigim demlerde
gordugum ba§ka bir riiya:Yalimiza giden iki tarafli agaclik yolda ge-ice karanliginda yuriirken,
agzimdan balon gibi §effaf bir §ey cikiyor. Kiiciik bir balon, ceviz buyuklugunde; der-iken elma,
derken ayva... Nihayet kafa buyuklugunde. Ba-donu iki avucumun icinde tutup bakiyorum: Deh§et!
Ka-fatasini!.. Kafami da, ici bo§ bir zar, neredeyse patlaya-icak bir zar halinde ve yerinde
hissediyorum... Aman!.. Buhran gecesi oldugu gibi, biitiin enerji mevcudumla, onu, kafatasimi
yutuyor ve yerine iade ediyorum.
103
«£ile» §iirindeki hayalin ayniyle vakiasi... Demek oradaki, benim buldugum bir te§bih degil,
gordugum bir §eymi§...
^!ikmi§ miydi ayniyle riiyam?..
BIR YAZI
Ondan dokuz yil sonra, «Buyuk Dogu»larda, «Tann Kulu» ismiyle ne§rettigim ve manen Efendi
Haz-iretlerine ithaf ettigim bir yazi...
Her ne kadar sadece «ilah» manasina gelse de, kaynagindaki putperestlik delaleti yiiziinden
sevmedigim «Tannkulu» adini, ileride «Hikmet Sahibinin Kulu»na cevirmek niyetiyle i§te yazi:
«TANRIKULU
Dinmeyen, bilinmez bir agn ceken di§. Ne kibrit copiinden imdat, ne berber kerpeteni, ne karanfil
yagi, ne de eczaci gullacindan...
I§te boyle; bir zamanlar beynim «mutlak hakikat» acilanna yatakhk etti. Agnyan akil di§imdi.
Masallardaki benzeti§le, denizler miirekkep, agac->lar kalem olsa bu acilan sayip dokmeye yetmez.
Hayatimda oyle bir gun dogdu ki, kundaktan pati^ge, emzikten kisa pantalona, oyuncaktan boyun
bagina, karalama defterinden polis hafiyesi romanina, be§ ta§tan iskambil kagidina ve ayva
tiiyunden kir saca kadar anne, baba, dadi, mektep, arkada§, kitap, hoca, tabiat, §ehir, ce-imiyet,
kimden ne aldimsa hepsini geriye verdim. Ruhuma istifledikleri hazirlop diinya bir sarsih§ta yikildi
gitti.
Bilmem ki hie bir fani, diinyaya gelmis. olmak adi-
104
na bu kadar agir bir bore senedi imzalamaya davet edil-rni§ midir?
Bir tohumu, cevherini bulmak icin merkezine dog-ru, tabaka tabaka soyup hie bir §ey bulamamak,
ustelik tohumun ezbere inanilmis. hakikatini de kaybetmek gibi; her §eyin ic yuzunii ararken her
§eyi elden cikarmayayim
mi?
«imam-i Gazali»nin migdesine aylarca tek damla
suyu bile kabul ettirmiyen ve «Paskal»m beyninde urlann en miithi§ini kabartan kanh fikir
cilesinden payima dii-i§enleri anlatmaga kalkmiyacagim. Diinyaya gelmis. ol-rnak adina benimki
kadar agir bore taahhiidiine sokulmu§ olanlar bilirler ki, cogu yeryuziine alacak senetleriyle ge-den
insanlara bu bahiste anlatilabilecek §eyler pek az.
Ben yalniz dogrudan daha gercek bir yalan, vakiadan daha olculii bir masal, maddeden daha kati bir
hayal anlatacagim:
Tannkulu, Tannkulu; onu nasil tanidjm? Ve i§te ruhumun biiyiik zelzelesini, bir yikinti alemi
icinde Tannkulu'na acilan gizli kapiyi meydana ci-ikarmi§ bir saik diye haber veriyorum!
Evet, «nicin» ve «nasil»i benim, hikayesi sizin oHsun; §u kadar yilhk kainat, goziime, biitiin
yaftalanmi§, raflara dizilmi§, istenmeden herkese dagitilmi§ ve sorul-rnadan migdelere indirilmi§
hakikatleriyle, yeni ba§tan ve teker teker gergekle§tirilmeye muhtag goriindii.
E§ya ve hadiselerin ashni, oziinii, cevherini ara§ti-Tirken galiba oyle bir sirn tirmikladim ki, bu sir
§ahlandi, §ahlandi ve beni carpti; rahat ve mes'ut insanin nezaret ufkunu karartti; ve artik hicbir §eyi
gormemek yerine en-isemden bastinp bana dipsiz bir kuyuda yoklugu goster-imeye kalkti.
105
Bu kuyuda, «oz agzimdan kafatasimi kusarcasina» Allah'in golgesini gordiim.
Maddenin mahpus oldugu kaba bir dort ko§e icin-ide, bir takim e§ya ve hadiseleri diizenleyip,
Allah'a yok diyenlere nisbet, ruhumda be§eri kanunlann tezgahi o tur-ilii devrildi ki, bu devrili§in
altindan yalniz mutlak hakikat dogrulabilirdi. Her §eyi o tiirlu kaybettim ki, Allah'i ka-izandim.»
VEHiMVE§UPHE
«Aman efendim! Bogazicinin bir kiyisindan obii-iriine gecmek icin on parahk bilet yeterken, bu
gecidi ken-idinden evvelki hie bir alet ve vasitaya ba§ vurmaksizin gecmeye zorlanan adamin
felaketini dii§iinsenize!
I§te, biitiin iman ve inkan, ucuk bir anne dudagin-dan, soluk bir kitaba; basit bir goz emniyetinden
ahmak bir el temasina kadar, orta mall ve demirbas. aletlere da^yanan adamcagiza kar§ihk, Allah
bana kendisini kendi elimde buldurmak icin ta§ kinci bir balyoz gibi enseme nasil indi, bilseniz!..
Bir geceydi...
Penceremde sabah, koyu siyahin ustiine her an bi-raz daha acik mavi bir renk puskiirtulurcesine
yavas. ya->va§ maya tutuyordu. Masamda uclan kiitle§mi§ bir kac kalem ve bir yigin kagit, di§leri
birbirine kenetli birkac kitap ve sigara oliisii dolu kocaman bir tabla; saclanm yu-iziimde ve cenem
gogsiimde, enseme inen balyozu maddi bir tesir halinde duydum.
Duvarlara, kapi tokmaklanna, merdiven trabzanla-nna tutunup kendimi yataga dar attigimi
hatirhyorum...
106
Butun guciimu tek saniyenin icinde teksif edip kendime verdigim «uyu!» emrinden sonra ertesi giin
agir bir ameliyat bayginhgindan uyanmi§ bir hastaydim ben
Her §ey yepyeni ve bamba§ka-
gf6 kadar garlann ve nefs istinatlannin en kustahlanyle miidafaa ettigim ahmak emniyetler bir
tara-ifa; merkezinde Allah bulunmak uzere ruhumda ve namiitenahi bir daire §eklinde idrakine
mecbur oldugum butun bir kainat bir tarafa...
Sokakta, arkamdan kaldinp oniimde yere birakti-igim A ayagiminiki hareketi arasindaki zaman
atomlanni binbinne baglayamiyacak kadar yaman bir (metafizik) teri dokerken, ayagimin degdigi
her noktada arzin ki§r cokecekmis. glbi korkunc bir istinatsizhk vehmi cekiyor-
akre-
umhT SP nilSmmV6himVe
bini hie bir insan gozii gormedi. Bakiniz-
K g gfUnUr Ve SOrUnmez **
b>r cocugu kandirmak icin, biitiin insan-ann birlik olup uydurdugu miithis. bir yalan olmasinTve
sakin o cocuk ben olmiyayim?
kiinde Br hOylC gKliyOr ki' hCr hangl bir c°grafya *ev-hmden, her hangi bir hadisenin sebep ve
neticesine kadar
butun yeryiizii tecellileri bu miithis. yalanin korkunc niza-rnindan ibaret... Mesela Simal Kutbu diye
bir yer yoktur annem beni dolmami§tir; lkl kere l/dort eLez; A
hSt et A 7 T ' §U daklk3da fiMn d6VIetl
but icTnd ."i SadCCe harP taklldl ya pTM***!* ; ta -
su T A t g A mahSUS kaskati kesil'y°r ve mah-
sus dudaklanni kipirdatmiyor! ! !
n telemi kaPHan> PenCerden' SUkutIa"> sogukkanlihkla-tekmeleyip avaz avaz haykirmak
.stiyordum:
107
— Dogrusunu soyleyin; bana dogrusunu soyleyin! Hepiniz birden, biitiin kanunlanniz ve biitiin
miiessesele-irinizle elbirligi edip bir insandan, mechul bir insandan biitiin hakikati gizliyebilecek
tecriibedesiniz! O insan be-inim i§te! Soyleyin bana her §eyin dogrusunu!.. E§ya ve hadiselerin
pegesini kaldinn ve igyuzlerini gosterin!
Ve belki de timajhandeki deliler kursaklanndaki sirn artik agizlanndan kagiracak kadar ruhlan
zayifladigi igindir ki, boyle demir parmakhkh kumeslere kapatilmi§-ilardi.»
IGNELi Figi
«Daha ne istiyorsunuz?
Bir daire, bir ?izgi, bir nokta, bir hareket, bir fiil, bir mefhum, zaman, mekan, Slum, hayat etrafinda,
kuyru-igundaki makaranin arkasindan donen, bir kedi yavrusu gibi kivranip duruyordum.
Bir igneli figi ki, bu, iistiinden hayal u?sa kanatlan kana boyanir.
Her §ey, ama her §ey, igimde dumana, riizgara, golgeye, sifira kan§irken, yalniz bir §ey;
kendisinden bas^ka her §eyin yoklugu pahasina mutlak bir varhk §artina biiriiniiyordu.
— Yalniz Allah var! Var olan yalniz Allah! Her §ey o kadar yok ki, yalniz Allah var! Allah oyle
var ki, kendisinden ba§ka higbir §ey yok!
Tarn otuz yasmadayim. Yedi ya§imdan beri, gok defa yatagima yuziikoyun uzanip bir mum i§iginda
oku-idugum kitaplar, igimde u^suz bucaksiz bir sahife... Bu ugsuz bucaksiz sahife, kivnm kivnm
yanmi§, kill olmu§-
108
Yalniz bir tarafinda, ate§in gepgevre sardigi yanmami§ bir parga vardi, islam tasavvufuna ait bir
kitaptan satir-ilar..- O satirlan yeni bir §ekle sokmu§tum:
« — Bir ir§at ediciye varmadan olmaz! Yollara dii§, bucak bucak ara ve ir§at edicni bul!»
Geng adam, dere, tepe diiz; o §ehir senin, bu koy benim, yillarca ara§tirdi, durdu.
Kirdigi her cevizin igi bombo§... Nihayet bir gun, bir dag ba§inda, koyunlanni otlatan bir goban
gordii, kuz-guni siyah bir zenci... Zenciye (Beni ir§at edecek birini anyorum dedi, anyor ve
bulamiyorum. Bana yol goster!)
Zenci, ufuklann etrafinda govdesi ve gozleriyle cepcevre bir daire cizdikten sonra geng adama
dondii, mi-inldandi:
(Dort bir istikameti kokladim! Seni, benden ba§ka ir§at edebilecek kimse yok! ir§at edicin benim!)
Ve gene adam, zenci cobana kapilandi... Ve erdi...
icimde her biri bine bolunen yankilar...
— Bir ir§at ediciye varmadan olmaz! Yollara dii§, bucak bucak ara ve ir§at edicini bul! Seni kim
ir§at ede-icek? Mucize iklimlerinin ir§at edicilerini bu asirda bul-rnak!..
Zifiri karanhkta bir ak§am... iki sira agac arasindan evime dogru, yerden kalkmaz bir cuval gibi
viicudumu siiriiklerken, yol ortasinda bir golge gordiim. Golge sanki kafamin dort duvar arasindaki
yankilanni duymu§tu. Bir agaca yaslandim, kaldim. Golge, icinde karanhgin yiv yiv helezonla§tigi
gozlerle beni tartti.
Her an bir mucize bekliyordum; §a§irmadim, her §eyi olagan bulan bir hisle haykirdim:
— Klmsin sen? Soyle!..
Gramofon plagi cizirtisina benzer muthis. bir fisilti:
109
— Ir§at edicinin habercisi!
— Ne diyorsun? Masai diinyasinda miyiz? Bu za-rnanda bir ir§at edici?
— Her zaman bir ir§at edici var!
Gokte bir yildiz du§erken muradini kestirebilen bir kavrayi§ acelesi ile atildim:
— Cabuk, yerini yurdunu, adini, sanini bildir!
— Ille bir tarif mi istiyorsun?
— Ille bir tarif istiyorum!
Sigara kagidindan daha ince bir kamis. gibi ici ses ve nefes dolu golge bukuldu, sicradi; biraz ileride
karanh-igin, dipsizlik kuyusunu cemberliyen soguk agzina daldi ve yine muthis. fisiltisini
koyuverdi:
— (Sir vermez)e git: (Tesbihciler)den gee! Saga sap! (Kapah Camii) sokagina gir! Yurii yurii!
(Yikik ce§-imelin kar§isinda (9) numara!..
Goge baktim, bir yildiz dii§uyordu.»
muvazene kazanarak oradan geriye donmenin haliydi bu..- Ve akhn, akla giivenmenin sefaletini
anlama hah...
Gosterilmezse anla§ilmaz bu hal...
I§te, tabi oldugu Resuliin mucizesi halinde onun ilk kerameti!..
Tabir onundur:
« — Velinin kerameti, tabi oldugu Resuliin mucize-sidir.»
Bu halin uzerinde fazla durmiyacagim.
Ilk olu§undan tarn on ve Efendimin vefatindan bir yil sonra ayniyle tekrarlanan hali (dahasi da var),
Allah ile aramda birakahm ve yalniz di§ perdelere bakalim...
Zaten di§ perdelerden ba§ka gorebildigimiz ne var ki?.. Perdeler du§tiikce meydana cikan, yine
di§... ic, mut-ilak ic, o ebediyet... Kimi §u kadar di§ta, kimi §u kadar ic^te; hepsi bu kadar...
Buyiik gecidin yeni zaman bekcisi ise, iclerin icin-ide...
AV"
Bu, buyiik bir manevi buhran, (metafizik) kivrani§, yepyeni bir kurulu§a dogru temelinden
sarsih§ti; en kisa zamanda sezdigime gore, onun, Efendi Hazretlerinin tez nazandir ki, beni bu hale
getirmi§ti.
Avlanmi§tim.
Beni avlami§lardi.
Adi sinir hastakklariyle, yahut, marazi ruhiyat ki-itaplannin cerceveledigi basit ve siifli ruh
ihtilaclariyle alakasi yoktu bu halin... Ulvi mi, ulvi bir cile...
Belki akhn verasina cikip cildirma noktasina gel-imenin ve sonra kudsi bir nur, bir ruh feyziyle
kanat ve
BENi KURTARINIZ!
Marazi, bir nimet olarak ondan aldigimi sezen ben, §ifayi da; tabii nimetin nimeti halinde ondan,
onun yolun-idan aradim.
Birkac ay icinde sadece kemiklerimin agirhgina kadar du§mus. ve uzerimde hie bir et sikleti
kalmamis. ola-rak, kapisina dadandim. Artik feryadim §u:
— Beni kurtanniz!
Fakat agzimdan halime ait tek kelime cikmiyor. Kisa bir anlatis. ve her §eyi kendisinden, Allanin
lutfiyle kendisinden bekleyi§...
110
111
« — Sik sik gelin, buyurdular; sohbet sizi agar. in-§aallah feraha kavu§ursunuz!»
Ba§ka ne bir emir, ne bir ogiit, ne bir tedbir, ne bir tatbik...
1934 yihnin yaz'i, sonbahan ve 1935'e devrettigi ki§, benim icin nasil bir azap cercevesi?
Ne anlatihr, ne anla§ihr!..
Islam tefekkuriinun, kavrama, anlama manasina «yakin» mefhumiyle belirttigi uc derece var:
Ilm-el yakin: Ogrenerek anlamak...
Ayn-el yakin: Bizzat gorerek anlamak...
Hakk-el yakin: icine girerek, icinde eriyerek anla-rnak...
Mesela, Van goliinii bilmek bir «ilm-el yakin» an-ilayi§tir. Yanina kadar gidip gormek «ayn-el
yakin»... ici->ne girip bogulmak «hakk-el yakin»...
Halimi anlayabilmek icin ucuncii soydan bir anla-iyi§ lazimdi. Bu da ancak bir velide bulunabilirdi.
UZAKLIK
^ocuklugumdaki hastahklardan birinde, zeka ve hassasiyetimin marazi gapa vardigi demlerde,
ba§ucum-idaki anneme bakip, insanlann birbirine, birbirinin haline ne kadar uzak oldugunu
dii§unmu§; bir takim kelime ve kli§e yakinhklanna ragmen iki ten arasinda ne korkung bir u^urum,
bir buud goreklendigini hissetmi§ ve kesik kesik sormu§tum:
112
— Anne, sen benim halimden anhyor musun?
— Anlamaz miyim evladim, bilmez miyim?
— Ne bileceksin anne; igimde degirsin ki... Hasta olan, benim!..
I§te iki insan arasinda bazan irkilircesine duydugu-imuz bu uzakhktir ki «Kuluma §ahdamanndan
daha yaki-inim» diyen Allanin sirlanndan bir i§aret...
Butiin itibari yakinhklar arasindaki uzakhgin ifa-idesi olarak. (Mopasan)in «Yildizlann Bikesligi»
adindaki hikayesine bir zamanlar bayildigini soyleyen Peyami Sa->fa, asil Yunus Emre'ye
bakmahydi:
Bir garip oldii diyeler,
Ug giinden sonra duyalar,
Soguk su ile yuyalar;
§oyle garip bencileyin.
Meger ki, gokte yildizim Ola garip bencileyin
Garibiz; her yerde, her §eyin iginde ve herkesin or-itasinda garibiz... Vatanimiz burasi sanmayin!..
Ve bu gurbet Allah hasretinden ba§ka higbir §ey degil... Her §e-iye ve herkese uzakhgin da aks-i
davasi o, Allah... Yakin olan o, ama biz farkinda degiliz.
Oyleyse bazan, hem de ezbere:
— Bir Allahim bilir, bir de ben...
Derken ne kadar dogruyu soylemis. oluyoruz. En dogrusu:
— Yalniz Allah bilir... Bu kadar!..
Benimki de, fertler arasi butiin munasebet ve inti-ikal vasitalanni kaybetmenin, dipsiz bir kuyu
icinde tek
113
ba§ima kalmanin ve ilahi azameti, birdenbire §ahdamann-da hissetmenin haliydi.
BUHAL
Bu hal icinde kendi diinyamdan en cok temas ettik-ilerim, Peyami Safa ile Mustafa Sekip Tung...
Peyami be-ini, agzimla itiraf etmedigim halde uzaktan sezdigi ve (metafizik kaygi) diye te§hisini
yapi§tirdigi ic kivranma-'lanm boyunca sabahlara kadar dinler ve §6yle derdi:
— Biitiin soylediklerin, hep not edilecek §eyler!.. Aralannda bir tane bile aleladesi yok!..
Boyleyken, yine onunla aramda, iki ayn kahp ve ruh arasinda oyle ucurumlar goriiyordum ki, en
ta§kin ya-ikinla§ma cehdine ragmen insanlann birbirlerine ne kadar uzak oldugu, herkesin kendi
icinde ve kendi hucresinde yapayalniz kaldigi hakikatini alev alev iciyordum. Bu hal bana, sadece
bana hissettiriyordu ki, Allahtan ba§ka her yakinhk, temelsiz bir vehimden ibaret...
Ba§kalanna gelince, onlarla miinasebetim busbu-itun uzakhgin, hatta kabul edilmis. ve sineye
cekilmis. bir uzakhgin ta kendisi... Mesela beni sokakta goriip de:
— Nedir bu halin, kendine gel!
Diyenlerden; nereye baktigi ve ne gordugu belir-sizle§mi§ gozlerime gozlerini dikip:
— Ne o; §e§i be§ gormeye mi ba§ladin? Diyenlere kadar... Bu tiplere tabii gorunmek ve
kendimi gostermemek gayretindeydim.
Hele Mustafa Sekip... O, bir milimetrelik satih ka->bugu uzerinde tiineller a^maya sava§an felsefe
profeso-irii?..
114
Bir giin kendisine:
— Hakikati gormekten korkmuyor musun; anla-rnaktan, anlamanin ate§iyle kavrulmaktan
korkmuyor musun?
Dedigim zaman §u cevabi vermi§ti:
— Anlamamaktan korkuyorum! Anlayamamanin acisini gekiyorum!
« Istirabimi gormeyen koriin yiiziine tiikurmek isti-iyorum!»
Diyen Fransiz §airi ne kadar hakhydi. Benim, igin-^de ya§adigim ruh iklimine gore, Mustafa Sekip,
kizgin gollerin devesine nispetle buz daglannin kutup ayisini ya-i§atiyor; ve idraksizlik igindeki
iistiin idraki, korkung bir ahmakhk aczi halinde ortaya dokiiyordu.
Ona sordum:
— Sen oldukten sonra senden ne kalacak?..
Bir ko§ede pinekleyen, nasirli ve garpik ayaklan-§eklini almi§ iskarpinlerini gosterdi:
— Bunlar kalacak!..
Ne kadar yalniziz, ne kadar yalniziz!.. (Paskal)in dedigi gibi:
« Yapayalniz oluriiz!»
I§te bu yalnizhgi kokiinden giderici ve buyiik visa-j erdirici yol... Onun ilk cilesi icindeydim.
RAKKAS
Buhranimin iginde, en uzun, 1 80 derecelik kavsi tutan bir rakkas gibi, tarn inkarla tarn iman arasi
gidip geldigim bir an, Efendimin kitabini sobaya attigimi, sonra bir lahzada, tek lahzacikta sobaya,
ate§in icine atildigimi;
115
alevli yapraklan elimle sondiirdugumu ve kitabi operek ba§imin ustiine koydugumu Allah biliyor,
siz de bilin!..
Kalblerimiz ilahi kudret elinin iki parmagi arasin-da... Diledigi gibi ceviriyor.
Kenarlan yanik o kitabi sakhyorum.
In§allah, ben oldukten sonra da saklayan olur.
Tarn bir yil siiren uykusuzluk... Lisanimla bildirmedigim halimi uzaktan goriip et-rafimda pervane
gibi donen anneme diyorum ki:
— Bir gece, bir gececik tarn uyku her §eyi duzelte-icek ama, nerede?..
£ali§tigim bankanin §ubesini acmak icin gittigim Edirne'de, bir doktordan, tibbin zavalh tibbin son
imkani-ini soruyorum:
— Sizin insani uyutmaya, olmazsa bayiltmaya ve §uursuz birakmaya mahsus bir ilaciniz yok mu?
— Ne yapacaksiniz, diyor doktor, nicin?
— Onu sormayin da var mi, yok mu, soyleyin!
Bana, oniinde olii kafasi resmi bulunan ve «§u ka->dardan fazlasi igin Slum tehlikesi» yazih bir ilag
veriyor. Dozunu biraz kagirdigim halde uyuyamiyorum; demirden bir el goz kapaklanmi a§agi
gekerken, bir ba§ka el biitiin ruhumu yirtiyor ve ben yataktan firladigim gibi kendimi Edirne'nin
sokaklanna atiyorum. Sabaha kadar gezinti ve banka...
Herkes beni (normal) biliyor; igine kagan gozleri-imin yerine komurle bir gift kondurmu§, «ben de
sizin gi-ibiyim» tarzinda, dunyayi aldatmaya, rol oynamaya me-imurum. Halimin de kaynagini ve
keyfiyetini sezdigim
116 "
igin, zavalli tibdan higbir imdat beklemiyorum. Dokto-rum o; istanbul'da biraktigim Efendim...
Ama ne zaman ve nasil iyi edecek, bilemiyorum.
Bankadan istifa edip istanbul'a geliyor ve huzurun-ida tas. gibi oturup kahyorum.
Eli yanan adam onu soguk suya sokunca ne olur? Aci kesilir. Gel de gikar §imdi elini sudan... Aci
bin misli
artacaktir.
Ben de boyleyim... Onu goriince uyu§uyorum, ha-ififliyorum, fakat aynhr aynlmaz, tamam!.. Oyle
de bir edeb ve heybet sarmis. ki, beni, ona kar§i kendisinden ftgikga higbir §ey istemiyor, derdimi
bildiremiyor, ilag is-
eyemiyorum.
Ama, her §eyi bildigini biliyorum.
« — Bu sohbetler size iyi geliyorsa sik sik buyu-
n!..»
Etrafinda, edeblerin en keskiniyle oturan ve daima susan bir yakinlar halkasi, §undan bundan
bahsediliyor ve ak§am oluveriyor. Konu§malar hep perdeli...
Haydi Necip Fazil, aynl Efendi Hazretlerinden; ve yuriiyen oliiler halinde gordugun insanlar
arasindan gegip evine kapan ve sabaha kadar yorganini isirL
Insanlan, benzeti§le degil, tarn vakia olarak, kendi-ilerinden habersiz, gidip gelen oliiler halinde
goruyorum...
Zamani bir sinema filmine benzetiyor; ve hareket-ileri perdeden degil, filmin uzerinden ve kesik
kesik takip eder gibi, ha§yet iginde kahyorum...
Ayagimi bastigim noktada arzin ki§n gokecekmi§-gesine bir istinatsizhk hissine dii§uyorum...
Kaderi dii§unuyorum. Ne yapsam nihayet yapaca^gim tek bir §ey olacagina ve o da alnimin
yazisini belirte-icegine gore; onu, biitiin iradeleri a§an namiitenahi bir ku->caklayi§ kabul ediyor ve
irademin yanmis, bir kibrit gibi bukulup biizuldugiinu duyuyorum...
Daha anlatayim mi?..
Vazgegin canim, siz meccani bedahet duygulan-inizla yuriimeye bakiniz!..
Benden bedahet hissi kaldinlmi§ti.
1934 - 1935 Yilba§i gecesi, kar§imda susturup de-ivirdigim bir radyo; sabaha kadar nasil agladigimi
ben bi-ilirim.
EFENDIME, EFENDIME!
Nihayet 1935 bahan... Ankara'ya bir seyahat ve tekrar bankaya giri§... Ve hastahktan kurtulu§...
Bundan boyle, gozlerinin pasi silinmi§, iistiindeki bugu ahnmi§ ve ilk imtihandan gegirilmis. insan
olarak, Efendimi, aydinhk gozle gorebilirim.
Artik onumde yol, tek:
Allah ve Resulii...
Istanbul'a donerken, trenin tekerlekleri benim ag-izimdan haykinyor:
— Efendime gidiyorum! Efendime gidiyorum!
Kalbimde biiyiik buhran iginde sezemedigim bir halet... Abdulhakim Efendi Hazretlerine hudutsuz
bir a§k... Tekerlekler ona gittigimi soylerken, yatakh vagon
118
Icompartmaninin pinl pinl lambrisinde, o cilah tahtanin jstiinde, onun yiiziinii goriiyorum.
Giiliimsiiyorlar.
EFENDIM
1281 - 1860 yihnda, Van'da diinyaya gelmi§ler... Van, Ba§kale kazasi, Arvas koyii... Van'in cenup
§arkin-ida; Iran sininna yakin, 2400 metre yiiksekliginde gayet sarp ve engelli bir saha...
Arvas, §eyhleri ve miir§itleri Seyyid Fehim Hazret-ilerinin de koyii...
Pederi; Seyyid Mustafa... Nesepleri, madde yolun-idan da Kainatin Efendisine bagh: Es'Seyyid
Abdiilhakim Arvasi...
Manevi veraset yoluna gelince: Zaten hep onun uzerinde gittigimiz bu davayi, ozlii bir takdim
ciimlesine nasil sigdirabiliriz? Tecriibe edelim:
Peygamberlerden sonra insanoglunun en buyugu Hazret-i Ebu Bekir'e «Sevr» magarasinda teslim
edilen has oda sirnni otuz iigiincii el olarak devr ve teslim ahp, onu Yirminci Asirda; makine, tiirlii
ke§if, ruhi buhran, igtimai muvazenesizlik, sar'a ve cinnet, hasret ve gurbet asnnda, bu asnn
ortasina kadar, zerresini feda etmeksi-izin, en kemalli veraset halinde temsil etmeye memur, e§-isiz
veil...
Di§ tafsilat «Ba§bug Velilerden 33» adh eserim-ide...
Hissettirebildim mi makaminin hususiligini ve ulu-ilugunu?..
Insanogluna, kendi 6z eserinin tahakkiime ba§ladi-
119
gi, madde ke§iflerinin insanlan burunlanndan halkaladigi ve biitiin ruh miieyyidelerinin bangir
bangir iflasa suruk-dendigi manevi panik devrinde kutup; boyle bir devirde her olgiiyii mudafaa ve
muhafazaya memur kutup ne de-imekse, Es'Seyyid Abdiilhakim Arvasi, o... 14'uncu Hicn Asnn
yenileyicisi...
Devrinin, igli ve di§h kiifiir deccallerine ve bunla-rin iifledigi felaket cereyanlanna dikkat
ederseniz, onun; kimlere ve nelere, insanlan gekip kurtaracagi hangi ba-itakhk §artlanna kar§i
gonderildigini sezer ve biitiin bun-dardan bir mikyas gikarabilirsiniz.
Bu terkibi hiikmiin, bundan evvel oldugu gibi, bundan sonra da nokta nokta tahlil unsurlanna
gegerken, Es'Seyyid Abdiilhakim Arvasi'yi, 2400 metre yiiksekli-igindeki sarp yayladan Istanbul
iizerine inmi§, hakikatte, i§igi milyarlarca senede gelen yildizlann tepesinde, bir feza ve mana
kartah diye takdim edersem sanmayin ki, bir §ey soyliyebilmis. olurum.
Obiir eserdeki tafsilata ragmen, kisaca, di§ cephe-ilerinden de birka? ?izgi:
Seyyid Fehim Hazretlerinin ir§at huzurlannda, iki dizi ustiine gokiiyor; ve on yedi ya§inda, din ve
diinya, zahir ve batin ilimlerinden, yani kaal gergevesinin biitiin mevcutlanndan icazet ve
mezuniyet ahyorlar.
Yine ayni ir§at iginden, yolun, Nak§i, Kaadiri, Kubrevi, Siihreverdi, ^!e§ti kollan...
Ana cadde Naksjlik...
Ve bunca kaal yukumin zarfi igine fezayi alan bir hal!
Hal, hal, her §ey hal'de...
Bu hal ve kaal ile, 1916 yihnda, 56 ya§larinda, Moskof lann Van'a yakla§masiyle ba§layan Ermeni
aya-
120
lanmasi kar§isinda hicrete mecbur oluyorlar. Revandiz, Erbil, Musul, Adana ve Eski§ehir
taraflannda be§ sene... 1921'de, 61 ya§inda olarak istanbul'a geliyorlar.
Kendilerine devrin hukumeti tarafindan, Eyiipsul-tan'da, Giimii§suyunda, eski Ka§gan dergahi,
bildigimiz ^ati tahsis ediliyor.
«Medrese-i Miitehassisin»de, bir nevi islam UnHversitesi makamindaki mektepte de tasavvuf
miiderrisli-igi... «Er-Riyazii't Tasavvufiyye» isimli eserlerini bu sira-da kaleme ahyorlar.
Batin ve Ml mihraklan etrafinda kumelenen ate§li goniiller disjnda, halk icin, nas icin, herkes icin
camilerde dersler... Zaman zaman, birkaci birarada ve ayn ayn, Eyiip, Fatih, Beyazit, Bakirkoy,
Kadikoy camileri ve Be-yoglundaki Agacamii...
Hicretlerinden evvel iki kere Hac...
Deride bir vesileyle bana §oyle buyuracaklardir:
«Ben omriimde yalniz iki rekat namaz kilabildim; o da Hac seferinde, (Ravza-i Nebi)de...»
Omriinde tek vakit namazini birakmamis. ve kay->bolan tek vakti, cihanlann kaybiyle bir tutmus.
insanin, bunca ibadet ve nice tecelli arasinda kendisini yalniz iki rekat kilabilmis. farzetmesi, o
namazi, Allah Resuliiniin Ravzalannda kihnan bu namazdaki keyfiyeti du§iinelim...
Sozleri:
«Tek vakit namazimi kacirmaktansa bin kere 6l-imeyi tercih ederim.»
121
DAIRE HIKMETi
Icinde tarn bir sene, etimle ve kemigimle, beynim-ile ve iligimle fukur fukur kaynadigim,
kaynatildigim, kaynanip da yine kivamini bulamadigim kaynar su, kay->nar demir rejiminden sonra
yiiziim goziim yerine gelmi§, huzurlannday im.
Derdin boylesinden de donuliir mii?
D6nmii§, donduriilmus. bulunuyorum.
Kar§imda o nur heykeli...
Goz; degdigi yeri kezzap gibi oyabilen, tohumun merkezindeki goriinmez noktanin kivrani§ini
gorebilen goz, ne goriir kendilerinde?..
Buyiikler buyugii imam-i Rabbani Hazretlerinin daire misaliyle belirttikleri hikmetin
mazhariyetini...
§6yle:
Veli, dairenin en a§agi noktasindan yola cikarken bir hictir; cika cika en yukan noktasina eri§ir.
Ondan son-ra gercek kemali, daireyi tamamlar; ve ini§ gibi goriinen, halbuki ciki§in ciki§i olan
noktalardan gegip i§i ba§langic noktasinda bitirir. Bu noktada, kaba mantik gozii icin, oHdugu
yerde kalanla, daireyi devretmi§ bulunan arasinda fark yoktur. Oysa, asil fark, farklann farki o
noktada... imam-i Rabbani ustiiste iki noktanin birine «muhik» ve oburiine «muptil» diyor. Biri
hak, biri batil... Yani, oldu-igu yerde kalanin hicligi hakikat; kemali bir devir sonra ayni yerde
bulanin «hep» olarak «hic» goriinmesi de batil... i§te o «Muhik»i, o «muptil»den ayirabilen gozdiir
ki, gozdiir.
Ve Allah Resuliinun:
« — Muminin gorii§unden korkunuz; zira o AHlah'in nuriyle nazar eder.»
122
Olciilerindeki sirdan en kiiciik nasip, bu farki he-rnen kestirir.
Boyle bir goz icin:
Abdulhakim Efendi Hazretleri, basitlerin basiti gi— >bi duran bir ifade iginde, biitiin Arz kuresini
hasir koltu-igunun yuvarlak yastigi kadar kucultiip uzerine oturmu§, etekleriyle simsiki pecelemi§
ve bunu belli etmemeyi en buyiik marifet ve keramet bilmis. bir tavir sahibiydi. O etekleriyle
gizledigi muazzam bir madenin ustiinde oturu-iyordu.
Beni anhyor musunuz? Beni anlatamayan kelime-ilerin aczini Allah'a havale ederim.
VELI
Lafta, kitapta, halk hayalinde, kocakan tasavvu-runda, §unda bunda nice veli -ne munasebet!- veli
taslagi gordiim. Ermi§lik halinin, halk gozii icin di§anya vurmus, sahte alametlerini ta§iyanlar...
Bunlarla onun arasindaki fark, sadece di§ fark, sabundan yaptiklan sun'i meyve cinsinden bir
muzla, buram buram rayihasi gonial acan hakiki muz nisbetine uygundu.
Veli'nin mukabil tarafinda deni vardir.
Ve bir velinin veliligi uzerinde en kiiciik iddia, gosteri§, yeltenis, sahibi olmasi, «bir kadinin hayz
aninda kendisini kanh doniyle damda te§hir etmesinden be-ter»dir. §ah-i Nak§ibend'e ait bu aziz
olgiiye gore, icine ahndigi «mahrem»ler ikliminin sirlan oniinde veliye dii-§en haya derecesi
tasarlanabilir. Bu hayadan; davanin ru^hu olan bu hayadan kendisinde eser olmayan insan, veil
yerine hangi sifata layiktir, belirttik.
123
Belki velilere mahsus bircok tavirlann taklitcileu bulundugu gibi haya tavnnin da mukallitleri
bulunabilir. O zaman da denilik derecesi terakki eder; ve ashnda tak-didi miimkun olmiyan haya
tavnni, daha nice tavirla bera->ber, Allanin nur verdigi goz, daima sahtesinden ayinr.
Ozenti dalginhklar, yalanci vecd edalan, gaipten haber alma ve haber verme duru§lan ve
davrani§lan, her §eyi sig bir dedikodu planinda helak eden iddiaci ve ez-iberci agiz kalabahklan,
ham heyecan, korkutuk gurur, makyaj ve kihk gayreti, hasih olanca gayesi cahil avla-rnaya ve
diinya otesi diinya yalani soylemeye mahsus ta-ivirlar, onda akar suya yagh boya cekilmesi kadar
imkan di§indaydi.
O, her haliyle som ve halis...
EDEP
Buyuklerin:
« — Manasiz sualin liizumsuz cevabini vermek...»
Diye tarif ettikleri «malayanilik»den, hatta manah ve tekelluften uzak, bir konu§ma edebi... Ne
sorarsaniz onun cevabini ahyor ve sayfalan sonsuz, ilahi bir kamus gibi bildirilmesi gerektigi
kadariyle ahyorsunuz. Nasibi-inizde yoksa, zaten izahin cogu da hie, azi da... Zira o, ke-dimelerden
ba§ka bir §ey; gozle goriilmez ve kulakla i§i-itilmez bir §ey, bir feyz, bir nur veriyor; ve kelimeler,
sa-idece i§in kemmiyet orgiisune memur, zaruri bir aletden ileriye gidemiyor.
i§te veil!..
Ustiinde tek toz zerresi banndirmayan, hilkatten temizlik, her cizgi ve her edasinda ici ve di§i §eriat
uy-
124
eunlugu, insanda nebat ve hayvani tarn tasfiye edip insa^na yukselmis. olmanin -bizimse ismimiz
insan- mucize capinda hali; kuciik bir esneme, saga sola bakinma, §u ve-iya bu noktaya takilma
diye belirtilebilecek biitiin llcailiklerden topyekun mahfuzluk icinde, o, di§ goze so-rarsaniz,
aleladeliklerden bir tablo, dairenin ilk noktasi...
Fakat... ilk, cunku son noktasi...
Ve en buyiik kerameti kendisine edilen ilahi ikra-rnin setri, ortiilmesi, pecelenmesi...
YiRMINCi ASRIN NOBETgiSI
Size, ondan ne anlatsam, mesela «bir bakir gugii-ime parmagini degdirdi ve onu altina cevirdi»
demege ka-idar hepsi avama, halka mahsus §eylerden ibaret kahr ve tarn havashk bu kerametin setri
kerametine ula§amaz.
O, bu dunyada, dairenin ilk ciki§ noktasinda, o noktaya mahsus aleladeliklere biiriilu, otururken, o
nokta-iya biitiin fezayi devretmi§ olarak geldigini, bu diinyaday-iken bu dunyada olmadigini, ancak
nasibi olanlara sezdiri-ci, buyiik Allah dostu...
Tekrarlayahm:
Buradayken burada degil, diinyadayken dunyada degil...
I§te, bu en ileri kerametin merkezinden, §imdi bii-itun anlatacaklanmi takip edebilirsiniz.
Otelere acilan kapinin oniindeyiz; otelere acilan ve topyekun kainatin hesabini veren kapinin
Yirminci Asir bekcisiyle yiizyiize... Yirminci Asir nobetcisi...
125
BENZERLIK
Hastayken, Misir ^ar§isindan ot secmek yerine, Sahaflardan kitaplar dev§irmege bakmi§tim. Heniiz
bu ki-itaplan iyi, kotii diye ayirt edebilecek bir mudir fikir olcii-isune de malik degildim.
Tasavvufa, islam mutefekkirleri-ine, evliya menkibeleri. A dit ne varsa... Kafamda tama-miyle
posala§mi§; hurdala§mi§ hale gelen Bati biiyiikleri bir tarafa; asil Dogu ve islam buyukleri arasinda
benim-ikine benzer bir nefs muhasebesinden, fikir gilesinden gegmis. bin var midir diye
bakiyordum.
Diktigi gomlegi ayni yerden defalarla sokiip diken velinin:
— Nefsim beni bir §eyle me§gul etmeden ben, onu me§gul etmege bakiyorum!
Demesi... Ve ba§ka bir velinin durmadan te§bih ge-ikerken ne aradigini soranlara:
— Gafleti anyorum!
Cevabini vermesi... Bunlarda halimi andiran pirilti->lar gormekle beraber, sefil mevkiimi onlann
ulvi makam-ilanna yaki§tiramiyordum. «Gafleti anyorum !» soziindeki hikmete ve bu soziin
belirtttigi ihtiyaca muhatap olacak, o anda ve biitiin diinyada benden layik kimse bulunamazdi ama,
onlann Allah'a dogru ugu§lanndaki sihhatli hali ile, benim, yine belki Allah yolunda; fakat parga
parga edili-§imdeki hasta ifade nasil birle§tirilebilirdi? Bana, kemal yolunda akhn iflasini gormiis.
ve bu iflasin yangini iginde kavrulmus. biri lazimdi.
Nihayet buldum:
imam-i Gazali...
Sonra, o da veliler yolunda en ileri mertebelerden birine varan ve topraga bagh akilla, yani benim
kafa cin-
126
simle alakasini kesen koca imam-i Gazali, ba§langigta her §eyi «nasil?» ve «nigin?» isimli iki kol
iginde zaptet-imeye sava§irken oyle bir buhrana du§mu§tu ki, aylarca uyumami§, ruhunun
maddesinde agtigi yara yiiziinden tek lokma ekmek yese, yerlerde kivranacak hale gelmi§; ve
e§yanin kunhiinii aramak cehdi iginde biitiin bedahet duy-igulanni kaybeder gibi bir §ey olmu§tu.
Bu bahse «Tann-kulu» yazisinda biraz dokunmu§tuk.
— §u kadar ay surdu ve sonra §ifa buldum. Diyor imam-i Gazali ve ilave ediyor:
— Gordum ve anladim ki, peygamberlik tavn ak-^im otesindedir; ve her §ey, O'nun, Allah
Sevgilisinin batinindan bir feyiz nuru alabilmekten ibarettir. O nura teslim oldum ve kurtuldum!
Akil sahasinda bu davayi; idrak sirnni sir idrakin-de tamamlayan ve kafayi kafayla kalbe geviren
bu davalann davasini, kimse bana imam-i Gazali derecesin-de gosteremezdi.
§imdi kahyor i§, o buhran ile benimki arasindaki farki gostermeye...
«islamin Hiicceti» tugrasini ta§iyan imam-i Gazali Hazretlerinin, ayagi altindaki toz zerresinden
daha hakir oldugumu bilerek ve kipkirmizi kesilerek, Efendimin bir fermanini bildirmeye
mecburum:
Hastahgimdan sonra, bana ilk lutuflan, gektigim gile etrafindaki suallerimi cevaplandirmak olan
Efendim, «imam-i Gazali'nin buhrani mi daha buyuktii, benimki mi?» diye sormama kar§i, ayniyle
ve tek kelimeyle §oyle buyurdular:
« — Seninki!..»
Ho§; bir azabi daha derinden ve daha buyiik hisset-imi§ olmak, obiir gekenden iistiin bulunmak
iddiasina da
127
yol agmaz. Bu izahi, sirf yanh§ anla§ilmak korkusuna kar§i veriyorum.
Efendimden hatirimda kalan her sozii ayniyle inti->kal ettirmek borcunda oldugum igin,
kendilerinin, bu ka->dar nazik bir bahiste:
« — Seninki!..»
Buyurmalanni gizliyemezdim.
Sirasi gelmi§ken kaydedeyim ki, Efendimden bu-itun hatirladiklanmi tirnak iginde gosterirken,
onlara, ruh, 6z ve meal halinde, kelimesi kelimesine denecek kadar rHayet kaygisi igindeyim.
Sozlerinin bazilanysa, hem zarf, hem mazruf halinde, aynen...
AYNA
Hastahgim esnasinda ve giinlerce nereye baksam gordiigiim kipkirmizi bir renkten bahsederken,
diinyada bir esjne rastlamadigim bir zerafetle, iirperir gibi bir has-^sasiyet tavn belirttikleri,
goziimun oniinde. Sonradan og-rendim ve anladim ki, velilerin kalbi, miicella bir aynadir; ve oraya
muhatabinin her hali akseder. Mesela, suya du§-Tnu§ bir miiridi biti§ik odada kurutulurken,
dakikalarca zangir zangir titreyen veil...
Nitekim yine sonradan ogrenmis. bulunuyorum ki, hastahgimda kendilerini her ziyarete geli§imde,
Efendi Hazretleri, ben dondukten sonra saatlerce agirhk gecirir-lermi§...
Bir giin; huzurlannda, Halic'e kar§i oturmu§, vecd
128
icinde kendilerine bakarken, birden bire hastahgim icin §oyle buyurdular:
« — Eseri bile kalmadi, degil mi?»
Ba§ka bir giin de, §adirvanin bir yaninda ve yine bir siikun aninda, seslerinin en halavetli dilegi ve
gozleri-inin en aglamakh niyaziyle, buyurdular:
« — Sen hasta olma!..»
Su hikmetler kendilerinin:
« — Cemiyetteki ruh hastahklan iman eksikligin-iden doguyor...»
;< — Manevi acinin yaninda, maddisi hig...»
« — Kur'an sjfadir; fakat §ifa, suyun geldigi boruya tabi... Pis borudan §ifa gelmez.» (Ufuriikculeri
ve ufuriik-iculugu san'at edinenleri du§uniin!)
« — Manevi elem zamani, bunu maddi bir elemle ortmege bakmah. Mesela ayakta bir yara
vesaire...»
« — Sigara mubahtir. Gunde 9 veya 1 1 sigara ic!..>
129
« — Oruc tut; 50k sihhat bulursun!»
Sen giinde 8-9 saat uyumahsin!»
« — Itidal haddiyle difk, (vucutta toplanan erkeklik cevherini di§anya atmak), devalardan biri...»
— Ruhun kuvveti neyledir efendim? « — imanla...»
KALBE DUSENLER
«Hatarat»... Bu kelimeyi duydunuz mu? «Hatar»in cem'i... Bu tabir, tarikatta biitiin bir bahsin adi...
Yol ede-ibine ait §artlann en ehemmiyetlilerini gergeveliyen bir bahis... «havatir» veya «Hatarat»...
«Hatarat» kalbe ani olarak iniveren, ters fikirlere, zid manalara, musallat vehimlere, bogucu
hayallere denHliyor. Ve yola girenlerde mutlaka bu ba§hyor; ve onun nasil murakabe ve idare
edilecegini de bilmek gerekiyor.
I§te size, hastahgimla alakah bir yol hususiyeti!,,. Su var ki benimki bir maraz, belki de bu halle
kan§ik bir
130
marazken -nitekim sonradan maraz gidip hatarat devam etti- o, yolun ba§indakilere mahsus bir
hal... Ruhun esrar-di yapisina bagh, ruhu biitiin (anti - tez) aks-i davalarile galkandirmahali...
Salik (bir yola giren), i§te bu «hatarat»i ezip kog-inak, tarikat tabiriyle nefyetmek borcunda...
Yunus'un «Zehirle pi§mi§ a§'i yemeye kim gelir?» dedigi bu i§, ko-^lay degil... «Hatarat»in i^inde,
Allah'i inkardan nice ku-ifiirlere kadar turliisu vardir; ve §unu da belirtelim ki, on-^lar, imanin
kuvveti nisbetinde gelir ve korkulacak, deger verilecek §eyler degildir.
Halimi az cok icinde buldugum bu «hatarat» bahsi beni hemen sardi. Bir giin onlardan bazilannin
bana nasil musallat olduklanm ve onlan nasil kogdugumu anlatir-^ken tebessiim buyurdular.
Yanlannda ayakta duran Sakir; §u, esmer ve tath yiizlii gene, Efendi Hazretlerinin aynl-rnaz
nedimi:
— Evet, dedi; onlar gelir ve gecer; sonra insan, on-dan arasa, davet etse de bulamaz.
— Yaaa, evet, evet!..
Derken ben, tebessumleri devam ediyordu.
KERAMET
Gece... Mescide gecit veren bir odacikta oturuyo-iruz. Kendileri hasir koltukta, ben bir
iskemledeyim... Et-iraflannda yakinlanndan birkac ki§i... Dizustii, yerde otu-ruyorlar. Efendi
Hazretlerine kar§i naz makamindaki Sa-kir'cik gidip geliyor. Bir ko§ede semaver...
Ha, soylemeyi unuttum; Efendi Hazretlerinin evle-irinde semaver gece gundiiz kaynar ve
ziyaretgilere ustiis-
131
te gay verilir. «Artik igemem, af buyurun!» deninceye ka-dar...
Yemekten sonra gaylar igilmi§; Efendi Hazretlerin-iden, o muazzam temkin tavirlan iginde binbir
hikmet din-ilenmi§tir.
§akir'e emir buyurup bana bir defter verdirdiler.
« — Oku, dediler bana; yiiksek sesle oku!..»
Bu, «hatarat»a dair, kalemlerinden gikma bir risa-lecikti ve yiiksek sesle okumaya ba§ladim.
Tis yok; yalniz bir duvar saatinin tiktaklan... Din-ileyenler, mumkiin olsa, kalblerini
durduracaklar... Oyle dinliyorlar...
Risalede «hatarat»tan bahsediliyor; kaynagi, hik-imeti, onlan def ve nefyetme §ekli... Bunun igin
tedbir §u-idur:
« — Celal kelimesini, Allah ismini, medd ile geke-rek kalbden gegirmek ve dimaga dogru
yiikseltmek...»
Bahis bu noktaya gelince emir buyurdular:
« — Medd ile gek bakahm, Allah ismini!. .»
— Allaaaaaah...
Diye gektim.
O anda olan §ey...
MuthisJ.. Ayak uglannda oturan yakinlardan biri, galiba Eyiipsultan'daki aktar dukkaninin sahibi, o
tiirlii sarsildi ki, kopacak kadar sikilmis. bir gama§ir gibi kendi ustiinde birkag kere burkuldu, gozleri
kaydi, agzindan ko-ipiige benzer bir §ey gikti; ve bir doktora teslim edilse bir-ikag giinde ancak
diizeltilebilecek bir hale du§tii.
Ben dondum, herkes sakin; kimse adamcagizin yii-iziine bile bakmiyor, hepsi doktorlanndan
emin...
Efendi Hazretleri, herkesten daha sakin ve tela§siz, sadece adama ismiyle hitap ettiler:
« — Abidin!»
Ve adam; bir anda gozulup kendine geldi.
Bu manzara, etraftakilerin en tabii hadiselere mah-isus kayitsizhgi iginde seyredilirken, olmaz ustii
olmazin ancak goziyle gorene tecelli edecegi carpici mana, zaten tek keramet beklemek ve
istemeksizin teslim olmu§ bulu-inan bana nasil tesir etti, hayal edin!..
Bir miiddet sonra icimden dii§unuyorum:
— §imdi ben, gece yansi mezarlann arasindan na-isil inip de gidebilecegim?
Derhal ha§metli ba§lanni Abidin'e geviriyorlar ve diyorlar:
« — Necip Fazil Beyi sen gotiirursun! Beraber gHdersiniz!»
Efendi Hazretlerini ilk arayi§imda «ko§edeki ak->tar!» diye gosterdikleri ve bana yolu gosteren
Abidin ile kol kola mezarhktan iniyoruz.
— Fatiha okuyahm. Beklerler ve isterler! Diyor Abidin...
Okuyoruz.
Mezar ta§lannda tebessiim... Gokte ay bedr halinde...
Abidin elini uzatmis. Eyiip Camiine dogru bir nok-itayi gosteriyor!
— Bak, bak, §u i§ik gizgisini goriiyor musun?
— Evet, evet!.. Nedir o?
— Adi i§iktan ba§ka bir §ey...
— Yani?..
— Nur!..
Deride, tabutu, Efendi Hazretlerinin bulundugu nur onunden gegerken ne haller gegirecegini
goreceginiz Abidin nur iginde yatmaktadir.
132
133
EN BUYUK KERAMET
« — Gergek keramet, kerametin gizlenmesidir. Bu->nun di§inda tecelli edenler, velinin irade ve
ihtiyariyle de-igildir, ilahi hikmet oye gerektiriyor, demektir. O vakit de veil bir geng kiz kadar
hicap duyar.»
Bu hikmet, kihf ve ruh bakimindan elifi elifine kendilerinin...
Biitiin bunlan goriiyor ve duyuyordum da hala adam olamiyor, onlerinde diz gokiip:
— Beni ne yaparsaniz yapin; kapinizdan aynlmi-iyorum ve hizmetginiz olmaktan biiyiik §eref
tanimiyo-irum! Diyemiy ordum...
Bu duygu, benim bugiinkii dovunu§umdur; yoksa kapilannda kolelik isteseydim, bana, bu kapida
tovbenin tedrici oldugunu, yoluma ve nasibimin istikametine git-imemi ve her tiirlii ifrat ve
mubalagadan kaginmami soy-ileyeceklerdi. Eminim... Ama sugum sugtur, degi§mez...
En biiyiik kerameti, onu ortmek olan Velinin 6rtu->su altina kagmayi, ciicelerin hayatina veda
etmeyi becere-miyordum.
Bankada gah§mama mani olmadilar.
At merakimi, bir kagida bir hadis yazarak te§vik buyurdular:
« — Hayr, atlann alinlanna i§lenmi§tir. —
134
Her halleriyle derhal namaza ba§lamami hissettirir oldular.
Devamh olarak, evlenmem gerektigine i§aret etti-
ler.
Ve ba§ima gelen hallerin ceza cephesini §u hikme-ite bagladilar.
« — Ba§ina A ne geldiyse annene ettigin kotii mua-rneleden bil!»
GEMiNIN PASPASI
Biiyiik bir a§k havasi iginde ve en §efkatli kabul tavn kar§isindaydim. Fakat vaziyetim neydi?
Biiyiik olu§ mektebinin defterine kaydedilmi§ miydim? Yoksa sadece uzaktan sevgi ve saygi
kadrosunda mi kahyordum? Neza->ket ve alaka gosterilen herhangi bir ziyaretgiden farkim var
miydi?
Bana, ilk giinden son giine kadar:
— Bizdensin!.. Seni mensup ve mahsuplanmizin (baghlar ve hesabi goriilmii§ler) arasina ahyoruz!
Yola kabul edildin!
Tarzinda, onun benzerinde, benzerinin benzerinde ne bir §ey soylendi, ne en kugiik bir ima veya
ima golgesi belirtildi; ne de tarikata, tarikat edeplerine ait tatbiki bir §ekil, bir merasim gosterildi.
Yalniz be§ vakit namazda, bir safa dizilen; ve bunun di§inda, biiyiikliigii belirsiz bir biiyiigiin
etrafinda hikmet dinleyen, hemen hig konu§ma-
135
yan insaalar... Namaz kilar veya Efendi Hazretlerini din-ilerken titremeler gegiren bu insanlann hal
ve vaziyetlerini de bilmiyordum. Bu hal bana biisbiitiin heybet ve ha§yet veriyordu. Etrafinda
toplanilan biiyiik, biiyiikliigii belirsiz kilacak kadar biiyiik zat, yolun goriiniir tarafini da belir-isiz
kilmi§ti. Yolun nisbet i§aretlerine ait di§ goriinus. planinda en kiigiik emare yoktu. Bu tekkeleri ve
tarikatla-in kaldirmi§ olan kanunun goziinden kaginlmak igin taki-inilmi§ bir tavir degil, bir hakikat
edasiydi.
Nitekim bir gun §oyle buyurmu§lardi:
« — Hiikiimet tekkeleri kapatmadi; onlar zaten kendi kendilerini kapatmi§lardi. Hiikiimet bo§
mekanlan kapatti.»
Oyleyse hiikiimetin kapattigi, manada bo§ tekke-iler... Yasak edebildigi de, sahtekarlarca di§ plan
maskesi olarak kullanilmasi gayet kolay ve kokiinii kaybetmi§ me-rasim §ekilleri... Efendi
Hazretlerinde ise yolun oz haki-ikati olarak gizli kok nisbeti oyle yerindeydi ki, bazi zaruri di§
alametlerin biisbiitiin silinip ortadan kaldinlma-siyle miiteessir olmuyor; ve bu nisbet, i§igi suda
kepgeyle yakalamak gibi, kanunun tutabilecegi bir §ey olmaktan miinezzeh kahyordu.
Zaten ve esasen sohbet temeli uzerine kurulu; ve goriinmez radyo dalgalan §eklinde kalb
antenlerine gar-ipan gizli nura bagh bu yol, hukiimetlerce aziz tutuldugu giinlerde de dis. tezahiir
perdelerindeki cumbii§lere, uni-iformalara, kahplara, torenlere iltifat gostermis. degildi. Oylesine
ulvi, oylesine latifti ki, onu kalp paralar gibi te-idaviilde bulmanin ve aynca kalbten kalbe
tedavulune mani olmanin imkani yoktu.
Yol buydu; Efendi Hazretleri buydu ama ben ney-idim?..
136
Seyh Safiyiiddin Hazretlerinin:
Bigare Safi, sen tek ayagi yanmis. bir kopeksin ki,
Ug ayakla o §an kervaninin ardindan ko§maktasin...
Dedigi kopek kadar olsun, igeriye, oz kadroya kabul edilmis. miydim?
Bu niikteyi, uzun miiddet, gok uzun miiddet, Efen-idimin vefatina kadar tarn gozemedim. Ancak
vefatlann-idan sonraki ikinci buhranimdadir ki, birdenbire, on yildir agmadigim bir gekmecenin
ayagima du§iip iginden bir kagit gikmasi gibi, her §eyi ke§fettim.
Efendimin ileri dereceli yakinlanndan merhum Zi-iya Bey'in bana soyledigi, ke§fime tipatip
uygundu:
« — Sen gemidesin! Ayak silmeye mahsus bir pas-ipas olsan yine gemidesin! Seni birakmazlar!
Aldiklanni, , bir daha birakmazlar! »
MEMURIYET
Kalemime, fetih ve inki§af onunla geldi.
Igimde yepyeni bir diinya gorii§u, daha evvel ciim-ile ve fikir kahplanna dokiilmeksizin, yalniz
huzurlannda-ki kelime iistii feyizle, kendilerini tanidiktan sonra tutme-ye ba§ladi.
«Fildi§i Kule»yi yikip buyiik i^timai plana, cemi-iyet meydanina gikmak; orta yere bir tarih, nefs,
Sark ve Garp muhasebesi gikarmak, asnn nabzini bulmak ve her §eyi kendi vahidine ve oradan
mutlak vahide irca' etmek ihtiyaci, bende onunla dogdu.
(Sokrat)in yaptigi gibi, insanlan eteklerinden ge-ikip:
— Hey, nereye?..
137
Diye haykirmak ve:
— Her §ey yanh§; her §ey yeni ba§tan ele ahnmaya ve in§a edilmeye muhtag!.. Bizim di§anda
aradigimiz gii-'ne§, cebimizde kayip!..
Narasini basmak borcu, bende onunla gergekle§ti.
Tekrar ediyorum; tek kelime konu§madan, yalniz goriinmez feyiz mevceleriyle... Bu bir memuriyet
miydi?
Allah bilir...
Muhakkak olan §udur ki, ben kendilerini tanima^dan dik bir kaya uzerinde gururla dunyaya kar§i
dikilmi§ uyuz bir kegiyken, tanidiktan sonra; yere inen ve gegtigi yol boyunca siit koyuveren
memeleri §i§, patlayasiya §i§ bir koyun olmu§ turn. Otuz ya§ina kadar tiknefes ya§ayan ve bir iki §iir
kitabindan ba§ka bir §ey veremeyen ben, ondan sonra, piyes, fikir, tetkik, dava, tez; kirk elli ciltlik
bir gapa dogru yiikselecektim. Varsin benim «lahik §air» oldugumu gormeyenler bana «sabik §air»
desin, §iir ve san'ata sirt gevirdigimi sansin ve buna hayiflansin...
1935'te (Tohum), 1936'da (Agag Mecmuasi), 1937'de (Bir Adam Yaratmak) ve saire... Bilhassa
(Cile) §iiri... Derken (ideolocya Orgiisu) ve bugiinedek dava yo-dunda tip tip ve gap gap yiiz cildi
gegen eser...
Mecmuami gikaracagim siralarda huzurlannda ni-iyetimden bahsetmi§; ve emirleriyle Sakir'in
getirdigi Mu-hiddin-i Arab! Hazretlerine ait (tefe'iilname)den niyetime bir ayet meali halinde §u
cevap gikmi§ti:
« — Onlara mujdeler olsun.. .»
Miijde, geyrek asirdir hep gile ve kahir §eklinde te-icelli etti. Fakat mujdeligini kaybetmedi. Cileler
ve kahir-ilar caddesinde iti§e kaki§a yol agmaya gah§arak miijdeyi anyorum.
Bendeki her kiymet onun, her sug nefsimin...
138
O'DUR
Riiyayi anlatmi§tim ya...
Hani §u, bir (anfi)de gepgevre dizili nur insanlara ettigim hitap ve tam orta yerde oturan nurustii nur
yiizlii birinin kalkip beni alnimdan opmesi...
Anlattim ve §u kar§ihgi aldim:
« — in§allah 0'dur!»
Urperdim.
Demek ben Allah'in Resulunii, Kainatin Efendisi-ini, Varhk Sirnnin Gayesini gormu§tum riiyada...
Ve anla-'yamami§tim.
Riiyanin nasil gercekle§ecegini, ileride «Konfe-iranslar» bahsinde goreceksiniz.
Nurlariyle cilalanan fikir ve san'atimin ilk verimle-irinden bir ornek olarak, bundan otuzbes. yil
kadar evvel, bugiin bas. du§manim, o giin ve bugiin memleketin bas. ki— 'birlisi ve ba§ kufurlusu,
Solculuk karargahi bir gazetede gikan makalemi okumu§tum, §adirvan ba§inda, kendileri-ine...
Dikkatle dinlediler. Yazi bitinc&Sakir'den kalem istediler ve yaziyi gekip ustiine §6yle yazdilar:
« — Altun ile yazilacak yazi...»
Tiirk cemiyetinin Kanuni devrine kadar surmii§ a§k ve muvazene giginnda, bu mes'ut ruh
kivaminin nelere bagh oldugunu gosteren yazi; giine§, toprak ve aga? ha-ilinde, iman, cemiyet ve
ferdin nasil hamurla§mak borcun-ida oldugunu gosteriyordu.
Uzerinde Efendimin el yazisini ta§iyan gazete par-
139
^asini, aziz emanetleri arasinda sakhyorum. Hiiccetim; senedim ve dayanagim, o... Biitiir
fikirlerimin kontrol muhrii...
«Cile» §iirimi de derin derin dinlediler.
Ve siikut... Hatta memnuniyetsiz bir siikut...
Sonradan ben at derin derin du§undum; ve bu memnuniyetsiz siikutu, §iirin kendilerine okunan ilk
§ek-ilindeki bazi edeb hatalanna yordum. Gergekten, §iirde, onun ilk yazih§ §eklinde, mukaddes
ol^iileri ta§inr gibi edalar vardi. Vefatlanndan sonra bunlan duzelttim. Ne yapayim; yavas. yava§
adam oluyordum. Okyanuslar gibi dalgalanan gamur nefsimi yiiksiik yuksiik siizmeye me-imurdum.
Uzun bir siikut... Herkes susuyor... Ben de...
Nasil bir tecelli kar§isinda kalmi§ olacaklar ki, ba§-ilannin ustiinde adeta elle tutulabilircesine a?ik
bir nur huzmesi, en aglamakh sesleriyle, kendi kendilerine hitap ettiler:
« — Zerresini bile feda etmem!..»
Birden bire anlayamadik.
Sonradan ben anladigimi saniyorum.
Mukaddes olciileri ihtar ediyorlardi. Ve herkesten ziyade bana...
Muthis. an...
Onsuz hig bir §eye imkan yok...
Seriat falakasina yatirmadan nefsi, hi? bir olu§a yol yok...
140
Mukaddes falaka, muazzez falaka... Sen ne giizel-isin. Aci goruniiyorsun ama, tad sensin...
ALAFRANGA KEMAL
Burhan Toprak'i goturdum kendilerine... Daha ev-vel de Burhana bir sura izah:
— Di§tan hig bir §ey goremiyeceksin! Di§ini biitiin iddialardan temizlemis. olan insanin nasil bir
batin ta^idi-igina ve neyi gizledigine dikkat et! Olanca niikte ve neza^ket burada... Suallerine di§
plan hesabina yeter derecede, ne eksik ve ne fazla, kupkura cevaplardan ba§ka bir §ey
alamiyacaksin! i§te, bu kurulugun ve basitligin otesindeki ha§mete gegebilmektir ki, hiiner... Ona
gore davran!..
Gittik.
«Kemal, Kemal!..» diye cirpinan ve birarahk bunu Garp yollanndan «alafranga kemal» olarak
dev§irebilece-gini uman dostum, yine o eski temayulunden kalma ukde-isini, ilk sualiyle belirtti:
— Hazret-i isa hakkinda ne buyurursunuz? « — Babasiz Hak Peygamber...»
Ve siikut...
— Peygamberimize nisbetle farklan?
« — Biiyuk...» Ve siikut...
— Ne gibi?..
« — Hazret-i isa melekiyette en iistiin dereceydi;
O'na nisbetle bir eksigi vardi.» Ve siikut...
— Neydi eksigi efendim? « — Be§eriyeti!..»
141
Bu son cevap, hakikat orsiiniin iistiine bir balyoz gibi inmi§ti:
Melekiyette en ileri, fakat melegin secde ettigi be-i§eriyette, O'na nisbetle eksik, babasiz Hak
Peygamber Isa Aleyhisselam...
O siralarda bana eserlerinden bir kacini hediye eden Burhan Toprak, bunlardan birinin iistiine §u
ithafi yazdi.
« — Bana, Alafranga Kemal'in bo§lugunu gosteren Necip Fazil'a...»
Burhan Toprak'in Yunus ve Mansura a§ki da malum...
Ona da cevap:
— Toman getiriniz!
TOMAR
Ben ki, onlann, Burhan'dan eksik delisi degilim; bu yaman gercegi ne de derinden seziyordum.
Daha evvel kendilerine Yunus Emre de sorulmu§-itu. Sadece ve kisaca:
« — Ariflerden...»
Buyurmu§lardi.
NASIP MESELESI
Burhan Toprak'in rahmetli zevcesi, Mare§al Fevzi Cakmak'in kizi Muazzez icin, yetmis. bin Tevhit
kelimesi okunup hediye edilmesini tavsiye ettiler.
Bekta§ilik hakkindaki suale: « — Hak tarikat olarak ba§ladi; fakat birkac batin sonra bozuldu.»
Buyurdular.
Burhan Toprak'in oniine, manevi nisbetlerinin kol kol agacini gosteren biiyiik bir tomar actirdilar ve
dediler:
« — Bu namsiz ve ni§ansiz insanlardan her biri bir mansur'dur.»
Mansur ve Yunus Emre delisi Burhan Toprak, bu cok yerinde baghhgina kar§i, onlann da derecesi
iizerinde bir olcii kazaniyordu. Hakikatte Efendi Hazretlerinin mu-radi §uydu:
— Bu namsiz ve ni§ansiz, kendilerini silip yok et-imis, insanlardan her biri, bir Mansur'dur. Dava;
§6hrette degildir.
142
« — Resim hiirmet makaminda olmazsa caizdir. Yerde ve hiirmet ifade etmiyen her yerde...»
Dediler.
Besmelesiz kesilen hayvanlann etlerini yemekteki mahzuru one siiren birine dediler:
— Sen yerken Besmele cekiyorsun ya; ona bak!..
143
Kur'anda, bazi surelerin ba§indaki kesik harfler (Huruf-u Mukattaat-i Kur'aniye) veya (Tavasin-iil-
Kur'an) hakkinda buyurdular:
— Onlar, sevenle sevilen arasinda §ifreler...
ve daha sonra senator), biraderzadeleri Faruk I§ik, Avu->kat Vecihi I§ik... Damadi, eski Van
Mebusu Ibrahim Bey, (Arvas) ismini tercih etti.
Nedimi ve en yakini Sakir, Sakir Uci§ik...
Manevi yakinlanndan Ziya I§ik, Muhip I§iklar...
Safii mezhebinden olduklanni duydugum zaman, sanki ayn devletlerin tabiiyet halkasindanmi§iz
gibi uzul-imu§tum. O zamanki ilmim, arada hig bir fark bulunmadi-igini gosterebilecek capta
degildi. Onunla ayn odalara du-§uyormu§uz gibi, duydugum cocukca uzuntii kar§isinda, ne giizel,
ne zarif tebessum buyurdular...
Ve yazi masasinin cami altinda «01 ve ol!» diye bir nara yazih olan Burhan Toprak'in:
— Ne yapip da olmah?
Qghgina gayet sakin, cevap verdiler: « — Nasip meselesi...»
Nasip olmayinca care yok, demek istiyorlardi. Olunca da olmamaya imkan yok.
— Sen de anhyorsun ki, nasibin yokmu§...
tigisiK
Soyadi Kanunundan sonra «Uci§ik» ismini aldilar. «Arvasi» lakaplanni- soy adina cevirmeksizin...
Bu ismi, kiigiik farklarla maddi ve manevi yakinlan da aldi. Anka-ra'da Divan-i Muhasebat
uyelerinden (sonra reislerinden
144
Yakinlanndan en ileri derecede gordugum, Halid Bakir ve Ziya I§ik'ti. ikisi de rahmetli... Halid
Bey Istan-ibul Sihhat Muzesinde mulaj miitehassisi, Ziya Bey de Karamursel Fabrikasi Mudurii...
Birinde rikkat ve rah-imet, obiiriinde olciilere baglihk noktasindan §iddet ve salabet mizaci,
harikaydi. Ve Cevat Yucemen (emekli su->bay)... A§kta ve me§kte §iddetlilerden...
Ziya Bey'in damadi, Albay, kimyager Hilmi I§ik'la, Faruk Bey'in damadi, dis. doktoru Sabri I§ik...
Ve eczaci Ilyas Ketenci...
Her biri, mizaclannin aynasina gore, o i§ikustu l^i^gi pinldatan aynalar... Ne yapayim ki,
kendilerinden, an-cak Efendi Hazretlerinin huzurundaki tecelli vesileleri iginde bahsedebiliyorum.
Bunlardan Halit Bey -nur iginde yatsin- Efendimin vefatindan sonra beni enseleyen ikinci gile
iginde en ya^kinim oldu. Ne ince, ne derin, ne sevgili insandi o... Ve Muhib, -Allah gonliindeki
nuru artirsin- ne ince, ne derin, ne sevgili insandir o...
Hele Faruk Bey... Ne vekar, ne edep, ne ahlak, ne muhte§em idrak abidesi... O da gitti. Hepsi,
hepsi...
Bu isimleri, bundan sonra gelecek hatiralann has isimler fihristi diye takdim ediyorum.
145
Iki ogullan var: Kadikoy Miiftusu'yken vefat eden Mekki Uci§ik ile Munir Uci§ik...
O'nun miibarek ogullan dedikten sonra, aynca va->sif aramaya ne hacet...
Mekki Efendinin ogullan, Baha ve Suheyl'den de Taha ve Fehim... Ve obiir ogullan. Hikmet ve
Medeni... Efendi Hazretlerinden gelen Nur nesli bu «Uci§ik»larda devamda...
PIYES
1937 - 1938 temsil yihnda Sehir Tiyatrosunda oy-inanan, Muhsin Ertugrul'un bizzat oynadigi, ate§
icinde kavrularak oynadigi, gecirdigim biiyiik ruh cilesinin sah-^ne destani «Bir Adam Yaratmak»
piyesine, yakinlanndan bircogunu gonderdiler. Onlara tahsis ettirdigim locada, derinlere i§leyici
gozleriyle Muhip'cigim, dirsegini loca-inin kadife balkonuna dayami§, piyesi seyrederken
kar-i§imda...
Piyese, yedi sekiz yil sonraki tekrannda da Halid Beyle beraber gitmi§tik. Efendimin, rikkat,
rahmet, zera-fet madenleriyle bir kup gibi doldurdugu miistesna insan, beni ne de sicak kucaklami§,
tebrik etmi§ti.
Piyesimden bahsetmek sevdasinda degilim; her §e->yi ona baglamak davasindayim.
146
MUHAL FARZ
1935'ten ba§layarak 36, 37, derken yolum, bir tef-itis. heyeti icinde, Zonguldak 63 numarah korniir
madenini tefti§e cikti. Piyesimi yazdigim yer... Emrimizde ingiliz atlan, otomobil, giizel bir villa...
Tarn rahattayiz. Ruhi sihhatce fevkalade iyiyim. Hie bir zaman olmadigim ka-idar... Orada, Allah'in
Sevgilisine ait eserimin ba§langicim yazmaya ba§ladim. Ruhca cok iyiyim ama, daha evvel
bahsettigim «hatar»lann ce§itleri, viz viz, kulagimin di-ibinde i§liyor.
Bir gun denizde, bir kayanin ustiine cikmi§, giine§-ileniyorum. Allanin Sevgilisine dair, goz
ya§indan harfler-ile yazdigim ba§langic yazisinin tesiri icindeyim...
Kulagimda ani bir «hatar» viziltisi:
— Sen Peygamberini o kadar seviyorsun ama, Onun Yolu seni ebedi cehenneme gotiirecektir .
Bu, ahmakiistii ahmak, igrencustii igrenc «hatar»a onu kovmaya bile tenezziil etmeksizin sirtimi
cevirdim. Hayret! Yine o, yine o, yine o!.. Boyle sesler, ruhumuzun esrarh yapisi icinde, nereden
kopup ve hangi merdiven-ilerden cikip kar§imiza dikiliyor?..
Siddetle kovdum. Yine geldi.
Nihayet ben de onu kar§ilayip, cevabimi, agzimdan kelime kelime dokuliircesine kafasina carptim:
— Peygamberimin Yolu ebedi cehennem olsa bile ben ondan aynlmam! Anladin mi? Var mi ba§ka
bir diye-icegin...
Hayret ki, hayret!.. Bu sert cevap kar§isinda «ha-itar», i§iklar yaninca karanhk ne olursa oyle oldu.
Kacti, silindi, yok oldu. icim, zevk ve saadet dolu, denize atla-iyip ciktim.
147
Istanbul'a gelince kendilerine anlattigim zaman gu-iliimsediler:
« — Cok giizel, dediler; giizel cevap vermi§sin!.. Yalniz kiiciik bir eksigi var... Cevabinin icine
(muhal farz) tabirini siki§tirmahydin...»
Yine, basitlik icindeki ha§mete hayran oldum. Oy-ile ya, o yolun cehenneme cikmasi muhaldir.
Dava, bu muhali ba§a alarak yola baghhk gostermekte; ve inadin degil, hakikatin sebatini
belirtmekte... «Muhal Farz» oyle bir can kurtarandir ki islam tefekkurunde, vakialan ille zid
cephelerinden de kurcalamak sevdasindaki akhn tu->tunma halkasi gibi bir §ey...
— Muhal farz, Allah olmasaydi...
Diye ba§lar ve daireyi emniyetle doniip mutlak varhk noktasinda karar kilabilirsiniz.
Elime, §iiphe celladina kar§i kullanilacak alete ait, en giizel usul olciisu gecmi§ti.
HAS ISiM
Varhgin Tacina dair, Zonguldak'ta yazdigim yazi §6yle ba§liyor:
— Ya(M !)
Noktah yerde O'nun ismi, has ismi... Mukaddes has isim... Yani mukaddes isme, nida siygasiyle
hitap ediyordum.
« — Onu cikar oradan, buyurdular; Allahin Resuliine, has ismiyle ve nida siygasiyle hitap olunmaz.
— Nicin efendim?
« — Haya meselesi!.. Allah bile Kur'aninda, Sevgi-ilisine, has ismiyle nida ederek hitap etmedi.»
148
Buyiik sir kar§isinda yandim, kill oldum. Bizzat Allah'in haya gosterdigi sir...
— Kur'anin hie bir yerinde boyle bir hitap yok
mu?
Kisa ve sert:
« — Hie bir yerinde !..»
Gercekten «de ki» manasina «gul» kelimesiyle ba§layan bir cok ayette, bu hitaptan sonra isim
gelmedigi, goziimun oniinden geciverdi. Buna kar§ihk, bircok tefsir-cinin «de ki ya M !» diye
kullandiklan kli§elerdeki ka-ibahk icimi burkuttu.
HAM VE KABA SOFTA
Sir idrakinden uzak, her §eyi nefsaniyetlerine irca edici ve her§eyin kabugunda kahci boyle tipler
icin, Efen-idimin yaftasi hazirdi:
« — Ham ve kaba softa...»
Tabir, ayniyle kendilerinindir. Bu da bende butiin bir metodun anahtandir.
Ham ve kaba softa, emirlere, a§k eksikligiyle de olsa korii koriine bagh olan degil -emirlere korii
koriine bagh olmak, ebediyen gozii ve gonlii acik olmaktir-; on-ilan kendi havasiz ruhuna indiren,
iclerine giremeyince, hikmetlerine sizamiyan, sirlanni tadamiyan ve mukaddes olciilerin aynasinda
kendi nefsini gosterendir Yoksa gor-idiikten sonra gozunu yummak ve korii koriine baglanmak ve
artik ebediyeti goren bir goz sahibi olmak, ne devlet!.. Ona a§k derler... Ke§ke bu manada softa
olabilsek...
Tarihimiz boyunca ne cektikse, belirttigimiz gibi a§ksiz, hikmetsiz ham ve kaba softalardan cektik!
149
AH!
Efendim, bir gun, elbette tek cizgiden ibaret olan iman istikametinin bedahatini belirtmeye liizurn
gorme-iden mucerret inanmanin kuvvetini gostermek icin §oyle buyurmu§lardi:
« — Inan da, istersen bir odun parcasina inan!..»
Zonguldak'ta kaleme aldigim ba§langic yazisinin bir yerinde, «Kim inanir, kim inanmaz?» diye bir
istif-iham actiktan sonra «ya beyninin her atomu bir giines. ka->dar i§ikh imam-i Rabbani inanir, ya
en basit bir koylii... Ya en biiyiik, ya en kuciik...» gibilerden bir fikir yurutu-iyor, ikisi ortasi
ahmaklann inkara memur olduklanni kaydediyor; ve en kiiciik insandaki gizli ruh feyzini, belki de
yanh§i bile bilmemekten gelen bir imtiyaz olarak gos-iteriyor, bunlar hakkinda kullandigimiz «saf»
kelimesini, i§te, yanhs. ve dogru hie bir §ey bilmemek hikmetine bag-ihyordum.
Sira bu satirlara ve «saf» kelimesine gelince:
« — Ah...»
Dediler; ve ne derinden, ne icli, ne guzel!..
Kendilerindeki tek heceli bir «ah» lafzinin hudut-isuz derinligini gostermek igindir ki, bu kadar laf
ettim ve-bunca vesileyi kan§tirdim.
ABDULHAK HAMID
O siralarda Abdiilhak Hamid 6lmii§tu. Nitekim Zonguldak'ta ona ait bir de konferans vermi§tim.
Seksenaltihk Hamid, hemen her an, benimle, otuz-iluk gen? dostuyle bulu§mak ister, bana ve
du§uncelerime
150
aanp bir tiryakilik gosterirdi. Kendisine ve Lusyen Hani-imefendiye, Efendi Hazretlerinden
bahsetmi§tim. £ok alakalanmi§lardi. Efendi Hazretlerinin eserinde «Edep» bahsinin ba§langicim,
edebin tarifini okumu§tum Abdiil-ihak Hamid'e:
« — Edep hududa riayet etmektir. En biiyiik edep, ilahi hududu muhafaza...»
Bu, her zamanki vekar iginde, muazzam ifade, o kadar ho§una gitmi§ti ki Hamid'in, o da Efendi
Hazretleri gibi bir «ah...» gekmi^ti. Son giinlerinde:
— Ah, bir mur§ide ihtiyacim var, bir mur§ide ihti-iyacim var...
Deyip duruyordu.
— I§te miir§id, demi§tim; en biiyiik miir§id!.. Biitiin emeli, Efendi Hazretlerini gormekti.
— Gorii§eyim de, demi§tim; sizi bir otomobille kar§isina kadar gotiirurum.
Bundan Efendi hazretlerine de bahsetmi§tim ve §u cevabi almi§tim:
« — O bizden ya§ga biiyiik... Biz onun ayagina gi-ideriz.»
Fakat olmadi, iistiine dii§emedim; Efendimle Ab-idiilhak Hamid'i kar§ila§tiramadim. Nasip
meselesi...
Zonguldak'ta bir at kazasi gegirdim ve saatlerce baygin yattim. Bayginhgimda tek bir riiya veya
ruyamsi bir §ey...
Muayede salonu gibi fevkalade bir odada; iki yaHdizh koltukta, sirtlannda bala riitbesinin
uniformalan ve ellerinde kihglan, biiyiik babam ve Abdiilhak Hamid...
151
Ikisi de rahmetli... Biiyiik babam beni goriince gulumsii-iyor ve eliyle «gel gel!» diye i§aret ediyor.
Abdiilhak Hamid ona doniiyor ve:
— Hayir efendim; onun cemiyette yapacak daha 90k i§i var!..
Diyor.
Bu riiya sona erdi ve ben bayginhktan siynldim, kalktim...
In§aallah cemiyette yapacagim i§ler heniiz bitme-imi§tir.
TESELLI
Biitiin bunlar oluyor, goruliiyor, du§uniiluyor ya... Beni hala adam olmu§, hig degilse di§ hiza
gizgisine gire-ibilmi§ sanmayin!
Canevimden oku yemi§ bulunuyorum ama okun sapindaki, bolca tutulmu§, kalomah ipi istedigim
tarafa siiriikleyerek yine di§ diinyayi ta§ ta§ koklamakta devam ediyorum. Sonra dovuniiyorum,
aghyorum, bazan doviin-imek de gelmiyor hatinma; ve daima nefsime miiddet us-itiine miiddet,
vade ustiine vade bagi§layarak, sefil ve pe-iri§an, suruniiyorum.
Kirk ya§ina kadar tesellim:
— Ellisinden sonra in§allah...
Parisa Hazretlerinin sozlerini elimle kaydediyor, ona bayihyor da bir tiirlii tabi olamiyorum:
« — Gafil halk, kesik ve bitkin, bir laf eder: Yann olsa da bir i§ i§lesem... Bilmez ki, bugiin, diinkii
giiniin yannidir. Bugiin ne i§lemi§tir ki, yann bir §ey i§leyebil-isin?»
152
Teselli, hep teselli, kuru teselli; §eytan tesellisi...
Efendimin ba§ka bir miinasebetle sozleri:
« — Allah herkese bir tiirlii, tesellisini verir.»
Burhan Toprakla gittigimiz ikinci bir defa, mesci-ide biti§ik oturma odasinin camindan onlan,
ak§am nama-izini kilarken gormu§tuk. Namaz bitinceye kadar ayakta beklemis. ve ha§yetimizden
oturamami§tik.
Sakir, imam; Efendi Hazretleri ve yakinlan, arka->sinda...
O ne namazdi!
Sakir'in sesindeki ahenk, ahengi bitirdikten ve onun otesine gegtikten sonra basjayan kalb sesinin,
kiyam halinde bir ruh haykin§inin ta kendisiydi. Evet; kiyam, gonliin ayaga kalkmasi, Allah
kelaminin burundugu o ha-rikalar harikasi seste topyekun biitiin insanhk mezardan kollanni
yiikseltmi§ gibi bir eda:
— Allahii Ekber, Allahii Ekber...
Ben heniiz bu hizanin di§ gizgisine bile gegeme-imi§tim.
KERAMET MAHCUP
I§te §imdi, Efendimin, yalniz bana tecelli eden, giinkii yalniz bana cevap olarak gosterilen bir i§ini
belirt-imek zamani geldi.
Is. mi; her §ey i§... Keramet sozii, bu i§deki buyuk-ilugu belirtmekten mahcuptur. Yani herkesin
agzindaki keramet sozii... Onunki gergek keramet...
Allah bilir ki, kerametlerin en ulvisinde bildigim Efendimden hig bir an zahir kerameti beklemeden,
iste-imeden, bu lutuf bana geldi:
153
Kendilerini galiba bir camiden, galiba Beyazit ca-rniinden almi§tim. Ders bittikten sonra beraberce
bir oto-imobile binmi§, Eyiib'e gelmi§tik. Mahut dik yoku§u, be-raber, kiigiik adimlarla gikmi§tik.
Ben; onun, ayagindaki toza kurban fedaisi, koluna girmi§tim. Sakir'in yerini al-imi§tim.
Sadirvan ba§inda oturmu§, mescide biti§ik came-ikanh odaya gegmi§, gaylanmizi igmi§,
namazimizi kiHmi§, ev tarafindan a§agi kata inip yemegimizi yemi§, tek-rar yukanya gikmi§; evin
kapisi oniide yer almi§ bulunu-iyoruz. Hemen biitiin giin devam eden beraberlik ve soh-betden
sonra, hafif bir dalginhk, du§iince am... Uzun siikut...
Ben kapiya kar§i bir banko uzerindeyim. Kendileri, bir iki metre ilerimde, cephemle solum
arasinda; hasir koltugunda...
Etrafta birkag yakini; o kadar...
Uzun siikut...
Birden, igime bir ate§ du§tii. Kendime, igimden, harfi harfine §unlan soylemege ba§ladim:
— Sen ne adi, ne pestpaye insansin! Efendinin ya^nina geliyor, birkag saat kahyor ve kar gibi
beyazla§ip ugarak, bulutlann ustiine basarak gidiyorsun! Kapidan gi-ikar gikmaz yine eski insan!..
O bembeyaz halinle zift figi-darina bahklama dahyorsun! Sonra yine gel, yine temiz-ilen, yine git,
yine kirlen!.. Sen adam olmazsin! Sen; gos-iterilen dogru yolda kendi iradenle tek adim atmak
§erefi-ini kazanamazsin!
Ve tarn bu noktada, daha yiiksek bir ig sesleni§iyle kendi kendime haykirdim:
— Bizim gibi sefilleri kendi halimize birakmama-ih... Bizi, tarn tabiriyle, tasarruf etmeli... Biiyiik
veil, bizi
154
bir nazariyle tasarruf etmeli... Biiyiik veli, bizi bir naza-riyle tasarruf edip butiin dis.
alakalanmizdan sokiip kopar-imah, kurtarmali ve ayaginin dibine serip «i§te hepsi bu kadar!»
demeli... Bizi tasarruf etmeli, beni tasarruf etme-ili...
Ba§im oniimde, bunlan du§unurken, birden, butiin omriimde ne bir e§ini gorebilecegim, ne de hayal
edebile-icegim bir hal!.. Kalbim, bir lastik gibi, cephemle sol tara-ifim arasinda uzuyor!.. Aman, ne
oluyorum ben? Kalbim bir lastik gibi uzuyor; ve ben, diinyanin en korkung aci-siyle, en tath
duygusu arasinda avazim giktigi kadar ba^girmak istiyorum! Dayanilmaz bir aci ve dil
dokundu-rulmaz bir tad...
Bir de ba§imi kaldinnca ne goreyim?..
Efendi Hazretleri, bir arslan gibi ha§metlu ba§lanni bana gevirmi§ler, o miithis. gozlerini iizerime
dikmi§ler, bakiyorlar...
£»anki demek istiyorlar:
— Sen misin tasarruf istiyen?.. Acaba sende buna dayanacak takat var mi?..
Hemen ruhaniyetlerine sigindim; kalbim yerine geldi, nefes aldim.
Bize ilk geli§imizde yolu tarif eden aktar, Abidin Bey, oliiyor. Tabutu, dik yoku§tan yukanya
gikanhyor, setin oniinden gegirilerek biraz ilerideki kabrine gotiirulu-iyor.
Tabut tarn evin oniine gelince, Efendi Hazretleri setin ustiine gikip bakmi§lar...
Dort omuz iizerindeki tabut durmu§... Oldugu yer->de mihlanip kalan, ta§iyanlar degil, tabut... Ve
tabut,
155
Efendi Hazretlerine dogru donmege ba§lami§... Donen, ta§iyanlar degil, tabut...
Efendi Hazretleri, kisa ve belirsiz bir duadan sonra elleriyle «g6tiirun!» diye i§aret etmi§ler; tabut
yoluna de-^vam etmi§...
Bunu, yakinlardan, en emin agizlardan dinledim.
«RABITA»
Heniiz e§iginde bulundugum yeni iklimin havasina sadece saygi ve sevgi sahibi uzak bir seyirci
veya ziyaret-igi gibi degil, ezeli bir bildik sahabetiyle ahndigim ve ya->vas. yava§ ah§tinldigim
hissini veren bu siralarda, bana Efendi Hazretlerinin ikinci bir kitabini sundular. Matbu ve kugucuk
bir kitap, bir risale... «Rabita-i Serife» risale-isi... Kendileri, vaktin geldigini her halde goz ucuyla
i§a-ret ettiler ve risale hemen elime siki§fisldi.
Evvela, Efendi Hazretlerinin eserlerinden birine daha muhatap olmaktan ba§ka mana veremedim bu
i§e... Ba§tan ba§a ve defalarca okuduktan sonra bile... Daha sonra, 90k sonra, vefatlanndan sonra
bile... Daha sonra, 50k sonra, vefatlanndan sonra ogrendim ki, ilk eserleri herkese mahsus bir
kitap... «Rabita-i Serife» ise yalniz manevi deftere kaydedilenler igin...
Bu, ilk eserlerinin belki yansindan da ufak, iki ug formahk bro§iirde, gayenin, gayeler gayesinin
metod cep-ihesi, billur gizgileriyle, apaydinhk resmediliyor ve yolun kainat sirnni ^ozmeye mahsus
anahtan, nasil kullanilaca-igi bakimindan ele teslim olunuyordu.
Birinci eserleri gibi, evvela, akil iistii davanin akli bilgi gergevesi diye aldigim ve fiili nuktesine, bu
niikte-
156
nin §ahsima yoneli§indeki hususi manaya dikkat edeme-idigim kiigiiciik regete -evet, bu risale bir
oliimii yenme regetesiydi- eczahanesini bulmak, ilacini yaptirmak, ige-ibilmek ve sora dayanmak
kaydiyle, bana bir ihtardi:
— Kabul edildin!.. Simdi ol bakahm!.. Gordiigiin §ekilde...
«Rabita-i Serife»nin, metod olarak akli bilgi cep-ihesinde, yeni ve gizli bir §ey yoktu. Biitiin «Altun
Silsile» boyunca tek usul... Asli Sahibinden, alemlerin kendisi icin yaratildigi Varhk Tacinin
Sahibinden beri gelen usul... Bilgisi de umumi ve meccani... Biitiin hususilik ve pahahlik, onun
§ahsa mal edilebilmesinde; yani ir§at edi->ciyle, ir§ada layik goriilenin, bu metod halkasinda bir
ara-iya gelebilmesinde... Ve lafta degil, halde...
Herkes hesabina davanin en cetin tarafi olan dok-itorunu ve eczahanesini bulmak, ilacini yaptirmak
diye bir §ey kalmiyordu benim icin... Mg, doktor eliyle ve yapil-imi§ olarak geliyordu. Icebilecek
ve dayanabilecek miy-dim? Biitiin mesele, biitiin mesele burada!..
USUL
Yola girmek istiyen, tarn bir ic ve di§ temizligi icinde, Biiyiik Kapi'nin bekcileri «Altun Silsile»
Kahra-imanlanna yonelecek ve yalvaracak:
— Beni de baghlarinizin, hesabi g6riilmii§lerinizin arasina aim!
Kim bilir nasil; daglan ve kayalan eritici bir yan-iginla ici kavrularak yalvaracak...
Sonra iki rekat istihare namazi kilacak...
Alacaklar veya almiyacaklar...
157
Bundan kendisinin haberi olacak veya olmiyacak...
Hatta miir§idi bile, isteklisinin kabul edildigini bUecek veya bilmiyecek...
Ir§at ediciyle ir§at edilenden, isteklinin yola kabul edildigini, ikisi de bilebilir yahut sadece miir§it
bilir, ya-ihut da hicbiri bilmez. Ve ir§at devam eder.
Kabul ediimeyexi, miir§ide maliimdur; hatta, umu-imiyetle, kabul edilen de...
Risalenin bu noktasinda, giine§in pi§irdigi bir ka->vun misali... Giine§, kavunu bilmese de pi§irir;
kavun, gu-ine§in farkinda olmasa da pi§er. Elverir ki, aradaki bag ve liyakat olciisii kurulsun... Eger
iki tarafli verici ve ahci §uur ve bilgi yerine gelirse, i§, arabanin tath bir meyil iizerinde kaymasi
gibi kolayla§ir.
Ilahi esrar!... En biiyiik ilmin, idrakin, istiklalin icinde bile herkes Allanin kuklasi... Bildiren o,
gosteren o, hareket ettiren o, sonra biitiin bunlan gizleyen ve ula-§ilmazjjjr sonsuzluga yol acan
yine o...
Gordiiniiz mii, kapidan iceriye daha ilk adimin §ar->ti, -iceride atilacak adimlar, acilacak kapilar ve
a§ilacak gecitler sonsuz- girmek istiyen ve hatta yol veren hesabi-ina ne kadar ince ve girift?..
Ya, insan tarlalannin tepesine, gunes. diye bal ka-ibaklan asip «seni iceriye aldim, seni almadim!»
tarzinda hiikiim kesen ve ilahi yolun isteklilerine, bir kuliibe iiye olma muamelesindeki kabahgi
tatbik eden §arlatanlar!..
Ondan sonra is. «rabita»ya geliyor; oliimsiizliik ilacinin ba§ unsuru olan baglanma i§ine...
Soyle: Kibleye kar§i oturup gozlerinizi yumacaksi-iniz. Kalbinizi, geni§, uzun bir dehliz, bir koridor
farz edip, miir§idi onun iizerinde size dogru geliyor goreceksi-iniz. Hayal hazineniz, miir§idi her an,
kalbinizin icindeki
158
madalyonda muhafaza edecek... Noktasi noktasina, cizgi-isi cizgisine...
Bu, «rabita»nm iptidai §ekli... Bir de onun «telebbiisi» giyim §ekli var ki, muazzam... Kendinize,
miir§idinizi giydireceksiniz. Yani arada siz yoksunuz; miir§idiniz var... Yiiziiniiz, ka§iniz, goziiniiz,
agziniz, bur-inunuz, hep onun... Elleriniz, parmaklanniz, kihginiz, ki-iyafetiniz dc.Sanki siz
O'sunuz.
Zikir, Allahi anma, bu vaziyette...
Ibadet, namaz bu vaziyette...
Hatta her §ey, her iyi ve giizel §ey, bu vaziyette...
Taki
Hele sirasi gelsin...
SIR
i§te «rabita»; i§te Kur'anla, Kur'anin sonsuz derin-iliklerinde kaybolanlann gorebildigi mutlak
olciiyle sabit vekat'i keyfiyet...
Erenler yolunun da, her §eyin de sahibi Allah Sev-igilisinden sonra ba§ kilavuz Ebu Bekir,
Efendisine, Kainatin Efendisine o tiirlii rabita etti ki mahrem yerler- de, el ve yiiz yikama yerlerinde
bile bu rabitayi cozeme-mekten yine O'na §ikayet etti.
Biitiin erenler bu yoldan erdi.
Rabita, Allahta fani olmanin ba§langici, miir§idde fan! olma hali...
Zikirsiz rabita; Allanin huzuruna, miir§idin ruhani-yet kihgiyle cikma, cikabilme sirn...
159
Sozde iman yobazlanna kar§ihk bir de kiifiir yo-ibazlan vardir ki §6yle derler:
— Allahla kulun arasina girilmez! Gordiiniiz mii, nasil giriliyormu§?..
Fakat bu girme degil, kulu Allaha gotiirme i§i... Yoksa zaten her fert Allahiyle yapayalniz;
meleklerden bile gizli kalacak derecede yalniz... Bu manada zaten ara->ya girmek muhal... Fakat
ileridekinin geridekini cekip go-itiirmesi bakimindan, Allah ve hakikate delalet yolunda vasitanin
ne demek oldugunu o, kafasi balyozla ezileme-yecek kadar sert kiifiir yobazina §oyle anlatiniz:
— Sen, raftaki bir kitabi almak icin bile araya vasi-ita katar, iskemleye cikarken; sen vapurdaki
yolcuyu sec->mek icin bile vasitasiz edemez, eline bir diirbiin ahrken, Allaha vasitasiz ermekten,
hatta tapmaktan nasil bahsede-ibilirsin? Kopriiden Uskiidar'a gecmek icin bile vasitasiz kalsan
tn A iin Karadenizi dolanmaya mecbur olan sen!...
En biiyiik vasita, O, Peygamber, Peygamberlerin Peygamberi...
Sonra sahabi...
Sonra veli...
Sonra alim...
Sonra Miisliiman, sadece, basit ve kuru Miislii-iman... Herkes herkese ve her §ey her §eye, vasita...
Boy-ileyken herkes ve her §ey, Allah ile dosdogru baglantida...
Ve «Rabita», vasita hikmetinin en ileri metodunu inkar edici, sozde dindarlann da bulunu§u...
Bunlara, ^ig-inenmek iizere, yemi§in yalniz kabugu verilmi§tir. Halbu-iki i^ kabugun, kabuk da
ic'in...
160
VE ZiKIR
Rabita ile beraber, onun aynlmaz yakini halinde «zikir» geliyor. Agagla yemi§i, istirityeyle incisi,
gemiyle pusulasi; ve pe§inden derya... Fakat bu, zikrin, alet degil, rabitayla kemal bulmu§ tesir ve
keyfiyet cephesi...
Bu tiirlii zikrin agtigi deryayi, kalemlerinden gikma bir mektubun bazi satirlanndan siizmeye
9ah§ahm:
« — Zikir ve zikrin tesiri bir denizdir. Bir deniz ki, kimse dibine varamami§tir. Dalgah bir derya ki,
diinya onun tek dalgasini gormiiyor... Diinyayi kavrayan bir Ok-iyanus ki, onu ku§atmaya kainatin
giicii yetmez. Nihayeti-ine kimsenin eri§emiyecegi bir alem... Her zerreye niifuz etmi§, sizmi§,
sahilsiz bir umman... Zikir, zikredenlerin kalblerinde dogan bir hal ki, soylemesi, yazmasi,
bildir-imesi imkansiz... Allahi bilen kimsenin, dili soylemez olur; kelime bulamaz ki, anlatabilsin...
Sa§inr kahr; diin-iyadan ve insanlardan haberi olmaz. Zikredilen Allah oHdugu gibi, zikreden de
ancak odur. Kendini, yine ancak kendisi zikredebilir... Mahluklann, onu zikredebilmek haddine mi
dii§mii§?.. Ancak ilahi sifatlariyle sifatlanma-isi icin yarattigi insana kendisini zikretmesini
emretmi§tir ki, herkes, yaradih§indaki kabiliyeti derecesinde o niha-iyetsiz, dalgah denizden bir
§eyler, bir teselli bulsun, raha->ta kavu§sun... Veyselkarani, o deryanin bir damlasiyle te->selli buldu.
Ciineyd, o denizden bir avuc suyla doymu§ kanmi§tir. Abdiilkadir (Geylani), o denizin ancak
kenan-ina varabilmi§tir. Muhiddin (Arab!) ise diplerden cikanl-imis. bir cevherle oviiniir. imam-i
Rabbani o denizden bii-iyiik pay almi§tir.»
Buraya kadar en biiyiik velilerin dereceleriyle bir arada ve kelamin son haddiyle anlatilan zikir
keyfiyeti,
161
daha sonra, zikrin akil perdesinde nihai hakikatine kadar yiikseliyor ve §6yle gergeveleniyor:
« — Allah kelimesini te§kile hizmet eden (elif), (lam) ve (he) harfleri, bu muazzam kelimenin i§aret
etti-igi, hig bir §eye benzemiyeii Zati anlatmaya alet ve vasita-dir. Bunlan soylemek zikir degildir,
zikir bu kelimenin neticesi, semeresi olan bir hal ve keyfiyet...
Bu kelimeye zikr denilmesi mecaz yoliyledir; hakiki mana ile degil... Bunun gibi, Tevhit Kelimesi
de zikrin kendisi degildir. Ancak telaffuzu ve manasi baki-imindan zikre alettir. Zikir, kelimenin ve
bu ibarenin kalb ile tekranndan dogan bir haldir ki, dogmasi, bu kelime ve bu ibareye bagh...»
Buyuk Kapi'nin rabita denizi igindeki inci zikri, * kapah dudakladir. Gizli zikir... Car§ida, pazarda,
evde, i§-de, herkes sizi §unu veya bunu yapar goriirken; zikir... Zaten herkes ve her §ey, bilmeden
zikirde...
OLUMUN HAYALI
Rabita ve zikrin yam ba§inda «tezekkur-u mevt» oliimu anmak diye isimlendirilen bir i§ daha var:
Gozlerinizi yumacak Ye kendinizi tene§ir ustiinde hayal edeeceksiniz. O kadar §iddetle ve
hassasiyetle hayal edeceksiniz ki, siz arttf sanki bir ruhsunuz, vucu-dunuz da gergekten tene§ir
uzerinde... Gozlerinizi agtigi-iniz ve ayaga kalktiginiz zaman, sizinle beraber dogrulan cesedinizdir;
tekrar ruhunuza alaka baglami§tir, ama, o artik kendini olii bilir: « Olmeien oliinuz!»
Sirlann sirri...
162
I§te bu emirden kugiik bir tatbik...
Oliimun hayali, olumiin hayali... Her an kendiniz-ide, ba§kalannda ve her §eyde oliimiin hayali...
Vazife, emir ve gaye di§i biitiin diinya ne§'elerinde, alakalannda Oliimu du§unmek...
Kar§iniza gikan kadin, siz de biliyorsunuz ki, Alla-hin bir iskelet uzerine giydirdigi, siiresi tek an,
harika gii-izel et ve deri gizgilerinden ibarettir. Kopann bu maskeyi ve altindakine bakin!
§u, giin yiizlii gocuktaki nerm ve nazik ten, solu->can yemi olarak yaratilmadi mi; ve gocuk olmek
uzere dogmadi mi?
Hangi kitap vardir ki, sonunda bir (son) olmasin; ve hangi madde vardir ki, degi§meden bir saniye
kalabil-isin?
«Gayeme vardim!» diyebilmi§ tek hasret taniyor muyuz? Gaye gelip gegiyor; hasret yine eski
yerinde...
Gelip gegen her §ey oliiyor...
Allahin fermani, bu... «Neylerse giizel eyleyen»in fermani...
Bu zevke vardigimiz, vanr gibi oldugumuz andadir ki, Allahin (Esfel-iis-safilin — sefillerin en
sefili) diye an-digi §u yeryiiziinde, bu, gurbetlerin, ayriliklann, uzaklik-ilann, eksikliklerin,
kesikliklerin, kinkliklann vataninda, ruhumuzu gatlatasiya geren bir kasvet seziyoruz ki, ba§ka bir
alemin, yerin, iklimin ihtarcisidir.
Ebedi safanin...
Allahta ebedi safanin...
Bu safanin yolu da, olmek, olmeden olmek...
Is. oliimu hayal etmekse, onu Yunus'tan derin kim gorebilir:
163
gaye...
Yunus der ki, gor takdirin i§leri: D6kulmu§tur kirpikleri ka§lan, Ba§lan ucunda hece ta§lan; Ne
soylerler, ne bir haber verirler.
I§, oliimii hayalden ba§layip oliimii delmek...
O da alet, o da vasita...
Alet iginde alet, vasita iginde vasita, gaye iginde
I§, Allahta ebedi safaya ermek...
Biraz sonra, Yunus, onu da soyliyecektir:
Boyandim rengine solmazam ayruk;
A§ikim, a§ikim, olmezem ayruk;
SAFA
« — Safa, her lisanda memduh; ve ziddi olan kedu-ret, her lisanda mezmumdur.»
Bu ciimle Efendimin kitaplanndan...
Safa; Kagithane safasi veya gece safasi degil... Bii-iyiik ve ilahi ne§'e... Ne giizel kelime!..
Keduret... Safanin ziddi ve kederin mucerret hal ifadesi... Ne harika mefhum...
I§te biitiin insanhk, biitiin ifade kahplariyle bunlar-dan ilkini over ve ikincisini yerer... Biri
memduh, biri mezmum...
Ilahi ne§'e, ilahi ne§'e... Safa, bu...
Biitiin insanhgin, tiirlii inani§lar icinde, bulu§tugu, kelime ve mana halinde tutu§tugu, vardigi ve
diziistii co-ikiip ellerini goklere kaldirdigi dilek e§igi...
— Safa, Allahim safa!..
164
Yunus Emre de, gercek inani§ cizgisinden onu iste->di, hatta ona erdigini soyledi. «0, sevgilisinin
rengine bo-iyanmi§tir, artik solmaz; a§iktir, artik olmez...»
Ah, gaye; gayelerin gayesi...
Allahta fani olmak ve onda bekaya ermek gayesi...
Beyni kan canagina donen (Paskal)in:
— Joie, joie!..
Diye bos. yere haykirdigi gaye...
£iinkii o, yolu bulabilmi§ degildi.
Ebedi Safa...
Buyurun, o da burada... Kitabin ta ba§inda ve i§in sonunda...
Ne §undadir, ne bunda; orada, orada, Peygamber batininin sarayinda...
MUTLAKA NAMAZ
«Rabita-i Serife» risalesi elime verildikten bir miiddet sonra sualleri:
« — Namaza ne vakit ba§hyacaksin?»
Bu sual, cevabi bakimindan beni §a§irtmami§ti. Za->ten igimden kurmu§tum. Ramazana bir, bir
buguk ay ka->dar bir zaman vardi. Ramazanda ba§lamayi dii§iiniiyor-idum.
— Ramazanda ba§layacagim efendim.
« — Hayir; 14 Saban giinii ba§la!»
Berat gecesini kastediyorlardi; her yil, her ferde beratinin verildigi miibarek gece...
165
— Bana, amel noktasindan en dogru bilgileri top-ilami§ hangi kitabi tavsiye edersiniz?
«Diirr-i Yekta» §erhini tavsiye ettiler. Ba§ladim, yine kalakaldim. Tekrar ba§ladim, yine
kalakaldim. Ba§i-TM, bir bulutlara, bir ta§lara vura vura gidiyorum.
Nitekim namazlanmin, kendilerini tanidiktan sonra ilk zincirleme devam ahdine kesik ve kopuk bir
cigir acan 1940 ve 41 siralannda, galiba huzurlannda evleni§im za^manlannda, bana soracaklardir:
« — Nasil gidiyor namazlann?»
Vakitlerinde yeti§tiremiyorum efendim, fakat ak-i§amlan evde, yatsi namazinin edasiyle beraber
biitiin gii— >nu kaza ediyorum.
Ve, bir kere daha oldugu gibi, memnuniyetsiz bir siikutla susacaklardir.
Heniiz o tarihlere vaktimiz var...
VE NAMAZ
1961'de kaleme ahnmi§ bir not:
«Bugiin ne halde miyim? 1961 yihnin Mayis aym-da?..
Soyliyeyitn? Dostlanma «Zahit» goriinmek degil
— de -Allah saklasin- dii§manlanma «softa» goriinmek ve
yeni bir nefret vesikasi vermek icin soyliyeyim... Biraz
da, en biiyiik haya mevzuu olan namazin, sirasinda nasil
bir ilana medar olabilecegini gostermek igin haykirayim:
Her giin, o giiniin bes, vaktini, zamaninda edadan ba§ka, aynca iki giinliik kaza namazi kihyorum.
Bu sene-inin Ramazaninda, kazalanmi, bir giin ilavesiyle ug giine gikardim.
166
1957 hapsinden beri tuttugum ve iistiine «iptila Defteri» yazdigim, kocaman bir defterim var...
Hapishane notlariyle dolu... Bu defterin sonuna, buliiga erdigim ta-rihten bugiine kadar, her seneyi
ay ay gosteren bir tablo ekledim. Bu tabloda gegmis. yillann devre devre kihnabil-imis. eda
namazlanni, ay ay, mavi murekkeple karaladim. Kaza namazlanni da kirmizi miirekkeple...
Boylece, AHah nasip ederse, mavi murekkeple ileriye dogru, kirmizi murekkeple de geriye dogru
giden devrelerime yeti§ecek, Efendi Hazretlerini tanidigim zamana varacak, oradan da bulug
zamanima ula§ acagim. Omriim olursa, ondan son-ra, tek vakit borcum kalmamis. olarak edalara
devam... Defterde, belki maviden gok kirmizi goriinecek ama, ne yapayim?..
Allaha ahdim var:
— Her giin, en a§agi §u kadanna ahitliyim... Allah ve kul hakki olarak iizerimde ne kadar bonj
varsa, bunla-rin hepsini odetmeden canimi alma...
Allahla beraber biitiin inananlan §ahit tutuyor ve onlardan duama ortak olmalanni diliyorum.
Namaz, Efendimden aldigim feyizle, benim igin her i§in ba§i, her olu§un temeli, dinin diregi...
Onsuz hig— >bir §ey konu§amam; ne konu§ur, ne konu§tururum.
§imdi gosterebildim mi, neyin ilanina medarmi§ namaz?. .»
Bu notu agiga vurmak nefsani bir celadet, hatta §eytani bir kiistahlik... insana sorarlar:
Peki ahdine sadik kalabildin mi?
Kiigiiciik bir ihmaliniz bile olmu§ olsa ne cevap verebileceksiniz?.. Su^un ilani ise ayn bir su?...
Dogrusu bile yasakken yalandan ziiht satmak da, denaetlerin dena-eti...
167
Allah hepimizi affetsin; ve bizi, ayagimiz arada surgmu§ olsa bile takrar dogru yola geksin ve
ahitlerimize baglasin... Tek, halis ve samimi olmayi bilelim...
Namaz kilanlar, kendileri de i§in i^inde, namazin sathinda kalanlara acisin, kilmayanlar da, o satha
bile tu-tunamadan derinliklere girmek palavrasindan haya et-isin!..
NAMAZ, NAMAZ, NAMAZ.
Hitj incitmeden, asla sogutmadan, zerrece iirkiit-imeden, ku§ kanadi kadar yumu§ak ve niivazi§li bir
sesle, bir temasla, hep dokunuyorlardi:
« — Namaz, aman namaz; mutlaka namaz... Nere-de, ne §art altinda olursa olsun, mutlaka
namaz... »
Sonra yakinlanndan birinden duydum:
« — Bir vakit namazimi kaybetmektense, derler-imi§; diinyalan kaybetmeyi tercih ederim.»
Bir giin de, beraberlerinde namaza yeti§ememekten fevkalade iiziilen, adeta harap olan birine,
biiyiik bir veli-iden bir beyit okumu§lar:
«0 giinah ki, insana, kii^iikliik ve siginma
duygusunu verir, Biiyiikliik ve kibir veren ibadetten daha
hayirhdir.»
I§te boyle namaz, boylesine namaz...
168
Yine bir yakinina sozii:
« — Namaz vardir ki, mutfak pagavrasindan daha adidir.»
Bu da murai ve miinafiklann namazi...
Ne zaman huzurlanna giksam, o giine mahsus ola-rak utanmadan kildigim, yahut goktandir
utanmadan bi-raktigim namazlann bilangosunu alnimdan okuduklanna emindim. Bereket ki,
ihlasimdan, samimiligimden, beyaz ate§ halinde yani§imdan §iiphem yoktu. Bunu da okuyor-dardi
her halimden...
I§aret etmi§tim ya:
Efendi Hazretleriyle beraber kihnan namazlara dikkat ediyordum: Yakinlardan bazilanni, namazda
titre-imeler tutuyordu. Omuz ve kol ba§lanndan gogse dogru akan ra'§eler... Bu ra'§eler, namaz
di§inda, mukaddes isimlerden biri gegerken de oluyordu. Bilhassa Efendi Hazretleri konu§urlarken
ve Allah Resuliiniin isimleri ge-igerken...
Hareket, yalniz Efendi Hazretlerinde yoktu. Tarn ve kat'i temkin makamindaydilar.
Sonradan ogrendim ki, bu da, yolun ba§ina mahsus hususiyetlerden biridir; ve kalbde nur ile zulmet
garpi§-imasindan dogmaktadir. Tarn istifaya varmi§, suzulmu§ temkin ve istikraT makamina varmi§
olanlar, boyle haller-de alakah degil...
Bana ba§ta, kendisini gizleyememek, zaaf gibi go-iriinen bu ra'§eler, epey sonra, namazlanmda beni
de sar-
169
di. Zaaf olmaya zaafti; gunku eksik 50k eksik, her an renk degi§tirici bir makamin habercisiydi.
Fakat ben bu zaafi du§unurken, eksikten de eksiktim. Demek ki, o an, bana gore 50k fazla bir
nimetti bu...
« — Namazini kil, namazini kil!..»
— Efendim, namazda ustiime muthi§ «havatir» yiikleniyor.
« — Olsun... Namazini kil!..»
— O kadar kilmak istiyorum ki, eskilerini de kaza etmegi dii§unuyorum. Hatta sormak istiyorum:
Acaba gegmi§ namazlar iki§er rekat uzerinden kaza edilebilir mi?..
Sualimi, bilgisizlik iginde o kadar saffetli buldular ki, aydinhk ve lhk, guliimsediler:
« — Hayir! Her namaz kendi miktannca kaza edUir. Sen namazini kil!»
Bir kere de «Sehiv Secdesi»ni sormaya kalktim. Hatadan korkuyordum; sanki hata korkusiyle
namaz kila-miy ordum.
« — Sen bunlan birak da, dediler; namazini kilma-iya bak!»
AKIL
Hikmet, hikmet, hikmet.
« — Her ilmin butlani (yanh§i), o ilmin munteha-sinda (en ileri noktasinda) belli olur.»
Yalniz bu 0I5U Yirminci Asir felsefesinin, miisbet
170
bilgiler manzumesinden tiiten metafizik anlayi§la bera-iber, kafasini garptigi en buyuk hakikati
gergevelemeye yeter.
« — Allah, zuhurunun §iddetinden gaiptir.»
;< — Haddini a§an her §ey, ziddina doner.»
« — Akil i^in idrak, zevk yoliyledir>
« — Hangi akil, kimin akh?.. Hakikat gibi selim akil da birdir ama, o kimde?..»
Bir adet, hem tek, hem gift olamaz.»
« — Istidat birdir, iyilige veya kotiiluge istidat... is->tidat birdir; ve dava, kotiiyii iyiye gevirmekte...»
171
« — Allah, kamil kudrettir; kamil, fazlasi ve eksigi olmayan...»
Ve dalgin, vecde batmi§, gozleri her zaman oldugu gibi, otelerde:
« — Late§bih, gocuklann gelik gomak oynayi§i gi— >bi, kainatla oynar.»
« — Veli, mevzuunu bulamaz ki, ben desin...»
Ve (ben)in insanda ne korkung bir meghul veya mevhum belirttiginin, harikaustii harika izahi:
« — (Ben) nerede?.. Onu daima bir ba§ka unsura bagh olarak ifade ediyoruz: Benim elim, benim
ayagim, benim goziim, benim yiiziim... Butiin bunlann goriinme-iyen merkezinde (ben)... O
nerede?.. Viicudumuzda her mevcut, o meghulde toplaniyor. O nerede?.. Onu gostere-ibilir miyiz?»
Simdi ben konu§uyorum:
Hikmetlerin en derini; mutlak varhk, mutlak viicut tecellisi oniinde birden bire mevhumla§an,
yokluga kagan (ben)...
Kur'andan hikmet:
« — Her §ey onun vechine kar§i helak halinde...»
172
Hazret-i Ali'den hikmet:
« — Her §ey onunla var, her §ey ona nisbetle
yok.
Yirminci Asir Bati felsefesinin (Henri Bergson)da eri§ir gibi oldugu son merhaleyi, islam tasavvufu
mutla-kiyet ifadesiyle getirmi§ti:
— Bu is. ne akilla olur, ne de akilsiz!..
Yani:
Akhn son vazifesi, kendi hicligini gormek ve smi-inni cizmektir.
imam-i Gazali:
« — Peygamberlik tavn, akhn verasinda, 6tesinde-idir.»
FELSEFE
Islamiyette felsefe diye bir §ey yoktur. Hikmet var-idir, fikir vardir, tefekkiir vardir; felsefe yok...
Vakia, feHsefe «Hikmet dostlugu» demek ama, onunki bagimsiz bir arayicihk, Islaminki de tarn
bagimh tefekkiir oldugu icin, felsefeyle hie bir alaka kabul edemez. Onun icindir ki «Kur'an
felsefesi» denemez. «Kur'an hikmetleri» denir. Islam felsefesi degil, Islam hikmetleri...
Felsefe, hakikati ba§i bo§ bir merkezden yola cika-rak, sayilar boyunca «bir cok» da aramanin; din
ise, onu, tarn bagh olarak «Tek»i de bulduktan sonra «bir cok»da tefekkiir etmenin miiessesesi... Bu
bakimdan, din ve fel-isefe, biri sjmale ve obiirii cenuba dogru iki zid hareket... Ve elbette ki,
Islamiyette kiymet hukmu, bu... Felsefe,
173
hakikati bulmanin degil, ancak birbirinin yanh§ini bulup cikarmanin ve ebediyen hakikatten
mahrum kalmanin aleti...
Bir giin bu bahisteki bir mektuplan, bir sual uzeri-ine yazilmis. cevaplan okunurken, kendilerine,
felsefeyi mahkum edi§imizdeki hikmetin, merkezsiz, ba§ibo§ te-ifekkur miiessesesi olmasindan ileri
geldigini, istifsar ki— 'likli soyledim:
— Oyle mi efendim?
Riyazi bir kat'iyetle noktaladilar:
« — Evet, oyle!..»
Kader hakkinda, kapah, rumuzlu, akhn takatine gore buyurduklan:
« — Allah, mahluklarinin ne yapacagini onceden bilir ya... i§te kader!. .»
« — Kader, bir itikat meselesidir; amelde, i§de du-i§unulmez.»
Bu incelerin incesi davanin akla kar§i dayanagi an-cak bu kadar saglam kurulabilirdi.
— Efendim; son giinlerde bir modadir tutturuldu. En adi i§lerde «yarattik, yarattigimiz,
yarattiginiz» diye konu§uyorlar. Olur mu bu?
« — Eger (yarandirmak, yararh kilmak) manasina kullanihyorsa, olur; halketmek manasinaysa
asla!..»
— Turkgede (yaratmak) halketmek manasinadir. Ancak Allah yaratir.
174
« — Olmaz, olmaz! insani fiillere bu tabir yaki§tin-lamaz.»
Hikmet, hikmet, hikmet:
« — Zevk etmeyen ne bilsin?..»
« — Her veil kendi me§rebi icinde belirir. >
«- Allah dostlan yalniz yakinhk isterler. Late§bih, sultanin yakim olmak, mesela hizmetkan,
ibrikdan, per-dedan vesaire, veziri olmaktan ustundur.»
« — Allah diledigini eyler. ister sebepli ister sebep-isiz, diledigi gibi azap veya liitfeder. Guzel ve
dogru, onun diledigidir.»
« — Kufur ve cezasinin, zamanla (kemiyet olciisiy-le) alakasi yoktur. Tek anhk kufrun cezasi
ebedidir.»
— Anasi veya babasi kafir bir evladin onlara kar§i vaziyeti?..
« — Anasi veya babasini bu sifatlanndan dolayi se-
175
ver ve korur; kiifiirlerinden otiirii de uzakhk duygusunu asla kaybetmez ve onlan uygun §ekilde
imana davet et->mekten vaz gecmez.»
Kur'andan ezbere bir sure okumami arzettiler. «Felak» stiresini okudum. «Tamam!» dediler. Bu
«ta-imam» soziinun manasini 30 kiisur yil sonra anladim. Her zaman bu sureyi okuyup uzerime
iiflerim.
« — Biitiin ilimler, (kok bakimindan) Peygamber-ilerden kalma... Riyaziye ilmi de bircok ilim gibi,
semavi->dir.»
Benim, «Peygamberler olmasaydi, insanoglu iki sayiyi ustiiste yazip toplayabilmekten bile aciz
kahrdi» soziime verdikleri bu kar§ihk, topyekun tefekkiiriin insa-inogluna nereden ve nasil
geldigini gosterici kistas...
Akh bitirmis.lerdi; bitirdikten, tekmilledikten sonra tekrar ellerine almi§lardi. Akhn otesinden,
akilla konu§u-iyorlardi;
« — Gormek icin evvela goriilecek §ey, sonra gore-icek goz, sonra da i§ik lazim...»
Ne goriilecek §eyi, ne gorecek gozii, ne de i§igi kalian diinyamiz... Hacmin iic buudu iistiinde
birden coken diinyamiz...
176
ZEVKLERI
Du§ icin:
« — Ne giizel icat!»
Buyuruyorlar ve yazin sicak giinlerinde deniz ke-inannda oturmaktan ve deniz banyolanndan
ho§laniyor-ilardi.
Uzun miiddet «Altin Kum»a gidip geldikten sonra Beylerbeyinde bir yah arsasini tercih etmeye
ba§ladilar.
Beylerbeyi; o zamanlar benim muhitim...
Sene 1940...
Goziimiin oniinde hep o... «Rabita» kendisine ba§-ilami§ gibi...
RABITA
Akil otesi alemin anahtan «Rabita».. Oyle kahra-imanlar ki, bu anahtan verenler, her §ey onlarda
bir sir ifa-desine biiriiliiyken yine her §ey, her tiirlii mana dolandin-icihgindan miinezzeh ve bir
anahtann cizgileri gibi hende-si ve berrak...
KIME RABITA?
«Rabita-i §erife» risalesiyle yakindan, gun gectik-ice daha yakindan alakahyim... Namazlanmi, kor
ve topal, eksik ve kopuk, kihyor; rabita da ediyorum...
Risalede rabita emri kamil miirs.ide... Fakat o kim?.. Miicerret emir, sarahat yok... Benim icinse
bundan daha sarahatli bir §ey olamaz: Efendi Hazretleri...
177
Risalede, nakis §ahislara, sahte miir§idlere rabita-inin bir cinayet oldugu yazih... Cinayetin en
biiyiigii de rabita ettirene dii§iiyor. Bu kayit da imanimi biisbiitiin kuvvetlendiriyor: Rabita, ancak
Efendi Hazretlerine ola->bilir.
Fakat asla «bana rabita ediniz!» demiyorlar. Her §ey remzlerle anlatiliyor, takdire birakihyor ve
hatta zahir planinda reddediliyor.
Bir gun Eyiib'de dedim ki:
— Efendim, ben size rabitaya ba§ladim.
Son derece nazh, «Hayir» derken «Evet!» diye haykiran bir eda ile reddettiler; ve rabitanin ancak
«Altun Silsile» biiyiiklerine, mesela Mevlana Halid Hazretlerine olabilecegini soylediler.
Fakat Sakir'cik, Efendi Hazretlerinin arkasina gec-iti; kendilerine gostermeden, eliyle pek iyi
yaptigimi, yap-itigimin tarn isabet oldugunu anlatan i§aretler verdi.
Ben de bir i§aretle, §akir'e anladigimi hissettirdim.
Efendi Hazretleri, nazlilann nazhsi, mahcup ve ez-igin, siikut buyurdular; yani hicbir §ey
anlamamis. gorun-diiler.
KENDINDEN KAYBOLMA
Rabitanin, daha evvel «sirasi gelecek» dedigim ga->yesi, insanda bir kendinden gegme hali... Bu hal
dogunca-iya kadar, bilhassa zikirde, rabitaya devam edilecek... Bu halin dogmasi, huzur i§areti...
Biiyiik huzur, tiiyleri urper-itici huzur... Huzur meydana gelince de rabita birakilacak ve o hal
uzerinde kahnacak...Yoksa, gaye dururken vasi-itaya bagh kalmak gibi bir tehlike doguyor ki,
huzurun
178
kaybolmasina yol agiyor. Ugakla Kafdaginin tepesindeki billur saraya konduktan sonra tayyarede
kahnmaz; ko§ke girilir.
Gordunuz mii inceligi?.. Neredeymis. o «Allahla kul arasinda vasita olmaz» diyenler?.. i§te,
vasitanin yeri bu noktaya kadar... Olur, ama bu noktaya kadar olur. Ve bu noktaya kadar vasitasiz
higbir §ey olmaz.
Ir§ad edicinin, heceler ve kelimeler ustunde, radyo mevceleri halinde nurunu emme ve o yoldan
erme i§i olan rabita, oyle bir hayat iksiri ki, gozunuzii kapayip da kalbinizi mur§idinize agtiginiz an,
sizi, ag bir kuzunun anne memesine yapi§masi gibi bir halet sanyor. O zaman kafanizda butiin
lambalan sondiiriiyor ve ne ilim, ne fikir, higbir §ey birakmiyorsunuz. Tarn cehle, yiizde yiiz
bilgi-isizlige gikiyorsunuz. Marifet burada i§te!.. Ve her §eyin oradan geldigini, o nur memesinden
agziniza ve yuzunu-ize dokiildugunu goriiyorsunuz. O memeye kurutacak ka->dar kuvvetle asilmayi
bilirseniz ne mutlu size! O meme kuramaz; butiin insanhgi Agustos sicaginda Biiyiik Sah-rada
toplasaniz da hepsini birden tek mur§ide rabita ettir-seniz yine kuramaz.
TAKLIDi BILE NE?
Benimse rabitam, sadece §ekilde, cesette kalan bir taklit, ozenti olmasina ragmen birdenbire yakici
bir tecel-iliye kavu§tum. Binbir giinah, rezalet ve gaflet iginde yu-ivarlanarak kildigim namazlann
kaadelerinde, yani iki§er rekat sonlanndaki oturma yerlerinde, «Et'Tahiyyatii» okurken, igime
anlatilmaz, ifadeye sigmaz bir bayginhk, tutulma, cezbedilme hissi gokmege ba§ladi. Hayir, ba§ka
179
yerlerde degil, yalniz orada, «Et'Tahiyyatii» de... Ve, muthi§lerin miithi§i: Dizlerimin ustiindeki
parmaklanmi, kaba ve §ekilsiz parmaklanmi, Efendimin, ince ve uzun vezinli ve soylu parmaklan
§eklinde goriir gibi olmaya ba§ladim. Parmaklanm rengini bile degi§tiriyor, esmerle-§iyordu.
Inanmayacaklara, «telkin, kendi kendini aldatma» diyeceklere ne soyliyebilirim? Elbette bu
diinyada kendi kendini aldatanlar da vardir; en ulvi hakikatlerin tara^a-sindan, aldandigini veya
aldanmadigmi sananlara ibretle bakanlar da... Nefsini benim kadar torpiileyici, arayici, ta-rayici;
bencileyin §iipheci, tefti§gi, murakabeci az insan bulunabilecegini takdir eden varsa, anlattiklarima
kaskati bir vakia goziyle bakar.
Zaten merkezi iman bahsinde, kafa gilelerinin en zorlulanni gektikten ve bedavacihktan
kurtulduktan son-ra, kendi bogazini kendi eliyle kesmi§ ve yukansina hig->bir hak tanimami§ olan
ben, Efendimin bahsinde, yalan soylemek iktidannda degilim... Belki istidadindayim am-ima,
iktidannda degilim...
Beylerbeyindeki yah arsasinda, huzurlannda kaldi-igim biitiin bir gun, ak§am iizeri eve doniince,
annemi evin taragasinda buldum. Ben bah^e kapisindayim; o taraga-da... Eve dogru yiiriiyorum.
Annem seslendi:
— Ne o basjndaki §ey?..
— Ne var; ba§imda bir §ey mi var?..
Ve kar§ila§inca, eliyle saglanmi duzelterek minl-idandi:
180
— Hayret! Saglannda bembeyaz bir §ey gordiim. Kar gibi bir §ey... Ne garip!..
Anneye gosteriyor Allah...
Bir devre ki, hayatimda 1940, finnin ta yanina geHdigim halde kendimi o «nar-i beyza» girdabina
atamiyo-irum; en kiigiik «ciz» edi§le irkilip arkamda bekleyen nefs zebellahisinin kucagina
du§iiyorum. Ve boyuna gidip ge-iliyorum, boyuna gidip geliyoram.
ALLAHAISMARLADIK BANKA!
Beylerbeyindeki yah arsasina hemen her geli§le-irinde beraberlerindeyim...
O devirde be§ yiiz liradan fazla -bugiiniin yirmibe§ bin lirasi- ayhk aldigim bankadan bir yildir
istifa etmi§ bulunuyorum.
1939 yihnda bir giin, bankanin Ankara'daki Umumi Mudurluk binasindaki odamda a§agi yukan
dola-i§irken §oyle demi§tim kendime:
— Ne olacak senin halin boyle?.. Dolap beygiri gHbi, yok mufetti§, yok miidiir diye dolanip
duracak misin? Efendi Hazretleri gibi bir kurtanciya kavu§turdu seni AHali... Qik bu hesap
makinesinin, seksek oyununun igin-den; igtimai memuriyetin neyse ona atil ve ne olacaksan
olmaya bak! Batinda olamazken nig olmazsa zahirde bir §ey olmaya gahsj.. Davanin, cemiyet
planina bagh s6zcu->su, fikircisi, aksiyoncusu.
181
Ve bir hamlede on yilhk emegim bulunan banka->dan istifa etmi§, istanbul'da bir ak§am gazetesinin
birinci sayfasinda bir fikra yeri almi§, bir de yiiksek tahsil kade-rnesinde bir hocahk bulmu§tum.
Iki yerden ayhgim, ban-kadakinin ancak yansini buluyordu ama, ne gikar?.. Asil (Biiyiik
E)ogu)larda ba§layan igtimai memuriyetimin e§i-igine ayak basmi§tim ya...
I§te, Beylerbeyindeki yah arsasinda, yam ba§lann-dayim... Ve yepyeni bir yolda...
BUYUK DOGU
Istifamdan da bir yil evvel, benden bir «Milli Mar§» istenmi§ti. Akif in istiklal Mar§i begenilmiyor,
bu-inun yerine bir Milli Mar§ isteniyordu. Hatta (Ulus) gaze-^tesi bu maksatla bir de musabaka
agmi§ti. Demi§lerdi ki ba§ alakahsina:
— Bunu yazsa yazsa Necip Fazil yazabilir; ama bir garip adamdir, yazmaz!
Ve bana teklif edilmi§ti. Ben de:
— Akif in ruhuna ve eserine hurmetim var... Fakat iginde higbir has isim gegmemek ve kendi
anlayi§ima go-re yazmak §artiyle, milletimden aldigim heyecani boyle bir mars, iginde
billurla§tirmak isterim. Razi misiniz? Oy-ileyse durdurun miisabakayi!
— Pek giizel!..
Demi§ler ve miisabakayi durdurmu§lardi. 182
Bu vesileyle «Buyuk Dogu Mar§i» meydana gel-imi§ti:
«Dogsun Biiyiik Dogu benden dogarak...»
Ve yukanlarda:
«Adet kiigiik, zaman gabuk, yol uzun; Nur yolu izinden git, Kilavuzun!"
O zaman kimse bana:
— Bu kilavuz kimdir? Diye sormami§ti. Sorsalardi:
— Mucerret kilavuz... Millet onciisii... Diyecektim ve yalan olmiyacakti.
Halbuki «kilavuz» bende, majiiskiille yazih mii-i§ahhas bir delaletti; ve isteyen, onu, istedigine
yaki§tir-imakta serbestti.
Benim «Kilavuz»um, zaman ve mekan boyunca tek rehber, Kainatin Efendisi...
Fakat Devlet Reisinin hastalanmasi ve pe§inden 6l-imesi, margin kendisine gosterilmesine engel
olmu§; ve boylece manzume, «Biiyiik Dogu Mar§i» ismiyle bana kalmi§, iistelik «Buyuk Dogu»
ismini dogurmu§tu.
Nelerden neler doguyor; ve neler nelere vesile olu-iyor? i§te Beylerbeyindeki yah arsasinda,
Efendimin yani-ba§indayim!..
Ve yepyeni bir yolda...
KALBIM BIR FIRIN
O gunlerde bende, garibin garibi, ba§ka bir hal... Namazlardaki o halimin ustiine, bir de saatlerce
devam eden bir kalb yangini... Maddi, kaskati madde ifadesiyle,
183
firm gibi bir kalp yanmasi... Kalbim yaniyor, yaniyor, sonra derinlere gomulerek bir merhem
hokkasina batinl-mi§casina uyu§uyor, donuyor. Evvela korkmu§tum:
— Yoksa kalb hastasi mi oluyorum? Bilmiyordum ki, tam on yil sonra, 1950'de mahpus
sifatiyle bulundugum Guraba hastahanesinde, doktorlar bana §oyle diyecektir:
— Kalbiniz yirmi ya§indaki sporcu bir gencin kaHbinden farksiz...
Fakat kaygim cabuk gecmis. ve manevi deger olcu-isii, hemen madde kiymetinin ustiine cikmi§ti.
Ne zaman namaz kilsam, dim bir vecd ve heyecana dii§sem, mukaddes isimleri ansam o vakit
oluyor... Nere-ide maddi sebep; nerede bu?..
Efendime, Beylerbeyindeki yah arsasinda, eteginin yamba§inda halimi anlattim.
Bu diinyada nig bir §eye o §ey igin bakmamis. olan biiyiik insan, heybetli nazarlanni bana dikti,
adeta sualimi bekliyormus. gibi, hemen, hemencecik cevabim verdi:
« — Yolun, yola girmenin ba§lanna ait bir haldir bu... Sonra, ileride, aym yamkhgi, arkada, kalbinin
muka-ibil tarafinda hissedeceksin!»
«iptila defteri»ne yapi§tinlmak uzere 1960 - 61 hapsimde birer takvim yapragimn ustiine
kaydettigim iki notu ayniyle takdim ediyorum:
«1 Ocak 1961... 13 Recep... Saat 19,15... Nezirlerim (40 Yasin) tamamlandi.
Saat 20... Bu ak§am ilk defa olarak kalbimdeki hara-reti mukabil taraftan ve §iddetle duydum.»
«8 Ocak 1961... Elhamdiilillah, her iki taraftan kaHbim cayir cayir yaniyor, Yarabbi bu ate§i bana
kaybettir-ime...»
184
Demek ki, temizlik veya kirlilik dereceme gore devre devre tutu§an, parlayan, yine devre devre
kullenen, gizlenen fakat asla sonmiyen mukaddes ate§ oniimden gi-rip arkamdan cikmi§ bir kihnc
gibi gercek hanni o tarih-iten tam yirmi yil sonra bulacakmi§...
Demek ki, kalbinin ustunden daglanmi§lardan-idim..- Baglanmi§ ve hesabi gorulmusjerden; deftere
kay-idedilmi§lerden...
Hala anlayamiyordum.
Zira yolumuzun edebinde «Aldim - verdim, yaz-dim - cizdim» gibi adilikler yoktu.
Bu yolda miirid, kutiige, sonsuz olu§ kutiigune ya-izildigini her zaman bilemeyecegi gibi, miir§idin
bilmesi daima §art degildi.
Emir ve ferman 33'ler yolundan geliyordu.
ALTUNSiLSILE
Efendim, «Altun Silsile»nin 33'iincu halkasidir. Te§bihin son tanesi gibi, ba§mdakine ve biitiin
sayilara sayi ve yollara yol verene en yakindan bagh ve tam bir devrin donum ifadesi... Aynca
devrimizin, yirminci asir ortalannin mana ve ruh buhranina denk bir ifade; memu-riyet ifadesi...
Mukaddes silsile §oyle:
1 - O... (Biitiin zaman ve mekanin Efendisi)...
2 - Hazret-i Ebu Bekir
3 - Selman (Farisi)...
4 - Kasim Bin Muhammed Bin Ebu Bekir...
5 - Cafer-i Sadik...
185
6 - Beyazid (Bestami)...
7 - Ebulhasan (Harkani)...
8 - Ebu Ali (Farimedi)...
9 - Yusuf (Hamedani)...
10 - Abdulhalik (Gucdevani)...
1 1 - Arif (Reyvegeri)...
12 - Mahmud Encir (Fagnevi)... 13-Ali(Ramiteni)...
14 - Muhammed Bab a (Semmasi)...
15 - Seyyid Emir Kiilal...
16 - Sah-i Nak§ibend... 17-Alaeddin Artar... 18 -Yakup Cerhi... 19-UbeydullahAhrar...
20 - Muhammed Zahid...
21 - Dervis. Muhammed...
22 - Hacegi (Emkengi)...
23 - Muhammed Bakibillah...
24 - imam-i Rabbani (Muceddid -i Elf-i Sam')...
25 - Muhammed Masum...
26 - Seyfeddin... 27-Seyyid Nur...
28 - Mazhar-i Can-u Canan...
29 - Abdullah (Dehlevi)...
30 - Mevlana Halid...
31 - Seyyid Taha...
32 - Seyyid Fehim...
33 - Seyyid Abdiilhakim (Arvasi)...
Bunlar, en buyuklerdir. Mukaddes emaneti, Adem Peygamberden ba§layarak, Resul elinden Resul
eline tes-ilim ede edevasil sahibine, topyekun zaman ve mekanin
186
Efendisine gelen ana caddenin, O'ndan sonraki veliler yo-ilunda en biiyiik 33 kahramani... Biitiin
veliler zincirinin hususi bir buklum halinde en biiyiik 33 halkasi... Sah-i Nak§ibend, imam-i
Rabbani, Mevlana Halid gibi zirve noktalan etrafinda, hepsi birbirinden biiyiik, hepsi mutlak
biiyiikliikte fani ve kimin kimden iistiin oldugu kiyastan miicerred, fakat yekiin olarak biitiin
yekunlann iizerinden en biiyiik 33 kahraman...
O ise sira vermek, siraya ba§ olmak bakimindan bir; yoksa siranin ve her §eyin iistiinde...
Hig bir devir bos. olmiyacagina gore, Abdiilhakim Efendi Hazretlerinden sonra kime geliyor sira?..
Kat'i olarak bildigimiz, hig bir devrin bo§ olmiya-cagi prensibinden sonra, kim, nerede ve nasil
suallerine:
— Bilmiyoruz! Demekten ibaret...
Abdiilhakim Efendi Hazretleri, son giinlerine ka->dar, kamil miir§idi soranlara efendileri Seyyid
Fehim Hazretlerini murat ederek:
« — 1313'ten beri kamil miir§id gelmedi.»
Buyururlardi...
Biz de:
— 1362 (1943)ten beri kamil miir§idden haberimiz yok!
Demek mevkiindeyiz.
«Rabita-i Serife»nin sonundaki «Hatm-i Hacegan» duasinda «Altun Silsile»nin Seyyedi Fehim
Hazretlerine kadar, her biri ayn vasiflarla anilan halkalanna baktikga tiiylerim iirperiyordu.
Bunlann arasinda, bilhassa yolu §ahsiyle isimlendirmi§ olan Sah-i Nak§ibend, «Nur hey-ikeli» diye
anilan imam-i Rabbani, kendisinden yildiz §u-ialan gibi veli fi§kiran Mevlana Halid, en sonra
Efendimin
187
Efendisi Seyyid Fehim Hazretleri, isimlerini tier ani§im-da, kalbime erimis. kur§un halinde, kizgin
bir a§k sivisi dokiiyorlardi.
Hayretler igindeydim. Haklannda hig bir §ey bil-imedigim, hig bir hususiyetlerini tanimadigim
tialde, Sey-iyid Fehim Hazretlerine kar§i, biiyiik saygi bir tarafa, fa^kat bu gildirtici a§k, bende
nasil doguyordu?
Efendime anlattim. Bir doktorun aldigi ila^tan ne duydugunu anlatan hastasini dinlemi§i gibi, sakin
ve emin, tabii ve bedihi, dinlediler ve buyurdular:
« — Uzerinde ye§il bir ciibbe vardi.»
Bu di§i kuru cevap beni busbiitiin sarsti... Yoksa rabita etmem igin mi bu unsuru bildiriyorlardi?
Muhak-ikak ki, iizerime yagan §im§eklerin, gelis. ve gidis. biitiin istikametlerini gozleriyle
goriiyorlardi.
ANLAYAN KIM?
« — Allanin ve Resuliiniin kitaplanndan sonra dHnin en biiyiik kitabi...»
Diye vasiflandirdiklan «Mektubat-i imam-i Rabbani» den bir parga okunurken, bir gun,
dinliyenlerin haline, bizim halimize bakip:
« — Kendi kendimize okuyoruz. Lafiz halinde... Anlayan kim?.. Nerede?..»
Buyurmu§lardi.
Bizim ilim sandigimiz, gafletin ta kendisi...
188
PAYLAMALARINA ASIKTEV1
Arada bir, beni paylar gibi konu§malan, iltifatla-rindan daha gok ho§uma gidiyordu. Takdir,
yakinhgin, sahabetin delili...
Yine bir andi. Giinahlarimdan bahsediyor, kendimi hudutsuz giinaha batmis. goriiyor, kimseye es,
olmiyacak bir giinahkarlik gapinda buluyordum. Bu §ikayetten de bir teferrud, gizli bir benlik ve
gurur kokusu almis. olacaklar ki, §u miithis. cevabi verdiler:
« — Daha ne giinahkarlar gelip gegti bu yoldan... Seninki de ne?..»
Carpihp kaldim. Yani;
— Sen onda da bir §ey degilsin, merak etme!..
Demek istiyorlardi.
Nefs hilesine ne harikulade kar§ihk.
Hiristiyanlann hallerinden, nisbet iddia ettikleri Hazret-i isa'nin kimbilir ne kadar muazzap oldugu
tarzin-idaki goru§ume gayet sert:
« — Nebidir, muazzap olmaz!»
Buyurdular. Halbuki ben, «muazzap» kelimesini, yanh§hkla «razi degil» manasina kullanmi§tim.
Olsun... Lisana ve kelimeye dikkat §uuruna ait emir, ancak bu ka->dar giizel verilebilirdi.
En giizel ve en garpici tekdirleri izdivacimda ol-
du.
«- Evlen, evlen, evlen!>
189
Namaz emrinden sonra daimi ihtarlan...
— Evime ne zaman §eref vereceksiniz? « — Sen evlenmeden gelmem!»
Bir giin dayanamadim:
— Efendim, ben munasibini bulamiyorum. Siz ba->na muhitinizden, yakinlannizdan birini bulun ve
emre-idin... Isterse o bir hizmet^iniz olsun, hemen evleneyim!
« — Yok, olmaz, dediler; sen bulacaksin ve kendi muhitinden bulacaksin!..»
Goziimun ominde bir hayal:
Biiyiik §ehir cumbusjerine uzak bir yerde, basit, belki tek kath, perdeleri inik, gicir gicir do§eme
tahtalan lslak 5am agaci kokan, beyazlar iginde bir evcik... iginde beyaz ba§ortiilii beyaz bir kadin...
Kulagi hep zilde ve gozleri Allah'in kitabinda...
Ben insana benzer gibi oldugum zaman bu eve ko-i§acagim ve insanhktan ^lkar gibi olunca da
minderin alti^na bir zarf dolusu para birakip, ba§imi aldigim gibi...
Ben bir algaktim!
NESLIHAN KISAKUREK
Nihayet yoluma, otuzyedi yildir gile ortagim, Nes-^lihan gikti. Bana nur topu gibi bes. gocuk hediye
eden sev-igili zevcem... Sirasiyle, Mehmet, Omer, Ay§e, Osman ve Zeynep...
Dis. yiiziin di§ yiiziinde ba§layan miinasebet en kisa zamanda koklere kadar indi. Kendisini aldim,
Eyiib'e go-
190
turdum. Evin onunden gecirdim ve biraz ilerideki (Piyer Loti) kahvahenesinde oturttum:
— Bekle biraz dedim; kendilerine haber vereyim.,. £aginrlarsa ko§ar, gelir seni gotiirurum. izinsiz
cikara-mam huzurlanna...
Kizcagiz, derin bir tevekkiil icinde, oturdu, nasibi-ini bekledi. Huzurlanndayim:
— Efendim; bir kizla tani§tim, ismi Neslihan... Bildiginiz modern kizlardan; Babanlardan,
Babanzade-lerden... Buraya kadar da getirdim. Su anda, ilerideki kahvahenede oturuyor. Takdir
buyurursunuz ki, zamane kizlanna giiven zor... Supheliyim... Ne emredersiniz?
Bir anda, §im§ek gibi bir hareketle sordular: « — Uzerinde ne var?..»
— Ye§il bir man to, efendim!
Yine bir anda, §im§ek gibi bir hiz icinde, ani bir dah§ ve uyani§:
« — Sen, ondan degil, kendinden §iiphe et!»
Suratimda saklayan tekdir tokatinin zevkiyle, Nes-ilihan'in bu kadar giizel kabul edili§indeki zevk,
igimde birbirine kan§mi§, ko§tum; (Piyer Loti) kahvehanesinden zevcemi aldim ve evlerine
getirdim.
Sadirvan ba§inda yalniz Sakir ve yakinlanndan bir delikanh, Mehmet... Kendileri iceriye gecmi§ler,
belki birden bire goriinmek istememi§lerdi.
Neslihan, ben, Sakir ve o delikanh, bir arada otur-iduk.
Akit temellendirildikten ve is. belediye dairesindeki tescile kaldiktan sonra, birden bire Efendi
Hazretleri, ev->den ciktilar ve yanimiza gelmeden bahce kapisina dogru yuriimege ba§ladilar.
Arkalanndan ilerledik ve ellerinden optiik...
191
Ayni §im§ek edasiyle, yivleri ebediyen kulaklanm-idan silinmeyecek bir hitapta bulundular:
«- Allah zamin (borglu) ve kefil; unutma!..»
Ve durmadan gikip gittiler.
Ileride, vasitamla Neslihan'a gonderecekleri mek-ituplarda kendisine «kizim» diye hitap edecekler
ve ben-iden «damadim» diye bahis buyuracaklardir.
Otuzyedi yildir ki, zevcemle aramda, sadece Efen-idimin yiimniyle, bereketiyle, benim yuzumden
gektigi bin bir musibete ragmen kiiguk geki§meler di§i, hainlige kagan higbir hadise ve bag
gev§emesi olmami§tir.
Neslihan'in ailesini (Babanlar) 50k takdir buyuru-iyorlar, «Hukiimet icra etmi§» bir familya olarak
vasiflan-idinyorlar; ve onun amca kollanndan, merhum Babanzade Nairn Beyi medihle aniyorlardi.
Eski Dariilfunun Profesorlerinden Nairn Bey ki, doktor kendisine:
— Kalb hastasisiniz, namaz kilamazsiniz, secdede
ohirsunuz!
Demi§; o da «ne mutlu bana» diye devam ettigi na-imazlanndan birinde ve secdede ruhunu teslim
etmi§ti.
Efendimin Neslihan'a gonderdigi mektuplardan bi-irindeki hitabin sirnni, ileride cozmege
cah§acagim... Za->ten o hitabin bir sir sakladigini, vefatlanndan hayli sonra ve yakinlanndan
Muhib'in dikkatiyle ke§fettik.
192
YA LUTUFLARI?
Pek seyrek vesilelerle beni paylamalanna kar§ihk, lutuflan, iltifatlan, tevecciihleri nihayetsizdi.
Zekama sik sik i§aret buyururlar ve onun bende if-rat halinde mevcut oldugunu soylerlerdi.
Halbuki din ve hakikat olciisiyle makbul olan, her §eyde itidal... Biitiin sir itidalde, sag ve sol
kanatlar arasindaki muvazenede...
Bir gun dediler:
« — Sende iki §ey ifrat halinde: Zeka ve muhab-ibet... Muhabbet inip cikar. Fakat zeka sabittir...
Ona care yok...»
Bir giin de dediler:
« — Ke§ke bu kadar zeki olmasaydin!..»
Ba§kalanna garip gelecek olan bu dilegin sirrmi bana sorun; akildan ne cekildigini «igneli fici» da
tatmi§ ve kafasini, ayva kirar gibi, duvardan duvara carpacak kadar aci cekmi§ olan bana...
— Her §ey itidal halinde olmah buyuruyorsunuz. Yani her §ey haddini muhafaza etmeli... A§kta,
muhab-ibette de mi efendim?..
« — Ne zannettin ya; o da haddi icinde kalmah... Yoksa yanar, kill oluruz.»
DUA
Huzurlannda obiir yakinlann ta§ gibi edeblerine mukabil, ben biraz serbest davraniyor, ileri geri
konu§u-
193
yor, igimdeki sevgi ve samimiligi doludizgin birakiyor, hatta bazan atihp dizlerinden opmege
kalkacak kadar kendimi kaybediyordum.
Bir siirii ta§kinhktan sonra kendimi zaptettigim ve ta§ gibi oturmaya cah§tigim bir andi ki, nig bir
munasebet olmaksizin, kendi kendilerine minldanircasina bana hitap
ettiler:
« — Allah seni iki cihan aziz etsin...»
Oyle eridim ki, yere yikilmamak icin kendimi giic
tuttum.
Soyleyin; Biiyiik Okyanusu dondurup altin yapsa^lar, onun pazanni bulsalar; ve farz-i muhal, bu
servet tii-keninceye kadar bana omiir saglasalar, bu duadan daha
kiymetli olabilir mi?
Allaha her an yalvanyorum:
— Rabbim, beni Efendimin duasiyle iki cihan aziz
et!
Yine boyle bir vecd, biraz da ta§kinhk halinde bir-iden bire sormak kustahliginda bulundum:
— Benden kufur sadir olur mu? (cikar mi?)
Her zamanki nur heykeli, kipirdamadan, bekleme-iden, dudaklanni oynatti:
« — Senden; kiifriin sadir olmaz!»
SEN SEHIT OLURSUN!
Bir §eriat meselesi konu§uluyordu: Bir mumine, hayati veya viicudunda bir uzvun ke-isilmesi
pahasina bir kiifiir kelimesi soyletmege kalksalar,
194
miimin, kalbinde imanim saklayarak bu kelimeyi soyliye-bilir. izin vardir, fakat soylemez ve
imanini zahirde de korursa, olduriilunce §ehid olur. ilki «ruhsat» ikincisi «azimet»... Biri miisaade,
obiirii musaadeye ragmen dos-idogru gidi§ manasina gelen bu olciiler, bircok yerde tat->bik §ekli
bulur.
Miithi§ co§tum ve yine atildim:
— Boyle bir vaziyet kar§isinda kalsam ben ne olu-rum?..
Su anda biitiin tiiylerim urpererek kaydediyorum
ki, Efendim, bir anda, yine §im§ek gibi o arslan ba§ini ba->na cevirdi; ve yiiz binler arasindan
parmagiyle beni secer-cesine bir ton yiikseltti:
«Sen §ehid olursun!»
Uzerinde cok du§undugum ve hudutsuz esrarh buHdugum sozlerinden ve hallerinden biri...
Bakahm, ben ne olacagim, ruhumu hangi §artlar icinde teslim edecegim?..
Bana elinizle bir §ey yazip verir misiniz? Hep uze-irimde ta§imam icin...
Muradim, bazi dolandincilann online gelene yazip verdikleri ve munezzeh kiymetlerini kendi
kokmu§ nefes-ilerine dii§urdukleri (niisha) muskalar kabilinden degil de, en biiyiik veli elinden
cikma ve onun miinasip gorecegi
herhangi bir yazi...
Derhal kagit ve kalem getirttiler; «Ashab-i Kehf»in
isimlerini siraladilar ve bana uzattilar:
« — Uzerinden hie ayirma!»
Her tarafi lehimli bir madalyon icinde bunu ta§iyo-irum boynumda... Mezara da benimle girecek...
195
Nicin (Ashab-i Kehf)in isimleri; ne maksatla?.. Her §ey gibi bu da bir sir... Kendileri biliyordu.
Kendileri bilir.
KUR'AN
Nicin Kur'an, oz harflerinden, asli harflerinden ay-rilmaz.
Zira:
« — Allah ismi, (late§bih, tugra gibi) bir remz, bir alemdir. Has isim, zat ismi, alem ismi... (Mahluk
lisani icinden takma bir isim degil; bunlann hepsi ilah, Tann manasina)... Ve Hazret-i Adem,
Cennetin kapisinda §e-hadet Kelimesini asli harfleriyle gormu§tur. Boyleyken Allah ismi, zata
i§aret eden bir alet ve vasitadir; Zat de-igil... £ocuk olsa anlar bu farki...»
Ve Kur'an, mahluk olmayan Kur'an, kendi asli harfleriyle, ezelden, Allah'ta mevcuttur. Mahluk
lisani Arapca yine mahluk olan harfleriyle ayn...
Dinin en ince, en gamizah bahislerinden biri...
«Tavasin-ul Kur'an» veya «Huruf-u mukattaat-i Kur'aniye» denilen, bazi surelerin ba§indaki esrarh
harf-iler de:
« — Sevenle sevilen arasinda §ifreler...»
196
OLgULER
« — Allah, sirnni eminine verir; bilen soylemez, soyleyen bilmez.»
« — Allaha malik olan neden mahrumdur; Allahtan mahrum olan da neye malik?..»
« — Peygamberlerin en ustiin dort derecelisi: Birin-ici, insan ehraminin son noktasi Allahin
Sevgilisi; ikinci, Allahin Halil'i Hazret-i Ibrahim; ucuncii Allahin Kelimi (konu§ani) Hazret-i Musa,
dorduncii, ruh lakaph Hazret-i isa...»
« — Allahin Sevglisi; insani hakikat olarak bir co-ibandan farksiz; Muhammedi hakikat bakimindan
da tek ve e§siz...»
« — Insanhk dairesinin en ustiinde O, en altinda kiifriin ve O'na du§manhgin en azih tipi var...»
« — Allah, bana kar§i i§lenen sugu bagi§lanm; fa^kat Sevgilime kar§i i§leneni affetmem, buyurdu.»
197
« — Her anih§ta, hatira her geli§te, her an; Salat ve selam ona olsun!..»
VAHDETI VUCUT
«§eyh-i Ekber» lakaph Muhiddin-i Arab! Hazretle-rinin «Vahdet-i Viicut» davasi malum... Bu
davaya gore miiessir (Allah), esere (Kainata) mutabiktir. Hatta Efendi Hazretleri, buyiik veliye
biiyiik saygi gostererek, eserleri-inin sonunda §oyle derler:
« — Eseri miiessirin ayni bilmek bu fakire pek gi-ran geliyor.»
Buradaki «bilmek» tabid, velilik derecesi uzerinde kimsenin §iiphesi olmiyan Muhiddin-i Arab!
Hazretlerine hiirmetlerinden... «Giran» kelimesi de, kendilerinden ve hakikatten... Olanca incelik
§urada ki, pek az insan Mu-ihiddin-i Arabi'nin muradini anlayabilmis. ve yanh§ tefsir yuziinden bir
gogu helake gitmi§tir. Muhiddin-i Arabi'nin akil donemeci uzerinden kimse kivnlamaz. O kadar
nazik ve tehlikeli...
Onu yanh§ anlayana kar§i nihayet tarn ve kat'i du->zeltici, ikinci Binin Yenileyicisi imam-i Rabbani
Hazret-ileri gelmi§ ve biitiin vahidleri yerli yerine oturtmu§tur. §eriat ve tasavvuf, zahir ve batin,
Imam-i Rabbani'de bir-ile§mi§tir. Onun Peygamber mujdesi olarak ta§idigi «Si->la», yani birle§tirici
lakabinin da sirn burada... Muhiddin-i Arab! Hazretlerini kendi oz anlayi§i icinde tenzih etmek ve
akil di§i olan bu bahiste ondan hukum dev§irenleri suclandirmak lazim... §eyh-i Ekber'i tasdik ve
tenzih ile beraber, biz, mizacimizin imam-i Rabbani uzerinde oldu-igunu ileriye siireriz.
198
Imam-i Rabbani:
« — Allah, otelerin otesinde, onun da otesinde, na-imiitenahiye kadar, onun da otesinde...»
Ve:
« — Ne ki o sanihr, ona pecedir.» Eserlerindeki, «boyle bilmek bana giran geliyor» soziinii
hatirlatip, acaba nicin «boyle degil demiyorsu-inuz?» gibilerden sordugum zaman derin derin, tatli
tath guliimsediler ve hie bir cevap vermediler. — Du§iin ve bul! Demek istiyorlardi, belki...
in§aallah dogruyu bulmu§umdur. Dogrusu, aynadaki hayalle zatin bir olmadigidir.
Muhiddin-i Arabi ile imam-i Rabbani'yi mukaye-iseleri:
« — Muhiddin-i Arabi, eser uzerinde derinle§mis,-itir; imam-i Rabbani ise miiessir uzerinde, zat
uzerinde... »
Artik siz cikann hiikmii!.. Akla da fazla guvenme-iyin! Keyfiyetleri Allaha havale edin!..
§eyh-i Ekber'den bir riyaziye formulu gosterdiler. Bu formule gore Adem Peygamberden son
insana kadar gelmis. ve gelecek biitun insanlann sayisi cikiyordu. An-ilattiklarina gore, zamaninda
bu formule itirazlar olmu§; §eyh-i Ekber de demis. ki:
- Beni kizdirmayin! Onlann tek tek yuzlerini de
resmederim.
199
§eyh-i Ekber'e hiirmetleri buyiiktu; fakat mizaglan ayn... imam-i Rabbani gorii§u uzerinde...
iKi ugLu ok
§eyh-i Ekber'i yanh§ anlayip da adim ba§inda insa-inin (ha§a) Allah olmasindan bahseden, keramet
iddiasin-ida bir zati huzurlanna gotiirdum. Agzi tikah kaldi bu za-'tin... Hatta Efendi Hazretlerinin,
aynen Burhan Toprak'a soyledikleri gibi:
« — Nasibin yokmu§!»
Hitabina higbir cevap veremedi.
Miithi§!.. Kufrune hiikmetmiyorlardi hemen...
Oyleyse?..
Olciileri:
« — Kiifiir, tevili olmiyan sozdedir.»
"- Bir Muslumanin bir muslumana kiifiir isnat et-rnesi kadar tehlikeli bir §ey yoktur. isnat edilen
kufurde degilse, kiifiir, isnat edene doner.»
« — Kiifiir isnadi, iki tarafli ok...»
O ne ince edeb, hudut kaygisi, idrak cilesi, emir hiddeti ve ayni zamanda rahmet edasiydi. Ve esrar
anla-iyi§i...
RUH VE NEFS
Ruhun, madde ustii varhgina ve bekasina misalleri:
« — Hani bazi otlar vardir ya; ezilir, kurutulur,
kaynatihr ve her haliyle hassasini muhafaza eder? Mesela
200
ot miishil tesirine malikse, ya§ken de o, kurutulunca da, suyu icilince de, dumani koklaninca da...
I§te ottaki mad-ide ustii hassa gibi bir §ey, ruh...»
Ve:
« — Nefs, ruhun mukabili olarak, kalb denilen et parcasina alaka baglami§ bir latifedir. Bunlar, o
maddi et parcasina taalluk edici iki latif varhk ki, kalbde birle§iyor ve onun hakikatini meydana
getiriyor.»
Ve:
« — Ruh, daima cesedine taalluk halindedir. Me-izarda da, ceset uzerindeki biitiin tesirleri
his seder. »
Ve:
« — Oliileri ustiiste gommek, cesede eza etmek, kesip bicmek, yakmak yasaktir.»
Ve:
« — Tenasiih, ruhun kahp degi§tirdigine inanmak, kiifurdur.»
Sordum:
— Sik riiya gormek makbul miidiir? « — Makbuldiir.»
— Ya hig gormeyenler?.. Gafletlerini sihhat sanan-ilar?..
«-V — Onlannki hayvan sihhati.»
VESAIRE
— Nazar?.. Goz degmesi?
« — Haktir. i§te okjusii: Nazar, erkegi kabre ve de-iveyi gomlege sokar.»
— Ilaci ne?
« — Nun vel'Kalem suresinin son iki ayeti...»
201
Efendi Hazretlerinin ol^iisunde, nazar boncugu, filan, falan gibi §eyler, (fetisjler, kiifiir devrinden
kalma ve saf imana zid adetlerin e§yasidir ve en biiyiik giinah-ilardandir. Halbuki bunlan
kullanmayi, a§ agi sinif halk, bizde Muslumanhk zanneder. Onlan gorenler de Muslu-imanhk budur
sanir.
— Ya sihir, biiyii?..
« — Sihir de haktir; yani vardir. Fakat yapmak ku-ifurdur. Onu yapabilecek tersine ilim sahibi de bu
devirde yoktur. Sunun bunun yapmaya gali§tigi da, dini giinahi iginde aynca §arlatanhk...»
— Kur'andan §ifa nasil beklenebilir?..
« — Suyun geldigi boruya tabi... Bora temiz olmah ki, su kendisini gostersin!..»
Hastahgim zamanindaki §iiphelerim, derdime se-ibep arayi§lanm iginde sordugum bu suallere ait
cevaplan da, Efendime ait tek kelimeyi kaybetmek istemedigim igin tesbit ediyorum.
Hatta ilk eserlerinin tabirler listesindeki «Cennet-i ef al» terkibini «Cinnet-i ef al*» sanmis. ve
korkuyla izahi-ini istemi§tim.
Yine tath tath gulumsemis.lerdi: « — Cinnet degil, Cennet... Cennet-i efal...» Bir kediye bile
hitaplanni hatirlasam, kaydetmeden gegemem... Ona ait degersiz bir §ey olamaz.
Huzurlannda zaman fikri iginde kavralurken: — Ah efendim, dedim; §u insanlann zaman
emni-iyeti kadar bo§, ne olabilir? Bir bakima sonu olmiyan ba-isamaklarla kivnla kivnla ?ikan bir
merdiven; bir bakima
202
tek basamak... Butiin omur, bir goz a^ip kapamaktan iba-ret...
Kelimelerin kadeh kadeh ta§idigi gile zehrini igen ben degilmi§im de kendileriymis. gibi, manayi ta
kalble-rinden tadarak:
« — Ne dogru!»
Diye tastik ettiler.
Bu dunya, ba§tan ba§a noksanlann ve yanmlann i^aret^isi olan zaman ve mekaniyle, nazarlannda
bir hig— >tir.
Kitaplannda ve sohbetlerinde; rah ve oz olarak, buyurduklan:
« — Zaman iginde, bir varhk, bir yokluk; bir varhk, bir yokluk... Varhk ve yokluk birbirini takip
eder. Oluk-itan, kesik kesik, fazla hizla inen su damlalan gibi... Bun-^lar o kadar hizla birbirini
takip eder ki, insan varhgi yek-ipare ve siirekli goriir: (Halbuki o, ustiiste konmu§ tavla pullan gibi,
bir siyah, bir beyaz; bir siyah, bir beyazdir.) Her §ey, her an helakte; yine her §ey, her an hayatta...
AHlah her an her §eyi yok ve her an her §eyi var eder. Vah-det-i Viicut niiktelerinden biri de bu...»
SADECE INCELiK
Dedik ya; ne sorarsaniz onun cevabini ahyorsunuz. O, alelade higbir §ey soylemiyor. Yukseklerden,
a§agida-kilerin adiliklerine liitfen elini uzatiyor; ve bu, yuksekli-igin ta kendisi oluyor.
— Kesilen tirnaklan nereye atahm efendim?
« — Topraga gommeli...»
Noktasina kadar...
203
i
— Av mubah midir?
« — Mubahtir; fakat yumunlu sayilmaz.»
— Ya kopek beslemek? « — Bahcede old lir.» Buralara kadar...
Hamr"in haramhgi ve pisligi malum... Bu korku, tabii biitiin alkollii maddelere sirayet ediyor, bu
bakimdan kimyager Hilmi Bey (Ziya Beyin damadi, Albay) kolon-iyayi one siiriiyor ve esasinin
alkol oldugunda israr ediyor.
« — Ne biliyorsun?»
Buyuruyorlar.
Bu «Ne biliyorsun» hitabmdaki inceligi, bilmek ne marifet!.. Asil ilim bu... Bizzat kimyagere a
maddenin «alkol mil, degil mi, hamrden murat, kolonyadaki kulla-nih§iyle alkol mil, degil mi; bu
§ekille emir arasinda mu-inasebet mevcut mu, degil mi?» inceligini:
— Ne biliyorsun?
Diye belirten olcii hassasiyetine ve rahmet goru§u-ine can kurban...
Ba§hca hikmet, olciileri fazla kurcalamamakta, ne sagdan ve ne soldan (bindirerek veya indirerek)
onlan 6r-selemekte, §iipheli §eylerden kacinmakta ve hukum kesip bicmemekte... Bilhassa kendi
kafasiyle kiyasa gitmemek-ite... i§te «ham ve kaba softa»yla derin rniimin arasindaki fark!.. imam-i
Gazali Hazretleri buyuruyor:
— Seriate, emirde olmayan §eyleri ekleyerek nus-ret ettigini sananlar vardir ki, i§leri, seriate
yardim degil; onu bozmaktir.
Seriat, Allah emirlerinin manzumesi olarak kamil-idir. Kamil ise, biliyoruz ki, ziyadesi; eksigi
olmayan..
204
Buyurdular:
« — Oyle her §eye (dir), (tir) demekten cekinmek lazim...»
Iman, iner ve cikar mi?
Sunnet ehlinin itikatta iki ana mezhebi olan «Matiiridi» ve «E§'ari» mezheplerinden birine gore,
sabit-itir, ne iner, ne cikar. Obiiriine goreyse, iner ve cikar; esasta sabittir, ya mevcut, ya degil. ..»
«Marifetname»nin son kisimlan icin:
« — En ileri nufuz tabakalanna ula§mi§, miikem-imel...»
Te§hisini koydular. «Fusus»un Turkce «Bosnevi» §erhi icin de:
«Anlayamami§... ^!ok hatali...»
Dediler.
Hatta «Mektubat»; imam-i Rabbani Hazretlerinin, bu, Allah'in ve Resuliinun kitabindan sonra
dinde en bu-iyuk eseri bile, Turkce terciimesinde bazi yanli§lara bulan-imi§tir.
Sed kenannda hasir koltuklanndan istanbul'a dog-ru bakip dediler:
« — Su Istanbul ne garip belde!.. insan, mii'min oHmak icin de, kafir olmak icin de burada her
vasitayi, her imkani bulabilir.»
205
— Hiristiyan, riiyada Allah'in Resuliinu goriir mil? « — Goriir; goriince de Musliiman olur.»
— Hiristiyanlardan veli cikmi§ midir, cikabilir mi? « — Allah'in Resuliinden sonra cikamaz.»
Allah'in Resuliinu hie duymami§ bir insan; mesela medeni alemden uzak kalmis. iptidai bir insanin
vaziyeti?
« — Ilahi tevhit ve tenzihe kendi kendisine varmi§-isa mu'mindir.»
« — Sadr-i Islamda (Saadet devri) fitne yoktu; ak-isine iddia kufurdur.»
Hazret-i Muaviye'yi soran birine:
« — Sen bir sahabi hakkinda ne dersin?»
— (Radiyallahu Anh - Allah ondan razi olsun)de-
nm.
I§te o kadar !..>:
Biri, kendilerine demis. ki:
— Allah bize adliyle tecelli etsin!..
« — Allah bize fazliyle tecelli etsin, bizi fazliyle
206
(meccanen, hie yoktan, hig degerimiz olmadan) koru-isun..- Adliyle tecelli ederse yananz!»
Buyurmu§lar.
Kapah Car§i'dan gecerken, kar§ilanna, tanidiklar-idan bir diikkanci cikmi§:
— Efendi Hazretleri, dua edin de Allah, Muham-med Ummetini kurtarsin!
Bir levhaya yazihp kiyamete kadar bakilmak dege-rinde, bir cevap vermi§ler:
« — Siz bana Muhammed Ummetini gosterin; ben de size onun hemen kurtuldugunu haber
vereyim... Nere-ide o ummet?..»
HARBE GiRILMEZ
Sene 1941... Almanlar sinirlanmizda... Ben, bir ga->zetede cikan yazilanmda da ustiine bastigim
gibi, Ikinci Diinya Harbine girmemizin bir an meselesi olduguna ka-iniim...
Mavera davasi oniinde cerden copten telakki etti-igim bu meseleyi ve harbin gun meselesi oldugu
tezini hu-izurlannda savunuyorum. Liitfen dinliyorlar. Etraflarinda, her zamanki yakinlanndan
birkac ki§i ve Avukat Mahmut Vezirogiu isminde bir zat... Bu zat, sadece sevenlerden;
mensuplardan degil...
Anlatiyorum, anlatiyorum; ve goru§lerinden birco-igu ayniyle zuhur etmis. bir insanin guiiinc nefs
emniyeti icinde, harbe suriiklenmek mecburiyetimizi riyazi bir vakia halinde gosteriyorum.
207 "
Sonuna kadar dinledikten sonra buyurdular:
« — Harbe girilmez. Yalniz, Birinci Diinya Harbin-de oldugu gibi pahahhk olmasa, vesika usuiii
cikmasa...»
Ikinci Diinya Harbi, bizi ta canevimizden ni§anla-idigi halde harbe girmedik; fakat pahahhk, vesika
usuiii, bu cevabin hemen arkasindan milleti kavurdu, gecti.
Zannedersem 1961'de, ben zindandayken Allah'in rahmetine kavu§an Mahmut Bey, bana bu
kerameti sik sik tekrar eder ve ba§ini tutardi:
— Muthi§, miithi§!.. Herkes harbi beklerken «har-ibe girilmez»; ve kimse vesika usuliinu
beklemezken «o olacak» diye beklemeleri biiyiik keramet!..
Almanlar icin, Polonya i§galindeki zulumlerini duyduklan zaman:
« — Eger zulme ba§ladilarsa, dediler; halleri harap-itir. §imdiden neticeyi kaybettiler.»
Ingilizler hakkinda buyurdular: "- islam dii§mani oldugu halde, bilmeksizin islam ahlakina en yakin
Avrupah millet. .»
Musliiman dogup da i§i Muslumanhga dii§manlik-ita bitirenlerle kiyaslayip, bazi Avrupalilann,
kiifurlerine ragmen «insaf» gosterdiklerini soylerlerdi.
.208
MURTED
Bir Avrupah muste§rikin islamhk aleyhindeki kita-ibini terciime etmi§, «Abdullah» ismini ta§iyan
koyu din dii§mani eski bir muharrire §u ismi takmi§lardi: « — Adiivvullah (Allah du§mani)...» Bu
«Adiivvullah»lar, bir - iki degildi. En buyiiklerinden biri icin buyurmu§lar: « — Ne ibadetimden, ne
amelimden rahmete guve-inim var... Tek rahmet umidim, miirtede bugzum, ondan nefretimdir.»
Bir miirted hakkinda sordum: — Ne haldedir acaba obiir dunyada?.. Gozleriyle goriiyormu§casina
bildirdiler: « — Azaplann en §iddetlisi icinde.. .»
« — Nikah muamelesinde, Allah'in emri diye bir serahat, yeter!»
Nice haramlara yemin edip sonra keffaret pe§inde gezen bana, keffareti anlattiktan sonra emirleri:
« — Hem kefarretini ver, hem yapma!..»
ikinci Abdulhamid'in nasil bir insan oldugunu ken-idilerinden ogrendim; sonra 1939'da hocayken
Maarif Ve-
209
kili Hasan Ali Yucell in Tanzimatin yuzuncu yih miinase-ibetiyle Dil Kurumu hesabina bana
yazdirdigi «Namik Kemal» isimli eser zaviyesinden tetkiklerimi derinle§ti-rince, hakikati bizzat
gordiim. Dediklerine, elifi elifine uygun... Muazzam bir keramet daha... Ve bu davayi Tur-ikiye'de
ilk defa ortaya atan ve attiran muharrir olmak haysiyetini kazandim. Tafsilat verecek degilim...
1943'ten ba§layarak, biitiin «Buyiik Dogu»lar meydanda...
— Sultandan veil olur mu?
Sualime cevaplan:
« — Hayir, olmaz!»
A§K
Hig bir §eyle o §ey igin ugra§mayan ve en biiyiik kerameti bu noktada toplanan Efendi
Hazretlerinin, o za-rnanlar bir «Daru§§afaka» talebesi olan Sabri'yi (Faruk Bey'in damadi, di§
doktoru Albay), eteklerinin dibine oturtup nasil ba§indan ok§adigini hayal ettikge igim bur-ikulur.
ilahi a§k abidesi... Her §ey gibi a§kini da pegele-meyi bilmi§, «nar-i beyza» iginde fikirdarken
guliimseyen ve cocuklan ok§ayan, Allah elinin yonttugu rahmet ve §efkat heykeli...
AHENK
Muhib'e ak§am uzerleri, yiiksek sesle okutturduk-if -1 ilahiler, yanik turkiiler, kulagimda... Allah
igin Ilahi hikmet zaviyesinden ahenkli ses...
210
Bu bahisteki okjii, «Rabita» risalesindedir. Ozii: « — Sema' ismi verilen ses ve ahenk, vesile oldugu
§eye gore kiymetlenir. Haram ve kotiiluge vesile oluyorsa o nisbette haram ve kotii, ulvilik ve
iyilige yardimci olu-iyorsa o nibsette mubah ve iyi... Yani dokiildugu kaba go-re §ekil alan bir
mayi... Zahir ehli ona mutlaka «haram» demi§tir ama, biiyiiklerden de iltifat gosterenler olmu§tur.
Ahenkli sesin, kalb uzerindeki ulvi tesiri de belli... Bu ba-ikimdan Nak§i biiyiikleri, ne (mutlaka ve
her tiirlu haram) olgusunu kabul ederler, ne de (mutlaka ve her tiirlu helal) du§uncesini... Onlar her
§eyi yerine tahsis ederler ve ahenkli seste de had ve §ekil sirnna riayeti esas ko§arlar. §u var ki,
ondan ve hele ifratindan gekinmeyi bir mizag borcu bilirler. Ba§ka yollann vecdi, §arap
sarho§luguna benzer; co§kun ve zahiridir. Bizimkiyse afyon sarho§lu->gunu andinr; durgun ve ige
dogrudur. Ahenkli sesi inkar etmeyiz ama, ondan, pek de ho§lanmayiz.»
Bir giin, bir camide olanca fikrini ses ve musiki cehdine vermi§, Kur'an okuyan birini goriip
demi§ler ki:
« — Allah, Kur"an'i boyle okunmasi igin inzal et-imedi.»
Nasil; muazzam mi?..
TEZ
Kihgta, maddi fetihte, hatta bazi Guzel San'atlarda iistiin seviyelere ula§mi§ olan Tiirk irkinin, saf
ve miicer-iret fikirde, madde otesi anlayi§ cehdinde, emsali miislii-man milletlere gore bir fark
belirttigi; mesela bizden bir imam-i Rabbani, bir imam-i Gazali, bir Muhiddin-i Arab! yeti§medigi,
vecd ve a§k devrinde yeti§enlerinse biiyiik
211
ve usta kopyacilar oldugu, halis ve asli (orijinal) miiellif-iler olmadigi; ve nihayet hig bir nefs
muhasebesine giri§-meksizin kabul ettigimiz Islamligi, yine hig bir nefs mu-ihasebesine kucak
agmaksizin feda ettigimiz yolundaki te-izimi, en derinden dinleyip, en derinden dogruladilar.
I§ BILMEKTE VE TATBIKTE
Tefecilere ve tefecilige gore bir fark belirtmesi ge-reken ve iktisadi nazim rollerini inkar miimkiin
olmiyan bankalann aldigi faiz igin:
« — Bu namla almamak, ucret ve masraf kar§ihgi diye almak lazim...»
Buyurmu§lardi.
Bankada gah^an bir memurun aldigi ayhk da, kar yektinunda faiz ifade eden §eylerle ifade etmeyen
§eylerin birbirine kan§masi ve neyin nereden geldiginin bilinme-imesi yiiziinden kendini
kurtanyordu.
Her i§de kurtulu§ ve rahmet yolu bu kadar agikken, Tanzimattan beri i§lerin ve hele ba§ i§ dinin
ashni gorebi-ilen gikmami§ti. Yani, ya lafta iman, ya gergekte kufur yo-ibazi elinde haraphk,
peri§anhk...
Yekpare, boliinmez, fedakarhk ve pazarhk kabul etmez mukaddes vahidleri, zaman ve mekana
tatbik liya-ikatinde insandan, dort yiiz yildir eser yok...
MEVLEVI
Remzi Efendi isimli bir mevlevi §eyhini tanimi§-itim. Uskiidar'da oturuyordu. Gayet zarif edah bir
insan...
212
Bir gun ona vapurda rastladim. Uskudar'la Koprii arasinda, bana, Efendi Hazretlerine dair, ba§indan
gecmis. §u hadiseyi anlatti:
« — ilahiyat Fakultesinde Tasavvuf imtihani vardi. Dersin hocasi bendim. Abdulhakim Efendi
Hazretleri mumeyyiz secildiler. Geldiler. Huzurlannda imtihan ba§->ladi. Talebeden birine bir sual
sordum: (Tarikatlar arasin-daki farika ve hususiyetler nelerdir?) Cocuk cevap verdi: (Harika ve
karemette Kaadirilik, a§k ve muhabbette Mevlevilik, ziiht ve takvada Nak§ilik...) Sormaya devam
ettim: (Sen bunlardan birini tercih mevkiinde kalsan han-igisini secerdin?) Talebe, herhalde biraz
da hocasinin Mevlevi oldugunu du§unmu§ olacak ki, giizel bir cemile yapti bana... (Mevleviligi
secerdim etendim!) dedi. Sor-imak, talebenin tercih olcusunii kurcalamak lazimdi: (Niacin
Mevleviligi secerdin oglum?) Talebe, tereddutsuz, kar§ihgini verdi: (A§k ve muhabbete her §ey
dahildir; her §ey onun icinde...) Bu soz uzerine Abdulhakim Efendi Hazretleri, cocuga (Aferin!)
dediler. imtihan bitti. Ciktik. Efendi Hazretleriyle yanyana yiiriirken kendilerine dedim ki: (Cocuk,
hocasinin tarikati olan Mevleviligi secti, du-^uncesini soyledi ve siz onu aferinle takdir
buyurdunuz. Nak§i oldugunuz halde... Sebebini sorabilir miyim?) i§te o zaman Efendi Hazretleri
bana aynen §u mukabelede bu->lundular: (Cocuk dogru soyledi. A§k ve muhabbete her §ey dahildir.
Su var ki, Nak§ilerin ziiht ve takvasi, bu a§k ve muhabbeti ortmek icin perdedir. Cocuk dogruyu
soy-iledi. Ziiht ve takva ile ortiilu a§k ve muhabbeti ayirt ede-cek kadar derinlere inemezdi.)
Sozlerine hayran oldum. Cok biiyiik insandir o... Kapiyi tarn bulmu§sunuz.»
O kadar inceydi ki, eski Mevlevi §eyhi, mucerret a§k ve muhabbetin yiizii suyu hiirmetine, kendi
a§k §ekli-
213
nin eksikligini kabule razi oluyordu. Ve bu hadiseyi bana Efendi Hazretleri degil, kendisi
anlatiyordu.
Bazi vecd demlerindeki heybet ve temkinlerine dikkat ediyordum da, «Altun Silsile» buyuklerinden
biri-inin, Mansur icin "Abdulhalik Gucdevani miiritlerinden o zaman en degersiz biri bulunsa ve
ona rastlasaydi ipe ce-ikilmezdi" tarzindaki sozunii hatirhyor ve o hikmeti elim-de tutar gibi
oluyordum.
di!«
« — Bekta§inin kufrii ve Mevlevinin kibri olmasay-Buyurmu§lar.
Her tarikat ayni mukaddes noktaya giden birer yoHken, yolun istikamet hususiyetlerini
muhafazada bugiin Naksilikten ba§kasi kalmami§tir. O da gercek Nak§i olmak §artiyle...
Bir giin Eyiip'te Huseyin Efendi isimli bir ihtiyan gormu§tum. Bu zat vaktiyle Nak§i postuna
oturmus, ve Efendi Hazretleri istanbul'a gelip de Eyiip'te mekan ku-runcaya kadar §eyh
gecinmekten cekinmemi§ti. Gercek §eyhi goriince de edebiyle cekilmeyi bilmi§ti.
Bana demi§ti ki:
214
— Onu goriince §eyhlik neymi§ anladim ve etegine yapi§maktan ba§ka i§im kalmadigini kestirdim.
SAHTE VE GERCEK
Tiyatrolarda mu§amba perde uzerine cizili saray dekorlan gibi, birkag taklit cizgisi icinde kendisini
«fena fillah» makaminda gosteren, halk tarafindan da sihirli seccadeler iizerinde goklere ucurulan
veli taslaklannin kolayca hazmedildigi bu devirde, gercek veliye ait ince-ilikleri gostermek,
Abdulhakim Efendi'yi de bu ayirt etme i§inin mihenk sifatlanni ta§iyici zat olarak meydan yerine
dikmek bana borctur. Kendilerinin butiin bir hayat bo-iyunca kacindiklan bu §ohret ve alayi§ hali,
onca ne kadar kesik ise, onu tesbit; bence o nisbette bore... Ta ki, bu yo-ilun isteklileri, muhtac
olduklan mizana kavu§sunlar...
Kuyumcu, §ahsiyle teneke bile degildir ama altunu ayarlamakta, bir ustalik sahibidir. §imdi
miisaade ederse-iniz biz de, bir veliyi te§histe cektigimiz bunca gile kar§ih-igi, bir ihtisas sahibi
olahm ve tenekeden adi §ahsimizla, gercek ve sahtesini ayird edeici melekeden bir pay dev-§irmi§
bulunahm.
Herkes §eyhini biiyiik ve iistiin tanidigina, asnnin sadece bir tanesi oldugunu ve bunu da miisbet
veya menfT, ispat miimkun olmadigina gore, evvela miicerred buyiikluk ve ustiinluk hassalanni izah
ve ancak ondan sonra bu hassalardan mur§ide dii§en hisseleri tesbit et-rnek, ba§hca usul ve zaruret
olmaz mi?
Halbuki bizde, Allah'in yakinhk dairesi icine aldigi dostlanna ait kiymet ve buyiikluk §artlannin ne
oldugunu bilmeyenler, saf bir baki§a, bon bir duru§a, keramet satici
215
bir edaya, bir anda hemencecik meftun olup butiin tenkid hislerini, mizana tatbik §uurlanni ve
mu§ahade selametlerini kaybeder, burunlan halkah vah§i kabileler halki gibi, §eyhlerini veya §eyh
sandiklanni bir (tabu) da-dresi icine ahrlar ve cok defa bilmeksizin §eriat bendlerini yikip
mukaddes olcii ve hadleri ta§ira ta§ira Uhud dagi biiyukliigunde bir put imal etmeye dogru
giderler...
Giiya iman ve islam adina yapilan bu §eylerin be-ilirttigi ruhiyat ile, dogrudan dogruya iman ve
Islama zit olarak, yine dogrudan dogruya kiifiir tarafindan giri§ilen ve dogrudan dogruya kufriin
kendisi olan putla§tirmalara ait (psikoloji) arasinda fark yoktur.
Gergek miir§id, her §eyden once bu hale, samimi-iyetsiz sozlerle degil, miiridlerine ufledigi fikirle,
ruhla, zahiri ve batini ilimle, terbiye ve disiplinle mani olandir.
Muridine bak, §eyhini tani!
Bir giin bir doktor bana dedi ki: — Efendinin buyuklugune delil aramaya ne hacet! Senin gibi birini
bu hale getirmesi yetmez mi?..
Velilerin derece ve mertebelerini tayin ederken simsiki muhafaza edilmesi gereken umumi ve temel
olcu, «had» mefhumunu anlamaktan ibarettir. Din, bir ba§ tan obur ba§a hadler tablosundan ibarettir
ve aynen Abdul-hakim Efendi hazretlerinin, malum tabiriyle:
« — Edeb, hadlere riayet demektir, en biiyiik edep de ilahi hududu muhafaza etmek..."
216
HADLER
Resule Allah dememek §artiyle ne denilse az...
Sahabiye nebi dememek ve yalniz nebilere mahsus vasiflan kondurmamak §artiyle ne denilse az...
Velileri de asla sahabi, hususiyle nebi ve resul va->siflanna ve mertebesine yukseltmeden, bu sinir
icinde is->tenildigi gibi yuceltmek caiz...
Bu ana ve temel olciiden sonra, velilere ait, kokleri batinda, fakat alametleri zahirde, §u vasiflar
gelir:
1 - Anahtann kumdaki yatagiyle kendisi arasinda^ki mutabakata e§, her hali, her sozu, her
hareketiyle tarn bir §eriat uygunlugu...
2 - Yine Abdulhakim Efendinin «mevzuunu bula-imaz ki ben desin...» §eklinde belirttigi gibi, en
kuciik benlik kokusuna yer vermeyen ve bunu bilhassa sahte ta-rafindan bir kelime oyunu halinde
gostermeyen halis bir mahviyet...
3 - Keramet izhanndan, viicudunu kafes arkasinda gunes. bile gormemis. bir bakirenin herkes icinde
sirtindan gomlegi dii§mu§cesine duyacagi hicaba benzer bir duygu, utanc sahibi olmak... Keramet
velilerde ya ihtiyarsizca, ilahi iradeyle meydana gelir, yahut yine ilahi iradeyle maslahat icabi olur;
ve asla makinenin dugmesini cevirip carkini i§letircesine §ahsi ve keyfi bir tasarruf belirtmez.
4 - Muhte§em bir heybet ve temkin... ilahi iradeye bagh olmaktan gelen bir teslimiyetle dunya
i§lerinden uzakhk ve hak yolunda olsa bile hadiseleri zorlama miza-icina yabancihk... Bu nokta,
gercek kemal ehlini sahtesin-iden ayirdedici ba§hca vasiflardan birini gosterir. Cemiyet
meydaninda, nefslerine Mehdi susunii vererek ulu-orta bayrak acan ve 50k defa ba§ ansizhga
mahkum hareketle-
217
re giri§en tiplerle, ilahi irade kar§isinda temkin ve tesli-imiyet sahibi kamiller arasindaki ince fark...
Kimse ilahi iradeyi bilmeyecegine gore, ona zit bir davrani§ta bulun-imamak icin, pisinkhk ve her
tiirlii hamleden uzaklik manasina gelmeyen bir temkin ve teslimiyet, ancak bu-iyuklerin kandir. Bu
temkin ve teslimiyet, ne kotuluge n-iza, ne de cemiyet alakasindan tecerriit haliyle de izah
olu-inamaz. Belki Allah ile velisi arasinda, son derece mah-irem ve gozlerden nihan bir sir belirtir.
Daima Abdulhakim Arvasi Hazretlerinin tabiriyle tesbit edelim: «Allah sirnni eminine verir; bilen
soylemez, soyleyen de bilmez!..» Tekrar edelim ki, kendilerini alemin lslahina memur goren ve
telas. icinde birtakim hareketler pe§inde ko§an, §ohret hirshsi insanlann nefsani hallerine nispetle,
bu harikulade bir heybet icindeki temkin ve nza tavn, veliye ait ba§hca alamettir. Din davasinda
cemiyet ici miicadele makami ise ayndir ve ermi§lik iddiasina gec-rnemek §arti altinda miibarektir.
5 - Allah Resuliiniin kainat gapindaki ahlaklann-idan tarn bir nasip... Nefsten geldigi hissini veren
en ku-icuk kokuyu bile uzerinden silmis. olmak... Allah icin ofke ve sevgiden ba§ka, ne bir §eye
kizmak, ne kucak acmak...
6 - £arpici bir huzur hali... Bu dunyadayken bu diinyada olmadigini gosterici bir hal ve bu halin
edebi... Bir kere bile, esnedigini, ka§indigini, gev§edigini, ayak ustiine ayak attigini, her hangi
nebati veya hayvani, hatta kaba manada be§eri bir hareket yaptigini gostermeyen, maddesiyle
ruhunu tek noktada percinlemi§ bir edep...
7- Hikmet... 8-Letafet... 9 - Zarafet... Kisaca:
218
Bir yerde, §eirat inceliklerinde laubali, uzerinden benlik kokulan gelen, velilik iddia edici ve
karemet sati-ci, gozii diinyada ve giiya diinyanin lslahinda, usulii tela§ ve didinme ve gayesi isim
ve §6hret, muritlerinin keyfiye-iti yerine kemmiyetine dii§kun birini gordunuz mil, rahat->ca hiikiim
muhrunu basabilirsiniz:
— Bu adam bir veli degil, ancak bir denidir! !
Artik bu olciileri dilediginize tatbik edip hiikiim kesmekte serbestsiniz.
Bugiin ortada «sucu» veya «bucu»lara kar§ihk «Abdiilhakim'ci» diye yaftali bir ziimre
bulunmamasi bile onun buyuklugunden ayn bir i§aret... O, asnnin «kutb-iil-ir§ad - ir§ad Kutbu»ydu
ve makaminin sani bakimindan satih numayi§lerinden miinezzehti.
Bir §eye dikkat ettim:
Efendi Hazretlerinin meclislerine devam edenler-den hie bir fert gosterilemezdi ki, o mecliste
susarak otur-imu§, hatta pek az §ey dinlemi§, nazarlanna hedef te§kil etmekten ibaret kalmis. olsa
bile, kendisinde her meseleyi cozumleyebilecek nurani ve ruhani bir ayirdedicilik has-isasi
dogmami§ bulunsun...
Bir gun bir derslerinde §oyle buyurmu§lar:
« — Bizim meclisimizle bulunanlar, siikut icinde otursalar ve sukuttan ba§ka bir §ey gormeseler
bile, din bahsinde alim gecinenlerin hatalanni ke§federler, bir bir cikanrlar...»
Resuller de kiyasin icinde olarak biitiin mahliiklar Allah'a ve onun yarattigi derecelere kar§i birer
had ile cevrilidir. Hie bir had ile mahdut, hie bir hukumle
219
mahkum, hie bir kayitla mukayyet olmayan yalniz AHlah...
Dedik ki, Resullerin de bir haddi var. Bu had, an-cak ilahi zat ve kudretin sinirladigi son cizgi...
Onlara, Allah dememek §artiyle ne denilse ve hangi buyukluk izafe edilse azdir.
KIYMET HUKMU
Efendi Hazretleri, her haliyle etekleri altinda biitiin bir cihan gizleyen ve kufriin en kuduz devrinde
gelmis. ol-imak bakimindan derecesi en ileri olmak icap eden o bii-iyiik kutuptu ki, hikmetini
dogrudan dogruya peygamber-dik sirnndan dev§irici ir§ad makaminin, Abdulhalik Guc-devani,
§ah-i Nak§ibend, Abdullah Ahrar, iman-i Rabba->ni, Mevlana Halid ve daha niceleri gibi iistiin
temsilcileri arasinda mevki sahibi bulunuyor; en biiyiik hususiyeti de en azgin kiifiir mevsiminde
her kemalin kefaletini §eriatta gostermek memuriyetinde toplaniyordu.
Uydurma Menemen hadisesi miinasebetiyle §eyh ve §eyh bozuntusu kim varsa toplayip Menemen'e
gon-iderdikleri zaman, Efendi Hazretlerini de, ne tarikat, ne si-iyaset, di§ dunyaya sizan hig bir
faaliyetleri olmadigi haHde yakaladilar ve oralara surdiiler. Binbir gile iginde dim-dik, tevekkulle
ilahi iradeyi bekledi ve «Divan-i Harp» huzurunda olanca miidafaasini, §u «Din Mazlumlan»
kHtabindaki harikulade ciimleye sigdirdi:
« — Ben §eyh degilim ve o yiice mertebeye layik ol-rnaktan uzagim; yok, eger §eyhlik devrimizde
gordiikleri-imin hali demekse ona da tenezziil etmekten munezzehim!»
220
DiNLEDiKLERIM
Vefatlanndan hayli sonra... Cevat Yucemen'le kar-i§i kar§iyayiz.
— Anlat bakahm, Cevat Bey, Efendi Hazretlerinin kerametlerinden ve kendilerinde tespit ettigin
harikalar-idan birka? §ey anlat!..
— Ne anlatayim; her hali bir keramet... Bir tanesi ise gizli kalabilecek cinsten degil... Sakarya
Harbi sirala-m... Ben usttegmeniin... Ordumuz ric'at ediyor ve Anka-ra'nin bo§altilmasi faaliyetine
giri§ilmi§ bulunuyor... Ba->na emir buyurdular: «Hemen Ankara'ya git, orduya katil ve her§eyden
evvel Fevzi (Mare§al Fevzi Cakmak) Pa§a->ya gikip de ki: Beni buraya kendi halinde bir musluman
gonderdi. Yilmasinlar, sebat etsinler, zafer muhakkaktir diyor.» Gittim ve Mare§al'e aynen
soyledim, Te§ekkiir et^ti. Orduya katildim, harbe girdim; yaralandim ve «malul yuzba§i» olarak
emekliye aynldim. Zaferi de gozlerimle gordiim. i§te sana en biiyiik keramet!..
Muhib I§iklar anlatiyor:
— Bir cuma namazindan sonra gordiim; ve goru§ i§->te o goriisj.. Kapilandim ve bir daha etegini
birakmadim. Daha ne soyleyeyim?..
Soz, onun otuz yilhk nedimi; golgesi kadar yakini §akir'in:
— Yedi ya§imda yanlanna girdim ve vefatlanna kadar otuz yil yanlanndan aynlmadim. Geceleri
de ayni
221
odada, beraberlerinde kahrdim. Onu benden dinlemeyin; gorduklerinizle yetinin!.. Benden
dinleyeceklerinizi akii almaz.
— Soyle §akir, soyle!.. Bizim akhmiz; alamadigini da ahr.
— Bir gece, or»i ay'ir ondordii altinda, ay'in mi ona, onun mu ay'a i§ik verdigi belirsiz bir
nuranilik iginde gordiigumu soyleyecek olsam, akhniz kabul eder mi bu->nu?..
— Kabul eder, §akir!
— Evet, onu ay'a i§ik verirken gordiim.
— inaninm, §akir!
— Izmir'de Hisar Camiinde... Huzurlanna oniki ya§inda bir gocuk getiriyorlar. Cocuk dilsiz...
Anne ve baba, gocuklanni kapmi§, haberini aldiklan Velinin huzu-runda... Anne ve baba camiin
giris. noktasinda bekliyor ve gocuk Efendi Hazretlerine dogru ilerleyip ellerini opiiyor. Efendi
Hazretleri gocuga hitap ediyorlar: Adin ne, og-ilum! Dilsiz gocuk hemen cevap veriyor. Ahmed!..
Anne ve baba ?ilgin bir hayranhk iginde...
— Miithi§, §akir!
— Bir giin beraberce, Uskudar'da medfun Abdiil-fettah Efendi isimli bir §eyhin mezanna ugradik.
«Rabita et ve gordugiinu soyle !» buyurdular. Rabita ettim ve de-dim: Uzun boylu ve esmer bir
zat!.. «Evet, dediler; oyle, tipki dedigin gibi...»
— Daha, §akir, daha...
— Bir giin sikilmi§lar... Miithi§ bir kabz hali, manevi kabz... Dayanihr gibi degil... Nida gelmi§:
Dayan, ilahi rahmet geliyor! Dediler ki: «Rahmet geldi ve bir damlasi uzerime dii§tu, viicuduma
yayildi. Hemen o anda §ifa buldum.» A
222
DEVAM ET!
— Devam et, Sakir, devam et!..
— Ne soyleyeyim; ba§i ve sonu yok ki!.. Her ha->liyle keramet, zarafet, nezaket...
Ve Sakir:
— Sizin icin giyabinizda bir sozleri var... «Elime daha once gegseydi daha ba§ka olurdu!»
buyurdular. Bir gun de huzurlannda sizi yermeye cah§an birine §oyle deadlier: «Ben Necib'ime laf
soyletmem!»
Muhib:
— Ben bir cift sozlerini bildireyim: «ilim cehli iza->le eder, ahmakhgi degil...» Ikincisi de §u:
«Mevlevinin kibri, Bekta§inin de kiifrii olmasaydi, ererlerdi!»
Muhib:
— Japonya'dan Amerika'ya kadar, butiin Asya, Af-rika ve Avrupa, nerede bir islam toplulugu
varsa gezdim. Uzun yillanm islam memleketlerini gezmekle gecti. Git-itigim her yerin din
buyuklerini aradim ve gordiim. Hie bir yerde Efendi Hazretlerinin ayagina su dokebilecek bir
insana rastlayamadim.
Muhib, Efendi Hazretlerinden sonra emanetin ki-ime gectigi davasini kesinlikle coziimleyen derin
anlayi^tir:
— Efendi, makamlann en ustunii olan ir§ad Ku-tupluguna sahiptir. Aynen kendi ifadesiyle, ir§ad
kutbu, vefatindan sonra da memuriyetine devam edebilir. Medar kutbunun ise mutlaka dunyada
olmasi gerekir. Gorunu§e gore yolu di§ olciileriyle talim edebilecek birkac fert bi-raktilarsa da
yerlerine kimseyi tayin etmediler; ve ma-
223
kamlanni da obur alemde faaliyetine devam etmek uzere bareber gotiirduler.
Yine §akir:
— Bir sabah tekkenin mescidinde namazdayiz. Ben ve kendileri... iki ki§iyiz. Her zaman oldugu
gibi imamhk bende, bana uymaya tenezziil etmek lutfu da on-ilarda... Mescidin giri§ kismi ba§tan
ba§a camekan; ve gi->ri§teki, sofa §eklinde oturma yerinden mescidin ici apacik gorulmekte... Biz
namaza hazirlanirken zevcem gelip so-ifa kisminda caylanmizi hazirlamaya ba§ladi. Namaz ve dua
bitip de sofaya gecince gordiik ki, semaverin etrafin-ida iki cay bardagi yerine bir siirii fincan...
Zevceme bu kadar fincana liizum olmadigini soyleyip nicin ikiden faz-^la fincan getirdigini sorunca
§u cevabi aldik: «Hayret! Arkanizda biiyiik bir cemaat vardi. §imdi dagilmi§...»
Ve §akir:
— Eyiip tiirbedari vefat etmi§... Buyurdular: «Bi-izim Ceddimize Hazret-i Halid cok hizmet etmi§ti.
Biz de §imdi onun tiirbesine hizmet edersek bize nimet olur.» Muzeler idaresinden iki zat gelip
bana tiirbedarligi teklif ettiler. Kabul etmek istemedim. Buyurdular: Ǥimdiye kadar emirlerime
kar§i durmadin! Yine durmayacaksin. Kabul et!»... Kabul ettim ve yirmibes. giin kadar Hazret-i
Halid'e tiirbedarlik ettim.
— Sonra?..
— Sonrasi malum... Surgun...
224
SURGUN
Sene 1943... Ben, gazetedeki fikralanma ve yiiksek mimari §ubesindeki derslerime devamdayim...
Efendi Hazretlerini her goru§umde ins an, ondan her aynh§imda hayvanim-.. Yalniz agzi ve
kalbiyle birtakim dogrulan geveleyen, fakat teniyle copliikte ya§ayan bir hayvan... Tarn da
filozofun dedigi gibi, metafizik hayvan...
(Biiyiik Dogu)yu hazirhyorum... Birinci oglum Mehmet dogmu§tu o senenin Temmuz ayinda...
Babiali, Erenkoy'u, git, gel, a§in tela§lar icindeyim... Ev, ilk co-icuk, afi§, kagit, muharrir, matbaa,
nereye yeti§ecegimi bi-ilemiyorum... Efendimi goremiyorum...
(Biiyiik Dogu) cikti. Eyiib'de bir kurban kesmek ve Efendimin elini opmek niyetindeyim.
Bir otomobile atlayip Eyiib'e gittim. Kurban i§ini gorii§mek icin car§ida yakinlardan birini aradim.
— Hie gitme yukanya!
— Neden?
— Efendiyi gotiirdiiler!
— Kimler?
— Polisler...
— Ne diyorsun?
— Ne yazik ki, boyle... Hem de bugiin... Sabahle-iyin oradaydim; 50k sikihyorlardi; «Hayirdir
in§aallah» diyrlardi. Biraz sonra memurlar geldi.
— Neredeler §imdi?
— Her halde Birinci Subede...
Fazla konu§amadim; hemen otomobilime atlayip, gozumun oniinde bombos. ev, mescit, §adirvan,
dogru Po-ilis Mudurlugune...
Vakit ak§am...
225
Nobetci mudurii goriip kendimi tanittim, gorii§mek miisadesini istedim. Verdiler. Son katta Birinci
Sube... Ondan sonra tadini bir hayli tattigim Siyasi Kisim... Beni bir odaya aldilar. Bekledim.
Kapi agildi, Sakir geldi. Vekar icinde, fakat mah-izun, peri§an...
— Ne o, Sakir?
— Hie efendim, bizi ahp getirdiler.
— Ne olacak?
— Galiba izmir'e gonderecekler!
— Su anda bir derdiniz?
— Yok efendim!
— Efendi Hazretleri?
— Iyiler efendim!
Birtakim te§ebbuslere giri§mek azmiyle, §im§ek gi— >bi ta§ merdivenlerden atlayip indim. Polis
Muduriyetin-iden ciktim, Fakat hie bir §ey yapamadim.
1942 - 43 ki§inda ben Erzurum'da ikinci askerligi-imi yaparken Efendi Hazretlerini bir iki kere
ziyaret etmi§ olan zevcem, parmagi agzinda, api§mi§, ben ondan daha §a§kin, baki§iyoruz.
Hayrola?..
Bir an geriye donelim:
1943 yihnin Eyliil ayi... Ramazanin 18'inci giinii... Eyiib'deki evleri ba§hyor ve araniyor, tabii
kitaplardan
226
ba§ka hie bir §ey yok... Ne olabilir? Bir bohcaya itina ile sank bir hirka buluyorlar:
— Bu da nesi?
— Alelade bir hirka, bir hatira...
Hirka, miir§itleri Seyyid Fehim Efendi Hazretleri-nindir ve Efendi Hazretleri nezdinde en degerli
emanet...
Efendi Hazretleri ve Sakir'le beraber hirkayi da ahp Muduriyete gotiiruyorlar. Orada gordukleri
muamele nazik ve iyi... Galiba insandan ve halden anlayan bir mu-idure rasthyorlar.
Haklannda Vekiller Heyeti karan var... Teblig edi-iliyor. izmir'e gonderilecekler... Once kendilerini
Ipek Pa-das otelinde yatinyorlar ve ertesi giinii Ege vapuriyle iz-imir... Sakir Mersin'e dii§uyor.
Yani ilk cocuklugundan beri saniye aynlmadigi Efendisinden aynhyor Sakir... Hem de bu dunyada
busbiitun...
Damatlan Van Mebusu Ibrahim Arvas, te§ebbiis ustiine te§ebbusle... Birkac ay sonra yine Vekiller
Heyeti karariyle serbest kahyorlar. Yakinlanndan bir ikisi iz-imir'e gelip kendilerini ahyor,
Ankara'ya getiriyor. Anka-ra'da, biraderlerinin oglu Faruk I§ik'in Haci Bayram Ca-imii tarafindaki
evine iniyorlar.
Hastadirlar... Zaten biitiin alametler, bu dunyadaki faaliyetlerinin kemalden sonra zevale inhiraf
ettigini gos-temekte...
Derler ki:
« — Her kemalden sonra bir zeval beklemeli...»
227
Ankara hig sevmedikleri bir yerdir; ve bir giin o ci-ivarda gomiilecekleri hayallerine bile
ugramamis. bir key-ifiyet... Hatta istanbul'da, Baglarba§i'nda; Seyhiilislam Hikmet Efendi'nin kabri
yaninda kendilerine bir mezar hazirlatmis4ar, bir de tabut yaptirmi§lardir.
SON NEFES
Faruk beyin, eski Ankara tipi ah§ap evinde ondo-kuz giin hasta yatiyorlar.
Nihayet, 1943 yilinin 27 ikinci te§rin Cumartesi giinii (29 Zilkaade 1362) giin dogmadan on sekiz
dakika
evvel...
Tarn sabah namazi vakti...
Elleri Faruk Beyin ellerinde... Rughan I§ik (Faruk Beyin oglu) ayaklanni uguyor.
Dudaklannda tek kelime... Kainatin tek kelimesi:
Allah...
Son nefes...
Vefat ediyorlar...
Seksen ug ya§indalar...
Vefat aninda zelzele...
O gecenin sabahi, hemen o sabah, damatlan ibra-ihim Arvas'in Kegioren'deki ko§kiine
naklediliyorlar, Gasl, te^hiz, tekfin, orada...
Ve Kegioren'den ileriye dogru Ankara'ya 24 kilo-imetre mesafede bir koye goturiip defnediliyorlar.
Ayni giiniin gurup vaktinde, giines. batarken...
228
Ya sen, Necip Fazil; biitiin bunlar olurken, yeryu-iziindeki giine§in batarken neredesin?
BAGLUM
Simdi bir mesele:
Mubarek na§in istanbul'a nakli i^in resmi makam-ilara ba§vuruyorlar. Tahnit (ila^lama)
mecburiyeti oldugu cevabi veriliyor. imkansiz!.. O halde?.. Sehrin belediye sinirlan iginde
olenlerin Asri Mezarhga gomiilmesi §arti da var... Daha imkansiz!.. O halde?.. Kir§ehir'e
kaldirma-iyi ve orada bazi yakinlan arasinda topraga vermeyi dii§u-inuyorlar. Bu da resmi §arta
uygun degil...
O sirada ah§ap evin kapisi gahniyor ve kim oldu->gu, nereden geldigi, ne istedigi belli olmayan ak
sakalh
bir adam:
— Ankara civannda Baglum isimli bir koy vardir, diyor; orada Nak§i §eyhlerinden bir zat da
medfun... Ora-iya goturiinuz, kendilerine uygun yer orasidir!
Ve gikip gidiyor. Meghul adamin arkasindan ko§u-iyorlarsa da ele gegiremiyorlar.
Baglum, Ankara'nin belediye sinirlan di§inda oHdugu halde, cenazeyi battaniyeye sanp bir taksi
igine ati-iyorlar ve en yakinlanndan birka? ki§i, Baglum nahiyesine gotiiruyorlar. Yolda Ibrahim
Arvasi'nin Kegioren'deki ko§kiine ugruyorlar ve te^hiz tekfin i§ini orada yapiyor-dar. Bir de
bakiyorlar ki, 12 ki§iden ibaret olan yakinlan-inin cenaze etrafindaki dairesi 500 ki§iye gikmi§tir.
Bunlar kimdir, nereden gelmi§lerdir, ne demek isterler, hep me^-ihul...
229
Efendi Hazretlerini; yalgin ve ^mlgiplak Baglum mezarhginin ilkokula biti§ik ko§esine, namsiz
ni§ansiz, ilansiz, i§aretsiz §ekilde defnediyorlar.
Mubarek mezar, bugiin, uzerinde yazisiz bir ta§ olarak, her §atafattan uzak, semalara tebessum
etmekte-idir.
HABER
Efendi Hazretlerinin vefatini zevceme, Beylerbe-yi'ndeki, annemin evinde ve geceden degil de,
sabahleyin haber verdim:
— Allah'in emriyle toprak tabakalan tiril tiril tit-rerken vefat ettiler. Tarn zelzele aninda...
Yatakta kadincagizin ba§ini yastiga dayayip, sessiz ve mutevekkil, nasil agladigini, yiizii hig
buru§madan gozlerinden nasil ya§lar bo§andigini gorseydiniz...
— Biz kendi halimize aghyahm... O gergek mekanina gitti.
Dedigim zaman ben, dogruluk maskesi altinda ukalahk gayretinden ibaret bir tas. yiireklilikten
ba§ka hig bir gergegi belirtemiyordum; Neslihan ise, gozya§lariyle lslattigi sessizlige burulii, tam
hakki tercume ediyordu.
Sonradan, Efendimi anarak, haftalarca, aylarca, hatta yillarca zindanlarda aglamak iizere, o an,
ta§tan farksizdim.
ANKARA'DAKI KOY
Baglum... Ankara'nin bir koyii... Ankara'dan giki-iyor, Kegioren'den gegip, Verem Sanatoryomunun
oniin-iden suzuliiyor, dag yoluna du§iiyorsunuz. Sapsan step... 230
Yukseklerdesiniz. Kumlan gitir gitir yollar, bukliim biik-dum virajlar, kivnm kivnm tepelerden
arkaniza bakarsa^niz, Ankara, gukurlarda, mukavvadan bir maket... Keskin yar'lar... Bir saginizda,
bir solunuzda... Nihayet iki tepe arasinda manzaranin kisildigi bir yola giriyorsunuz. A§a->giya
dogru biraz inip, birdenbire, geni§ bir koy meydani-ina gikiyorsunuz. Solunuzda nahiye binasi ve
jandarma... Koylii kihgi gibi, hep ayni uslup iginde degi§ik, kerpig-iten, toprak damh evler...
O giin bugiin, bir hayli modernle§mi§ burasi da...
Ilk kar§ilayiciniz, kopekler... Kimi kuyruksuz, kimi kulaksiz goban kopekleri... «Karaba§»lar...
Pe§lerinde §al-ivarli ve yol yol mintanh, sumukleri akan gocuklar... On-^lar da, koy evleri gibi, sabit
bir uniforma iginde...
Nahiye binasinin oniinden dosdogru yuriiyiince, solunuzda bir mezarhk... Ne bir agag, ne bir §ey...
Cilk ve pasli mezar ta§lan... Yuriimekte devam ediniz. Kar§iniza (asri) bir bina gikacak... Mektep...
I§te, mezarhgin mek-itep bahgesine biti§ik nihayetinde, yuzunuz mezarhga dogru sag dip ko§esinde
bir kabir...
Efendimin nur yatagi...
NUR YATAGI
Hey gidi hey!.. Hayatinda, uzerinde tek toz tanesi goriilmezdi. Simdi de mezan oyle... Her tiirlii ilgi
ve ba-ikimdan uzak, bu pas ve kuf gergevesinde, ustiinde tek harf yazih olmiyan iki ta§ arasinda,
insana inbikten suzul-Tnus. toprakla dolu hissini veren, kugiik yerden bir kans. yiiksek bir beton
mustatili iginde, her zamanki derin ve tath tebessumleriyle guliiyor mezan...
231
Mezann ayak ucunu saginiza ahp ba§ tarafina dog-ru bakiyorsunuz:
— Es'selamu aleykum, ey Allah'in buyiik velisi!
Ve gomeliyorsunuz. Ruhaniyetine siginiyorsunuz.
Bir «Fatiha» ve on bir «thlas» okuyup hediye ettik-iten sonra, gozleriniz, kalbiniz ve beyniniz
kama§mi§, oy-ilece kaimiz...
Bu hale, «Rabita-Serife» risalesinde yazih oldugu gibi, mezarlara kalb baglamak denir. Eger
mezardaki, ku->guk, «istihlak edilmi§» velilerdense, tesir gabuk ve kesik olur, gelir ve gider. Buyiik,
ir§ada ehliyetli velilerin tesi-riyse yava§, ahenkli ve devamhdir; gabuk gelmez ve ga-ibuk gitmez.
Efendimin kabrini her ziyaretimde, ak§ ama kadar tesirini ta§iyor; hemen her defa bir §i§e veya kutu
iginde aldigim topragmdan, kokladikga bayiltici bir misk kokusu duyuyor ve sarhos. doniiyordum.
Bu topragin, §i§e iginde, fosfor pinltisina benzer bir i§ildama verdigini soylersem inanir misiniz?
Yoksa i§i «tabakat-jeoloji» mutehassislarina mi havale edersiniz?
Allah, mezanmi Efendimin ayak ucunda ve yam ba§inda nasip etsin ama, olur da kismetimize
ba§ka bir yer diverse, tabutumun ustiine evvela o topraktan atilma-isini, biitiin Musliimanlar
huzurunda vasiyet ediyorum. Zevcem ve gocuklanm da kendileri igin ayni §eyi dii§un-isunler...
O GUNDEN BERI 1943 - 1978
232
1944 BAHARI
1944 ilkbahannda (Biiyiik Dogu)yu, ilk defa ola-rak Vekiller Heyeti karariyle kapadilar. Biraz
evvel de, Giizel San'atlar Akademisi Yiiksek mimarhk §ubesindeki hocahgimdan, Hasan Ali
Yiicel'in emriyle atilmi§tim.
Sebep, heniiz rengini tarn belli etmek imkanini bile bulamayan (Biiyiik Dogu)nun, bir iki hadis
meali ne§ret-imi§ olmasi... Soyle, en pest perdeden de, birazcik; biraz-icik Allah ve ahlaktan
bahsetmis. olmak...
Kisa bir miiddet evvel de, zamanin Ba§vekili (Sa-ragoglu Siikrii) tarafindan, tamim halinde, her
gun bir fik-ra yazdigim gazeteye gifte ayh bir emir gelmi§ti: « — Allah ve ahlaktan bahsetmek
yasaktir!» (Biiyiik Dogu)da gikan hadis meali §oyleydi: « — Allah'a itaat etmeyene itaat edilmez.»
O zaman Ankara'da gordiigiim Hasan Ali, bana ne demis. olsa begenirsiniz:
« — Bu hadisi ne§retmek, bize itaat edilmez de-imektir.»
235
Inkar eden, zaten itaat diye bir §ey tanimiyacagina gore, bir taraftan Allah'i kabul eder gibi olup bir
taraftan itaat etmedigini soylercesine bu garip kiifiir ifadesi, idra->kimi dondurmu§tu.
Sonra bu adam «Allah» diye kitaplar yazarak oldii. Ne cilve, Allah'ini!
1944 Mayisi, iizerime, bir penge gibi uzandi:
— Gel bakahm; §u 1934 Mayisinda gegirdigin manevi buhranin daha getinini, Efendinin vefati
arkasin-idan, ilkinden tam on yil sonra ya§a!..
«Aman!» demege kalmadi; ayni sabit fikirlerle gokler yine iizerime yikilmaz mi?
Allah'in emriyle bana §ifami veren ve beni batininda tutan Efendimin vefatiyle, yine Allah'in cilvesi
olarak, dayaniksiz mi kalmi§tim? Oliimiin ne degeri ola-ibilir; onun ruhaniyeti, kinindan siynlmi§,
kinini atmis. bir kilig halinde daha keskinle§mi§ degil miydi? Muhakkak!.. Fakat kendilerine ve yol
edebine aykin isjerimin ceza gii-riu, demek vefatlannin hemen arkasiydi.
Sille... Sille yiyordum. Oradan geliyordu. Oradan gelen her §ey acak liituf... Bereketki sille
yiyordum ve diinyada yiyordum.
Al sana bir harika daha!..
HARIKA MI?
Vefatlanndan sonra ruhaniyetlerinin tecellisine ait hakikatlann en biiyiigii, (TAN) matbaasinin,
milliyetgi ve mukaddesatgi Universiteliler eliyle, ot yolunur gibi pa-Tamparga edilmesinde
goriindii.
236
«Sertel»lerin biitiin avanesiyle tam bir komiinizma tezgahi haline getirdigi bu gazetede bir
muharrir, benim dindarhgimi ele olarak, bir §eyhim oldugunu, §eyhin beni online oturttugunu,
agzimi agtirdigini, «hak tu!» diye ag^zima tiikiirdugiinu ve i§te o hengameden beri malum hale
geldigimi, bana ve Efendime §eni bir istihza ve hakaret iislubu iginde yazmi§ti.
Yaziyi okudugum zaman, sirf Efendime edilen ha->karetten aglami§; ve gece herkesin uykuda
oldugu bir sa-iatte ellerimi yiikseklikler alemine kaldinp, goniil ta§inci bir ig acisiyle yalvarmi§tim:
— Allah'im!.. Efendime edilen bu hakaretin ceza-isini tez ver! Ben yokum!.. O'nun, onlann, o
yolun yiizii suyu hurmetine!..
Birkag giin ge^ti, gegmedi; (Tan) gazetesi ve mat-ibaasi didik didik edildi.
IMANEVIA MUSALLAT
Vefatindan ba§layarak harika iistiine harika gelir-iken beni saran eski dert birden bire oylesine
dokundu ki bana, kafeslerinden bo§anmi§ vah§i hayvanlar gibi saldi-rici sabit fikirlere, kovulmaz
dii§iincelere §oyle nida et-itim:
— Sikiysa imanima musallat olun!.. Bakahm, onunla ba§a gikabilir misiniz?
Sen misin bu kar§ilgi veren?.. Ertesi giinii, yilanh, akrepli, giyanh, biitiin bir vehim katan imanima
saldirma-iya ba§lamaz mi?..
igimde, §eriat emirleri ve olgiileri olarak, kopmaz baglarla yapi§tigim her ne varsa, tek tek, hepsinin
birden
237
Inkar eden, zaten itaat diye bir §ey tanimiyacagina gore, bir taraftan Allah'i kabul eder gibi olup bir
taraftan itaat etmedigini soylercesine bu garip kiifiir ifadesi, idra-ikimi dondurmu§tu.
Sonra bu adam «Allah» diye kitaplar yazarak oldii. Ne cilve, Allah'im!
1944 Mayisi, uzerime, bir penge gibi uzandi:
— Gel bakahm; §u 1934 Mayisinda gegirdigin manevi buhranin daha getinini, Efendinin vefati
arkasin-idan, ilkinden tam on yil sonra ya§a!..
«Aman!» demege kalmadi; ayni sabit fikirlerle gokler yine uzerime yikilmaz mi?
Allah'in emriyle bana §ifami veren ve beni batininda tutan Efendimin vefatiyle, yine Allah'in cilvesi
olarak, dayaniksiz mi kalmi§tim? Oliimun ne degeri ola-ibilir; onun ruhaniyeti, kinindan siynlmi§,
kinini atmis. bir kihg halinde daha keskinle§mi§ degil miydi? Muhakkak!.. Fakat kendilerine ve yol
edebine aykin isjerimin ceza gu-inu, demek vefatlannin hemen arkasiydi.
Sille... Sille yiyordum. Oradan geliyordu. Oradan gelen her §ey acak lutuf... Bereket ki sille
yiyordum ve diinyada yiyordum.
Al sana bir harika daha!..
HARIKA MI?
Vefatlanndan sonra ruhaniyetlerinin tecellisine ait hakikatlann en buyugii, (TAN) matbaasinin,
milliyetgi ve mukaddesatgi Universiteliler eliyle, ot yolunur gibi pa-ramparga edilmesinde
goriindii.
236
«Sertel»lerin butiin avanesiyle tam bir komiinizma tezgahi haline getirdigi bu gazetede bir
muharrir, benim dindarhgimi ele olarak, bir §eyhim oldugunu, §eyhin beni online oturttugunu,
agzimi agtirdigini, «hak tu!» diye ag^zima tukurdugunu ve i§te o hengameden beri malum hale
geldigimi, bana ve Efendime §eni bir istihza ve hakaret uslubu iginde yazmi§ti.
Yaziyi okudugum zaman, sirf Efendime edilen ha->karetten aglami§; ve gece herkesin uykuda
oldugu bir sa-iatte ellerimi yiikseklikler alemine kaldinp, gonial ta§inci bir ig acisiyle yalvarmi§tim:
— Allah'im!.. Efendime edilen bu hakaretin ceza-isini tez ver! Ben yokum!.. O'nun, onlann, o
yolun yiizii suyu hurmetine!..
Birka? giin ge^ti, ge^medi; (Tan) gazetesi ve mat-ibaasi didik didik edildi.
IMANIMA MUSALLAT
Vefatindan ba§layarak harika ustiine harika gelir-iken beni saran eski dert birden bire oylesine
dokundu ki bana, kafeslerinden bo§anmi§ vah§i hayvanlar gibi saldi-rici sabit fikirlere, kovulmaz
dii§iincelere §oyle nida et-itim:
— Sikiysa imanima musallat olun!.. Bakahm, onunla ba§a gikabilir misiniz?
Sen misin bu kar§ilgi veren?.. Ertesi giinii, yilanh, akrepli, giyanh, biitiin bir vehim katan imanima
saldirma-iya ba§lamaz mi?..
Igimde, §eriat emirleri ve olguleri olarak, kopmaz baglarla yapi§tigim her ne varsa, tek tek, hepsinin
birden
237
(anti tez)i, aks-i davasi... Hatar, vehim, her §eyin hakika-itini bulma gayreti, hepsi, hepsi bir arada...
Bir veli anlatiyor:
« — Bir giin sahradan gegerken igime bir hatar du§->tu: Seriat, hakikate aykindir, diye... Hemen o
anda bir ni-da duydum: (Bu tiirlu zanlann hepsi ilhad ve zindikhktir.) Hatar kayboldu.»
Veliye bir an i^in gelip uguveren hatar, bende, sade §iiphe degil, mutlaka o §eyin oziine, kunhune
inilmesi mecburi ve sonsuz bir tecrit zoru halinde ve binlercesiyle geliyor, cigerimi delip igine goz
goz yerle§iyor; ve ben, emin oldugum hakikatten tek yardim goremezken, sahte-iligini bildigim
§iiphelerin satirlan altinda kiyma kiyma dograniyordum.
Bunlar benim en mahrem taraflarim; rah macera-ima ait, Allah'la aramda, en gizli sirlar... Fakat
erdirici yo-ilu anlatirken, onu; en mahrem planlara kadar cizgilendir-meden belirtmenin imkani
yok... Zaten ondan, onlardan; olan her §eyi kendilerine mal etmek, bore... Ta ki, islamin rahu olan
ihlas, samimilik, saffet, dibine kadar tecelli et-isin... Bu bakimdan bu acikhga kar§i Allah'in nzasirti
umuyor; zaten sir denilen §eyin aciga vurmakla da acik-ilanmis. olabilecegine inanmiyorum. Daima
Allah'la kul arasinda o...
Bu kadanyse, vazife...
iKiNcisi
ikinci buhranim, acikca belli oluyordu ki, EfendHmin tasarruf cilvesinden ba§ka hie bir §ey degil...
Buna «hastahk» diyeceklere cevabim, diinyada bu kadar kontrollii, oz nefsince kontrollii bir
hastahk goriip gormedikleri...
Sadece oradan gelen bir hal, tasarruf; odur bu...
Ve devreler boyu utanmadan biraktiktan sonra, ka^fama dank edince, yine utanmadan veya
utanclann en ya->kicisi icinde namaz ve niyaz...
Imana musallat vehimler o hale geldi ki, 1944 ilk-ibahannda; bir gece, sabaha kar§i, ortahk heniiz
aganrken namaza kalkip, biitiin kahbimi eritecek kadar sicak goz-iya§lan icinde ellerimi kaldirdim:
— Yarabbi... Eger bu hal bende imanima kastet-imeye kadar gidecekse §imdi, §u anda, ruhumu
kabzetme-mi, canimi almani niyaz ediyorum!
imanin bu tiirlii fi§kin§i icinde, iman korkusu?..
Biiyiik Allah'im, buyuklugun yaraticisi Allah'im; ne cilve, ne cilve!..
O zaman 10 aylik olan sevgili oglum Mehmed, ba-ibasinin, kendisini yatakta gogsiine ahp,
biikiilesiye, kiv-ranasiya, can ceki§esiye agladigini; kendisinin de ona gu-liimsiyerek baktigini
nereden hatirlasin?..
238
239
EGRiDIR
— Haydi, dediler; o siralarda; Egridir'e, askerligi-inin hocahk dolayisiyle eksik kalan kismini
tamamlama-iya! Dogra, isparta'nin Egridir kazasina!..
Sadece mecmuami kapatmakla birakmiyorlardi be-^ni; bir de garnizon kontrolii altina ahyorlardi.
Nitekim Egridir'deki Dag Talimgahinin ba§indaki kumandan, Omer isimli muhterem bir Yarbay,
bana, vari-i§imdan kisa bir zaman sonra, hakkimda «Genel Kur-may»dan aldigi mahrem kayith, cift
kirmizi ayh tezkereyi gosterdi. Bunda, benim §6yle zeki oldugum, boyle hiiner-ili oldugum, tesir ve
telkinimin yaman oldugu, adim ba->§inda hareketlerimin kontrol edilerek bildirilmesi
emredi-iliyordu.
Yarbaya dedim ki:
— Hayret!.. Boyle bir emre ordu muhatap kihnabi-hr mi? Ordu bir nezarethane ve siz gardiyan
misiniz? Bu, orduya hakaret degil mi? Her hareketini kontrol emrini verdigi bir subayi, ordu, nasil
icinde muhafaza eder?
Eski nesilden ve icli bir insan olan Omer Bey:
Sus, sus, diye cevap verdi; sana itimat ettim ve gosterdim, sus!..
On aylik cocugumuzu annemin Beylerbeyi'ndeki evine birakarak, zevcem ve ben Egridir'i boyladik.
Orada, gol kenannda bir evde biitiin bir yaz mevsi-imi... Sabahleyin atim geliyor, talimgaha
cikiyorum, ha-dimden hie bir §ey belli etmiyerek ak§ama kadar bir «hayal-i fener» §eklinde boy
gosteriyoram, ak§am yine eve donuyorum; yemek masasinda bir §eyler kan§tinp
240
dogra yataga... ilkinden tecriibem, uykunun ne demek oHdugunu gosterdigi icin bana, hatta yatsi
namazini bekle-yemeden uzaniyor, sabaha kadar birakiyorum.
Orada, ate§li Musliiman, yerli bir dava vekilinden ba§ka kimseyle temasim yok... Bir de Van'h,
Efendimin memleketlisi oldugu icin pek sevdigim, doksanhk ve ama bir kadin: Fatma nine...
1944 yihnin biitiin yaz mevsimi boyunca, Egridir goliine kar§i, yanaklanmdan inen ya§lar...
Zevcemi istanbul'a gonderdim; ben de gereken yerlere ba§vurdum ve kendimi izmit'deki kolordu
karagahina naklettirdim. Orada da, 1944 - 45 ki§i boyun-ica bu defa tek ba§ima, ayni hayat...
Kolordu bineklerinin tavlasiyle firm arasinda kiigiik bir odada, ibadet ve gile... Gundiizleri «Uss-ii
Bahri»de, eski mektep siralanmin yarbaylan va albay'lariyle ogle yemegi, sohbet ve yine igneli
fi§i...
Bahriye mektebinden fizik hocamiz, «Uss-u Bahri» Kumandan Muavini Albay Safiyiiddin Bey'in
(an-inesi ingiliz oldugu igin «ingiliz saffet» diye maruf) o za->man bana ve din meselelerine
gosterdigi alakayi unuta-imam... Bu derin, sahici, manen de derin kultiirlu, geyrek munevver
du§mani, fikir ofkelerinin en harhsiyle yanip tutu§an gergek §ahsiyet Allah'a ve Resuliine kar§i oyle
bir a§k sahibiydi ki, gok mavisi gozlerini uzerime dikerek:
— Bana, demi§ti; amellere ve bidate ait en dogru bir kitap tavsiye eder misin?
Etmi§tim. Elli yedi ya§inda, talebesinden (ilm-i hal) istiyen ulvi adam, sonra ne yapti, i§i nerede
bitirdi, bilmiyorum.
O giinlerde beraberce gittigimiz (Bir Adam Yarat-rnak) temsilinden sonra yuzunii gormedigim
Safiyiiddin
241
Bey'in, 1960 hapsimde Ankara'da vefat ettigini gazeteler-den ogrendim. igim yandi; ve 15 - 16
yillik son hayatinin ayni ?izgi uzerinden akmis, olacagi fikriyle kendisine rah-rnet diledim.
Izmit safhasi da, askerlikte ve omriimuzle beraber boyle gegti; saatler i§ledi; takvim yapraklan
ugu§tu ve her §ey yine unutuldu.
SONRASI
Sonrasi, o siralarda zor altinda kabul edilen basin hiirriyetiyle beraber (Buyiik Dogu)nun en keskin
hamle-isi... Ve Efendimin yakinlariyle dii§up kalkmalanm.
Ikinci ruh gilemde, her hafta istanbul'a geldikge, i§im Efendi Hazretlerinin en sevdigim
yakinlanndan Ha-ilid Bakir'la dii§up kalkmakti. Halimi bir o biliyordu. Bi-raz Muhib'e, biraz da
Ziya Beye bahsetmi§tim ama, Halid Beyinki ba§ka... Her hali ba§kaydi onun; a?tigi §efkat ve
mivazis, kucaginin... Beni her defa Sihhat Miizesi'ndeki odasinda kucaklayarak kabul eder;
gizmelerimin uzerine meshettirerek ve tabanlanni temizleterek namazimi kildi-rir; o civarda
«Muslumandir ve yemekleri hafiftir» kay-diyle bir lokantaya gotiirur, ak§amlan da
Bakirkoy'iindeki evine davet ederdi. Bakirkoy'lii oldugu i^in bu soyadini almi§ti ama, onun asil
manasi, bildigimiz «bakir» degil, Allah Resuliinun Nur Neslinden gelen.«Bakir» Hazretle-rinin
ismi... Halid Bey de Nur Sulalesinden... Ve ne ince, ne zarif bir Istanbul efendisi...
242
Efendi Hazretlerine rabita ediyor, emirlerini almak istiyor, bana §u veya bu tavsiyede bulunuyor,
adeta derdi-rne bir merhem bulmak igin, kendi kendini eziyor, havan-da ogiituyordu. Efendi
Hazretlerine ait, kendi bulunmadi-igi meclislerdeki hatiralanmi anlattikga onlann en derin
tefsirlerini yapiyor, baghlardan ve kayithlardan oldugu^ma dair hig bir §iiphesi kalmadigini
bildiriyor; ve bilhassa Efendi Hazretlerinin bana soyledikleri: «Senden kiifiir sadir olmaz!» soziimii
§oyle yorumluyordu:
— Bu sozii kimseye soylemez Efendi Hazretleri... Zira kimsenin sonu kat'iyetle belli olmaz. Boyle
bir hu-ikum, onceden, ancak belli ba§h bir kola, irsiyet koluna aittir.
— Nedir o kol?
— Uzerlerinde, Allah'in Resuliinden bir irsiyet zer-resi ta§iyanlann, seyidlerin kolu...
Halid Beyin bu sozii bana oyle i§ledi ki, hemen an-ine ve baba taraflanmi kurcaladim, hig bir
delalet bulama^dim; nihayet 1949 ki§inda ilk defa Mara§'a gittigim za-iman, Kisakiirek'lerin bana
gosterdigi §ecerenin ba§inda ve bir ismin yaninda «Seyyid» diye bir sifata §ahit oldum, fakat ne
ailede boyle bir §uura ve ne de kayitta tarn bir huccete rastlayabildim.
Bu da bir sir olarak kaldi.
Halid Bey derdi ki:
— Vaktiyle Kureys. kafirlerinin «nesli tiikenecek» dedigi Sevgilisine, Allah, oyle bir siilale
vermi§tir ki; bu siilale, Arab'i, Tiirk'ii, iranh'si, Hintli'si, Cavah'siyle, bii-itiin diinyayi sarmi§tir.
Bunlardan bircogu kendisini bil-imez, bazisi da iddiasinda yalanci olabilir. Muhakkak olan §u ki,
bugiin yanik ve hamleli Miisliimanlann hemen hep-isi, sayica milyonlara varan bu siilaledendir.
243
— Acaba? Boyle miyim?.. Sahi mi?.. Diye iizerinde yandigim bu hikmeti, bir tiirlii kendi nefsimde
cozemedim. Bu da bir sir olarak kaldi.
Cok sonra bir giin Muhib evimize geldi. Kendisi-ine, Efendi Hazretlerinin Neslihan'a gonderdigi
mektupla-in gosterdim. Muhib, hayretle bir noktaya dikkat etti: Mektubun ba§indaki «Neslihan
kerimeme» hitabi, (sin) yerine (sat) harfiyle «Nash han» §eklinde yazilmi§ti. Biz-ise bu noktaya
yillardir dikkat etmemi§tik.
(Nas), Kur'an hiikmu... Ne demek olsa gerek?.. Nur siilalesinin imtiyazi Kur'an'la sabit olduguna
gore, yoksa ebediyet siilalesinden olan, zevcem miydi? Boyley-ise, evlenme guniimde o bana
soyledikleri:
« — Sen kendinden §iiphe et!..»
Soziinun hikmeti, giin gibi acik...
Bu da bir sir olarak kaldi.
HALID BEY
Halid Bey her i§i rahmet tarafindan ahr, biitiin mazlumlann Hesap Gununde kendi kanlanni
dokenlere §efaatci olacaklanni soyler, her §eyi affeder, §ahsi hie bir kiyas cesareti gostermeksizin
yalniz biiyiiklerin olcusune teslim olur ve giinah bahsinde derdi ki:
— Gunahtan korkmanin da derecesi vardir. Fazlasi da giinahtir. Biz iki kanat ortasindaki ahenk ve
muvaze-ineye memuruz. Allah'in Resulii, sahabilerin biiyiik bir giinah korkusu gegirdigini goriince
buyurmu§lardir: «AHlah dilerse hepinizi helak eder, yerinize giinah i§leyecek yeni insanlar yaratir
ve onlan affeder. » Peygamberlerden
244
hig giinah i§lememi§ biri, giinah i§lemek ve gufran tecel-ilisine vesile olmak igin tekrar yeryiizune
inecektir. Pey-gamberlerinki giinah degil «zelle»dir. Dava, giinah i§le-imek mi? Hayir! Giinah
korkusu olguyii ta§innca bu defa o yoldan insani sapitmaya gelecek olan §eytana kar§i dur-^mak...
Biiyiik adamdi Halid Bey...
Bir giin abdest ahrken, musluk ba§inda dii§up Rah-imete kavu§tu. O da gitti ve ben yapayalniz
kaldim.
Ziya I§ik da, sert ifadesi iginde derin mi, derin...
Benim «Mecmua, Mecmua» diye girpinarak (Bu-iyiik Dogu) pe§inde gezdigim bir giin, evinde,
imam-i Rabbani Hazretlerinin «Mektubat»ini gosterip;
— I§te bizim mecmuamiz! Demi§ti.
Ne giizel, ne giizel! Elbette temel mecmuamiz, o... Fakat onun kaldinmlarda ve cemiyet
meydaninda golgesi olacak mecmuaya da can kurban...
Bana, ilahi geminin paspasi olsam da icinde kala-icagimi ve denize atilmiyacagimi bildiren Ziya
Bey...
Karanhk bir yere girse veya bir yerde i§iklar sonse §oyle derdi:
— Bir de mezann karanhgini du§unelim!.. O da gitti.
245
KISACA
1945 - 46 (Biiyiik Dogu)lan... 1946'da, bir sayimi-izin kapagina: «Ba§imizda kulak istiyoruz!» diye
koca-iman bir kulak resmi koydugmuz icin Orfi idarece kapati-ih§, derken maddi sikinti, korkunc
darhk, bore ustiine bore; ve nihayet 1947 te§ebbusu ve yeniden zuhur...
Ilk hapsim: -Turkliige hakaretten... Beraet... (1943'te de, subayken siyasi yazi yazdi, iddiasiyle 1
giin yatmi§tim; onu saymiyorum.) Tekrar kapani§...
Halk Partisi'nin o devirde, o devrin parasiyle yiiz-binler harcayip aleyhimde tertipledigi mitingler...
1949... Haftahk gazete §eklinde giki§... Biiyiik Do-igu Cemiyeti...
1947 beraetinin Temyiz Umumi Heyetine bozdu-rulu§u ve yine hapis... Bir ipe asih kestane
fi§ekleri gibi birbirini patlata patlata giden davalar ve beraetler...
Demokrat Parti devresi ve 1950 Ramazan Bayra-rninda af kanuniyle kurtulu§... Kiigiik boyda
mecmua §ek->li.. Yeni iktidann, Meclis kursusiine kadar uzanan, hakki-imizdaki homurtulan...
Kimi ve neyi, hangi fikir ve davayi tuttugu belli olmayan Demokrat Parti iktidan igin-de bir hizbin
hazirladigi kurmarhane baskini komplosu; bunun uzerine gikan me§hur 54'uncii sayimiz ve yine
ha-ipis... Boynu biikiik soluveren Biiyiik Dogu Cemiyeti...
1951'de, sermaye sahibinin ihanetine ugrayan ilk giinliik (Biiyiik Dogu) tecriibesi...
1952'de, zamane Ba§vekilinin yardim elini uzattigi kendi giinliik (Biiyiik dogu)muz... Ayni yihn
Sonbahann-ida, zamane Devlet Reisinin baskisi ve Ba§vekilinin bo-iyun egi§iyle gelen «kapat!»
emri... 246
Malatya hadisesi... Yine hapis... Her taraftan tarn birakih§... Acikh hikayesi hapishane
hatiralanmda (Cin-inet Mustatili)...
1953 sonunda beraet, 1 yil 3 giinliik zindan gomle-igini pargalayi§, 1954'teki mecmua §ekli, tekrar
mahkeme ve kapani§...
1956'da yeni bir yardim istidadiyle yine giinliik ga-izete, tek santim ilan yok; ve yine kapilanni
kapat! Bu arada hep zamane Ba§vekilinin korunmasi icin kaleme alman yazilardan bir siirii
mahkumiyet ve 1957 - 58'de tarn 8 ay bilmem kac giin siiren, bilmem kacinci zindan... 1959'da
biiyiik kit'adaki rotatif baskih, renkli (Bu-iyiik Dogu), Bolu daglannda tutulu§ ve dogru kodese...
Ba§indan sonuna kadar sadece bir iimit, iimitlerin en mahzunu halinde bir iimit muhafaza ettigimiz,
kesik kesik ettigi maddii yardimlann iistiine evimizin kecesini ve bakinni da ekledigimiz, bir tiirlii
uyandiramadigimiz, madde yerine ruh ve ideolocya imanna inandiramadigi-rniz, kadrosunu
kurduramadigimiz ve ruhunda sabit nok-itayi bulamadigimiz zamane Ba§vekilinden artik bezip
busbutun kapani§ ve 1960 Mayisinda Ankara'larda cirpi -nirken gelen ihtilal... Birkac giin sonra
Davutpa§a Ki§lasi ve Balmumcu Ciftligi... Oradan da ucuncu defa te§erriif ettigim ve eserin ilk
yazih§inda icinde bulundugum Top-ta§i Cezaevi; yani dokuzuncu hapis... Gel beru, ey her devrin
mazlumu!.. Cek!..
Biitiin bunlann hikayesini size hapishane hatirala-rim anlatsin...
Kisaca hiikiim §u: Vefatlannin arkasindan ve ken-dilerinini taniyi§imdan on yil sonra tattigim ikinci
buh-randan da ders alamamis, ve gidi§imi duzenleyememi§tim. Cektiklerimin rahmet cephesi
yaninda, bir de ceza tarafi
247
vardi. Belalann en buyuklerini nebilerine, sonra velilerHne ve daha sonra derece derece muminlere
veren Allah, bu sonsuz rahmet tecellisinin icinde bana, benim anlayis. perdeme kahriyle de
goriinmekte ve hissettirmekte...
— Herkes nasil bilirse bilsin; sen kendini suclu bil!..
ANKARA
Efendimin vefatindan sonra Ankara, hemen hemen benim icin kapi kom§usu gibi bir §ey oldu. iki
§ey ceki-iyordu beni oraya... Biri sefil, biri ulvi... is, ve mezar... Kac kere, kac kere mubarek kabre
gidip yiiz siirdiim. BeHki diinya hayatlannda, evlerine, yanlanna gittigimden fazla... Boyle mi
olmahydi, boyle mi olacakti?.. Hayatla-rinda yanlanndan hig aynlmamah, vefatlannda da
gerek-itigi kadar Baglum'a gidip yine her an onunla olmah degil miydim?.. Obiir yakinlara baksana;
benim gibi mubarek kabre habire hucum halindeler mi?.. Hayatinda Biiyiik Veli'nin pe§ini
birakmami§ insanlar sifatiyle, sirasi geHdikce, tela§siz ve gurultiisuz, kabre gidiyorlar,
gitmedik-ileri zaman da yine ve hep onunla oluyorlar.
Kabre git, kendinden geg; toprak al, yiiziine ve go-iziine stir, bir §i§eye doldurup evine getir ve
sonra yine yo-dunu §a§ir?.. Emanet gekmecesinde §i§eler yanyana dizHirken giinah ve gaflet
silosunda sira daglar toplansin?.. Olur mu hig?.. Boyle mi olacakti?..
Ankara'da Efendimin havasindan bana en sicak ik-dimi bagi§layan, karde§inin oglu Faruk I§ik...
Onun Haci
248
Bayram'daki Ankara tipi ah§ap evi. Efendimin ruhunu teslim ettigi mekan, benim icin ne sicakti.
Ve Faruk Bey, o gercek «Seyyid», iffet, hilm, nezaket, akil, zevk ve ir-ifanda ne miistesna bir
insan...
Evinde ictigimiz Van i§i yogurtlu corbalann tadi ba§ka bir §eydi...
— Faruk Bey, in§allah iyi olur her §ey!..
— In§aallah; fakat ben iimitli degilim...
Uzgun ve mahzun bir nza ve tevekkul abidesi... Halinden daima razi ve Allah'a hep tevekkiil
halinde... Peygamber irsiyetinin ne demek oldugunu merak eden, Faruk Beye baksin...
•
Anlatiyor:
— Bundan yillarca evvel oglum Nevzat, o zaman-ilar oturdugumuz apartman katinin balkonundan
a§agiya, beton bir zemin iizerine du§tii. Cocugu koma halinde kal-dinp bir hastahaneye dar attik.
Ayildi; fakat akli meleke-ilerini kaybetmis. vaziyette... istanbul'a gotiirduk ve biitiin miitehassis sinir
ve akil doktorlanndan gecirdik. Hemen hepsi limit goremediklerini soylediler. Bir rum doktor
«erken bunama» te§hisini koydu ve «§ifasi yok!» hiikmu-inu basti. Bulug cagindaki cocugumu,
buyiik amcasi Efen-di Hazretlerinin kollanna teslim ettim. Cocuk tekkede kirk giin kaldi. Bu
miiddet icinde onu nazarlanndan ayir-imadilar ve sadece «mahzunum, mahzunum» diye iclene-rek
i§i Allah'a havale ettiler. Kirk giin sonra Nevzat, hie bir zaman malik olmadigi maddi ve manevi bir
sihhatle ayaga kalkti.
Nevzat, §u dakikada Ankara'da ve maruf bir avu->kat...
249
GENgLIK
Efendimden aldigim nurla yepyeni bir genglik yu-gurma meraki, bende, 1942'de ba§ladi. O sene,
Beylerbe-yi'ndeki evimde, bir gece, pancerelerin katran rengi siit beyaz oluncaya kadar, bir genglik
grubuyla sohbet... Bu-itun bir gece yapilan tarih, millet ve nefs muhasebesi... Sa^baha kadar
kaynayan semaver ve gencleri ilk vapura ye— >ti§tirip donu§um... Bu ilki... Ondan sonra ne gencler
gelip gecti; fakat hayat ve hadiseler cogunu yuttu ve kalburun ustiinde yalniz birkaci kaldi. Her
gelen yil da yenilerini getirdi.
Dava Anadolulu genclerden, her biri «porto-ulvi a§iyi ta§iyici ve bula§tinci» bir a§k kadrosuna
maya tuttu-rabilmekti. Ceplerde kaybedilen ve asirlardir di§anda ara^nilan giine§i bulup cikaracak,
yerine oturtacak, her §eyi ilk saffet ve asliyet vahidine irca' edecek, hasis ferd kad-rolannda
eskitilmis. ve porsutulmu§ manalarla hie bir alaka kabul etmiyecek, mutlak hakikat olgiisiyle akhn
hakkini akla ve kalbin hakkini kalbe verecek, tarih bo-iyunca biitiin hesapla§malan yerine getirecek
bir genclik... Vecdiyle, estetigiyle, ahlakiyle, ideolojisiyle simsiki mer-ikeze bagh, solmayan renk
ve gecmeyen anin, ezel kadar eski oldugu icin, ebed kadar yeni davanin gencligi... Efendi
Hazretlerinin, hani §u «Siz bana o Ummeti goste-irin de, ben de size onun hemen kurtuldugunu
haber vere-iyim» buyurdugu topluluga cekirdek, oliimsuzluk gayesi-ine destek genclik...
Bu genclik, ilk cizgi uzerindeki 10'lan ve sirasiyle, 100'leri, 1000'leri; 10000'leri ve 1000000'leriyle
bugiin maya tutmus. sayilabilir.
250
IDEOLOCYA
Kendi kendine hie bir istiklali olmayan ve temel gayenin, ashndan nokta feda etmeksizin yeni
zaman ve mekana tatbikinden ibaret olan Buyiik Dogu ideolocyasi i§te bu genclere mahsus bir kafa
ve ruh plani olarak 6rgii-le§tirilir ve bu agir ba§h orgiinun yaninda, zidlanmiza kar§i en agir
sava§lar acihrken, cektiklerimiz, bir tiirlii anla§ilmayisiniz; bodrum katindaki ciiriik cuvallar gibi
hep geriye irca edili§imiz, vatan kurtancihgi yerine vatan hainligiyle suclandinh§imiz ve kendi
aramizda bir tiirlii toparlanamayi§innz, ancak §u tiirlii izah edilebilir:
Bu yurdun, tarn dort yiiz yilhk algalma ve giiriime, algaltilma ve guriitiilme tarihinde, devre devre
gelen ve iistiiste binen tesirlerin, nihayet, gocuk ninesini ve biiyiik baba torununu tanimaz hale
gelecek derecede ruhlarda agtigi yara... Muhataplanmin hali!..
Ve...
Benim adam olamayi§im... Benim halim!..
Boyleyken, verdigi nimetleri dile getirmek borcun-ida oldugumuzu emreden Allah'a siginarak
kaydediyoram ki, bu ideolocyanin Efendimden ta§idigi nur zerresi; ve o gengligin gakintih saflan
iginde birkag nurlusu, sesimi-izin, tilsimina dayanilmaz bir beste gibi ebediyet yolunda
helezonla§acagina beni inandirmi§tir.
Bende mevcut ne varsa, biitiin iyileri onun, biitiin kotiileri benim olduguna gore; genglik ve
ideolocya cep-ihesinden de gerekli devir ve teslimi kendisine ettikten ve geriye kalan biitiin
adilikleri iizerime aldiktan sonra yine kendime donebilirim.
251
Efendimden ogrendigim ilahi besteyi notasinda hi? bir falso yapmaksizin kiyamete kadar
siirdiirecek gengligi bekliyorum.
TECELLILER
Birka? ayini Topta§i zindaninin revirinde, gerisini de Haydarpa§a Numune Hastahanesinde
gegirdigim 1957-58 hapsinde, hastahanede beni gormeye gelen ziya-retgilerin ba§inda, Eczaci
Ilyas... Hastahanenin sol niha-iyetinde, igerisiyle hig bir irtibati olmiyan, bir zemin kat odasi, bir
ta§hk, bir lavabo ve bir camekanh antreden iba-ret hiicremde, hemen her giin, en a§agi haftada
birka? giin, her pazar, ilyas'la beraberiz.
Orada da tuttu beni babalanm... Bu defa sikinti yii-iziinden; fakat daima o yoldan... ilyas'cik, benim
gibi o kapinin mail ve Biiyiik Zat'in yakini... Ona «benim gibi» dedigim igin Allah'tan af dilerim.
Bunu nisbet noktasin-dan soyledim; yoksa asil, ilyas gibi olabilmek benim igin ne devlet ve bana
ne uzak!..
Alelusul, orada, utanmaz adamin namazlan, goz-iya§lan, yirtinip dogiinmeleri vesaire...
Segim Demokratlarca kazanilmi§, basin affi yapiHmami§, hastaheneden bir raporla kurtanlmam
iimidi de suya dii§mii§ ve ben tarn gildiracak hale gelmi§imdir ki, ilyas kar§imda:
— ilyas, ne olacak benim halim?
— Ug giine kadar ^lkacaksiniz in§aallah...
— ilyas ne diyorsun?.. Hig bir iimit kalmadi! Bir «tashih-i karar» te§ebbiisiim var, ama, bana rapor
bile verdirmeyenler bunu nasil yapar?
252
— Ug giine kadar gikacaksiniz in§aallah...
— ilyas, ne oluyorsun? Ne kadar da esrarhsin, hayrola!..
« — Bundan boyle yine haramlara dalarsaniz kor-ikunuz kendinizden!...»
Ve hig bir iimidin kalmadigi, zevcemin gece yansi evden gelip bir Ankara telefonuna gore rapor
i§inin miim-ikiin olmadigini soyledigi, benim bir kiilge gibi donup tas. kesildigim, «bizi dii§iiniin!»
diye bagiran zevceme aptal aptal baktigim ve «peki, git, dayanmaya £ali§acagim!» dedigim,
pe§inden de ilyas'i gordiigiim andan tarn ii? giin sonra «tashih-i karar» yoluyla kurtulu§...
Gordiiniiz mii, onun en kiigiik baghsinin halini, de-recesini?..
Bunlan o zaman defterime, «iptila defteri» ne kay-deitim, gikar gikmaz yine eski adam oldum.
Defteri bir daha agmadim; ve 1961 hapsimde, yeni halimde o defteri getirtip kan§tinnca, beynimin
iistiine bir yildinm yedim.
1960'daki gighgim:
— ilyas, ilyas!.. Neredesin ilyas?.. Duyduguma gore Rize'ye gitmi§, orada bir eczahane agmi§sin...
Hani 1959'da (Biiyiik Dogu)ya gelip:
— Hastahanedeki halinizi, o giizel hali kaybetti-iniz!
Demi§tin ya... Acaba §imdiki halimi gorsen benden tekrar iimide dii§ebilir misin?.. Yoksa beni,
temizlendikge kirlenmeyi, sikiya dii§tukge de temizlenmeyi (mekanik) bir ah§kanhk haline getirmis.
bir sahtekar diye mi ahr-
sin/..
253
Ilyas!.. O vakit defterime yazdigim ihtanna; evet, hig dikkat edemeyip de §imdi derinligine
inebildigim ih-itanna, kendimi bugiin muhatap olmus. kabul ediyoram.
Allah'a ahdettim, sen de §ahit ol ilyas; ben bu satir-ilan karalarken kulagin ginlar da beni
hatirlarsan, bagi^lanmami niyaz et!..
Ba§ka ne diyeyim, ilyas?.. Onun en kiigiik baghsi-inin ve bu baga en kiigiik liyakat gosterenin ne
demek oHdugunu sende seyretsinler...
ADAM OLMAMAK
1938 miydi, neydi; izmir tarafinda bir yerin banka §ubesine tefti§e gonderilmi§tim. Odemis. miydi,
neydi; bir yere geq vakit vardim ve bir otele indim. Yorgundum, uyumak ihtiyacindaydim. Yataga
uzandim. Saat 12 miy-di, 1 miydi, neydi; her taraf dipsiz bir sessizlik iginde... Fakat sokak
tarafindan bir inilti... inilti durmadan devam ediyor. Kesik kesik ve ayni tonda... Yanm saat, bir
saat siirdii. Hep ayni noktayi cizildatan bozuk bir plak, sanki... Sayilar boyunca siirecegi hissini
veriyor. Hafakanlar igin-de yataktan dogruldum, zipladim ve pencereyi agip bak-itim: Sokakta,
yaya kaldinminin ustiine oturmu§, sefil ki— 'likli bir adam... Ba§i online egik, tekrarhyor.
— Beykoz'lu Ahmet, adam olamadin!
Sag elinin parmaklariyle sol elinin derisini buzmiis. inildiyor:
— Beykoz'lu Ahmet, adam olamadin!
Ertesi sabah bu adamin bana, memleketin delisi oHdugunu soylediler:
254
— Zararsiz bir deli, her ak§am bir noktayi segip sa^baha kadar boyle minldanir, durur.
Urpermi§tim. O ak§am da zararsiz deli, benim ye-rimi, ilk defa memleketine gelen bir yabancinin
bulundu-igu noktayi segmi§ti.
— Peki, «Beykozlu» ne demek oluyor?
— Galiba ash orali... Sonradan burada yerle§mi§... Hal, benim halimdi:
— Kisakurek'li Ahmed (kii^iik ismim Ahmed) adam olamadin!
BUNLAR ONLARDAN
Burada ve bu defa (I960)... Harabim... Kendimi, Amerika'daki yiiz kath bir «gokdelen»
farzediyorduysam, §imdi, paf diye yere dokulmus. bir kav ve kill yigini gorii-iyorum.
Bunun da riiyasini gormii§tum:
ihtilalden bir iki ay evvel, Ankara'da, bogazima kadar kotiiluge batmi§, yataga girdigim bir gece,
riiyamda Efendi Hazretleri... Yiizii fevkalade miiteessir, ba§ini saHliyor:
— ^!ok sikilacaksin, 50k sikilacaksin!.. Sonunda...
Sonunda, adet bildirerek §u kadar servetim olaca-igini soyliiyorlar...
i§te!..
Daha sonun sonuna gelmedik.
Ve servet, maddi mi, manevi mi; meghul...
255
Musliimanda, §u uq halden biri, ikisi, yahut hepsi, eksik olmazmi§: illet, killet, zillet... Hastalik,
darhk, hor-iluk...
Kaide degil; umumiyetle vasiflanmiz bunlar...
Topta§i zindaninda bu uq halden her biri, hepsi, be-ini en ileri gaplarda yakaladi. Ruh halimi bir
tarafa biraka^hm; oyle madde kivranmalanna dii§tum ki, ruh acima panzehir gibi geldi. Bir sure,
sinirden, sabahlara kadar kivrandinci mide sancilan; arkasindan di§ agnsi, derken biitiin ki§ sol
ayagimin topugundan kaba etime kadar hallag pamugu gibi atan (siyatik) sinirimin §ahlanmasi...
Bazi giinler, ogleyin bol sulu birka? kuru fasulyeden, ak-i§amlan da gorbadan ibaret mahkum
yemegine yetecek kadar darhk... Ne tiirlii hor goriildugumuz de, ismimizle, cismimizle, sinifimizla,
ziimremizle, manamizla, ruhu-imuzla belli. Yalniz §u kadanm bildireyim ki; bu horluk, hor gorii§,
ana baba kaatilinin; veya hirsizin gozlerine ka->dar sari...
Fakat biitiin bunlar, bir zarf... Ne degeri olur zar-ifin?.. Ljindekine bakahm... Hastahk, darhk ve
horluk zar-ifinin iginde, biitiin bunlan yaraya konan sinekler gibi gosterici bir ruh ezigi...
Ruhum oylesine ezildi ki, i^imin «Himalaya»si, bir kav tabakasi halinde topuklanmdan a§agiya
dii§tii ve ben (jinlgiplak kaldim.
Nefsim, kemal ve ilahi marifet yolunda devirmekle miikellef oldugum o korkung perde, burada ve
bu defa, biitiin cinayetleri iistiinde tek tek yazih olarak elime veril-idi. Goziimiin oniine serildi ve
elime verildi.
256
Saglanm iig numara ile dibinden kesik, tra§im on giinliik, gocuklann kedi oliisiinii siiriiklemesi
tarzinda kendimi tas. merdivenlerden kogu§a dogru gekerken geng ve hoyrat gardiyanin:
— Ihtiyar! Nereye?
Diye bagirmasina kizmiyorum. Bu hanger sese kar§i en kiigiik kirginhk diverse igime, hemen
tovbeye yapi§iyorum. Ben artik kimseye kizmak, hig bir hakaret-iten kinlmak hakkina malik
degilim...
«iptila defteri»ne yapi§tinlmak iizere not ahyorum:
« — Ben, kaatilden, lrz dii§manindan, yankesici-den, esrar saticisindan da adi ve sefilim... Bunlann
ara-isinda bulunmaktan eza duymak, nefs gighgindan, o zalim ve kafir ejderhanin hala iistiinliik
gayretinden ba§ka bir §ey degil...»
Allah igin ofkeden ba§ka hig bir davranis. kabul et-imiyorum. Benim kalbim, kinlmak igindir;
ba§kalannin kalbiyse ok§anmak i^in... Asil ben, kalb kirmamaya baka-iyim...
Giinlerdir beni gormeye gelmeyen, gelemiyen, kim bilir ne halde oldugu igin gelemeyen, ama
halimi bildigi igin de gelmesi gereken zevceme yazdigim sert mektubu yirtiyorum; Efendimin
«Kizim!» diye hitap ettigi fedakar kadini affetmesi i^in Allah'a yalvanyorum.
Annem; ev sahibimiz goluk gocugumu sokaga atar-isa kendisinin toplayip, toparlayip evine
almasini rica etti-igim annem... Hasta ve mecalsiz, nefes nefes oglunu tel orgiiden ziyarete gelen
annem, kiigiik bir tereddiit gegirip de ben ona giki§inca, arkasindan dakikalarca aghyorum.
Hatinma, annesi izin vermedigi igin Allah'in Resuliinii gormek ve sahabi olmak §erefinden yoksun
kalan veliler velisi geliyor ve yikihyorum.
257
Bana hakaret goziyle bakan, dolar kagakgisi, zen-igin ve kiistah, a§agihk bir ruma sertge bir laf
ettim diye onun bile gonliinii almak zorunda kahyorum.
I§in iginde nefsim oldugu igin, §eriat olgiilerini bile lehimde imdada gagiramiyorum. Mukaddes
olgiilerin batinindaki sir boyle emrediyor.
Ferhad'in sevgilisine kavu§mak igin deldigi dag, benim devirmek borcunda oldugum nefse gore bir
kum tanesi...
Nefse, kirk yil bir bardak ek§i ayrani bile gok go-ren veliyi hatirhyorum da, onu, kirk yildir ne kus.
siitleriy— >le besledigim goziimiin oniine geliyor ve...
Ve dii§iiniin ne hale geliyorum!..
Kirbag altinda hig bir kopek, bu tiirlii, nefsimin sjmdi zangirdadigi §ekilde, aglamakh gozlerini
sahibine dikerek titrememi§tir.
Odii pathyor... Ben ranzamda bagdas. kurmu§, cin-inet terleri dokerken, di§anda biri otekine sogse:
«yanh§in var, ona degil bana sovecektin!» gibilerden bir sug alin-iganhgi iginde girpiniyor nefsim...
Ustiine varsaniz, tarih boyunca gelmis. ve gelecek biitiin cinayetlerin, §enaatlerin faili diye kendisini
gostermeye hazir...
Bu da hiyle, inanmiyorum; pusuda bekledigine ve rol oynadigina inaniyorum.
Ah o sahtakar, ah!..
Kimsede istiklal, irade, kasit, kuvvet diye bir §ey gormiiyorum. Beni saran ve Allah'tan gelen
§iddetlerin
258
denizinde, yalniz onun mutlak saltanatina hayran, bir giin ayagimin dibe degecegi ve her §eyin
muvazene noktasini bulacagim umidiyle, dalgalar arasinda top gibi gidip geli-iyorum. Dalgalar
benimle top oynuyor.
«Hig bir nefse takatinden fazlasini yiiklemem!» buyuran Allah'im! Boylesini ve bu kadanni
yuklemek li-iyakatini verdinse bana, daha ne isterim?...
Biitiin bunlar onlardandir; «i§an» diye andiklan ONLARDAN...
1960 - 61 hapsi de boyle ge^ti ve 1961 ki§inda Topta§i Cezaevinden giktim.
MECMUA VE KONFERANSLAR
1964'e kadar ayn ayn iki gazetede faaliyet ve 15'inci, son devresine dogru safha safha (Biiyiik
Do-igular... Daha sonra (Sabah ve Bugiin) gazeteleri tecriibe-ileri...
Heyhat ki, «Allah» demenin bile resmen yasak edildigi devirde yepyeni bir sesle (agora)ya gikip
beline yedigi kazmalara ragmen yikilmayan, arada bir yeralti tii-inellerine dahp tekrar (jikan ve
neticede milyonluk bir gengligin gonliine naki§h bir ideolocya manzumesine sa->hip bir remz
halinde ayakta ve yiiksekte kalan (Biiyiik Dogu)ya kar§ihk, sag basin iddiasindaki bazi tiiredi
gaze-iteler, tiknefes, irfansiz ve hikmetsiz huviyetleri yuziinden davamizi harcamis, bulunuyorlar...
Yine ayni sebeble ve ayni §ekilde, mukaddes davayi aksiyonda da harcamis, bir parti misaliyle
yiizyiize bulunuyoruz.
259
Inceden inceye te§hisi, tahlil ve terkibi gereken nazik noktalardan biri...
1963, benim, o giine kadar ekilen tohumlann veri-imini gormek, hizlandirmak ve demetlendirmek
bakimin-idan yepyeni bir devreme e§ik oldu. ilk defa, en has ve ha-dis Biiyiik Doguculardan
Doktor - Profesor Siileyman Yalcin'in kurdugu «Aydinlar Kuliibii»nde ba§layan bu konferanslar,
Bursa, Salihli, Izmir derken birdenbire bii-itun Anadoluyu tutu§turdu ve 1963'de, Erzurum'da en
bii-iyiik irtifaina vardi.
Evet, yine bir konferansimda soyledigim gibi, o gunedek serseri ku§lar gibi gagalanmizdan gorak
toprak-ilara serptigimiz ve bitki haline gelecegini hig ummadigi-imiz tohumlardan ormanlar bitmis.
oldugunu, deh§et ve ha§yetle gordiik.
Derken en ba§ta Kayseri, Konya, Ankara ve istan-ibul; Van'dan Kirklareli'ne, Rize'den Manisa'ya
kadar bii-'tiin vatani kaplayan bir telgraf hatti §ebekesi halinde, yol yol, muazzam bir ruh orgusu...
Bu ruh orgusu 1972 ba§la-rinda Almanya'ya kadar sigrayacagina ve Berlin, Koln, Frankfurt
dairesini gevirecegine gore, hesap edin manasini...
Konferanslanmda bir tecelli:
Hani Efendi Hazretlerini heniiz tanimadan bir riiya g6rmii§tiim ya; hani (anfi) gibi bir yerde, nur
yiizlii ve bembeyaz sankh ulu ki§ilere hitap edi§im; ve en ondeki yiice zatin yerlerinden kalkip beni
alnimdan 6pii§leri?.. Ve Efendi Hazretlerinin «in§aallah Odur!» buyurduklan riiya?..
I§te bu riiyanin hakikatine, aradan 30 kiisur yil
260
gegtikten sonra, bir yaz giinii Samsun'da erdim. (Anfi) §eklinde oturulan bir bahge sinemasinda ve
onbini a§kin bir kalabahk huzurunda konu§urken, birden gozlerim ka-ima§ti, herkesi sankh insanlar
§eklinde gormeye ba§ladim, ani olarak riiyayi hatirladim ve ha§yetle gozlerimi ug-dum.
Ashnda riiyanin hakikati biitiin konferanslanma §amildi.
Van'da bile ug, Kirklareli'nde bile iki konferans ve-ren ben, ayni nispet olgiisiyle 200 konferans
vermis. oHsam ve her birinde 5000 ki§iye hitap (90k daha fazla) et-imis, bulunsam en a§agi 1 milyon
insan demetlemis, sayila-ibilirim.
Ama sadece ruhta ve o an igin... Zaaflanmizi tani-iyahm!..
Ihtilal sonrasi devri, benim igin, geyrek asirdir yu-gurdugumuz gengligin, su yuziine gikmaya ve
billiirla§-'maya ba§ladigini gosterici bir gigir oldu.
Derken Biiyiik Dogu'nun 15'inci devresi, 17 sayi giki§, biiyiik alaka, komunizma hareketleri, Orfi
Idare ve kapani§... Ve arada bir siirii dava ve muhakeme...
NIHAYET
1972 ilkbahanndan beri evimde adeta hapisteyim. Gardiyanim, kendim... Kitaplanmla me§guliim
ve yeni bir rah haletine burulii... Uguncii gile deyip gegeyim ve fazla konu§mayayim... Hapishane
cileleriyle beraber aHtincisi...
261
Biitiin bunlar onlardandir; Allah tarafindan ve on-darin yoliyle...
Icice yumurtalar ki, agtikga liituf, agtikga ceza, ag->tikga liituf... Derken yine ceza ve sonu liituf...
Sabir, musibetin goze goriinenine degil de; bir de goze goriinen minicikler arasinda goze
goriinmeyen ko-icamanina nisbetle hesap edilmeli degil mi? Bilmem ki, bu olgiiye gore ben sabirh
miyim; yoksa cilk yara halinde bir hassasiyetin muazzam mubalagalarina burnunu kaptir-imi§, tarn
bir sabirsiz mi?
Nefs hiikmiine razi degilim... Allah'a birakahm... Verdigini; ve yine kendi iradesiyle aldigini, o
biliyor.
imam-i Rabbani Hazretlerinin boyuna devam ettigi mukaddes olgiiniin meali:
«- Allah'tan ba§ka kimsede havi (davranisj ve kuv->vet yoktur!»
Yatsi namazindan sonra hemen girdigim yatakta, bayihncaya kadar bu olgiiye devam ediyorum.
YENI KERAMET
Bu devrede yeni bir kerametlerine §ahit oldum, ve evliyanin diinyadan gogtukten sonra da devam
eden, hatta §iddetlenen tasarraflar uzerinde fiili bir laboratuar dersi aldim.
Mecmua yok, gazete yok, §u yok, bu yok: tiirlu ge-igim sikintisi iginde kavruldugum ve nzk
korkusu (ki bu-iyuk giinah) gekmemek igin Allah'a sigindigim bir dem... Yine yedigim tokatin
tesiriyle o haldeyim ki, ne bastigim yeri goriiyorum, ne de gordugum §eyi anhyoram. Fakat di§
goriinu§um, 10 kiisur kilo kaybetmi§ olmama ve olii
262
gibi sararmis, bulunmama ragmen, her tokat yiyisimdeki halime e§ olarak, tabii... Aghyor,
yirtiniyor, doviinuyor, fakat adamakilh yuvarlanmaya ba§ladigim hissini veren bu halden
silkinemiyorum.
Bu defa da, olduriicu, oliimden oteye oldiiriicu bir vehim gokmesin mi igime:
— Yoksa ben efendim tarafindan kovuldum mu?.. Liyakatsizlik ve sadakatsizligimden otiirii, kapi
di§an mi edildim?.. Beni batinlanndan gikardilar mi yoksa?..
Bu vehim iginde kavralurken, evime oteberi almak igin gidip geldigim sokak donu§unde, tarn ikindi
namazi-ina durmak igin seccademi diizeltirken bir de baktim ki, ciizdanim uzerimde degil!..
Adetim, para ciizdanimi umu-imiyetle komodinin ustiine atmak... Veya yatak odamdaki, uzeri
birtakim dosyalar, zarflar ve kitaplarla gevrili yazi masama birakmak... Hayret!.. Ciizdan ne orada,
ne bura-ida... iginde de benim belki bir ayhk gegimime denk bir para... Sokaktan gelirken de
uzerimde oldugunu biliyo-irum.
Zevcemi gaginp vaziyeti anlattim ve o, yatagi, ma-isalan, her §eyi ararken ben sokaga gikip hig
birinde dii-i§urmedigime emin oldugum yerleri tek tek taradim. Yok, yok, yok!.. Paranin degeri hig
bahis mevzuu degil... Fakat ben o haldeydim ki, sigarami yakmak igin elime aldigim kibrit gopu
kink giksa, cinnet terleri dokebilirdim. Donii-i§umde zevcem her tarafi aradigini, yazi masasini
didik di-idik ettigini ve hig bir §ey bulamadigini soyledi.
Yerde serili seccade; ve ben anlatilmaz bir hal igin-ideyim.
Agzimdan §u sozler gikti:
— Allah'im; bu hal, bu imtihan, namazimi kilma-ima mani olamayacak!..
263
Namazimi kildim ve yazi masasina gegtim. Para igin degil, sirf halim igin, bu defa agzimdan
ihtiyatsizca bir giglik koptu:
— Efendim, imdat!..
Yiiziim duvara dogruydu ve sol tarafimdaki kagit ve kitap destelerine bakmiyordum.
Birden, biri cekmi§ gibi sol elim kagitlara gitti; ve elime, ben nig bakmadigim halde, biri
tutu§turmu§ gibi ciizdanim tutu§turuldu. Hadisenin olu§ mekanizmasi uze-irinde her fikir bo§...
Ciizdani oraya ben siki§tirmi§ olsam bile, bulunu§undaki i§ kiymeti, eser hakki benim degil...
Gozya§lariyle masaya kapandim:
— Allah'im; demek kovulmadim, demek o kapinin kopegi olmak memuriyetim devamda...
Zevcemi caginp anlatinca, kadincagiz deh§etinden dondu; bir miiddet sonra da kerameti benden
dinleyen, Efendi Hazretlerinin torununun oglu Taha Uci§ik §oyle dedi:
— Birakilmadiginizin bundan biiyiik delili olamaz. Sevinin!
YASAMAK ZOR- OLMEK ZOR
Son giinlerde Muhib'le konu§uyoruz. Cemaatle ki-dman namazlarla tek ba§ina ve tenhada eda
edilenler ara-isindaki incelikler uzerindeyiz.
Muhib dedi ki:
— Bildiginiz gibi namazin esasi cemaatla kihnma-sindadir. Tek ba§ina kihnanlar eda sayilsa da,
topluluk namazlannin faziletine malik olamaz. Hele sizin mutlaka cemaat icinde goriinmeniz
lazim!..
264
Dedim ki:
— Cemaat namazlannin ustunlugunii ben de bili-iyorum. Ondan mahrum kaldigim icin de kendimi
yiyo-rum. Elimden geldigi kadar da cemaate katilmaya cah§i-iyorum. Fakat oyle haller ve duygular
icindeyim ki, cok defa beni evimde ve kapah ko§emde ibadet etmeye zorlu-iyor.
— Mesela?..
— Evvela ruhi halim... Bu nokta anlatihr gibi de-igil... Sonra cemaat icinde bircoklannin bana giran
gelen ' edalan... Hatta, elaleme goriinmek icin, yani riya olarak cemaate katildigimi sanmalan
ihtimaline kar§i bile bir kaygi var icimde...
Muhib, gayet manah, dikti gozlerini gozlerime:
— I§te bu son kaygi duygusu da tersinden bir nevi riyadir. Bu hukum de benim degil, Efendi
Hazretlerinin... Soyle buyurdular: «Riya olmasin diye cemaatten kacan-ilar, ayn bir riya
icindedirler!» Nefslerine ve mazeretlerini bildirdikleri §ahislara kar§i gizli bir riya...
Bundan sonra, dinin, gururla vakar, yerinde ofkey-ile yersiz gazap, atilganhkla hareketsizlik vesaire
vesaire gibi, birbiri icinde birbirinin manasini tersine ceviren in-icelikleri hikmetine dondiik.
Muhibcigim, benim kemal ornegi dostum, yiizii apaci:
— Islam, dedi; zit kutuplar arasinda muvazene ahengini bulma davasidir; ve namutenahi
inceliklerin, kill kirk yarmak yerine kirk bin yarmanin i§idir. Bu is, de ne kadar zor, ne kadar zor!..
Bir lahza durdu ve sonra icini cekerek, §u, biitiin Arz kuresinin muhiti boyunca mahyalandinlmaya
layik, sozleri soyledi:
265
— Olmek zor, ya§amak zor! Du§un, Allah'a kar§i halimiz ne cetin!..
Muhib'in yiizune dikkatle baktim ve tepemden a§a->gi kizgin bir mayi gibi yedigim hikmetin yakici
tesirini ona gostermek istemedim. Ona bakarken de, hepimizi bo§ ve dibi kovalar misali, nuriyle
doldurmu§ olan Efendi Hazretlerinin buyuklugunden ba§ka bir §ey gormedim.
Rize'den istanbul'a geli§inde bir ak§am bana ugra-iyan ilyas Ketenci:
— Son zevcelerinden iivey ogullan bir giin huzu-runa ciiniib olarak cikmi§ti. Hemen hamamin
yakilmasini emrettiler ve delikanhya «git yikan!» buyurdular. Onun kemaretleri bir giil sahrasi...
Hangisini seceyim?..
Torununun oglu Taha:
— Ibn-i Teymiyye ve reformacuar hakkinda da sozleri: «Dini icinden bozan kafir...»
Bu ifadeye bir de «ler» ilave edebiliriz.
266
BENiMEFENDIM!
Efendim! Benim Efendim! Benim, giizellerin gii-izeli Efendim!
Vaktiyle: «ke§ke bu kadar zeki olmasaydin!» bu->yurdugun adamin beynini, zerre zerre kiskaca ahp
atom gibi catlattiklari bu hengamede, eminim ki, her dem bera-iberimde, her an bas. ucumdasin...
Kac milyon baba ve kac milyon anne, senin mil-iyarda birin eder? Sen benim boyle bir §eyimsin!
Babamla anneme Allah'in bana tattirdigi varhk §evkine vesile ol-iduklan icin baghysam, sana da,
bu olciiniin ebedi hayat mikyasiyle percinliyim... Du§unsiinler farki!..
Seni, Baglum koyiindeki, namsiz ve ni§ansiz cuku->runda, bembeyaz ve taptaze bir kefene burulii,
esmer ve pembecik teninin hie bir noktasi tozlanmamis. ve paslan-imami§, derin gozlerin
ebediyete.cevrili, Allah'i zikreder-iken goriiyorum.
Yirmidokuz yil degil, ikibin dokuzyiiz yil degil, sayilar boyunca devirler gelip geese, uzerinden
zaman gegmiyecek velilerdensin sen... Ruhun gibi kalbin de mahfuz... Kahbin orada; fakat
ruhaniyetin, Allah'in izniy-ile her tarafta ve benim yanimda...
Benim giizel Efendim!
Ba§ ucumdasin, biliyorum; ama ben ne yapayim ki, dunya zindani icinde, aynca be§ hassemin
zindaninda kapahyim ve seni goremiyorum.
Hayatta biricik gayem, ya§arken oliimii delmek ve oteye gecmek gayesinin; o, anahtanni Kapi'yi
acmak uze-
267
Sonunda. ?
Benim Efendim! £ocuklugumda
beni deh§etler icinde yerimden firlatan ve icinde tek teHkin ve nefsimi aldatma hissi bulunmasi
imkansiz bu hari-ika kar§isinda akhmi catlatan sen degil miydin?..
Bu tecelli kar§isinda biisbiitun kopekle§mi§, son nefesime kadar Kapi'nin kopek kuliibesinde ve o
kopege mahsus liyakat §artlan icinde kalacagima soz veren be-inim!..
^arklar i§lemekten a§indi, vadeler dolmaktan cat-dadi. Ak§am oluyor... Bir mizrak boyu kaldi,
benim de hayat giine§imin batmasina...
Ne olursam, bu bir mizrak boyu zaman icinde ola-cagim...
Allah'tan af istiyorum. Allah'in Sevgilisinden ve
butiin Silsileden teker teker suclanmin bagi§lanmasini is-itiyorum.
Benim avuclanmdan suziilen, i§te o kaynaktan aHdigim sudur; ve bu suyun eger bulanik bir tarafi
varsa nefsime, nurani ozii de O'na aittir.
Bugiinun, ye§illikler ve pinltilar icinde suyu ara-iyan ceylan gencligi o pinara ko§sun!..
271
GENEL DAGITIM
b d yayinlan Ankara Caddesi Vilayet Han Nu 10 Kat 3
Cagaloglu istanbul 528 55 51 5 1 1 08 73 512 59 22
ISBN 975 8180 24 X
9 "789758H1 80240"
Necip Fazil Kisakurek _ O ve Ben
www.kitapsevenler.com
Merhabalar
Buraya Yukledigim e-kitaplar A§agida Adi Gecen Kanuna istinaden
Gorme Ozurliiler icin Hazirlanmi§tir
Ekran Okuyucu, Braille 'n Speak Sayesinde Bu Kitaplan Dinliyoruz
Amacim Yayin Evlerine Zarar Vermek Degildir
Bu e-kitaplar Normal Kitaplann Yerini Tutmayacagindan
Kitaplan Beyenipte Engelli Olmayan Arkada§lar Sadece Kitap Hakkinda Fikir Sahibi Oldugunda
A§agida Adi Gecen Yayin Evi, Sahaflar, Kutuphane, ve Kitapcilardan Temin Edebilirler
Bu Kitaplarda Hie Bir Maddi Cikanm Yoktur Boyle Bir Seyide Du§unmem
Bu e-kitaplar Kanunen Hie Bir Sekilde Ticari Amach Kullanilamaz
Bilgi Payla§tikca Cogahr
Ya§ar Mutlu
Not: 5846 Sayili Kanunun "altinci Bolum-Ce§itli Hiikumler " boliimunde yeralan "EK MADDE 11.
- Ders kitaplan dahil, alenile§mi§ veya yayimlanmis. yazih ilim
ve edebiyat eserlerinin engelliler icin uretilmis. bir nushasi yoksa hicbir ticari amac gudiilmeksizin
bir engellinin kullanimi icin kendisi veya ucuncu
bir ki§i tek niisha olarak ya da engellilere yonelik hizmet veren egitim kurumu, vakif veya dernek
gibi kurulu§lar tarafindan ihtiyac kadar kaset, CD, braill
alfabesi ve benzeri 87matlarda cogaltilmasi veya odiinc verilmesi bu Kanunda ongoriilen izinler
ahnmadan gercekle§tirilebilir."Bu niishalar hicbir §ekilde
satilamaz, ticarete konu edilemez ve amaci di§inda kullanilamaz ve kullandinlamaz. Ayrica bu
niishalar uzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulmasi
ve cogaltim amacinin belirtilmesi zorunludur." maddesine istinaden web sitesinde deneme yayinina
gecilmi§tir.
T.C.Kultur ve Turizm Bakanhgi Bilgi i§lem ve Otomasyon Dairesi Ba§kanhgi
Ankara
Bu kitaplar hazirlanirken verilen emeye harcanan zamana saydi duyarak
Lutfen Yukandaki ve A§agidaki Aciklamalan Silmeyin
Not bu kitaplar Gorme engelliler icin taranmis, ve duzenlenmi§tir.
Tarayan
Hasan Uslu
elhasenu @ gmail.com
Necip Fazil Kisakurek _ O ve Ben